Esra ERDOĞAN / eerdogan@hurriyet.com.tr
Son Güncelleme:
Tablo gibi manzaraları seyrettik altın kaplı tapınakları gezdik
Gençlik romanlarıyla tanıdığımız ödüllü yazar İpek Ongun (69), sıkı bir gezgin. Fırsat buldukça eşi, kızları ya da dostlarıyla seyahate çıkıyor. Dünyanın pek çok bölgesini görme fırsatı buldu. Geçen yıl Myanmar’a gitti, Yangon, Bagan ve Mandalay kentlerini gördü. Ongun, Bagan’dan başlayıp, Mandalay’da son bulan turu anlatırken “Gemi nehirde nazlı nazlı ilerlerken iki kıyıdaki görüntüler zamanı, mekanı unutturacak kadar güzeldi. Tek kelimeyle şiirsel bir yolculuktu” diyor.
Ne sıklıkla seyahat edersiniz?
- Seyahate bayılırım! Yaşadığımız gezegeni olabildiğince gezmek, görmek, daha da önemlisi tanımak... Değişik kültürlerle, o kültürlerde yetişmiş kişilerle bir araya gelmek... Onların müziğini dinlemek, yemeklerini tatmak, sokaklarını koklamak, sanatlarını izlemek insanlarına dokunabilmek... Bütün bu duygu ve düşüncelerin toplamında gezi günleri benim için tam anlamıyla, “yaşanmış günler”. Uğraşlarım nedeniyle dilediğim sıklıkta seyahat edemiyorum. Yurtiçinde, imza günlerimi çoğu zaman eşimle küçük gezilere dönüştürüyoruz. Ayrıca, dostlarımızla da seyahat ediyoruz. Yılda ortalama yedi, sekiz seyahate çıkıyorum. Uzak ülkelere üst üste gezi yapmayı sevmiyorum. Yola çıkmadan ülkeler hakkında bilgi edinir, yazarlarının kitaplarını karıştırırım. Ruhen hazırlanırım. Döndükten sonra da, çektiğim fotoğraflara bakmak, albüme yerleştirmek, her birinin altına kendimce küçük notlar düşmek, anı objeleri eklemek beni mutlu eder.
Hangi ülkeleri gördünüz?
- Alaska, Brezilya ve Arjantin, Çin, Hindistan, Singapur, Tayland, Myanmar, Guatemala, Küba, ABD’de New York, Las Vegas, California ve Florida bölgeleri. Karayipler’de St. Thomas Adası, Guadeloupe, Aruba, Martinique; Porto Rico, Hawaii Adaları. Avrupa’da, İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya, İsviçre, Yunanistan ve Hollanda’nın çeşitli kentleri.
Myanmar’a ne zaman gittiniz, ne kadar kaldınız?
- Geçen yıl 18 Şubat - 2 Mart arasında oradaydık.
KIPPLING’İN DİZELERİNİN İZİNDE
En çok nereleri beğendiniz?
- Eski adı Burma ya da Birmanya olan Myanmar, Asya’nın güneyinde. Etrafı Çin, Hindistan, Tayland ve Vietnam’la çevrili. Myanmar’da Yangon, Bagan ve Mandalay kentlerini gördüm. Üç günlük nehir turu yaptım, İnle Gölü’ne gidip orada da kaldım. Bu gezide beni 900 yıllık 2200 tapınağıyla Bagan kenti çok ama çok etkiledi. Hele o altın kaplamalı Buda heykelleri... Nehir turu, manzaraları açısından unutulmazdı, rüya alemi gibiydi. Ve İnle Gölü’ndeki hayat... O da bir başka ilginç yaşam biçimiydi ve tüm bunları iyi ki gördüm.
Nehir turunu anlatır mısınız?
- Sömürge döneminde Burma nehirlerinde kullanılan buharlı gemilerin benzeri “RV Paukan”la tura çıktık. 29 kamaralı, gemi her türlü konfora sahipti, pek şıktı, ahşap gövdesiyle pek nostaljikti. Adeta geçmişi yaşadım. Üç günde Bagan’dan Mandalay’a gittik. İlk gün liman kenti Pakokku’ya, ikinci gün tipik bir köy olan Yandaboy’a uğradık.
Tur sırasında sizi en çok neler etkiledi?
