Fransa’nın şatolarla süslü vadisi Loire
Tam 1.020 kilometrelik bir nehir var Fransa’da. Ülkenin en uzun nehri; Loire. Çevresindeki vadiye de adını veriyor. Güzelliğiyle pek çok sanatçıya ilham olmuş; şatoları kralları, soyluları ağırlamış; tarihe yön vermiş. O şatolardan bir ‘görülmeli’ listesi hazırladık.
Fransa-İngiltere arasında tam 116 yıl süren ve 100 Yıl Savaşları diye adlandırılan dönem Loire Vadisi sakinleri için zorlu geçmiş. Güvensiz ve huzursuz yaşayan vadinin sakinleri, şatolar ve kaleler inşa etmişler korunmak için. Bu şatolar yüzyıllar boyu Fransa tarihinin krallarına, vârislerle dolu saray entrikalarına, iktidar mücadelelerine, gizli aşklara, din savaşlarına ev sahipliği yapmış. UNESCO 2000 yılından beri bölgeyi koruma altına aldı. Böylelikle 30’u sapasağlam 300’den fazla şatoya sahip çıkıldı. Gelin onlar arasında şöyle bir gezintiye çıkalım, ‘görülmeli’ dediklerimizi de ziyaret edelim.
Kralların en sevdiği yer
BLOIS ŞATOSU
50 bin nüfuslu küçük bir yer ama bir dönem Fransa krallarının ikametgâhı olmuş. Blois, Loire Irmağı’nın kıyılarında kurulmuş, yokuşu ve zengini bol bir yer. Cezbedici dar ve şirin sokakları var. Blois Şatosu da Loire Vadisi’nin kraliyet saraylarından biri. Rönesans yıllarında Fransa krallarının en çok sevdiği yermiş. Bir dönem Fransa’nın yönetim merkezi bile olmuş. Şato, her biri ayrı mimarilerdeki dört kanattan oluşuyor. Şatonun en büyük problemi yapımında kullanılan tüf taşlar. Kolay işleniyor diye tercih edilmiş ama bölge nemli olduğu için taşlar kolayca çatlıyor ve sık sık onarılma zorunluluğu doğuyormuş.
Durgun sudaki zarif görüntü
AZAY-LE-RIDEAU ŞATOSU
Manzaraya açılan balkonlar, anıtsal merdiven, sivri uçları göğe uzanan kuleler, bütün cepheleri kaplayan geniş ve bol pencereler ve ağaçlar içindeki sakinlik… İnsanı kendine çeken çok şeye sahip şatonun dış yüzey süslemeleri abartıdan uzak, zarif ve ölçülü. Ama en güzel, en şiirsel sahneler, şatonun çevresinde dolaşmaya başladığınızda gözlerinizin önüne serilecek. Durgun sulara yansıyan ve ağaç dallarıyla bir perdelenip bir açılan şato, unutulmaz görüntüler sunuyor çünkü. Şatoya ismini verense 12’nci yüzyılda yapının sahibi olan ve zalimliğiyle ünlü Ridel d’Azay... Daha sonra el değiştiren şato, Burgonya düküne bağlanmış.
Da Vinci’nin mekânı
AMBOISE ŞATOSU
Amboise, Loire Nehri’ne tepeden bakan Amboise Kraliyet Şatosu’nun çevresinde oluşmuş küçük bir yerleşim. Aslında şato çok büyükmüş. Uzun yıllar bakımsız kalması nedeniyle bir bölümü yıkılmış. Davet ve baloların, büyük toplantıların yapıldığı salonun köşelerinde büyük kulaklı insan yüzleri ilginizi çekecek. Burada toplananlara yerin kulağı vardır deyimini hatırlatıyormuş. Leonardo da Vinci ömrünün son üç yılını Amboise’da geçirmiş. Fransa Kralı 1’inci François davet etmiş Leonardo’yu. Amboise, Paris’ ten önce Fransız krallarının gözdesiymiş. Tarihi Keltlere kadar uzanıyormuş. 1214’te krallığa bağlanmış. Sonra derebeyinin krala karşı bir entrikaya karıştığı gerekçesiyle bölge krala devredilmiş.
Tarihi önemi var
VILLANDRY ŞATOSU
Müthiş bir yapı. Mimari güzelliği yetmemiş, bir de bahçeleriyle sanat ve estetikle dans etmiş. Şatonun en önemli özelliği, muhteşem tasarımlarla düzenlenen eşsiz bahçeleri. 1536’da 1’inci François’in bakanlarından Jean Le Breton satın alınca kaderi değişmiş şatonun. Kalenin burcu hariç her şeyi yıktırmış ve yerine bugünkü şatoyu yaptırmış. Kulesi tarihi bir öneme sahip. 1189’da İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard ile Fransa Kralı Auguste arasında İngiltere’nin yenilgiyi kabul ettiği anlaşma kulede imzalanmış. En son 1906’da İspanyol bir doktor olan koleksiyoncu Carvallo satın almış ve bahçe düzenlemeleri yapmaya başlamış. Şimdilerde torunları yaşıyor şatoda.
Güçlü kadınlarla anılıyor
CHENONCEAU ŞATOSU
Kadın zarafetini her taşında göreceğiniz en güzel şatolardan biri. Şato hep güçlü kadınlara nasip olmuş; nice asil kadınlara, kraliçelere, kral sevgililerine ev sahipliği yapmış. Zaten bu yüzden de buraya ‘kadınlar şatosu’ deniyor. Aslında ilk olarak şatonun olduğu yerde bir değirmen varmış. Onun kalıntıları üzerine yapılmış. Sonra köprü ve galeriyle karşı kıyıya bağlanarak iki yaka arasında çok görkemli bir köprü olmuş. Eski değirmen ve bulunduğu arazi Marques ailesine aitmiş. 16’ncı yüzyılda, o zamanın ekonomi işlerinin başında olan Thomas Bohier satın almış ve şatoyu şimdiki haliyle inşa ettirmiş. Bahçesindeki kule ve su kuyusu, eski şatodan kalma. Bohier çifti ana binayı 1521’de tamamlatmış.
Etkileyici bahçeler
CHEVERNY ŞATOSU
600 yıldan fazla zamandır Hurault ailesine ait topraklarda kurulu, çok etkileyici ve devasa bahçeleri olan bir şato. 1634’te Henry Hurault tarafından eski kalenin yerine yaptırılmış. Cheverny, değerli orijinal mobilyalarla döşenmiş çok sayıda odasıyla diğer şatolardan ayrılıyor. İnce bir işçilikle yapılmış altın varaklı şöminenin üzerindeki büst 4’üncü Henry’ye ait. Büyük yemek salonu Hurault’ların zenginliğini ve gücünü göstermek için şatonun en gösterişli yerlerinden biri olarak döşenmiş. ‘Kral Odası’ içindekilerle gerçekten krallara layık bir oda.