Sessizliğin ve huzurun ülkesi: Doğu Timor
Avusturalya’nın kuzeybatısında yer alan Doğu Timor doğası, sakinliği ve ülkeyi saran muhteşem kahve kokularıyla bilinen cennet bir ülke.... 400 yıllık esaretin ardından özgürlüğüne kavuşan Doğu Timor mercan kayalıkları ve zengin biyolojik çeşitliliğiyle dikkat çekiyor. İşte size Doğu Timor gezi rehberi…
Neredeyse boş bir uçakla, iki saate yakın bir yolculuğun ardından Bali’den alçakgönüllü Dili Havaalanı’na vardığımızda sinema sahnesini andıran bir manzara bekliyordu bizi: Sıcak pistten bir adım ötede masmavi sular, diğer yanda dağlar… Pasaport kontrolünde sıkı bir sorguya tabi tutulduktan sonra bavulum üç güvenlik görevlisi tarafından didik didik arandı. Kıyafetlerimin elektronik eşyalarımın tek tek incelenmesinin yarattığı depremin hasarlarını gidermeye çalışırken, beni almaya gelen arkadaşım “Yeni bir ülke dostum” diyordu yüzünde gülümsemeyle, durumu açıklamak için. Artık Doğu Timor’dayım (Timor-Leste). Avustralya’nın kuzeybatısında, çok da fazla tanınmayan bir adada.
400 yıl süren işgalin ardından (16. yüzyıldan 1975’e kadar Portekiz sömürgesi olan ada 1975’ten 2002’ye kadar da Endonezya’nın işgali altındaydı) 21. yüzyılın ilk ülkesi sıfatını kazanan Doğu Timor, şimdilerde dünya gündemine Starbucks’ın organik Arabica kahvesi ile oturdu biraz. Atauro Adası da, mercan kayalıkları ve zengin biyolojik çeşitliliğiyle ilgi çekiyor. Doğu Timor, hele de ana yoldan sapmaya hazır meraklı gözler için çok daha fazlasını sunuyor. Dili’de yakıcı güneş altında, ülkenin en önemli heykelini görmek için pedal çeviriyorum. Sahil yolu boyunca arada hem Timorlularla sohbet, hem fotoğraf ve video çekmek için duruyorum. Turuncuyla, kızılın birleştiği gün batımı saatleri tam fotoğraflık. Anadan doğma suya dalan çocukların neşeli kahkahaları yükseliyor denizden, pikniğe gelen aileler ise yemek hazırlıklarını tamamlamak üzere.
27 metre yüksekliğindeki İsa heykeli (Cristo Rei), Rio de Janeiro’daki Kurtarıcı İsa Heykelinin kopyası neredeyse. 500 küsur basamakla çıkılan bu heykel Doğu Timor’un Endonezya’ya “entegrasyonun” 20. yılı nedeniyle Cakarta tarafından hediye edilmiş. Timorlular, Endonezya yönetimini dönemini vahşetle özdeşleştirdiğinden, bu hediyenin ülkenin sembolü olarak görülmesi biraz şaka gibi aslında. Dili’nin dışında hayat, Dili’dekinden bile daha yavaş, tabii bu mümkünse. Rehberim Plato ile Ermera bölgesine gidiyoruz, burası gittikçe gelişen kahve endüstrisinin merkezi.16. yüzyılda Avrupalı kaşifleri Timor’a sandal ağacının kokusu çekmişse, 1800’lerin ikinci yarısından sonra kalmalarının asıl nedeni kahvenin kokusu olmuş bence.
Kahve ağaçlarının kapladığı tepelerin çevresine yayılmış küçük köylerin arasından geçtikten sonra bir kahve çiftliğinin önünde duruyoruz: Burası 22 yıldır ülkenin “beş yıldızlı” kahve müşterisi Starbucks’a çekirdeklerini gönderen yer. Kahve tarlalarında çalışan çiftçilerin yerel dili Tetum’u İngilizceye çeviren rehberim Plato, “İşin sırrı, en kaliteli çekirdekleri elde etmek” diyor. Doğu Timor’da halkın yüzde 46’sı geçimini kahveden sağlıyor. Asya’nın bu en genç ve en yoksul ülkesi Katolik kökleriyle kabile kültürüne ne kadar bağlıysa, tek geçim kaynağı kahveye de sıkı sıkıya sarılmış durumda. Plato “Biz Timorlular, bu üç şeyden gurur duyarız” diyor.
Yerli kahve üreticisi Timor Global’ın müdürü Bobby Lay, parmaklarını Ermera ve Maubisse’den gelen Arabica ve Robusta çekirdeklerinde gezdirirken “Bunlar, süpermarketler gibi yerlerde satılmak için yetiştirilenler” diyor. Ötede duran üç tepsiyi göstererek “buradaki kaliteli Arabica çekirdekleri ise markalara satılıyor” diye ekliyor. Lay’in bu özel aromalı çekirdeklerle pişirdiği kahveyi yudumlarken sohbet sürüyor: “Timor’da her bölgenin ayrı miko-iklimi var. Biz de her bölgeye özel kahve yetiştirmek istiyoruz” diyor Lay. Doğu Timor’da kahve petrol dışında yapılan ihracatın yüzde 90’ını oluşturuyor. Bu yüzden Lay’e göre, bu kadar ailenin geçim kaynağı olan kahveyi ticari bir girişim yanında herkesin yarar sağlayacağı bir noktaya getirmek önemli bir hedef. Kahvelerden son yudumlarımızı alıp yola çıkıyoruz yine.
Bu uzak ülkede de Türklerle karşılaşıyoruz. Dili’de hemen deniz kenarında bulunan “Ottoman Turkish Kebab” lokantası, hayli popüler. Kilimler, Türkiye fotoğrafları, bayrak, lamba ve nargileyle dekore edilen lokantanın sahibi Ayhan. Sahibi dedim ama aynı zamanda hem şef, hem garson Ayhan. Ayhan, yemek pişirme işini kimseye emanet edemediğini söylüyor.
Tamamen Doğu Timor’u anlatan belki en önemli sözcük “yavaşlığı.” Buranın sakinliğine ve ağır temposuna adapte olmak için ayarlarınızı değiştirmeniz gerekiyor.Dili’de deniz kenarındaki bir lokantada. En ön masada yer bulmak için yer ayırtmanıza hiç gerek yok. Pazar ve market alışverişlerinize gereksiz bir gürültü, kalabalık ve kuyruklar eşlik etmiyor. Trafikle ilgili yapabileceğiniz en büyük şikayet, kırmızı ışıkta 120 saniye beklemekten ibaret. Aslında belki, Timor’da arabaların son derece yavaş gitmesinden de şikayet edebilirsiniz. Benim gibi trafikte ilerleyebilmek için her türlü manevranın normal görüldüğü Mumbai’den geliyorsanız, bu yavaşlık zaman zaman insana fazla gelebilir. Nihayet dayanamayıp, saatte 35 kilometre hızla, Bob Marley’e tempo tutarak beni havaalanına getiren taksiciye soruyorum “Neden bu kadar yavaş gidiyorsunuz?” Gülümseyerek “Aceleye ne gerek var ki” diyor. Havayolları Şirketi’nin de böyle düşünmesini umarak arabadan yavaş yavaş iniyorum.