Ayten SERİN
Son Güncelleme:
Ada deliliği
"Burası sanki bağımsız bir ülke, kendimi burada daha özgür ve güvenli hissediyorum" diyor Gökçeada’da yaşayan Doç. Dr. Rıdvan Yurtseven. İstanbul’a bir haftalığına gitmek zorunda kalsa, kendini hemen adalara veya ada havası veren bir sokağa atıyor. Adadayken vapur hatlarının iptalini bile coşkuyla karşılıyor. Bunun sebebi İngiliz yazar Lawrence Durrell’in adını koyduğu "islomania", tam çevirisiyle ada manyaklığı. Klasik sözlüklerde böyle bir madde olmasa da bu dünyada bir çok kişiyi saran bir çeşit bağımlılık, tutku, saplantı.
Bazı insanlar için bir tecrit yeridir adalar, mahrumiyettir. Amerika’nın meşhur Alkatras Hapishanesi San Fransisco’da bir ada üzerindedir mesela. Bizdeki İmralı ve Yassıada da öyle. Şimdi eğlence ve sayfiye yeri olan Marmara adaları da, eskiden tahttan indirilen Bizans imparatorlarının sürgün yeriydi.
Ama bazı insanlar için dünyadan kopmak ceza değil ödül. Bir adada kendini ulaşılmaz bir yerde hissetmeden yaşamayanlar da var. Ada deliliği deyince aklınıza ada sevgisi gelmesin. Bir süre bir adaya gidip tatil yapmaktan hoşlanmak gibi bir şey değil bu. Ya da her adalı otomatik olarak ada maynağı değil. İslomania, adalar için duyulan bir saplantı, önlenemez bir tutku. İslomanlar aslında bir adada kendi kafalarındaki cenneti yaratıyor; onun zor ulaşılır olması da cennetin gizli ve özel olduğunu hissettiriyor onlara. Bozcaada’ya Yerel Tarih Müzesi kuran ve bu konuda kitap hazırlayan Hakan Gürüney (47) çocukluğundan beri adaya gitme fikrine bayıldığını, sonunda aradığı hayaladasının Bozaada ile örtüştüğünü söylüyor örneğin.
KAYIP ATLANTİS’E DUYULAN ÖZLEM
İslomania tanımı ilk kez İngiliz yazar Lawrence Durrell’in "Reflections on a Marine Venus" (Deniz Venüsü’nden Yansımalar) adlı romanında geçiyor: "Gideon’un (roman kahramanı) karalama defterleri arasında bir gün, daha tıp bilimine geçmemiş hastalıkların bir listesini bulmuştum, bunlar arasında çok seyrek rastlanan ama tanınmadığı da ileri sürülemeyecek bir ruh hastalığının adı olarak "islomania" sözcüğü göze çarpıyordu. Bunu açıklamak için Gideon, adalarda her nasılsa karşı konmaz bir çekicilik bulan insanların olduğunu söylerdi hep. Bir adada, denizle çevrili küçük bir dünyada olduklarını bilmek bile, böylelerinin içini sözle anlatılmaz bir sarhoşlukla dolduruverir. Bu doğuştan ada-tutkunları, derdi Gideon, doğrudan doğruya Atlantislilerin soyundandırlar, ada yaşamına bilinçaltlarında süren özlem, yitik Atlantis ülkesine yönelmiştir."
ADALILAR DAHA İYİ OLUR
Ada literatürü de islomanlar için önemli. Bir ada ülkede yaşayan İngilizler bu işe kafayı takmış. www.islomania.com sitesi islomanlara hizmet ediyor. Ada haberleri, ada tarihleri, İngilizce ada edebiyatı araştırmaları bu sitede toplanmış.
Adaların batı kültüründe mistik bir anlamı var. Yüzyıllardır kahramanlık yolculuklarıyla, kutsal arayışlarla, hayali ülkelerle ilişkilendirilmişler. Bir görüşe göre adalar, artık karada bulamadığınız bir "bağsızlık" hissini sağlıyor. Amerikalı tarihçi ve yazar Thurston Clarke (62), "Cenneti Aramak" ve "Islomania" isimleriyle basılan kitabında islomanlardan şöyle bahsediyor: "İnanıyorum ki onlar, adaların bizi daha "iyi insan" olmaya ittiğini keşfedecek hassasiyete sahipler. Adalar bizi komşularımızla el sıkışmaya, kendimizi dinlemeye (hatta belki Tanrı’yı da) tarihe ve doğanın çizdiği sınırlara saygı duymaya, vahşi doğa ve güzellikle iç içe yaşamaya alıştırır. İşte bu nedenle, dünyanın küresel köye dönmesi veya küresel ısınma yüzünden bir ada kaybedilirse, anakaradaki bir toprak parçasından çok daha fazla kaybedilmiş demektir."
Adanın dışına çıkınca üstüme bir ağırlık çöküyor
Doç. Dr. Rıdvan Yurtseven (44), Çanakkele Ondokuz Mayıs Üniveristesi’nde Turizm ve Otelcilik Bölümü’nde ders veriyor, Gökçeda Meslek Yüksek Okulu’nun müdürü. Adalarda sürdürülebilir turizm üzerinde uzman. Gökçeada’dakültürü ve tarihi araştırıyor, sözlü tarih çalışmaları yapıyor. "Slow Food ve Gökçeada" ve TÜBA için yaptığı Adalara has meslekler gibi konularda kitapları var. Dünyadaki bütün adalarla ilgili kitap topluyor. Bu uzmanlığın altında gerçek bir islomanlık var:
Siz kendinizi ada manyağı olarak tanımlar mısınız ?