- Benim için turun en büyük özelliği Rudyard Kipling’in, Mandalay Yolunda adlı şiiriyle çakışması. Kipling şiirinde, yol derken, Mandalay kentine giden bu nehirden söz eder. Nehrin adıysa Chindwin. Ve, gerçekten de bu turun en büyük özelliği nehir gemisinin nazlı nazlı ilerlerken iki yanda izlenilebilen görüntüler. Bir fikir vermek için, bana Ağva’yı hatırlattı, diyebilirim. Tıpkı oradaki gibi durgun akan bir su ve o suya yansıyan tablo gibi görüntüler. Nehrin iki yakasındaki düz ve ıssız topraklarda altın kaplı tapınaklar, kuleler, irili ufaklı stupalar, güneş ışınları değdikçe pırıl pırıl parlıyorlar. Sanki bir hayal ülkesi, sanki bir masal diyarı... Güneşin doğuşunu ve batışını bu nehrin üstünden izlemek bambaşka bir deneyim. Zamanı, mekanı unutuyorsunuz, apayrı bir aleme geçiyorsunuz adeta. Bu turu tek kelimeyle tanımlamam gerekse, hiç düşünmeden, “şiirsel” diyebilirim.
Teknede nasıl vakit geçirdiniz?
- İlk gün öğle yemeğini gemide yedik. Öğleden sonra Pakokku’ya çıktık. Trishaw diye anılan üç tekerlekli bisikletlerle şehir turu yaptık. Tapınakları, pazar yerini ve Myanmar battaniyelerinin dokunduğu atölyeleri gezdik. Akşam güzel bir yemekten sonra bize kukla gösterisi düzenlediler. Kukla, Myanmar’da hem geleneksel, hem de popüler bir gösteri türü, tıpkı Prag’da olduğu gibi. Usta kuklacılar iki elleriyle pek çok kuklayı aynı anda oynatıyor; nasıl yaptıklarını hiç anlayamadık ama bu beceriye hayran kaldık. Kâh yerel danslardan esinlenerek hazırlanmış oyunlardı kâh halk masalları ve destanlardan. Kuklaların kostümleri ve kullanılan renklerse göz alıcıydı. İkinci günümüzde kent yaşamını daha önce Yangon ve Bagan kentlerinde gözlemlediğimizden, kırsal alanda tipik bir köy olan Yandabo’ya götürmeye karar vermişler bizi. Köyün tek gelir kaynağı çömlekçilik. Halkı yoksul ama güler yüzlü. Gezilerde en çok ilgimi çeken insan manzaraları... Dolayısıyla, portreler çekmeyi seviyorum. Ve o gözle bakınca, aklımda kalan bazı kareler... Harap bir kulübenin duvarında çerçevelenmiş, kocaman bir mezuniyet fotoğrafı... Hem de kepi ve cüppesiyle üniversite mezunu pırıl pırıl bir genç kız. Öylesine bir tezat ki, bakakalıyorum. Ve, ev halkı tarlada çalışan kızı hemen kolundan tutup getiriyor, işte bu o diye gururla gösteriyorlar. Daha sonra öğreniyorum ki, üniversiteden mezun olduktan sonra kentte iş bulamamış ve baba ocağına dönmüş. Çok zarif bir hanım, fotoğraflarını çektiğimi görünce, hemen arkasını dönüyor ve topuzunu işaret ederek, saçımın fotoğrafını çek, diyor. Gerçekten de harika bir topuz yapmış ve kemik bir tarakla onu tutturmuş. Bu da kadın, her yerde kadındır, dedirten bir kare. Ve çocuklar... Onların olduğu her yer şenlikli. Bizi köyün ilkokuluna davet ediyorlar, meğer o gün çocuklara ödüller verilecekmiş. Bizden bu ödülleri vermemizi rica ediyorlar, memnuniyetle, diyoruz. Okul, bizim bazı köy okulları gibi birkaç sınıfı bir arada barındırıyor. Öğretmenleri sınıflarını ve isimlerini söyleyerek onları çağırıyor, biz de sıraya girip ödüllerini veriyoruz. Sonra da bahçede hep birlikte fotoğraf çektiriyoruz. Unutulmaz bir gündü.
Bu tura nasıl katıldınız?
- Bu yıl mezuniyetin 50’inci yılını kutlayan, ACG’ 61 diye anılan sınıftan oluşmuş bir arkadaş grubuyuz. İşte bu grup bir araya gelip çeşitli etkinlikler düzenledi. Etkinliklerin arasında Guatemala-Küba ve Myanmar gibi geziler de vardı. Başı çekenler Far’n Away Travel adlı şirketi buldu, onlar da bize bu özel turu düzenledi. Sözünü ettiğim iki geziyi biz 50 yıllık arkadaşlar ve aramıza katılan daha başka dostlarla birlikte gerçekleştirdik. Her şey yolunda gitti, organizasyon her yönüyle iyiydi, böylece tadına doyulmaz bir gezi çıktı ortaya.
