Gesi Bağları’nda bir top gülüm var
“Gesi Bağları,” Muzaffer Sarısözen’in derlediği, Ahmet Gazi Ayhan, Selda Bağcan, Barış Manço’nun sesiyle hafızalara kazınan hüzünlü türkünün adıydı. Bu türküye konu olan Gesi, Kayseri merkezine 18 kilometre uzaklıkta. Melikgazi ilçesine bağlı belde 10 bin yıllık geçmişe sahip. Kiliseleri, yamaçları kaplayan kuşlukları, çan kulesi hâlâ ayakta. Bankacı okurumuz Hayrettin Doğan, gitti, izlenimlerini yazdı.
Gesi ismini bir zamanlar bu bölgenin ileri gelenlerinden birinin kızından almış. Yerleşimin geçmişi yaklaşık 8 bin yıl önceye, Neolitik döneme kadar gidiyor. Cilalı Taş Çağı’ndan geriye pek bir şey kalmasa da Mübadele öncesinin izleri duruyor. O dönemde Gesi’de çoğunluğu oluşturan Hıristiyan Türkler’in ayakta kalmayı başarmış kiliseleri, kuşluklar, çan kulesi bunun başlıca örneklerini oluşturuyor.
GEÇMİŞ GÜZEL GÜNLER HAFIZALARDA YAŞIYOR
Bir pazar günü motorsikletimizle deldeye doğru yol almaya başlıyoruz. Şansımızdan trafik yoğunluğu az. Yolculuk 20 dakika sürüyor. Belde merkezinde fazla oyalanmadan ara sokaklara giriyoruz. Dar sokaklarda eski Rum - Ermeni evleri sıralanmış. Yolumuzu kışa hazırlık yapan bir ailenin odunları kesiyor. İnip, yardım ediyoruz.
Biz girdiğimizde sokak sessiz, beldenin bu bölgesi ölü görünüyordu. Bizi görenlerin gelmesiyle ortalık hareketleniyor. Bir Gesili restore ettiği konağına davet ediyor. Evini birlikte geziyoruz. Sokak boyunca benzer mimariye sahip konaklar sıralanmış. Derken yaşlı, görmüş geçirmiş bir Gesili çıkıyor karşımıza. “Eskileri çok arıyorum” diye giriyor söze. Anne ve babasından duyduğu öyküleri aktarıyor. Uzun yıllar bu topraklarda Ermenilerin, Rumların, Müslümanların bir arada, dostça yaşadıklarını, hatta zaman zaman birbirlerinden kız alıp verdiklerini anlatıyor. “Bizleri böldüler, araya düşmanlıklar girdi, dostlarımız buralardan göç etti, bizim de eski tadımız kalmadı” diyor.
KAYALARA OYULMUŞ GÜVERCİNLİKLER
Mahalleden çıkıp, yolumuzu bağlara doğru çeviriyoruz. Ağaçların yemyeşil dokusu, ağaçlar, akarsular insana huzur veriyor. Çevredeki kuş seslerinin bolluğu bir başka mutluluk kaynağı.
Hepimizin bildiği, Selda Bağcan ve Barış Manço’nun sesiyle ünlenen “Gesi Bağları” türküsüne ilham veren bu beldeyi gezmek bizi sevindiriyor. Zamanımızı akan suyun yanında dinlenerek değerlendiriyoruz.
Yolumuzu güneye, bölgenin önde gelen yerleşimlerinden Darsiyah, yeni adıyla Kayabağ’a çeviriyoruz. Bizi yolun iki yanında bulunan kuşluklar karşılıyor. Güvercinleri yırtıcı kuşlardan, soğuk havalardan korumak ve yemlenmelerini sağlamak için kulübeler inşa edilmiş. Kesme taştan, basamaklı çatılı bu kulübelerin toplam sayısı 100’e yakın. Tarihleri bizden iki nesil önceye dayanıyor.
KAYABAĞ’IN ZARİF EVLERİ
Kayabağ’ın girişinde bahçeli, yeni yapılarla karşılaşıyoruz. Yerleşimin içine girdikçe eski doku ortaya çıkıyor. Biraz daha ilerlediğimizde yolumuza kasabanın deresi çıkıyor. Kıyısındaki tahta masa ve oturma yerlerini görünce, bunların neden yapıldığını merak edip çevredekilere soruyoruz. Sadece piknikçiler için yapılmış olamazlar. Meğer her yıl burada pilav şenliği düzenlenirmiş. Gurbetteki Kayabağlılar yurdun dört bir tarafından buraya akın ederlermiş.
Yörede yaygın olan taş işçiliği rölyef ve bezemelerle zenginliğini göstermiş. Evler genellikle tek ya da iki katlı. Üst katları cumbalı. Tavan toprakla örtülü düz dam.
BAHÇELER MEYVE DOLU
Gesi’ye yaşam veren derelerin ayırdığı yamaçlar bahçelerle kaplı. Buradaki meyve çeşitliliği dikkat çekici. Asırlık, heybetli ceviz ağaçları göze çarpıyor. Kayısı, elma, armut, ayva, erik, dut, vişne, kiraz ağaçları ve bağlar görüyoruz. Anlaşılan toprak verimli, iklim uygun. Kuşburnu, böğürtlen, alıçlar da meyve dolu.
Sonra bir eve konuk oluyoruz. Çeşit çeşit yemekle donatılıyor masa. Başlıyoruz ev halkıyla koyu bir sohbete. Gezginliğin en can alıcı noktalarından birisi de her zaman yeni insanlar tanımak olsa gerek... Afiyetle yemeklerimizi yiyip, ev halkına teşekkür edip atlıyoruz motorsikletimize. Gesi bağlarının bize, bizim de gesi bağlarına kattıklarımızla günü noktalıyoruz.
DİLDEN DİLE GEÇTİ ASIRLARI AŞTI
Gesi Bağları, anonim bir türkü. Geçmişinin 1890’lara kadar uzandığı söyleniyor. Ana metni yaklaşık 100 dize. Günümüzde Muzaffer Sarısözen’in derlediği, TRT repertuvarına kazandırdığı şekliyle, 15 dizelik metniyle biliniyor. Türküyü radyo kanalıyla ilk şöhrete kavuşturan kişi Kayserili ozan Ahmet Gazi Ayhan ve eşi türkücü Yıldız Ayhan. 1973’te Selda Bağcan, ardından Barış Manço’nun sesinden geniş kitlelere yayıldı. Sözleri şöyle: Gesi bağlarında dolanıyorum / Yitirdim yarimi aranıyorum / Bir çift selamına güveniyorum / Gel otur yanıma hallerimi söyleyim / Halimden bilmiyor ben bu yari neyleyim / Gesi bağlarından gelsin geçilsin / Kurulsun masalar rakı, şarap içilsin / Herkes sevdiğini alsın saçilsin / Atma anam atma şu dağların ardına / Kimler yanmasın anam yansın derdime / Gesi bağlarında bir top gülüm var / Hey Allan’tan korkmaz sana bana ölüm var / Ölüm var da şu dünyada zulüm var / Gel otur yanıma hallerimi söyleyim / Halimden bilmiyor ben bu yari neyleyim...