Yeşim ÇOBANKENT
Son Güncelleme:
Mayalara rakı ikram ettik, çok sevdiler
İnternet yayıncısı Metin Solmaz (41) ve senaryo yazarı Fikret Bekler (39) eski arkadaş. Günün birinde yollara düşmeye karar verince, Ehlikeyif Yollarda projesini geliştirdiler. Sponsor buldular. Önce efsane Blues rotası Highway 61’de New Orleans’tan Chicago’ya 5500 kilometre kat ettiler.
İkinci macera bu yıl 1 Şubat’ta otomobille Mexico City’den başladı, 28 Şubat’ta Guatemala’da noktalandı. Bekler’in ehliyeti olmadığı için 9 bin kilometrelik yolda otomobili Solmaz kullandı. Antik Aztek başkentinin ardından yemekleriyle ünlü Oaxaca’yı ve kıyıdan kıyıya Puerto Escondido, Puerto Angel gibi kasabaları dolaştılar. 9 bin yıllık Maya şehri Kaminalju’da irili ufaklı piramitleri gördüler. İzlenimlerini yolculuk boyunca www. ehlikeyifyollarda. com blogunda yazdılar. “Biraz 2012 Marduk meselesine de bakmak istedik ama deniz-kum-güneş üçlüsünü de hiç ihmal etmedik” diyen Solmaz ve Bekler yolculukları boyunca en çok Zapatista yönetimindeki Maya kenti San Cristobal’dan etkilendi.
Meksika yolculuğumuz sırasında San Cristobal en uzun kaldığımız, en sevdiğimiz yerdi. Yolumuz uzundu, hiçbir yerde fazla kalamıyorduk ama orada 3 gün geçirdik. Teslim edilmesi gereken kiralık otomobil olmasa 1 ay da kalırdık. Maya köyleri en otantik haliyle orada yaşıyor. Ayrıca Zapatistalar’ın bölgesi olması da ilgimizi çekti. Meksika’da en çok görmek istediğimiz şey buydu zaten.
Yaklaşık 36 civarında otonom Zapatista yerleşimi var burada. Ancak bölgeler bıçakla kesilmiş gibi ayrılamamış birbirinden. Bir kısım sadece belediye işleri görüyor, bir kısmı da tamamen Zapatist kontrolünde. Bundan 15 yıl önce ayaklanan ve o zamandan beri de silah çıkarmayan bir köylü hareketi Zapatistalar. Başlarında birkaç yabancı dil bilen, felsefe profesörü meşhur Marcos var. San Cristobal 10 gün süren ilk eylemin yapıldığı yer. Bu harekete dünyanın her yerinden çok büyük bir destek geldiği için Meksika hükümeti başa çıkamıyor. Zapatist yönetimin kendi okulları var.
İSPANYOLCA KONUŞULMUYOR
Pasaportlarınızı kontrol eden maskeli gerillalar, okumayı bilmeyen, çok sempatik, Maya köylüleriydi. Meksikalılar herhalde dünyanın en kibar, misafirperver halkı. San Cristobal da ülkenin en kibar şehri. Türkiye’nin neresi olduğu konusunda hiçbir fikirleri yok, El Turko dedikleri ırk bütün Ortadoğu’yu kapsıyor. Kocaman şapkaların altında keyif yapan Meksikalı klişesi doğru, çalışanlara çok ender rastladık.
San Cristobal, Chiapas eyaletinin en turistik şehri. Guatemala sınırında ve Yucatan Yarımadası’nda dağlık sayılabilecek bir bölge. Yollar bozuk. Coğrafyası, kültürü çok özel, önemli. Pek çok Şamanik ritüel gördük, bunlardan epeyce etkilendik. Şamanizm ile Hıristiyanlığı karıştırmışlar. Törenlerinde Jaguar gibi hayvanlardan oluşan Maya sembolleri her yerde kullanıp otlar yakıyorlar. Tam ortada boynu bükük minik bir İsa heykeli duruyor.
San Cristobal yerel kültürlere meraklı gezginler için zengin bir keşif bölgesi, sıradan turistler için sıkıcı. Ağırlıklı olarak Maya yerlisilerinin farklı dilleri konuşuluyor. Zapatist yönetiminden dolayı çok büyük bir polis baskısı da hissediliyor.
