Mesude ERŞAN
Son Güncelleme:
Sahili St. Tropez kadar güzel köy evleri birer çiçek bahçesi
Bahçelievler Medikal Park Hastanesi’nin başhekimi Dr. Rüya Saidali Şişman (43), "seyahat benim için tutku" diyor. Babası Iraklı, annesi Türk olduğu için çocukluğu boyunca iki ülke arasında mekik dokumuş. Seyahati seven ailesiyle birçok ülkeyi gezmiş. Yaşı ilerledikçe aile seyahatlerinin yerini arkadaşlarla veya yalnız yapılanlar almış. Tatillerde tek şehre saplanmak yerine seyyahlığı tercih ediyor. 35’in üzerinde ülke görmüş. 20 yıllık doktor Dr. Şişman, Slovenya gezisini anlattı.
Gittiğim ülkelerin, şehirlerin önce kültürünü, halkını tanımaya çalışıyorum. Mutlaka merkezi bir yerde kafeye oturup, kahvemi yudumlarken insanları gözlemlerim. Arkeolojiye özel merakım var. Arkeolojik zenginlikleri görmeye çalışıyorum. Müzeleri ziyaret etmeden dönmem. Körlemesine gitmem hiçbir yere, kitap, rehber, internet üzerinden araştırmalarımı yaparım. Önceliklerilerimi belirlerim. Tatilde lüks aramıyorum. Ancak salgın riski bulunan, örneğin Afrika ülkelerine gittiğimde belli lüks şart.
Özel meraklarımdan biri eski kapıları bulmak, fotoğraflamak. Çocukluğumda Iraklı, sanatçı bir akrabam sevdirmişti kapıları. Çok eski bir evin kapısını satın almış, yeni evine taşımıştı. Bir başka eski kapıdan da yemek masası yapmıştı. Kapıların birer öyküsü vardı ve etkilenmiştim. Kulağımda kalan hikayeler daha ileri yaşlarımda kapıların peşine düşmeme zemin hazırladı. Artık nereye gidersem gideyim, en eski sokaklara dalıyor, ilgimi çekecek kapıları buluyor ve fotoğraflıyorum.
TÜM ÜLKEYİ OTOMOBİLLE DÖRT GÜNDE GEZEBİLİRSİNİZ
Kardeşim üniversite okumak için Slovenya’yı tercih etti. Onun yanına gide gele sevdim, çok alıştım. Yaklaşık 20 kez gittim. Yugoslavya’nın en zengin bölgesiydi, Tito’nun ölümünden sonra federasyondan ilk ayrılan Slovenya oldu. Alp dağlarının ortasındaki bu küçük ülke çok modern, güzel, müreffeh. Öte yandan da şatolarıyla bir masal ülkesi. İtalya ve Almanya’ya sınır olduğundan her iki kültürün etkisi var. Slovence’nin yanı sıra İtalyanca ve Almanca konuşan çok.
Otomobil kiralayıp bir haftada bütün ülkeyi gezmek mümkün. İyi bir planlamayla turu dört günde bitirebilirsiniz. Otobanları, metroları, trenleri gayet iyi durumda. Güvenli bir ülke, suç oranı çok az. Koşturmaca yok, dingin. Hatta bu sakinlik Türkiye’nin büyük kentlerinin temposuna alışanları sıkabilir bile. Kırsaldaki bütün evlerden saksı saksı çiçek sarkıyor. Şehirlerde bile meyve ağaçları o kadar çok ki... Her yerde adaklar için yapılmış şapeller var. Avrupa’nın ortasındaki Slovenya’nın bazı gelenekleri bize benziyor. Örneğin eve girerken ayakkabı çıkarılıyor. Aile ilişkileri diğer Avrupa ülkelerine göre daha sıcak. Birbirlerine gidip, geliyorlar. Genel olarak sakin ve aşırı kibar insanlar. Kültür düzeyleri çok yüksek.
PROTEOS, AVRUPA’NIN EN BÜYÜK MAĞARASINDA YAŞIYOR
Slovenya’nın yazı ve kışı ayrı güzel. İki sözcükle anlatmak gerekse, masal ülkesi ve yeşillik derim. Şehirde bile "ceylan çıkabilir" şeklindeki uyarı levhalarına rastlıyorsunuz. Uçsuz, buçaksız doğasından ilham alan ve bunu tuvallere taşıyan ressamlara her yerde rastlamak mümkün.
