Ege’nin karşı kıyısındaki tarih: Mora
Son yıllarda Yunanistan, yaz turizmi sevenlerin oldukça tercih ettiği bir turizm merkezi haline dönüştü. Ancak antik tarihe sahip Yunanistan, tarih-kültür turizmini tercih edenler için de çok şey vaat ediyor. Rotamızı, bir dönemin tarihine damga vuran Yunan Antik kentleri ve eşsiz yamaç manzaralarıyla Mora Yarımadası ve Korint Kanalı olarak belirleyip yola çıktık.
Günübirlik gezimizi çıkış noktamız Atina’dan az sayıdaki, insan yapımı kanallardan olan Korint Kanalı'na ulaşarak başlattık. Bu istikameti Türkiye’ye göre daha pahalı olan ve yol boyunca karşımıza çıkması olası manzaraları kaçıracağımız düşüncesiyle, otoban kullanmadan kasabaların arasından geçecek şekilde belirledik. Şehirlerin arasından geçerek, yaklaşık 1-1.5 saat süren yolun ardından, Korint Kanalı’na vardık. Kanalın güzel manzarası bize yeni bir gezinin konusu olacak şekilde bir de kanalın içinden deniz taşıtıyla geçmemiz için (tercihen yelkenli ile) şevk verdi.
Gezinin ikinci durağı Korint Kanalı’na ve körfezine isim veren Korint Antik Kenti oldu. Günümüzde kalabalık yerleşimin olduğu modern Korint kentine yaklaşık 10 km. uzaklıkta olan Korint Antik Kenti de ufak bir kasabanın içerisinde yer alıyor. Biz şans eseri arabamızı park ettiğimiz yerde Aziz Paul’un İncil’de geçen Korintlilere yaptığı konuşmanın yerini ve bu yerin üzerine yapılan ufak kiliseyi bulmayı başardık. Antik kentte ise dönemine göre nispeten ayakta kalmayı başarmış, görülmeye değer Apollon Tapınağı ve Roma zamanından kalma bir havuz olduğu belli olan mozaikleriyle beraber gün yüzüne çıkmış bir harabe vardı. Korint Antik Kenti'nin diğer birçok antik kente göre daha yıkıntı kalmasının sebebi, MÖ 146'da Romalılar tarafından yerle bir edilip ancak Sezar döneminde (MÖ 52) tekrar yerleşime açılmasından dolayıdır. Antik şehrin fazla iyi korunamamasına rağmen, gezi alanının içinde arkeolojik buluntular çok başarılı bir kompozisyonla sergileniyor. Konuyla ilgili olanların gezmesi gereken bir müze de bulunmakta.
Antik kentin hemen yakınında, dağın tepesine kurulmuş Akrakorinthos Kalesi'ne çıkılmasını da tarih meraklılarına ayrıca tavsiye ederim. Hem güzergâhı dağ yolu olduğu için oldukça iyi durumda, hem de Korint Boğazı'na yukardan bakan eşsiz manzarasıyla, çok fazla şey vaat ediyor.
3 bin yıllık saray
Bir sonraki durağımız, Ege ve Akdeniz’in ilk uygarlıklarından Miken uygarlığın ismini veren Miken Kenti oldu. Diğer antik Yunan kentlerine göre yaklaşık bin yıl daha eski olan kentte, ana iskeleti kalan mezar girişi, yaklaşık 3 bin yıllık aslanlı kapı ve Truva Savaşı kahramanı Agamemnon’a da ev sahipliği yapan sarayın kompleksi mevcut. Aynı zamanda içeride çoğu Yunan antik kentleri gibi bir müze de bulunmakta. Müze Miken uygarlığının ihtişamını yansıtmayı oldukça iyi başarmış, özellikle konunun meraklılarının kaçırmaması gereken bir yer.
Ormanın içindeki tiyatro
Miken Antik Kenti'nden sonraki hedefimiz, gezinin başında en az beklentimin olduğu ama en büyük sürprizi yapan Nafplion kenti oldu. Nafplion, 1829-1834 yılları arasında Yunanistan’ın ilk başkentliğini yapmış. Bugün şirin bir yazlık kasaba görünümünde. Burası bana, bir meydana çıkan dar sokaklarıyla ve küçük dükkanları ile İtalya’yı anımsattı. Yunanistan’da sakin bir deniz kıyısı tatili yapmak isteyenler için oldukça güzel bir yer. Kentin en üst rakımındaysa inşaatına Venedik kalesi olarak başlanılan ancak Osmanlıların eline geçen Polomidi Kalesi bulunuyor. Nafplion kentine ve Ege denizine hakim bir tepeden bakan bu kaleden, güzel manzara fotoğrafları çekmek mümkün.
Gezimizin son durağı, dünyaca ünlü Epidauros Tiyatrosu'nun da bulunduğu, Epidauros. Antik kentler içerisinde en çok beğendiğim yerleşim burası oldu. Ormanın içinde ünlü olmayı hak eden bir tiyatroyla birlikte, döneminde festival ve sağlık merkezi olan Epidauros’un yaşamına uygun, sağlık tanrısı Asklepion’a atfedilmiş. Oldukça iyi durumda olan bir Asklepion Tapınağı ve şu ana kadar gördüğüm en net gimnazyum mevcut. Şehrin diğer yapıları da oldukça iyi korunmuş. Mısır tanrılarına adanan bir tapınak olması da başka bir ilginç etken.
Gezimizi, dağların arasında güneş batarken Epidouros’un yeşil doğasının içinde dönüş yoluna geçtiğimiz esnada tamamladık. Yaptığımız bu günübirlik tur bize kesinlikle bu coğrafyanın daha ayrıntılı gezilmesi konusunda fikir verdi.