Televizyon sinemadan çok daha zor

Efsanevi aktör, yapımcı ve kültürel ikon Sylvester Stallone, Rocky Balboa’dan John Rambo’ya unutulmaz sinema karakterlerine hayat verdi. Usta isim, Taylor Sheridan tarafından Paramount+ yayın platformu için hazırlanan “Tulsa King” adlı diziyle de televizyon dünyasına ilk adımını attı. Komedi suç dramasında gangster Dwight ‘The General’ Manfredi rolüne hayat veren Stallone televizyonun sinemadan çok daha zor olduğunu söylüyor.

Haberin Devamı

◊ Nasıl bu kadar genç ve enerjik kalabiliyorsunuz?

- 24 yaşındaydım, sahilde oturuyor düşünüyordum. Herkesin kendini bulmaya çalıştığı bir dönemdi. Hippi olayları yaygındı. ‘Ben kimim’, ‘nerede olacağım’, ‘ne yapacağım’ sorularına cevaplar arıyorduk. Dedim ki, ‘dostum, buradasın işte ve bütün mesele şu ki hayata ya korkunç, sıkıcı olarak bakacaksın ya da coşkulu bir meydan okuma olarak yaklaşacaksın...’ Ben hayatta sadece mizah arıyorum ve buluyorum... Çünkü diğer şekilde düşününce oldukça iğrenç olabiliyorum. Sanırım hayata karşı bakışımı dengeleyebildim. Düşünsene Rocky’den Rambo’ya geçiyorsun. Büyük bir ikilem.

Bazı oyuncuları duyuyorum ‘Ah, evet, rol için birçok insanla çalıştım ruhumu çekip çıkardılar’ diye... Böyle şeyleri duyunca diyorum ki ‘aman Tanrım ya inandırıcısındır ya da değilsindir. Bu kadar.’ Oyunculuk dersinin sonu. Nokta. Kevin Costner bir kovboyu oynuyorsa bu Kevin Costner’dır. Bu yüzden o kadar çok sevilir. Ne demek istediğimi anlıyor musun? O bir karakteri canlandırmaya çalışmıyor. O karakterin ta kendisi oluyor.

Haberin Devamı

Televizyon sinemadan çok daha zor

◊ Diziniz “Tulsa King”in 2’nci sezonu da çok sevildi. Televizyonun düşündüğünüzden daha zor olduğunu söylemiştiniz. Bir dizide çalışmanın sizin için en büyük kazanımı ne oldu?

- Televizyon acımasız. Ama acımasızlık gerçekten içinizdeki en iyiyi ortaya çıkarıyor. Çoğu zaman film setindeyken şımartılmış hissederiz. Bunun yanı sıra birçok aktör ‘Ah, settler gerçekten zor’ derler. Sinema seti televizyona iş yapmakla kıyaslanamaz bir şey.

Bir izci sloganı var, ‘hazırlıklı olun’ diye. Benim için sabah replikleri bilmeden sete gelmek büyük sorun. Ayrıca replikleri çalışmak ya da ezberlemek de onları öğrendiğiniz anlamına gelmiyor. İyi bir set için anahtar bu. Bizim sette herkes gerekli özeni gösteriyor.

Geceleri prova yapıyoruz. İnsanların provadan sonra uyumasını seviyorum çünkü nedense bilinçaltına ait bir mekanizma olduğunu düşünüyorum.

Haberin Devamı

Ayrıca seti 15 dakika erken bitirmeye özen gösteriyorum. 20.00’de bitmesi gerekiyorsa 19.45’te bitiriyorum ve ‘Yarının provasını yapalım’ diyorum. Böylelikle ertesi gün sete kimse kaygıyla gelmiyor. Aksine déjà vu yaşayıp ‘ben bu sahneyi hatırlıyorum’ diyorlar.

Bu benim televizyona iş yaparken alıştığım bir stil ve gerçekten işe yaradığını düşünüyorum.

◊ Oynadığınız karakterlerin hangi nitelikleri kendinize katmak isterdiniz?