Turistler için çok sayıda alternatif var. Yazın dağları yemyeşil, serin. Av ve yayla turizmi gelişmiş. Kumsalları da yüzmeye uygun.
Slovenya, Avrupa’nın en önemli kaplıca merkezlerinden. Toplikia dedikleri kaplıcalara Avrupa’nın her yerinden meraklısı geliyor. Soce yine Avrupalıların tercih ettiği rafting nehirlerinden biri. Bisiklet sevenler için de bir cennet, bisiklet yolları çok.
Ülkenin kuzey batısındaki Bled Gölü mutlaka görülmeli. Etrafı dağlarla çevrili. İtalya, Avusturya ve Slovenya bir üçgen gibi çevirmiş gölü. Ülkenin tek adası gölün ortasında ve Vatikan’a ait. Gölün çevresindeki otellerden adaya gondollarla geçiliyor. Adadaki kilisenin çanları saat 17.00’de kuvvetle çalıyor. Çünkü dilek tutup, kilisenin çanını çalanlar arzularının gerçekleşeceğine inanıyor. Göl kışın buz tutuyor. Yılbaşı geceleri üzerinde fener alayları yapılıyor. Buraya yolunuz düşerse Villa Beld’de konaklayabilirsiniz. Bu otelin ilginç tarafı, Yugovlavyanın kurucusu ve lideri Tito’nun eski ikametgahı olması.
Sahildeki Portoroz nefis bir bölge. St. Tropez’den farkı yok. Deniz ve eğlence arayanlar için ideal. Dünyanın üçüncü, Avrupa’nın en büyük mağarası, Postoyna Yama burada. Şimdilik sadece 20 kilometresi ziyarete açık. Trenle geziliyor. Sarkıtları etkileyici. Bu mağarada dünyada başka hiçbir yerde yaşamayan Proteos adlı canlıyı görebilirsiniz. Şekil olarak yılana benzeyen bu küçük canlının derisi, aynen insan teni gibi.
AKŞAM YEMEĞİNE VENEDİK’E
Küçük bir ülke olmasından ötürü komşu ülkelere geçmek uzun zaman almıyor. Örneğin akşam üstü yemeğe Venedik’e gitmek kolay, 1.5 saat yetiyor. Günübirlik alışverişler için Venedik’e gidenler az değil. AB üyesi olduktan sonra ülkedeki fiyatlar da yükseldi. Yine diğer AB ülkelerine göre ucuz olduğunu söyleyebilirim.
Ülkenin gerek başkenti Lubliyana, gerekse diğer şehirlerde tarihi doku çok güzel korunmuş. Bazı yerlerde kendinizi 17’inci yüzyılda yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Lubliyana’da, yeni şehir, eski şehirden ayrı kurulmuş. Hastaneleri ünlü.Özellikle göz ve ortopedi alanlarında hastaneler çok ileri düzeyde. Kentin kalesi Lublijeski Grad ve şatosu da mutlaka görülecek yerler arasında.
ARMUT ŞARAP ŞİŞESİNDE YETİŞTİRİLİYOR
Ülkenin bağları meşhur, şarapları güzel. Özellikle şarap şişeleri, koleksiyonu yapılacak kadar hoş; hangi kontun bağından çıktığı hemen anlaşılıyor. Pleterya dedikleri manastır şarabı meşhur. Armut şarabı şişelerindeki armutun oraya nasıl yerleştirildiğini anlamak zor. Keşişler armut daha dalında ve çok küçükken şişeyi dala bağlıyorlar. Armut şişenin dibinde gelişip, büyüyormuş.
Ülke Venedik’e yakın olduğu için camcılık çok gelişmiş. Özellikle Rogashka kristali meşhur.
Yemekleri et ağırlıklı. Ülkenin sahil tarafının mutfağı İtalyan, kara tarafı Alman mutfağından etkilenmiş. Sahilde makarna, pizza, iç kesimlerde etin ve patatesin ağırlığı hissediliyor. Kroft denilen, ekmek gibi yedikleri bir tatlıyı çok seviyorlar. Hatta Avusturya sınırına yakın Moribor kentine kadar gidip alıyorlar. Krem shnit dedikleri, böreğe benzeyen bir hamur işi de ülkeye özgü.