FOTOĞRAF ÇEKMEK YASAK
Maya köylüleri asla fotoğraf çektirmiyor. Önemli bir dini karnavala rastladık. Yerel rehberimiz sayesinde halkın arasına karıştık. “Gelin yanımızda oturun, törenleri izleyin, yiyin için, gece kalın ama asla fotoğraf çekmeyin” dediler. Geçmişte izin veriyorlarmış. Bir gün kendilerini turistik bir kartpostalda görünce sinirleri bozulmuş, yasaklamışlar.
Dini törenlerinde arkaik gitarlar çalıyor, son derece spirütüel bir ortam hakim ama herkes sarhoş! Rahibin üzerine devrilenleri gördük, ancak kimse umursamadı ve tören devam etti. Zaten rahip de uzun bir konuşmadan sonra bardağını poş denilen içkiyle doldurup bir dikişte bitiriyor. Evlerinde şeker kamışından ürettikleri bu içki o kadar sert ki, neredeyse saf alkol. Biz içemedik mesela. Ama onlara rakıyı tattırdık, çok sevdiler ve “Türkopoş” ismini taktılar. O ilkel görünümlü müzik aletlerinden daha önce hiç duymadığımız güzellikte sesler çıkıyordu. Müzikleri tekrar üzerine kurulu.
RENK VE DESENLER OLAĞANÜSTÜ
Bize Meksika’da turistlerin hedef seçildiği, tehlikeli bir ülke olduğu söylenmişti. Oysa kendimizi güvende hissettik. Girip çıkmadığımız delik kalmadı, başımıza hiçbir şey gelmedi. Kazık yediğimiz de oldu tabii, ancak kazıkçılar memurlardı. Güney Amerika’nın pek çok ülkesinde suç oranlarının yüksekliğiyle nezaket hep elele gidiyor.
San Cristobal’da da İspanyol kolonyal mimarisi hakim ama bunu insanın gözüne sokmuyorlar. Zaten asıl etkilendiğimiz şehrin mimarisi değil renkleri ve grafiğiydi. Renk ve desen kullanımında çok ustalar. Duvar resimleri olağanüstü. Şehrin her yeri graffitilerle dolu, Zapatist sanatı da dikkat çekici.
Meksika sahil şeridi çok sıcak ama iç kısımlar soğuk. Fakat şu lafı da sık sık duyduk: “Burada hava hep çok güzeldir, gökyüzü masmavidir. Yılda sadece 3 gün bozar ve o da size denk geldi.” Halk örgütlenerek kendi işini kendi görüyor, devlete bırakmıyor. Mesela bir sel baskınına rastladık, halk her şeyi yardımsız halledip yolları açmaya çalışıyordu. Meksikalılar tutucu değil, adım başı öpüşen bir çifte rastladık. Sokaklar polisle dolu ama kimse onları ciddiye almıyor. Ada hayatı yaşayanlara özgü bir yavaşlık ve sakinlikleri var.
Meksika yolculuğumuz sırasında San Cristobal en uzun kaldığımız, en sevdiğimiz yerdi. Yolumuz uzundu, hiçbir yerde fazla kalamıyorduk ama orada 3 gün geçirdik. Teslim edilmesi gereken kiralık otomobil olmasa 1 ay da kalırdık. Maya köyleri en otantik haliyle orada yaşıyor. Ayrıca Zapatistalar’ın bölgesi olması da ilgimizi çekti. Meksika’da en çok görmek istediğimiz şey buydu zaten.
Yaklaşık 36 civarında otonom Zapatista yerleşimi var burada. Ancak bölgeler bıçakla kesilmiş gibi ayrılamamış birbirinden. Bir kısım sadece belediye işleri görüyor, bir kısmı da tamamen Zapatist kontrolünde. Bundan 15 yıl önce ayaklanan ve o zamandan beri de silah çıkarmayan bir köylü hareketi Zapatistalar. Başlarında birkaç yabancı dil bilen, felsefe profesörü meşhur Marcos var. San Cristobal 10 gün süren ilk eylemin yapıldığı yer. Bu harekete dünyanın her yerinden çok büyük bir destek geldiği için Meksika hükümeti başa çıkamıyor. Zapatist yönetimin kendi okulları var.