Bu mevsimde oranın hava koşulları nasıl, gitmek için uygun bir zaman mı?
- Hava, boğucu olmamakla birlikte, sıcak ve nemliydi. Biz şubat mart aylarında gitmiştik ve en uygun zamandı.
- Seyahate bayılırım! Yaşadığımız gezegeni olabildiğince gezmek, görmek, daha da önemlisi tanımak... Değişik kültürlerle, o kültürlerde yetişmiş kişilerle bir araya gelmek... Onların müziğini dinlemek, yemeklerini tatmak, sokaklarını koklamak, sanatlarını izlemek insanlarına dokunabilmek... Bütün bu duygu ve düşüncelerin toplamında gezi günleri benim için tam anlamıyla, “yaşanmış günler”. Uğraşlarım nedeniyle dilediğim sıklıkta seyahat edemiyorum. Yurtiçinde, imza günlerimi çoğu zaman eşimle küçük gezilere dönüştürüyoruz. Ayrıca, dostlarımızla da seyahat ediyoruz. Yılda ortalama yedi, sekiz seyahate çıkıyorum. Uzak ülkelere üst üste gezi yapmayı sevmiyorum. Yola çıkmadan ülkeler hakkında bilgi edinir, yazarlarının kitaplarını karıştırırım. Ruhen hazırlanırım. Döndükten sonra da, çektiğim fotoğraflara bakmak, albüme yerleştirmek, her birinin altına kendimce küçük notlar düşmek, anı objeleri eklemek beni mutlu eder.
Hangi ülkeleri gördünüz?
- Alaska, Brezilya ve Arjantin, Çin, Hindistan, Singapur, Tayland, Myanmar, Guatemala, Küba, ABD’de New York, Las Vegas, California ve Florida bölgeleri. Karayipler’de St. Thomas Adası, Guadeloupe, Aruba, Martinique; Porto Rico, Hawaii Adaları. Avrupa’da, İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya, İsviçre, Yunanistan ve Hollanda’nın çeşitli kentleri.
Myanmar’a ne zaman gittiniz, ne kadar kaldınız?
- Geçen yıl 18 Şubat - 2 Mart arasında oradaydık.
KIPPLING’İN DİZELERİNİN İZİNDE
En çok nereleri beğendiniz?
- Eski adı Burma ya da Birmanya olan Myanmar, Asya’nın güneyinde. Etrafı Çin, Hindistan, Tayland ve Vietnam’la çevrili. Myanmar’da Yangon, Bagan ve Mandalay kentlerini gördüm. Üç günlük nehir turu yaptım, İnle Gölü’ne gidip orada da kaldım. Bu gezide beni 900 yıllık 2200 tapınağıyla Bagan kenti çok ama çok etkiledi. Hele o altın kaplamalı Buda heykelleri... Nehir turu, manzaraları açısından unutulmazdı, rüya alemi gibiydi. Ve İnle Gölü’ndeki hayat... O da bir başka ilginç yaşam biçimiydi ve tüm bunları iyi ki gördüm.
Nehir turunu anlatır mısınız?
- Sömürge döneminde Burma nehirlerinde kullanılan buharlı gemilerin benzeri “RV Paukan”la tura çıktık. 29 kamaralı, gemi her türlü konfora sahipti, pek şıktı, ahşap gövdesiyle pek nostaljikti. Adeta geçmişi yaşadım. Üç günde Bagan’dan Mandalay’a gittik. İlk gün liman kenti Pakokku’ya, ikinci gün tipik bir köy olan Yandaboy’a uğradık.
Tur sırasında sizi en çok neler etkiledi?
- Benim için turun en büyük özelliği Rudyard Kipling’in, Mandalay Yolunda adlı şiiriyle çakışması. Kipling şiirinde, yol derken, Mandalay kentine giden bu nehirden söz eder. Nehrin adıysa Chindwin. Ve, gerçekten de bu turun en büyük özelliği nehir gemisinin nazlı nazlı ilerlerken iki yanda izlenilebilen görüntüler. Bir fikir vermek için, bana Ağva’yı hatırlattı, diyebilirim. Tıpkı oradaki gibi durgun akan bir su ve o suya yansıyan tablo gibi görüntüler. Nehrin iki yakasındaki düz ve ıssız topraklarda altın kaplı tapınaklar, kuleler, irili ufaklı stupalar, güneş ışınları değdikçe pırıl pırıl parlıyorlar. Sanki bir hayal ülkesi, sanki bir masal diyarı... Güneşin doğuşunu ve batışını bu nehrin üstünden izlemek bambaşka bir deneyim. Zamanı, mekanı unutuyorsunuz, apayrı bir aleme geçiyorsunuz adeta. Bu turu tek kelimeyle tanımlamam gerekse, hiç düşünmeden, “şiirsel” diyebilirim.