EN SEVDİĞİ 5 YER
á Bled Gölü (Slovenya) á Floransa (İtalya) á Sidi Borsaid (Tunus) á Barcelona (İspanya) á Nice (Fransa)
neyle seyahat ediyor
Uçak
seyahatte ne okuyor
Tarih kitapları
ne yiyor, ne içiyor
Yerel lezzetler
ne giyiniyor
Rahat kıyafetler
nerede kalıyor
Yurt dışında şehir merkezine yakın otellerde, yurt içinde pansiyon veya tarihi konaklarda
çantasının vazgeçilmezleri
Şişe su, gözlük, kitap, harita
kimle seyahat ediyor
Ailesi veya arkadaşıyla
ne alıyor
Hediyelik eşya, koleksiyonu için yüksük
Özel meraklarımdan biri eski kapıları bulmak, fotoğraflamak. Çocukluğumda Iraklı, sanatçı bir akrabam sevdirmişti kapıları. Çok eski bir evin kapısını satın almış, yeni evine taşımıştı. Bir başka eski kapıdan da yemek masası yapmıştı. Kapıların birer öyküsü vardı ve etkilenmiştim. Kulağımda kalan hikayeler daha ileri yaşlarımda kapıların peşine düşmeme zemin hazırladı. Artık nereye gidersem gideyim, en eski sokaklara dalıyor, ilgimi çekecek kapıları buluyor ve fotoğraflıyorum.
TÜM ÜLKEYİ OTOMOBİLLE DÖRT GÜNDE GEZEBİLİRSİNİZ
Kardeşim üniversite okumak için Slovenya’yı tercih etti. Onun yanına gide gele sevdim, çok alıştım. Yaklaşık 20 kez gittim. Yugoslavya’nın en zengin bölgesiydi, Tito’nun ölümünden sonra federasyondan ilk ayrılan Slovenya oldu. Alp dağlarının ortasındaki bu küçük ülke çok modern, güzel, müreffeh. Öte yandan da şatolarıyla bir masal ülkesi. İtalya ve Almanya’ya sınır olduğundan her iki kültürün etkisi var. Slovence’nin yanı sıra İtalyanca ve Almanca konuşan çok.
Otomobil kiralayıp bir haftada bütün ülkeyi gezmek mümkün. İyi bir planlamayla turu dört günde bitirebilirsiniz. Otobanları, metroları, trenleri gayet iyi durumda. Güvenli bir ülke, suç oranı çok az. Koşturmaca yok, dingin. Hatta bu sakinlik Türkiye’nin büyük kentlerinin temposuna alışanları sıkabilir bile. Kırsaldaki bütün evlerden saksı saksı çiçek sarkıyor. Şehirlerde bile meyve ağaçları o kadar çok ki... Her yerde adaklar için yapılmış şapeller var. Avrupa’nın ortasındaki Slovenya’nın bazı gelenekleri bize benziyor. Örneğin eve girerken ayakkabı çıkarılıyor. Aile ilişkileri diğer Avrupa ülkelerine göre daha sıcak. Birbirlerine gidip, geliyorlar. Genel olarak sakin ve aşırı kibar insanlar. Kültür düzeyleri çok yüksek.
PROTEOS, AVRUPA’NIN EN BÜYÜK MAĞARASINDA YAŞIYOR
Slovenya’nın yazı ve kışı ayrı güzel. İki sözcükle anlatmak gerekse, masal ülkesi ve yeşillik derim. Şehirde bile "ceylan çıkabilir" şeklindeki uyarı levhalarına rastlıyorsunuz. Uçsuz, buçaksız doğasından ilham alan ve bunu tuvallere taşıyan ressamlara her yerde rastlamak mümkün.
Turistler için çok sayıda alternatif var. Yazın dağları yemyeşil, serin. Av ve yayla turizmi gelişmiş. Kumsalları da yüzmeye uygun.
Slovenya, Avrupa’nın en önemli kaplıca merkezlerinden. Toplikia dedikleri kaplıcalara Avrupa’nın her yerinden meraklısı geliyor. Soce yine Avrupalıların tercih ettiği rafting nehirlerinden biri. Bisiklet sevenler için de bir cennet, bisiklet yolları çok.