-Tulsa King”deki karakterim çok çok koruyucu, gerçi ben de bir dereceye kadar öyleyim. Bu yönünü alıp eklerdim. Dizideki rol bana çok benziyor. Dizide gangsterim ama aynı mizah anlayışım var. Herkes beni çok ciddi bir adam olarak algılıyor, aslında öyle değilim.

Haberin Devamı

Kariyerinizin bu döneminde, “Tulsa King” ile televizyonda elde ettiğiniz başarı hakkında neler söylersiniz?
- Gerçekten oldukça özel. Şaşkınım aslında. Bu yaşlarda bir koyun iskelesinde oltayla oturuyor olacağımı sanıyordum. Bu anı yaşamak ve eşimle paylaşmak gerçekten muhteşem.

Televizyon sinemadan çok daha zor

FİLM İÇİN BİR ŞEHRE GİTTİĞİMDE İZOLE OLURUM, ODAMDAN ÇIKMAM

◊ Dizide ilk sezon Oklahoma’daydınız, orada çekim yaparken set olmadığı zamanlarda ne yapıyorsunuz? Bulunduğunuz şehri keşfeder misiniz?

- Odamdan çıkmam. Gerçekten çıkmam... Nedense, bir film için lokasyona gittiğimde çok izole olurum. Şehri turlamam. Sinemaya gitmem. Restorana gitmem... Oldukça sıradan olurum ve bir nevi enerji biriktirmeyi severim.

Haberin Devamı

Nadiren bir yerlere giderim. Bunun nedeni huysuz olmam değil. Sadece yenilenmenin tadını çıkarıyorum. Çünkü böyle olunca ertesi gün sette rol için çok daha fazlasına sahip oluyorsunuz.

Dışarı çıkıp gezdiğinizde ya da konuştuğunuzda enerji harcamanız gerekiyor. Gevezelik enerji ister. İşteyken sosyalleşirseniz tüm enerji rezervinizi boşaltırsınız. Ama odanıza gidip 10 saat boyunca başka harika performansları izlerseniz ‘Ah, bunu denemek istiyorum’ dersiniz. Yeni rezervleriniz oluşur.

Ben öyle yapıyorum ve hayatım boyunca bunu yaptım.

İnsanlar, ‘Ah, Avrupa’da çekim yapmak harika olmalı’ diyor. Cevabım ‘Bilmiyorum. Odadan çıkmıyorum. Bu yüzden nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yok’ oluyor. Yemin ediyorum bu doğru.

Haberin Devamı

◊ Kendiniz için neyin işe yaradığını biliyorsunuz önemli olan da bu. Eğer sizin için işe yarayan şey buysa, neden olmasın...

- Öyle, benim için işe yarayan bu. Sanki bir atlet gibi hissediyorum, ertesi gün oynamaya hazırlanmalıyım. Enerjimi ve coşkumu boşa harcayamam.

Gerçi müzeleri seviyorum çünkü beni canlandırdığını hissediyorum, tüm kültürü ve sanatı içine çekiyorsun.

Televizyon sinemadan çok daha zor

Her şeyin tek adamlık iş olmadığını öğrendim

◊ Oyunculuk dışında yapımcılık da yapıyorsunuz, kamera arkası deneyimleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?

- Önceden her şeyi tek başıma yapmaya çalışıyordum. Buna alışkınım. Yazıp yönetiyorsun, üretiyorsun. Ama artık her şeyin tek adamlık iş olmadığını fark ettim. Hepimiz sinemanın bir sanat formu olduğunu söylüyoruz, evet bir sanat formu. Ama sinemaya sanat demek konusunda çok fazla çelişkim var.

◊ Neden?

- Çok sanatsal bir şekilde yapılmış olsa bile, 500 kişiye ihtiyacınız var. Picasso’nun ‘Ah, evet, bu resmi 400 kişiyle birlikte çizdim’ dediğini hayal etsenize. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Sinema kolektif bir sanat biçimi. Kabloları tutan adamlardan lojistik için araçları kullananlara kadar herkes önemli. Onlar olmadan hiçbir şey olmaz.

 

Yazarın Tüm Yazıları