Tunus’un çöl güzelleri
Kuzey Afrika’nın en renkli ülkelerinden Tunus, dünya turizminde Hammamet, Sidi Bou Said gibi sahil şehirleriyle tanınıyor. Oysa iç bölgelerde, çölün kıyısında şehirlerde de görülmeye değer yerel zenginlikler var. Örneğin berberi kültürünü yaşatan Douz ve Tozeur. Manisalı okurumuz, eczacı Metehan Özcan beş gününü çöl şehirlerinde geçirdi, izlenimlerini yazdı.
Neredeyse nüfusu kadar turisti kendine çeken, güler yüzlü insanların ülkesi Tunus; hem Afrika ve çöl hem de biraz Akdeniz. Tunus, belki de bu kültürlerin hepsinden birer parça alarak yoğurmuş kendi hamurunu, içine Afrika çöllerinin sıcaklığını, Berberi özgürlük tutkusunu, Arap romantizmini, Roma iş bilirliğini, Osmanlı disiplinini, Fransız modernizmini, Akdeniz tebessümünü ilave etmiş.
Sokaklarını mis gibi kokan yaseminlerin, rengarenk birbirinden güzel kapıların süslediği Tunus’da halkın büyük çoğunluğunu Araplarla güneydeki çölden gelen berberiler oluşturur. Ülkede Osmanlı izleri ve Arap kültürü bir arada yaşar.
GÖZ ALABİLDİĞİNE BAĞ ZEYTİNLİK, HURMALIK
Ülke çölden kuzeye doğru gidildikçe kilometrelerce zeytinlik, üzüm bağı, hurma ağaçları ile yeşillenir; çöllerdeki yalnızlığı, sahillerin cıvıltıları unutturur.
Tunus‘un çok turistik ve fazlasıyla bilinen Hammamet ve Sidi Bou Said gibi yerleşim bölgeleri dışında da ülke boyunca gezilip görülebilecek, keşfedilecek bambaşka kentleri var. El-Jem, Sfax, Mahres, Gabes, Matmata, Douz, Tozeur, Gafsa ve Kairouan bunlardan bazıları.
Bizler beş günde bu şehirlerin hepsini görme fırsatı yakaladık. Ülkenin Batı’ya açılan kapısı Carthage Havaalanından girdikten sonra, Hammamet, Sidi Bou Said’i görüp, dört arkadaş yola çıktık. Birçok şehri görerek tüm ülkeyi kuzeyden güneye gezdik.
MATMATA’NIN SÜSLÜ EVLERİ
Gördüğümüz kentlerden ilk akla gelenler; Douz, Matmata ve Tozeur.
İlk olarak biraz Matmata’dan da bahsetmek gerekirse; kent ismini bir Berberi kabilesinden almış. Yeraltına ve kayalara oyulmuş, beyaz kille kaplanıp boyamalarla süslenmiş evleriyle Matmata yağmacılardan korunma amacı ile kervan yollarından uzağa kurulmuş.
Yüzey görünümü ve toprağın yapısı ay yüzeyine benziyor. Yıldız Savaşları filmi burada çekilmiş. Hatta Hollywood yazısına gönderme yapılarak aynı karekterlerle bir tepeye “Matmata” yazısı kondurulmuş. Şu anda hâlâ korunmakta olan bu film setini her yıl bir çok turist ziyaret ediyor.
DOUZ’DA HER YIL FANTEZİ FESTİVALİ DÜZENLENİYOR
Matmata’dan Douz’a doğru yola çıktığımızda, artık çöldeydik. Uçsuz bucaksız çöl Anadolu’nun bozkırlarını andırıyor, derin bir sonsuzluk duygusu uyandırıyordu. Yol kenarındaki “dikkat deve çıkabilir” tabelalarının gerçekliğini az sonra anladık. Çölde yaşayan “Normards” adı veriler göçerlere ait develer başıboş, yol boyunca yayılıyordu.
Bahçe kapısı çöle açılan eski bir ev gibiydi Douz. Turistleri çektiği çölden elde ettiği geliri evlatlarına sunuyordu. Uçsuz bucaksız Sahra Çölü’nde deveyle çıkılan tur, Tunus gezginlerinin mutlaka yaşaması gereken bir deneyimdi.
Deve üzerinde bir berberinin heykeliyle karşıladı bizi Douz kenti. Turistlerin toplandığı bir merkeze vardık. Bize verdikleri yerel kıyafetleri giydik. Çöldeki yardımcımız Hamit’le artık Sahra sahnesindeydik. Çöl gemileri, develer, bizleri omuzlardaki çocuk nazikliğinde gezdirdi.
Douz kentinde hafta sonları çok meşhur bir pazar kuruluyor. Çevredeki en büyük hayvan pazarı da aynı gün. Bizler de dev gibi hurma ağaçlarının görkemi altında kurulan hayvan pazarını gezme fırsatı yakaladık.En çok develer ve koyunların satıldığı bu pazara inen merdivenlerin hemen bitiminde tavşan ve hamster satan küçük çocuklar her tonda gülümsemeleriyle bizleri karşıladı.
