GeriSeyahat Foça’dan Fransız Rivierası’na Cote d’Azur
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Foça’dan Fransız Rivierası’na Cote d’Azur

Foça’dan Fransız Rivierası’na Cote d’Azur

Fransa’nın Akdeniz sahillerindeki Nice ve Cannes şehirleriyle Monaco Krallığı’nı kapsayan ve Cote d’Azur olarak adlandırılan dünyaca ünlü tatil cenneti, zenginlerin uğrak yerlerinden biri hálá. Göze ilk çarpanlar, deniz, kum, güneş ve lüks. Nefis Fransız yemeklerini, Fransız şaraplarını da unutmamak gerek.

İzmir Foça’dan yüzyıllar önce göç eden Fokaililer’in kurduğu sahiller, İngilizler tarafından keşfedilerek, dünya turizmine kazandırılmış... İngilizlerin dünyaya tanıttığı riviera, Fransa’nın turizmde en önemli gelir kaynaklarından biri.

Fransız Rivierası ya da diğer adıyla Cote d’Azur. Türkçesi ‘Türkuaz rengi kıyılar’. Akdeniz’de, dünya zenginlerinin uğrak yeri Alp dağlarının eteklerindeki girintili çıkıntılı kıyılar, bu sahildeki birçok yer gibi isli sisli iklimden bıkan İngilizler tarafından keşfedilmiş.

Fransız Rivierası, ilk kez giden bir Türk için çok tanıdık. Ege’nin sahillerini buluveriyorsunuz karşınızda. Zaten tarihe baktığınızda da Ege’yi görüyorsunuz. St. Tropez’den İtalya sınırındaki Manton’a kadar uzanan rivieranın Nice, Cannes, Marsilya gibi bildik şehirleri de Foça’dan gelen Fokaia’lar tarafından kurulmuş.

İngilizlerin dünyaya tanıttığı riviera, Fransa’nın turizmde en önemli gelir kaynaklarından biri. Dünya zenginlerinin evlerinin yan yana bulunduğu Cape de Ferrat ya da bir geceliği 9 bin dolar olan Cannes’daki Carlton Oteli burada paranın birincilliğini anlatan ayrıntılardan bazıları.

Fransız Rivierası ve özellikle Monaco’da hissedilen ilk şey ‘zenginlik ve para.’ Rehberlerin anlattıklarına göre asgari ücret 1000 dolara yakın olmasına rağmen Monaco’da çalışanlar, kazandıklarıyla burada yaşayamıyorlar. Her gün 10 bin kişi Nice, Cannes gibi yakın kentlerden, Monaco prensliğine gelip çalışıyor ve akşam Fransa’daki evine dönüyor.

AVRUPA’NIN EN KÜÇÜK DEVLETİ

Monaco, Vatikan’dan sonra Avrupa’nın en küçük devleti. Tamamı 1.5 kilometrekare. Kumarhaneleri, prensesleri ve ünlü otomobil yarışı Grand Prix’iyle ünlü ülkede, toprakların yüzde 30’u denizin doldurulmasıyla elde edilmiş. Aslına bakarsanız, özellikle Monte Carlo bir beton yığını. Kayalıklar üzerine kurulmuş çok katlı oteller sahil boyunca uzanıyor. Ancak hakkını vermek gerek, kayaların bile yeşillendirildiği düzgün imar edilmiş Monte Carlo çok da kötü gelmiyor göze.

Kaptan Jack Cousteau’nun desteğiyle kurulan Oşinografi Müzesi, tepeler üzerindeki ortaçağ kasabası Eze ve egzotik bahçeler görülmesi gereken yerlerden. Monaco Sarayı’nın önünde her gün saat 12.00’de yaşanan askerlerin nöbet değişimi ise buraya gidenlerin muhakkak izledikleri bir seremoni.

Birçok tepe üzerine kurulu olan ve bazı sarp kayalıkların kendi kaderine terk edildiği Monaco’da helikopter turu da turistik gezilerin vazgeçilmezi. Hayır, helikopter Cote d’Azur’de lüks değil. Monte Carlo’dan Nice’e helikopterle gitmek, taksiyle gitmekten 20-30 euro daha ucuz.

