Okyanusta balık olmaya Zanzibar’a
Deha ve Yekta’yla tropikal bir ada tatili yapmak için gittiğimiz Zanzibar’da, kendimizi aynı zamanda etnik Afrika yaşamının içinde bulduk. Sıcak, samimi ve eğlenceli insanları sayesinde sanki hep orada yaşıyormuşuz gibi hissettik. Afrikalı arkadaşlar edindik; ilk fırsatta ‘güneşli ve mutluluğa teslim’ bu adaya tekrar gitmeye karar verdik.
Çikolata renkli Zanzibar’lılar adalarına gelen herkesi istisnasız ‘Jambooo’ diye karşılıyorlar. Yani ‘merhaba’ diyerek. Hem de kocaman gülüşleri, sevimli hareketleri ve kapitalist dünyanın kirletmediği ruhlarıyla. Zaten sürekli herkes bıkmadan usanmadan birbirine müzikli bir şekilde uzatarak ‘Jamboooo’ diyor. Sanki şaka yapıyormuş gibi. Çok eğlenceli bir dil. Buz gibi kış havasında, yaza ışınlanarak beyaz kumların ve turkuvaz suların tadını çıkardık.
Sabahları güne erken başlayıp sahilde yürüyüş yaparak bol bol deniz kabuğu topladık. Uzun uzun sohbetler ettik. Şnorkelle Hint Okyanusu’nun derinliklerine daldık, baharat bahçelerini gezdik. Biz okyanusta balık olmaya, beyaz kumlu plajlarda yuvarlanmaya gittik, gerisindeki Afrika’nın şaşırtıcı ve gerçek yaşamını bulmak bonus oldu Yerel yaşamının içine girmek Deha ve Yekta’yı bambaşka bir dünya ile tanıştırdı. Derme çatma kulübemsi evler, restoran olabileceğine inanamayacağımız yerler gördük ve aç yaşayabilmenin ne demek olduğunu anladık. Afrikalılar yoklukla mücadele edip azla yetinmek üzere kurgulanan bir hayatı yaşıyorlar. Doğanın bereketine inanmayı ve şükretmeyi orada tekrar hatırladık.
Doğanın bereketi
Adalı çocuklar gel-git olayından sonra sular çekildiğinde ortaya çıkan kum midyelerini minicik elleriyle topluyorlar. Anneleri yemek yapsın ya da babaları restorana götürüp satsın diye. Hem de mutluluk şarkıları söyleyerek... Kadınlar sabah 6’da kova kova su taşıyarak güne başlıyor, sokaklarda leğenler içinde çamaşır yıkıyorlar. Erkekler balıkçılık, tahta oymacılığı ya da meyve toplayıcılığı yapıyor. Günlük kazançları üç doları geçiyorsa şanslılar. Su yok, tarım yok, iş yok. Yollarda muz ve mango ağaçları var. Acı mango soslu yeşil muz, hindistan cevizi suyunda yeşil muz yemekleri, okyanustan yakalanan balıklar sofrada baş köşede.
İşte insan her şartta işin içinden çıkacak bir yol buluyor. Baharat ağaçları bol olduğu için yemeklerde bunları kullanmayı önemsiyorlar. Hatta bundan para kazanmaya çalışıyorlar. Yarım günlük Baharat Turu’nda karabiber, hindistan cevizi, vanilya, limon, zerdeçal, yöreye özgü jak meyvesi, ekmek meyvesini ağaçlarında görmek, koklamak ve nerelerde kullanıldığını dinlemek hoş bir deneyim. Biz en çok ‘Afrikalı kadınların ruj olarak kullandıkları lipstick’ yani ‘ruj’ baharatını sevdik. Yüzümüzün her tarafını boyayıp hemen her yerde söylenen ve bizim de sözlerini ezberlediğimiz yöresel ‘Jambo Bwana’ isimli ‘hoşgeldiniz’ şarkısını söyleyerek klip çektik. Tur esnasında bize ikram edilen taze meyvelerden bol bol yedik, adalılara destek olmak için baharat ve parfüm alışverişi yaptık. Unutmadan, turun kişi başı fiyatı 150 TL.
Memba Adası’nda şnorkel
Su altı renkleri Maldivler ya da Kızıldeniz’deki kadar olmasa da görülmeye değer. Memba Adası’nın yakınlarındaki çanakta yapılan yarım günlük dalış turları kişi başı 220 TL. Tahta ve her an dağılacakmış gibi derme çatma kayıklarla götürüyorlar. Ama merak etmeyin, neredeyse okyanusun içinde doğan kaptanlar hayli tecrübeliler. Suyun altında sayısı çok olmasa da çok çeşitli ve rengarenk balıklar gördük. Sonsuz mavi ve sessizlik gerçek bir terapi gibiydi.
