Dünyamız kararınca engellileri anladık
Zifiri karanlık bir ortamda bir buçuk saatlik bir yolculuğa çıktığınızı hayal edin. Görmeden nasıl hareket edersiniz?
‘Dialogue in the Dark’ (Karanlıkta Diyalog) projesi işte tam bu sorunun cevabını arıyor. 20 yıldır 130 kentte 7 milyondan fazla insana ulaşan proje sizi karanlık bir maceraya çıkarıyor. Gayrettepe metro istasyonundaki Diyalog Sergi Alanı’nda dün başlayan etkinliği, öncesinde Hamburg’da deneyimledik.
Sergi alanının girişindeki büyük kapı, ışığı bir süreliğine son kez görüp vedalaşacağınız aydınlığın bitip karanlığın başladığı nokta. Kapı girişindeki güvenlikler cep telefonlarınızdan çakmaklarınıza kadar karanlığı aydınlatacak en ufak objelerinizi topluyor.
Ardından yanınıza gelen görevli size görme engellilerin kullandığı bastonu uzatıyor. Yeri soldan sağa tarayarak karanlık dünyada nasıl yürüyeceğinizi anlatıyor. Sağ elimde baston, sol elim duvarda yavaşça karanlığa doğru ilerliyorum. Bir süre sonra duvar bitiyor. Artık en ufak bir ışık parçasının dahi olmadığı zifiri bir karanlığın ortasındayım. Tek sahip olduğum, tarifi imkânsız bir güvensizlik duygusu.
ÇARESİZLİK HİSSİ
Karanlık dünyada bir süre hiç kıpırdamadan bekliyorum. Yanımdaki insanların da beklediğini ancak ses çıkardıkları zaman anlıyorum. İlk olarak tam bir çaresizlik hissi. Sonrasında kabullenip ortama uyum sağlamanın yollarını aramaya başlama safhası. Ardından çevreye uyum sağlamak amacıyla güçlenen koku alma ve işitme duyuları.
Rehberimiz bu kendini keşif sürecinin sonrasında sadece ilerlememizi söylüyor. Baston yardımıyla biraz etrafa çarparak bir kapıdan giriyoruz. Düşme korkusuyla öyle yavaş hareket ediyoruz ki, normalde iki adımda gideceğim mesafeye 10 adımda ancak ulaşıyorum. Kafam sürekli öne doğru eğik. Her an bir yere çarpacakmışım hissi hâkim. Gözlerim de istem dışı sımsıkı kapalı sanki açtığımda her yer aydınlanacak.
İlk kapının ardında bizi bekleyenin bir orman alanı olduğunu seslerden anlıyoruz. Ayaklarımızın altında çimenler olduğunu hissediyorum. Elimi boşlukta sallıyorum ve bir ağaca denk geliyorum. Rehber “Sağa doğru devam edeceğiz” diyerek bizi yönlendiriyor. Sağ mı? Bu karanlıkta ne sağım ne solum var. Kocaman bir boşlukta gibiyim. Sadece rehberin sesini takip ediyorum.
İkinci kapıdan geçiyoruz. Duyularınız o kadar güçlü çalışıyor ki bir manavda olduğumu kokulardan algılıyorum. Rehberimiz bir torbaya havuç ve patatesleri toplamamızı söylüyor. O kadar zor ki. Kasaların içindeki sebze ve meyveleri algılamam, torbayı bulmam çok uzun sürüyor, sonunda pes ediyoruz.
KARANLIKTA TEKNE SEFASI
Üçüncü kapının ardında bir bot simülasyonu var. Görev, suya düşmeden botla gezintiye çıkmak. Ne mavi ne yeşil… Hiçbir şey yok. Tek renk var: Siyah. O zaman botun ne anlamı var demeyin. Kâh yüzünüze çarpan su, kâh vuran rüzgâr ve duyulan martı sesleri. Görmeden sadece duyularımla yaptığım, bu tekne gezisi belki de en gerçekçi ve en etkileyici tekne gezim oluyor.
Ardından geçtiğimiz kapıdan duyduğumuz sesler bu sefer Hamburg’daki şehir yaşamını deneyimleyeceğimizi anlatıyor. Ellerinizle dokunduğunuz yerde gerçek arabalar. Korna sesleri. Nefesiniz daralıyor. Bir cadde de ezilmeden ve yaralanmadan karşıdan karşıya geçmek, ne kadar da zormuş!
Son kapının ardında bu sefer soluğu bir gece kulübünde alıyorum. Gerçi o dakikada karanlıkta benim için mekânların bir farkı yok. Tek ayırt edici olan şey sesler. Barı bulup içkimi aldıktan sonra el yordamıyla oturacak bir yer buluyorum. Görme engelli rehberlerle sohbet ediyorum. Dışarı çıktığımda ışık ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Hafif loş bir odada 1-2 dakika bekledikten sonra yeni bir ben olarak hayata dönüyorum.
1500 metrekarelik alan
Hakan Elbir (Projenin Türkiye sahibi)
Bu projeden bir yıl önce haberdar olduk ve Almanya’da bulunan sahibiyle iletişime geçtik. Tamamen karanlık bir ortamda kişisel deneyime dayalı olması ve deneyim boyunca görme engelli bir rehberin eşlik etmesi bizi etkiledi. Buna ilave olarak engelli dünyası için önemli olduğunu düşündüğümüz istihdam noktasında kamuoyu yaratacak olması da bir diğer etkileyici unsur oldu. Sergi Türkiye’de Gayrettepe Metro İstasyonu içinde 1.500 metrekarelik bir alanda gerçekleşiyor.
Hayatın değerini anladım
Dialogue Social Enterprise’ın kurucusu Andreas Heinecke
Körlük benim için bir metafordu. Aslında her şey Almanya’da bir radyo istasyonunda çalışırken başladı. İlk defa bir görme engelli bir arkadaşım oldu. Görmeyen insanların, görenlerin sahip olmadığı iyimserlik gibi birçok özelliğe sahip olduğunu fark ettim. Aynayı kendime tuttum. Engelli arkadaşım mutluyken ben neden hayatı bu kadar kendime dert ediyorum diye düşündüm. Görme engellilerle tanıştıkça aslında hayatta çok değerli bir şeye sahip olduğumuzu anladım. Onların dünyası bana çok naif geldi ve kendimi onlara adamaya karar verdim. Işıklar kapandıktan itibaren körlerin göreceği, görenlerin kör olacağı bir dünya yaratmak için yola çıktım.