Douz’da her yıl aralık ayında “Fantasia Festivali” düzenleniyor. Kabile mensupları festival süresince renkli kıyafetleri, süslü atlarıyla şehri tam bir şenlik yerine çeviriyor.
TOZEUR’UN VAHASI SÜRPRİZ DOLU
Douz’dan Tozeur’a giderken sıcaklık gittikçe artıyordu. Önce Kebili’yi geçtik. Chott el Djerid, kışın beş santimetre derinliğinde bir göle, yazın çöle dönüşüyordu. Ortasından geçen asfaltta ilerlerken sanki uçsuz bucaksız bir beyaz denizden geçiyorduk. Altı yılda yapılmıştı bu yol. Sonra renkler sarıya döndü, çöle girdik.
Boşluğun ortasında çok renkli, küçük bir mola yerinde durduk. Tezgahlarda çölden elde edilen her türlü doğal ürün satılıyordu. Sahra’nın kumu bile şişelenmişti. En popüler hediyelik “kumul gülü”ydü. Alçı taşından kristalize doğal gül görünümlü heykelcilerdi bunlar. Yanında kurutulmuş akrep, yılan, varan ve dev kertenkele salamanlar tezgâhları süslüyordu.
YAPILAR TUĞLA KAPLI
Uzun bir yolculuktan sonra Tunus’un unutamadığım yegane şehri Tozeur’a vardık. Çöl ortasında gerçek bir vahaydı. Çok da büyük olmayan bu ülkede, coğrafi özelliklerle birlikte kültürler de değişmekte. Aşiretler ve kabilelerin yoğun bulunduğu güney kısımlarla Akdeniz özellikleri taşıyan kuzeyin Hammamet gibi tatil beldelerinin arasında büyük farklar var. Güneye, Afrika’nın kalbine doğru inerken, birçok şehir gezdik. Herbiri diğerinden çok farklıydı ama Tozeur bambaşkaydı.
Ülkenin en büyük ikinci büyük vaha kentiydi. Bu özelliği seyyahları her zaman çekmiş, yüzyıllarca kervanları bağrında ağırlamıştı.
Güney Tunus’un tuğla evleriyle ünlü bu eski şehri; vahalar, palmiyeler ve turistik büyük oteller ile kapılarını dünyaya açmıştı. Kanunen en azından dış cephelerini tuğla kaplamak zorunluluğu bulunan yeni evler, medinasında bulunan eski evler kadar şirin olmasalar da son birkaç tuğla ustasına geçim sağlıyordu.
ŞARAPLI, DANSÖZLÜ TUNUS GECELERİ
Tozeur’da bir çok turistik otel bulunuyor. Bunların bir çoğunda temiz yüzme havuzları ve bakımlı bahçeler mevcut. Akşam üstü, günün yorgunluğu bu havuzlarda atılıyor.
En büyük eğlence “Tunus gecesi” organizasyonları. Türk turistler için çok ilginç olmasa da bu eğlenceli akşamlar yöresel yemek ve şarapları tatma imkanı tanıyor. Ülkede en yaygın olan yöresel yemek etli veya sebzeli kuskus, onun dışında bolca Akdeniz mutfağı, zeytinyağlılar da mevcut. Tüm Tunus’ta olduğu gibi bu eğlencelerde develer ortaya çıkıyor, kafasında onlarca testi taşıyanlar marifet gösteriyor. Fesli ve yöresel kıyafetliler gösteriler yapıyor.
Bizleri de böyle bir “Tunus Gecesi”ne götürdü rehberimiz. İki atlı ve kılıçlı genç berberinin koruduğu kapıdan geçerek içeri girdiğimizde yanında kıymetli bir beyaz deve ile omzunda atmaca bulunan görevli, bizleri büyük bir kıl çadıra buyur etti. Yöresel şarapları tattığımız gecede oryantal müzikler eşliğinde birçok gösteri sunuldu. Uzun yolun yorgunluğunu binbir gece masallarını andıran geceyle hayal dünyasına dalıp unuttuk.
Dönüş yolunun ardından gece Hammamet’de kaldık ardından ertesi gün uçak saatine kadar başkent Tunus’da alışveriş yaptık. Akşama doğru uçağımıza binip yaseminlerin ve begonvillerin diyarından ayrıldık.
YAĞMUR OLUKLARI
Tozeur’un eski evlerinin bulunduğu bölgedeki yapıların özelliği ilginç tuğla işlemeli duvarları ve belki de hiçbir çöl kentin de bulunmayan yağmur oluklarıydı. Vaha olması sebebiyle bol nem ve yağmura sahip bu kentte, yüzyıllık hurma ağaçlarından yapılan su olukları, simge haline gelmişti.
KAPILARA ÜÇ TOKMAK
Tozeur‘un kapılarında üç ayrı tokmak bulunuyor. Her tokmağın sesi ayrı.Gelen kişiler evin beyiyle görüşmek isterlerse sağdaki, hanımıyla görüşmek isterlerse soldaki, çocukları göreceklerse alttaki tokmakları çalıyor. Ayrıca kadınların kıyafetlerinde bulunan farklı şeritler, evli – bekar veya dul olduklarını işaret ediyor.