Ancak bir gün Monaco’da helikopter turu yaparsanız, pilota dikkat. 15 dakikalık turun sonlarına doğru önünüzde sarp, dimdik bir kaya göreceksiniz ve pilotunuz gözünü bile kırpmadan kayaya doğru gidecek. Rivayet o ki bu manzara karşısında çığlık atanlar, dua edenler çoğunluktaymış. Tam ‘kayaya çakıldık’ derken helikopter birden yön değiştirerek, ‘oh’ çekmenizi sağlayacak. Kimbilir belki de turistlerin adrenalin salgılaması için yapıyorlardır. Ama kızmayın, aşağı inince elinize verdikleri cesaret sertifikasıyla gönlünüzü alıyorlar.

Cenova’da yaşanan savaşta Papa’nın yandaşı olup, yenilince Savoy Bölgesi diye bilinen Monaco’ya yerleşen Grimaldi ailesinin son üyeleri Prenses Stephanie, Prenses Caroline ya da Prens Albert’e rastlamanız da an meselesi.

FESTİVALSİZ DE GÜZEL ÜNLÜ ŞEHİR

Evet Cannes denince akla ilk gelen, güzellerin kumsallara serilip, keşfedilmeyi beklediği film festivali zamanı. Ama festival olmadığı zaman da güzel bir sahil, nefis Fransız yemekleri...

Buraya ilk yerleşenler Foça’dan göç eden Fokaia’lar. Ama Cannes’ın asıl ünü bir İngiliz asili sayesinde olmuş. Marsilya’ya gitmek isteyen ama buradaki Kolera salgını tarafından yolu kesilen İngiliz asil, geçerken gördüğü kasabaya dönmek zorunda kalmış. Yani Cannes’a. Salgın mı uzun sürmüş, yoksa İngiliz asil ve yanındakiler güneş, deniz ve kuma mı yenilmiş bilinmez ama küçük kasaba o günden sonra dünyanın adını bileceği Cannes olmuş.

Cannes’a giden turistlerin en çok yaptığı mı? Ünlü aktör ve aktristlerin poz verdiği festival binasındaki ünlü merdivenin ortasında fotoğraf çektirmek.

Nice, Fransa’dan çok İtalya’daymış izlenimi veriyor ilk gidenlere. Fransızlar da bunu kabul edip, 500 bin nüfuslu, 5’inci büyük kentlerinde İtalyan mimarisinin oldukça baskın olduğunu söylüyorlar. Kente Ruslar da damgasını vurmuş. 1917 devrimi öncesinde çar ve ailesinin evlerinin bulunduğu caddenin adı Nikola II Caddesi. Çar Nikola, burada, bugün bile görenlerin hayranlıklarını gizleyemedikleri ‘Küçük Kremlin’ benzetmesi yapılan bir de katedral yaptırmış. Katedralin, altın kaplama kubbelerinin üzerine yerleştirilmiş haçların altında birer ay göze çarpıyor. Çar Nikola’nın Müslümanlar’a karşı zaferini simgeliyormuş. Katedral tüm ihtişamıyla duruyor bugün ama Rus kolonisi devrim sonrasında parasını yitirince Nice’e de Fransız Rivierası’na da veda etmek zorunda kalmış. Şimdi sadece isimleri var.

Nice de Foça’dan gelenlerin yerleştikleri yerlerden biri. Fransız Rivierası Ege’ye benziyor derken bir şey unuttuk. Ege’de çarşılara çıktığınızda bulduğunuz zeytinyağı, sabun ve üzeri zeytin dalı işlemeli hediyelik eşyaların hepsi burada da var. Fransızlar ‘Zeytinyağı ve sabunlara dikkat. Bunlar saf ve özeldir’ diyor ama Ege kıyılarını bilen Türkler için pek fazla bir şey ifade etmiyor bunlar. Gezerken Türkiye’den bir iz daha bulduk. Parfüm fabrikalarına Türkiye’den giden tonlarca gül.
False