Ülkenin kuzey batısındaki Bled Gölü mutlaka görülmeli. Etrafı dağlarla çevrili. İtalya, Avusturya ve Slovenya bir üçgen gibi çevirmiş gölü. Ülkenin tek adası gölün ortasında ve Vatikan’a ait. Gölün çevresindeki otellerden adaya gondollarla geçiliyor. Adadaki kilisenin çanları saat 17.00’de kuvvetle çalıyor. Çünkü dilek tutup, kilisenin çanını çalanlar arzularının gerçekleşeceğine inanıyor. Göl kışın buz tutuyor. Yılbaşı geceleri üzerinde fener alayları yapılıyor. Buraya yolunuz düşerse Villa Beld’de konaklayabilirsiniz. Bu otelin ilginç tarafı, Yugovlavyanın kurucusu ve lideri Tito’nun eski ikametgahı olması.
Sahildeki Portoroz nefis bir bölge. St. Tropez’den farkı yok. Deniz ve eğlence arayanlar için ideal. Dünyanın üçüncü, Avrupa’nın en büyük mağarası, Postoyna Yama burada. Şimdilik sadece 20 kilometresi ziyarete açık. Trenle geziliyor. Sarkıtları etkileyici. Bu mağarada dünyada başka hiçbir yerde yaşamayan Proteos adlı canlıyı görebilirsiniz. Şekil olarak yılana benzeyen bu küçük canlının derisi, aynen insan teni gibi.
AKŞAM YEMEĞİNE VENEDİK’E
Küçük bir ülke olmasından ötürü komşu ülkelere geçmek uzun zaman almıyor. Örneğin akşam üstü yemeğe Venedik’e gitmek kolay, 1.5 saat yetiyor. Günübirlik alışverişler için Venedik’e gidenler az değil. AB üyesi olduktan sonra ülkedeki fiyatlar da yükseldi. Yine diğer AB ülkelerine göre ucuz olduğunu söyleyebilirim.
Ülkenin gerek başkenti Lubliyana, gerekse diğer şehirlerde tarihi doku çok güzel korunmuş. Bazı yerlerde kendinizi 17’inci yüzyılda yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Lubliyana’da, yeni şehir, eski şehirden ayrı kurulmuş. Hastaneleri ünlü.Özellikle göz ve ortopedi alanlarında hastaneler çok ileri düzeyde. Kentin kalesi Lublijeski Grad ve şatosu da mutlaka görülecek yerler arasında.
ARMUT ŞARAP ŞİŞESİNDE YETİŞTİRİLİYOR
Ülkenin bağları meşhur, şarapları güzel. Özellikle şarap şişeleri, koleksiyonu yapılacak kadar hoş; hangi kontun bağından çıktığı hemen anlaşılıyor. Pleterya dedikleri manastır şarabı meşhur. Armut şarabı şişelerindeki armutun oraya nasıl yerleştirildiğini anlamak zor. Keşişler armut daha dalında ve çok küçükken şişeyi dala bağlıyorlar. Armut şişenin dibinde gelişip, büyüyormuş.
Ülke Venedik’e yakın olduğu için camcılık çok gelişmiş. Özellikle Rogashka kristali meşhur.
Yemekleri et ağırlıklı. Ülkenin sahil tarafının mutfağı İtalyan, kara tarafı Alman mutfağından etkilenmiş. Sahilde makarna, pizza, iç kesimlerde etin ve patatesin ağırlığı hissediliyor. Kroft denilen, ekmek gibi yedikleri bir tatlıyı çok seviyorlar. Hatta Avusturya sınırına yakın Moribor kentine kadar gidip alıyorlar. Krem shnit dedikleri, böreğe benzeyen bir hamur işi de ülkeye özgü.
EN SEVDİĞİ 5 YER
á Bled Gölü (Slovenya) á Floransa (İtalya) á Sidi Borsaid (Tunus) á Barcelona (İspanya) á Nice (Fransa)
neyle seyahat ediyor
Uçak
seyahatte ne okuyor
Tarih kitapları
ne yiyor, ne içiyor
Yerel lezzetler
ne giyiniyor
Rahat kıyafetler
nerede kalıyor
Yurt dışında şehir merkezine yakın otellerde, yurt içinde pansiyon veya tarihi konaklarda
çantasının vazgeçilmezleri
Şişe su, gözlük, kitap, harita
kimle seyahat ediyor
Ailesi veya arkadaşıyla
ne alıyor
Hediyelik eşya, koleksiyonu için yüksük