Yeryüzünün en büyük su gösterisi
Zambiya’nın kuzeyinden doğup Hint Okyanusu’na boşalan Afrika’nın dördüncü büyük nehri Zambezi, bu yolculuğun ortalarında dünyanın en yüksek şelalesini oluşturuyor.
Zambiya - Zimbabve sınırındaki Victoria Şelaleleri’nde su 108 metre yüksekten dökülüyor. Bu güçle çıkan su bulutu nehir yüzeyinden 400 metre yukarıya yükseliyor ve 50 kilometre öteden görülebiliyor. Nevşehir’in Avanos İlçesi’nde pidecilik yapan gezgin İsmet İnce, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren şelaleleri gezdi, izlenimlerini yazdı.
Ernest Hemingway’ın sözü bana hep heyecan verir Afrika denilince... Beni Afrika yollarına iter: “Afrika’da uyandığımda mutlu olmadığım hiçbir sabahı bilmiyorum.”
Bu defa, Afrika’nın güney ve güneydoğu bölgesiydi rotam. Rüyamda görmemiştim, özellikle Viktorya Şelaleleri beni çağırıyordu. İnsanı böyle bir güzellik çağırırsa, gerisi beyhude!
Gene sıcak bir Lusaka sabahıydı. Belki de, ilk otobüstü Livingstone’ye giden... Sigara içmenin yasaklandığı terminalden kalkan otobüs 5 saat sonra, son durağına vardı. Livingstone’da muhtelif ölçekte pek çok konaklama tesisi var. Ben sırtçantalılara hitap eden, her tür turizm aktivitesi düzenleyen JollyBoys’u tercih ettim.
Livingstone, küçük bir kasaba. Zambiya’nın en çok turist çeken yeri! Adını, İskoçyalı kâşif David Livingstone’dan alıyor. 1905’de kurulan kent, 1911- 1935 arası Kuzey Rodezya’nın (bugünkü Zambiya) başkentliğini de yapmış. Küçük bir yerleşim olmasına karşın, turizm sayesinde gelişmiş. Zira burada her şey turizme endeksli. Zambezi Nehri ve Viktorya Şelaleleri’ne yakın olması nedeniyle her tür turistik aktivitenin başlangıç noktası gibi. Bu yönüyle de Zambiya’nın turistik başkenti sayılabilir.
AĞAÇ İŞÇİLİĞİNİ MUKUNİ’DE GÖRDÜM
Livingstone, genelde tek katlı yapılardan oluşuyor. Bir kısmında sömürge mimarisi hakim. Ülkenin diğer bölgelerinin aksine buradaki cadde ve sokakların çoğu asfaltlı. Ana caddenin her iki yanı, tamamen turistik işletmelerle dolu: Bankalar, döviz büroları, turizm acenteleri... Kent yürüyerek gezilebilecek boyutta. Halk turistlerle içi içe. Dolayısıyla, herkes yabancılara karşı son derece dikkatli ve saygılı. Güvenlikle ilgili herhangi bir sorun yok gibi.
Merkezdeki Livingstone Müzesi, Zambiya’daki dört ulusal müzenin en eski ve en büyük olanı. Müze beş bölümden oluşuyor. Arkeoloji Galerisi’nde taş devrinden demir devrine kadar Zambiya’da kültürel ve insani gelişim anlatılıyor. Etnografya Galerisi’nde müzik enstrümanları sergileniyor. Tarih Galerisi’nde ülkenin bugüne kadarki tarihsel gelişimini, David Livingstone’un hatıralarından geniş bir koleksiyon sergilerken, Doğal Tarih bölümünde, bölgedeki hayvanların yaşam örnekleri gösteriliyor. Ayrıca müzede, David Livingstone’un bazı gazete, doğal hayat ve arkeolojiye ait kitaplarından oluşan kütüphanesini görmek mümkün. Müze, her gün saat 9.00 - 16.30 arası açık. Müzenin bahçesinde Livingstone’un kullandığı küçük uçak ve iki heykel yer alıyor.
Kentin pazarları arasında özellikle Mukuni Park Curio’da her tür el sanatı ürünü satılıyor. Zambiya ağaç işleme sanatının görülmesi açısından ilgi çekici. Kentin görülebilecek diğer mekanları başkent olduğu 1907-1935 yılları arasında yönetimin merkezi olarak kullanılan eski hükümet binası, birkaç el sanatları pazarı, 1910-1911 arasında Dr. Livingstone’un anısına inşa edilen Saint Andrews Kilisesi.
YAĞMURA YAKALANMIŞ GİBİ
Viktorya Şelaleleri, kent merkezine 11 kilometre uzaklıkta. Yolu asfalt. Buraya yürüyerek, bisiklet ya da otomobille gidilebiliyor. Fakat tüm konaklama tesisleri, her gün minibüslerle servis yapıyor. Ben de kaldığım otelin servisiyle şelalelere gittim. Yolculuk 10 dakika sürüyor.
Şelalelerin girişindeki alanda el sanatları ürünlerinin satıldığı tezgâhlar ve küçük bir müze var. Müzede, şelalenin nasıl oluştuğu açıklanıyor. Ayrıca, salondaki bir çukura, yüzyıllar önce burada yaşamış insanlara kanıt oluşturması açısından, bir insan figürü yerleştirilmiş.
Şelalelere giriş 20 dolar. Çevre ağaçlık. Koskoca bir yar ve yüksek bir tepe. Yarın bir tarafı Zambiya, diğer tarafı Zimbabve. Viktorya Şelaleleri, iki ülke arasında sınır oluşturuyor. Şelaleler üzerinde iki ülkeyi birbirine bağlayan 198 metre uzunluğunda, yaya, tren ve taşıt trafiğine uygun demir bir köprü yer alıyor.
