Beyaza teslim bir güzel: Mikonos
10 bin kişilik nüfusunun yaz sezonunda neredeyse 100 binin üzerine çıktığı, 85 kilometrelik bir ada Mikonos… Uyumsuzluğun uyumuyla var olmuş, beyaza teslim bir güzel... Yunan tarihini en estetik dille anlatan bu güzel yerleşim yerine geldiğinizde karşılaşacağınız her şey bu yazıda… İşte size Mikonos gezi rehberim…
'Ankara' isimli Yunan Adaları gezi vapurumuz sabaha karşı adaya demir attı. Birkaç ünlü adayı ziyaret etmiştik. Sırada iki veya üç ada daha kaldı ki, bunlar en bilinen adalar... Ağustos sıcağı ama olsun, geminin içi konforlu ve bunaltmıyor. İster içeride kalırsın ister adaları gezersin, baktın yoruldun hemen gemiye dönüp teraslarda uzaktan seyredersin ada yaşamını. Tümüyle Türk mürettebatla yapılan deniz yolculuğu ve aşçının muhteşem yemeklerinden ötürü herkes keyifli görünüyor. Yine enfes bir kahvaltı sonrası dışarı çıkıyoruz. Saat epey erken. yedi veya sekiz olabilir. Gün yeni ağarıyor, etrafta kimsecikler yok gibi. Mikonos sokaklarında yürümeye başlıyoruz, ellerde kameralar...
Daracık beyaz sokaklar hiç de akşamdan kalmış gibi görünmüyor. Çünkü dükkân ve kafe sahipleri almış eline süpürgesini kapılarının önünü temizliyor. Ne hoş bir manzara bu, sabah temizliği gibi... Hani derler ya herkes kapısının önünü temizlese... İşte bu sahneyi burada görmek mümkün. Gece sabaha kadar kim bilir neler yaşandı bu sokaklarda ama şimdi bizler tertemiz beyaz taşlara basmaktan keyif alıyoruz. Diğer taraftan da temiz ve kuru havayı hissetmeye çalışıyoruz. Çok rüzgâr olsa da sokak içinden yürünebilir ve Mikonos’un kendine has beyaz zemini üzerindeki mavi çerçeveli binalar seyredilebilir.
Yalnız sessiz olmak lazım. Küçük bir gürültüde pansiyonun sahibi “Şist. Uyayan var” diye sizi ikaz edebilir. Haklı da... Tatildeki insan -hele burada olursa- kim bilir kaçta yattı?. Biz kendi işimize bakıp fotoğraf çekmeye devam etmeliyiz. O kadar malzeme var ki etrafta. İnsanlar yavaş yavaş dolmadan bu güzel bahçeli küçük beyaz evlerin harika görüntülerini kaçırmamalı... Daracık sokaklarda yürürken insanlar sokaklara akmaya başlıyor. Ne kadar ilginç, yollar dar olsa da kimse kimseye çarpmıyor. Neden mi? Bunun sırrını çözemedim doğrusu!.. Ama galiba kalabalıkta yürümesini bildiklerinden...
Labirent gibi olan sokaklarda şaşırsanız da kaybolmak mümkün değil. Rüzgâra bakmak yeterli. Sizi sahile götürecektir. Sahilde de zaten merkezi bulmak çok kolay. Birkaç adım ötede... Hatta grubunuzdan birini mutlaka merkezdeki banklardan birinde dinleniyor bulmanız çok büyük bir olasılık. Böylece kaybolmakla, bulunmak arasındaki süre çok kısa...