Turun sonunda kayığın sahibi kocaman bir tepside taze meyve ikram ediyor. Tabii ki hepsini yiyemedik ve meyveleri sahilde bekleyen çocuklarla paylaştık. Dalış sonrası yorgunluk atmak için güzel bir bakım gerçekten tropikal tatilde olduğumu hissettiriyor. Malum okyanus ellerde bu işler farklı oluyor. Terapi Hint baş masajı ile başladı, ısıtılmış doğal yağ karışımı yavaş yavaş başımdan akıtılarak her bölgeye ayrı basınç uygulandı. Sonra masöz tay masajı ile sırtımdan başlayıp tüm vücuda uygulanan tekniklerle ağrılı yerlerdeki ksaları gevşetti, bütün toksin ve tıkanıklıklar uçtu gitti. Üstüne bir de tropikal meyveler ve yağlarla cilt bakımı yaptı. ‘Cenneti gördüm mü, evet gördüm.’ Bu işler buralarda başka oluyor.
Köy ziyaretinde hayat dersi
Dediğim gibi, iş yok, su yok, yiyecek yok... Müthiş bir çaresizilik. Ama bu Afrikalılar’ın kafalarının içinde sürekli müzik olmasına engel değil. Hep dans ediyorlar ve mutlular. ‘Devlet bakmıyor, biz de eve daha çok para kazandırabilelim diye çok çocuk yapıyoruz’ diyorlar. Nüfusu sadece 25 kişi olan lokal hayatın sürdüğü bir köye gittik. Elektrik yok, internet yok, tabletler yok... Tüm gün öylece oturuyorlar, ama bizi sanki kırk yıldır tanıyormuş gibi karşıladılar, köyün en yaşlı kadını otumam için su bidonu verdi mesela, çok içten çok samimi bir davranıştı. Kendimi o andan itibaren çok yakın hissettim ve insani değerlerin dini dili ırkı olmadığını gerçekten hissettim. Biz de onlara götürdüğümüz atıştırmalıklardan verdik, çok özel anlar paylaştık.
Müzik ve sporun evrensel dili
Kaldığımız tesisin yakınlarında da yerleşim yerleri vardı. Her akşam üstü çocuklarla sahilde buluşup çeşitli hediyeler, meyveler, yiyecekler paylaşıp birlikte Afrika şarkıları söyledik. Deha Yekta kumsalda çocuklarla futbol oynadı. Mutlular saygılılar ve güler yüzlüler. En güzel hatırayı ise bana otel personeli verdi. Bahçeme dikmek için bir süredir aradığım nefis kokulu çiçekleri olan tropikal ‘Frangipani’ ağacını tesise girdiğim ilk anda gördüğümde havalara uçmuştum.
İlgililere nereden bulabileceğimi sorduğumda ‘merak etmeyin biz hallederiz’ diye geçiştirmişlerdi. Son gün odama, nasıl dikip bakacağımı anlatan bir notla budanmış dalları hediye olarak bırakmışlardı. Hayatımda unutamayacağım çok mutlu olduğum anlardan biriydi. Seyahatimiz boyunca karşılaştığımız herkesin pozitif tavrı sayesinde harika bir tatil geçirdik, ayrılırken içimiz burkuldu. İlk fırsatta Türkiye’den hediyelerle tekrar adayı ziyaret etmeye kendimize söz vedik.
Kaplumbağaların olduğu adada 192 yaşındaki en yaşlı kaplumbağayı görmek bizi çok heyecanlandırdı. Onları ellerimizle besledik. Turun ücreti kişi başı 215 TL. Bu ada, 1860’lı yıllardan köle ticaretinin sona erdiği yıla kadar köleler, sarı hummalılar ve cüzzamlıların toplama merkezi olmuş. Bu nedenle ismi Prison Island (yani Hapishane Adası). Şu anda dev kaplumbağaları ağırlıyor, otel ve restoran olarak kullanılıyor.
Seyahate Özel Notlar:
*Zanzibar’a yolculuk direk uçuşla 7 saat sürüyor. İki film izleyip biraz da kestirince yolun nasıl geçtiğini anlamadık.
*Yolculuk öncesi sarı humma aşısı yaptırmadık, çünkü Zanzibar sıtma ile ilgili riskli bölge kapsamında değil.
*Zanzibar merkezde kalmayı önermiyorum. Özellikle çocuklarla gidiyorsanız yeme içme işi çok hijyenik olmadığı için risk oluşturabilir. Adanın keyfini daha iyi çıkarabilmek için her şeyin dahil olduğu plajlı tesisleri öneriyorum.