Teknede nasıl vakit geçirdiniz?
- İlk gün öğle yemeğini gemide yedik. Öğleden sonra Pakokku’ya çıktık. Trishaw diye anılan üç tekerlekli bisikletlerle şehir turu yaptık. Tapınakları, pazar yerini ve Myanmar battaniyelerinin dokunduğu atölyeleri gezdik. Akşam güzel bir yemekten sonra bize kukla gösterisi düzenlediler. Kukla, Myanmar’da hem geleneksel, hem de popüler bir gösteri türü, tıpkı Prag’da olduğu gibi. Usta kuklacılar iki elleriyle pek çok kuklayı aynı anda oynatıyor; nasıl yaptıklarını hiç anlayamadık ama bu beceriye hayran kaldık. Kâh yerel danslardan esinlenerek hazırlanmış oyunlardı kâh halk masalları ve destanlardan. Kuklaların kostümleri ve kullanılan renklerse göz alıcıydı. İkinci günümüzde kent yaşamını daha önce Yangon ve Bagan kentlerinde gözlemlediğimizden, kırsal alanda tipik bir köy olan Yandabo’ya götürmeye karar vermişler bizi. Köyün tek gelir kaynağı çömlekçilik. Halkı yoksul ama güler yüzlü. Gezilerde en çok ilgimi çeken insan manzaraları... Dolayısıyla, portreler çekmeyi seviyorum. Ve o gözle bakınca, aklımda kalan bazı kareler... Harap bir kulübenin duvarında çerçevelenmiş, kocaman bir mezuniyet fotoğrafı... Hem de kepi ve cüppesiyle üniversite mezunu pırıl pırıl bir genç kız. Öylesine bir tezat ki, bakakalıyorum. Ve, ev halkı tarlada çalışan kızı hemen kolundan tutup getiriyor, işte bu o diye gururla gösteriyorlar. Daha sonra öğreniyorum ki, üniversiteden mezun olduktan sonra kentte iş bulamamış ve baba ocağına dönmüş. Çok zarif bir hanım, fotoğraflarını çektiğimi görünce, hemen arkasını dönüyor ve topuzunu işaret ederek, saçımın fotoğrafını çek, diyor. Gerçekten de harika bir topuz yapmış ve kemik bir tarakla onu tutturmuş. Bu da kadın, her yerde kadındır, dedirten bir kare. Ve çocuklar... Onların olduğu her yer şenlikli. Bizi köyün ilkokuluna davet ediyorlar, meğer o gün çocuklara ödüller verilecekmiş. Bizden bu ödülleri vermemizi rica ediyorlar, memnuniyetle, diyoruz. Okul, bizim bazı köy okulları gibi birkaç sınıfı bir arada barındırıyor. Öğretmenleri sınıflarını ve isimlerini söyleyerek onları çağırıyor, biz de sıraya girip ödüllerini veriyoruz. Sonra da bahçede hep birlikte fotoğraf çektiriyoruz. Unutulmaz bir gündü.
Bu tura nasıl katıldınız?
- Bu yıl mezuniyetin 50’inci yılını kutlayan, ACG’ 61 diye anılan sınıftan oluşmuş bir arkadaş grubuyuz. İşte bu grup bir araya gelip çeşitli etkinlikler düzenledi. Etkinliklerin arasında Guatemala-Küba ve Myanmar gibi geziler de vardı. Başı çekenler Far’n Away Travel adlı şirketi buldu, onlar da bize bu özel turu düzenledi. Sözünü ettiğim iki geziyi biz 50 yıllık arkadaşlar ve aramıza katılan daha başka dostlarla birlikte gerçekleştirdik. Her şey yolunda gitti, organizasyon her yönüyle iyiydi, böylece tadına doyulmaz bir gezi çıktı ortaya.
Bu mevsimde oranın hava koşulları nasıl, gitmek için uygun bir zaman mı?
- Hava, boğucu olmamakla birlikte, sıcak ve nemliydi. Biz şubat mart aylarında gitmiştik ve en uygun zamandı.