İSPANYOLCA KONUŞULMUYOR
Pasaportlarınızı kontrol eden maskeli gerillalar, okumayı bilmeyen, çok sempatik, Maya köylüleriydi. Meksikalılar herhalde dünyanın en kibar, misafirperver halkı. San Cristobal da ülkenin en kibar şehri. Türkiye’nin neresi olduğu konusunda hiçbir fikirleri yok, El Turko dedikleri ırk bütün Ortadoğu’yu kapsıyor. Kocaman şapkaların altında keyif yapan Meksikalı klişesi doğru, çalışanlara çok ender rastladık.
San Cristobal, Chiapas eyaletinin en turistik şehri. Guatemala sınırında ve Yucatan Yarımadası’nda dağlık sayılabilecek bir bölge. Yollar bozuk. Coğrafyası, kültürü çok özel, önemli. Pek çok Şamanik ritüel gördük, bunlardan epeyce etkilendik. Şamanizm ile Hıristiyanlığı karıştırmışlar. Törenlerinde Jaguar gibi hayvanlardan oluşan Maya sembolleri her yerde kullanıp otlar yakıyorlar. Tam ortada boynu bükük minik bir İsa heykeli duruyor.
San Cristobal yerel kültürlere meraklı gezginler için zengin bir keşif bölgesi, sıradan turistler için sıkıcı. Ağırlıklı olarak Maya yerlisilerinin farklı dilleri konuşuluyor. Zapatist yönetiminden dolayı çok büyük bir polis baskısı da hissediliyor.
FOTOĞRAF ÇEKMEK YASAK
Maya köylüleri asla fotoğraf çektirmiyor. Önemli bir dini karnavala rastladık. Yerel rehberimiz sayesinde halkın arasına karıştık. “Gelin yanımızda oturun, törenleri izleyin, yiyin için, gece kalın ama asla fotoğraf çekmeyin” dediler. Geçmişte izin veriyorlarmış. Bir gün kendilerini turistik bir kartpostalda görünce sinirleri bozulmuş, yasaklamışlar.
Dini törenlerinde arkaik gitarlar çalıyor, son derece spirütüel bir ortam hakim ama herkes sarhoş! Rahibin üzerine devrilenleri gördük, ancak kimse umursamadı ve tören devam etti. Zaten rahip de uzun bir konuşmadan sonra bardağını poş denilen içkiyle doldurup bir dikişte bitiriyor. Evlerinde şeker kamışından ürettikleri bu içki o kadar sert ki, neredeyse saf alkol. Biz içemedik mesela. Ama onlara rakıyı tattırdık, çok sevdiler ve “Türkopoş” ismini taktılar. O ilkel görünümlü müzik aletlerinden daha önce hiç duymadığımız güzellikte sesler çıkıyordu. Müzikleri tekrar üzerine kurulu.
RENK VE DESENLER OLAĞANÜSTÜ
Bize Meksika’da turistlerin hedef seçildiği, tehlikeli bir ülke olduğu söylenmişti. Oysa kendimizi güvende hissettik. Girip çıkmadığımız delik kalmadı, başımıza hiçbir şey gelmedi. Kazık yediğimiz de oldu tabii, ancak kazıkçılar memurlardı. Güney Amerika’nın pek çok ülkesinde suç oranlarının yüksekliğiyle nezaket hep elele gidiyor.
San Cristobal’da da İspanyol kolonyal mimarisi hakim ama bunu insanın gözüne sokmuyorlar. Zaten asıl etkilendiğimiz şehrin mimarisi değil renkleri ve grafiğiydi. Renk ve desen kullanımında çok ustalar. Duvar resimleri olağanüstü. Şehrin her yeri graffitilerle dolu, Zapatist sanatı da dikkat çekici.
Meksika sahil şeridi çok sıcak ama iç kısımlar soğuk. Fakat şu lafı da sık sık duyduk: “Burada hava hep çok güzeldir, gökyüzü masmavidir. Yılda sadece 3 gün bozar ve o da size denk geldi.” Halk örgütlenerek kendi işini kendi görüyor, devlete bırakmıyor. Mesela bir sel baskınına rastladık, halk her şeyi yardımsız halledip yolları açmaya çalışıyordu. Meksikalılar tutucu değil, adım başı öpüşen bir çifte rastladık. Sokaklar polisle dolu ama kimse onları ciddiye almıyor. Ada hayatı yaşayanlara özgü bir yavaşlık ve sakinlikleri var.