İşte hemen sahile çıktık. Mikonos’un simgelerinden ünlü Yel Değirmenleri karşıda. 4 adet yan yana sıralanmış yel değirmenleri ve fonda şiddetli esen rüzgâr eşliğinde fotoğraf kareleri. Uçuşan saçlar, vuran dalgalar ve sıcak havanın verdiği rehavet ortamında içinde zorla gülümsenen resimler... Bir yandan da sürekli koşturan gruptan uzak kalmamalı... Daha görecek yerler var. Örneğin biraz ileride sahilde görülen taştan yapılı yalı evleri... Uzaktan bakıldığında dalga sanki pencereden içeri giriyor gibi geliyor ama kimsenin aldırdığı yok. Bu sesle gece nasıl uyuyorlar diye düşünüyorum ki sonra bu düşünce saçma geliyor. Gece uyuyan yok ki. Burası 24 saat ayakta...
Barlar sokağından geçiyoruz. Gündüz çok sakin ve neşesiz... Akşam kim bilir nasıl değişecek. Bu barların her biri ayrı kimlik taşıyor diyorlar. Caz severseniz şu bar, sirtaki için ise burası... Veya Latin müzik isterseniz o da mümkün ama karşıdaki yer gibi... Gece sesler karışmazmış. Ayrıca ses ile ilgili bir kısıtlama da olmamış bugüne kadar. Dediğim gibi burada hiçbir kısıtlama yok anladığım kadarıyla. Ama hiçbir konuda!.. Kısıtlama yok ama birbirini rahatsız etmeden yaşanan özgürlükler olmalı. Yoksa olay çıkar ve kimse istemez bunları...
Elbette turistik bir bölge burası ama zengin turistlere göre. Yeter ki aradıklarını bulsunlar, bütçe sorunları yok gibi gözlemledim. Otel fiyatları da adanın içinde ucuz değil. Birini seçerek sordum. 150 eurodan başlıyor deyince sessizce uzaklaştım. Bize ucuz gelmiyor ama zaten onun da rezervasyona ihtiyacı yok. Başında “yer yok” deyip noktayı koydu otelin sorumlusu. Hatta önümüzdeki sene, Ocak’ta başvurun, bakarız demeyi de ihmal etmedi. Ben de bu durumda “hayır başvurmam, otelinizi hiç beğenmedim” diye tepkimi verdim hemen.
Ada resimlerdeki gibi tipik bir yunan adası görünümünde fakat denizinin çok iyi olmadığını söylediler. Kumdan ziyade çakıl taşı ve yosun varmış. Belki de bilemedik güzel sahillerini, gizli köşelerini. Aslında ünlü plajlarına giden olmadı değil. Hatta tümünün halka açık ancak şezlong ve şemsiye için kira ödedikleri önceden bildirilmişti. Sanırım gece vakti plajlar daha enteresan geliyor turistlere. Biz göremeden ayrıldık ne yazık ki!.. Ne göreceğimizi merak etmedik değil, o kadar üzerinde konuşuldu ki, ama ne yapalım varsın bu da eksik olsun.
İnanılmaz bir tüketim var sokaklarda. Yüzlerce turist dünyanın birçok ülkesinden akın etmiş. Başta İtalyan gençlerinin plaj partileri konuşulmakta. Her yer satıcı, mağaza, kafe, lokanta kaynıyor. Gündüz 14.00’a kadar açık sonra 'siesta' zamanı. 18.00 sonrasında tekrar iş başındalar. Artık kim bilir belki de sabaha kadar hizmet var. Buradaki model böyle. Hele hava alanından uçak hiç eksik olmuyor. Neredeyse dakika başı uçuş var. İmrenmemek elde değil. Buraya gerçekten para akıyor bu dönem. Turist de zengin ve de cömert. Kaliteli yaşıyor parayı esirgemeden. Ülkenin veya adanın pazarlama uzmanlarını tebrik etmek lazım.
Ve saat 00.00... Geminin kalkış vakti yaklaşıyor. Yine şiddetli bir kalkış töreni. Biraz manevra, biraz zorlanma ama sonunda yola koyuluyoruz sallana sallana... Bir sonraki limana doğru yolumuz açık. Ardımızda kalan geminin sudaki izi, “tekrar bekleriz” diyor mahzunca...