Ağaçlık bölgede biraz yürüyünce, suyun tepeden inişini tam karşıdan görebilmek mümkün. Biraz daha ilerleyince, şelalenin fırlattığı sulardan korunmak için yağmurluk kiralayan birkaç görevliyle karşılaştım. 2 dolara büyükçe bir yağmurluk kiraladım, içeri doğru yürüdüm. Şelaleleri farklı cepheden görmek için Keskin Bıçak Köprüsü’ne girdim. Suyun indiği alan uzakta olmasına rağmen, tepeme adeta sağnak yağmur iniyordu. Gözümü açmakta bile zorlanıyordum. Fotoğraf çekemeden köprünün sonuna geldim. Fakat bunun bir de dönüşü vardı!
Yükseklerden dökülen su etkili bir rüzgar yaratıyordu. Ağaçlar altında bulduğum uygun noktalardan suyun dökülüşünü izledim. Bu da yetmedi, zor patikalardan geçip aşağı inerek, iki ülkeyi birbirine bağlayan Viktorya Köprüsü’nün en alt kısmından seyreyledim onu! Livingstone’un yakıcı sıcağı geride kalmıştı. Tepeden hızla inen suyun serinliği, ağaç gölgesine ihtiyaç bırakmıyordu. Yüksekten gürleyerek inen sular, bir başka hızla Zambezi Nehri’yle yoluna devam ediyordu.
Bir saatten fazla zamanımı aldı şelalelerin düştüğü aşağı kısmını geçmem. Her şey bir rüya gibiydi. Terk etmek istemiyordum bu rüyayı. Ancak, saatler ilerliyor, Livingstone’a dönme vaktim yaklaşıyordu. Üstelik yukarı çıkmak da zaman alacaktı. Livingstone’nun deyişiyle “meleklerin uçuşu esnasında bile dikkatlerini çeken, onların bakışını bile etkileyen” güzelliği terk etmek kolay olmuyordu. Ancak, mutluydum. Zira bu güzelliği görmek, rüyada değil, dünya gözüyle görmek mümkün olmuştu. Bunun mutluluğuyla tepeye çıktım. Artık gözüm arkada değildi ve aşağıdayken etkisini pek hissetmediğim yağmurdan korunmaya gerek bile duymadan, çıkışa yöneldim. Ağaçlar ve insanlar arasında dolaşan maymunları geçip, bulduğum araçlardan biriyle Livingstone’a döndüm.
SU SEVİYESİ KASIMDA DÜŞÜYOR
Livingstone bölgesinde ekim - nisan arası yağışlı, diğer aylar kuru sezon. Şelalelerin en güzel olduğu dönem yağışlı sezon. Su düzeyi nisanda en yüksek noktaya ulaşıyor. Bu dönemde çevresindeki su bulutu kilometrelerce uzaktan görülebiliyor. Suyun en düşük seviyeye indiği kasımda nehirde yürünebiliyor. Zambezi Nehri’nin şelaleler bölgesinde helikopter ve micro light’larla turlar düzenleniyor, rafting yapılıyor. Gün batımındaki gemi turları çok rağbet görüyor. Gemilerden timsah, suaygırı gibi hayvanlar gözlemlenebiliyor.
BEYAZ GERGEDANLARIN SON SIĞINAĞI
1800’lü yıllarda bu bölgede yaşayan Kololo Kabilesi’nin Mosi-Oa-Tunya (gürleyen duman) adını verdiği Viktorya Şelaleleri, 1708 metre eninde, 108 metre yüksekliğinde. Niagara’dan 57 metre, Iguazu’dan 26 metre daha yüksek. Yağmurlu mevsimde dökülen suyun dakikadaki hacmi 550 bin metreküpü buluyor. Şelaleler büyük bir gürültüyle nehre dökülürken yoğun bir su bulutu oluşturuyor. Su sprey gibi etrafa yayılarak, yaklaşık 500 metre yüksekliyor, sonra yağmur gibi yere düşüyor. Güneşli havalarda, şelalelerin üzerinde devamlı asılı gibi duran bir gökkuşağı oluşuyor.
Şelaleleri keşfeden ilk Batılı Dr. David Livingstone. Misyonerlik faaliyetleri için bölgeye gelen İskoç kâşif, 16 Ekim 1855’de şelaleleri gördüğünde, “Afrika’da gördüğüm en mükemmel manzara! Melekleri bile güzelliğiyle büyüleyen bir yer” deyip İngiliz Kraliçesi Viktorya’nın adını verir. Şelaleler çok geniş bir alana yayılmış, bir kısmı Zambiya’da, bir kısmı Zimbabve’de. Her iki ülke de şelale alanını milli park ilan etmiş. Zambiya’nın milli parkı Mosi-Oa-Tunya, fil, zebra, zürafa, bufalo ve muhtelif antilop açısından daha zengin. Beyaz gergedanlar da sadece bu parkta yaşıyor. Parkın yanı sıra bu bölgedeki Cataract ve Livingstone isimli adalar da günlük turlarla gezilebiliyor.
Şelalelerin üzerinde, Zambiya ile Zimbabve’yi birbirine bağlayan çelik köprü bulunuyor. 1905’te yapılan Viktorya Şelaleleri Köprüsü 198 metre uzunluğunda, zeminden 128 metre yükseklikte. Yaya, tren ve araç trafiğine açık. Bungee jumping de yapılabiliyor.