- Evet ben bir ada manyağı sayılabilirim. Ailem de köken olarak Giritli. Daha önce Çanakkale’de öğretim üyesiydim, tatil anlayışımız hep Bozcaada ve Gökçeada üzerineydi.
Sizi adaya bağlayan şey ne, ne hissediyorsunuz adada?
-Burada kendimi daha bağımsız ve daha güvenli hissediyorum. Ada dışına çıkınca aynı güven hissini duymuyorum.
Adadayken bir acil durum olur da karaya ulaşmazsam diye hiç korku duymuyor musunuz?
- Hayır, tam tersine, adalı olduğumuz için sağlık kurumları bizimle daha çok ilgileniyor. İstanbul’daki sağlık kurumlarından daha kolay burda sağlık hizmeti almak.
Mesela tam teşekküllü hastane gerektiren bir rahatsızlık geçirseniz?
- Ben adada beyin kanaması geçirdim. Önce burada müdahale edildi sonraki gün Çanakkale ve daha sonra da Ankara’ya gönderildim.
Bazen fırtınada anakarayla bağlantı kesiliyor, bu sizi olumsuz etkilemiyor mu ?
- Tam tersine bana bir coşku veriyor. Adada olan bazı insanlar belediye ’gemi kalkmayacak’ anonsu yapınca paniğe kapılıyor. Halbuki mesela o gün zaten bir yere gitmeyi bile düşünmüyorlar. Bizde öyle birşey yok, burası sanki bağımsız bir ülke, bağımsız bir devletmiş gibi geliyor. Bambaşka bir duygu adalı olmak. Kendi sorunlarımı kendim çözmem gerektiğini biliyor ve ona göre yaşıyorum. Şarabımızı, konservemizi, salamura zeytinimizi yapıyoruz, başımızın çaresine bakmayı öğreniyoruz. Ayrıca burada hırsızlık hiç olmaz. Kaçamaz burdan hırsız, gemi kalkamadan yakalanır.
Bu tutkuyu tüm adalara karşı da duyuyor musunuz?
-Evet. Yunanistan’ın 30 adasını gördüm. Girit, Rodos, Limni, Semadirek, Sakız gibi adalara, daha çok Kuzey Ege adalarına gideriz. Her yıl en az birini görmeyi istiyorum.
Karada, deniz kenarı bile olmayan bir yerde yaşamak zorunda kalsanız ne hissederdiniz?
- Herhalde çok mutsuz olurdum ve dönmenin yollarını arardım. Adanın dışına çıktığımda vücuduma bir ağırlık çöküyor, adaya geldiğim zaman rahatlıyorum. İstanbul’da uzun süre kalmak zorundaysam, Rahmi Koç Müzesi’nde Midillili demirci ustasının bulunduğu yapma bir ada sokağı var, adı Lesbos, oraya kaçarım. Ya da Büyükada’ya giderim. Bir hafta bile kalsam bir iki günü mutlaka oralarda geçiririm.
Ulaşılmaz olma hissi mi çekiyor sizi?
- Bir ada ne kadar ulaşılmazsa, anakaradan ne kadar uzaksa, benim için o kadar çekici.
Siz Gökçeada’da turizmi geliştirmeye uğraşıyorsunuz, turizmin gelişmesi o çok sevdiğiniz adanın ulaşılmazlığını azaltmayacak mı?
- Turizmde iki yöntem vardır biri maliyet rekabetidir, herşeyi insanlara sunarsınız herkes gelebilir. Diğerindeyse ulaşılmaz olursunuz. Böyle yerlerin sizin tanımını yaptığınız gibi "manyakları" vardır, her türlü parayı vermeye hazırdır. 100 kişiden aldığınız parayı 10 kişiden alırsınız. Bu tercihe bağlı.
Ama bazı insanlar için dünyadan kopmak ceza değil ödül. Bir adada kendini ulaşılmaz bir yerde hissetmeden yaşamayanlar da var. Ada deliliği deyince aklınıza ada sevgisi gelmesin. Bir süre bir adaya gidip tatil yapmaktan hoşlanmak gibi bir şey değil bu. Ya da her adalı otomatik olarak ada maynağı değil. İslomania, adalar için duyulan bir saplantı, önlenemez bir tutku. İslomanlar aslında bir adada kendi kafalarındaki cenneti yaratıyor; onun zor ulaşılır olması da cennetin gizli ve özel olduğunu hissettiriyor onlara. Bozcaada’ya Yerel Tarih Müzesi kuran ve bu konuda kitap hazırlayan Hakan Gürüney (47) çocukluğundan beri adaya gitme fikrine bayıldığını, sonunda aradığı hayaladasının Bozaada ile örtüştüğünü söylüyor örneğin.
KAYIP ATLANTİS’E DUYULAN ÖZLEM
İslomania tanımı ilk kez İngiliz yazar Lawrence Durrell’in "Reflections on a Marine Venus" (Deniz Venüsü’nden Yansımalar) adlı romanında geçiyor: "Gideon’un (roman kahramanı) karalama defterleri arasında bir gün, daha tıp bilimine geçmemiş hastalıkların bir listesini bulmuştum, bunlar arasında çok seyrek rastlanan ama tanınmadığı da ileri sürülemeyecek bir ruh hastalığının adı olarak "islomania" sözcüğü göze çarpıyordu. Bunu açıklamak için Gideon, adalarda her nasılsa karşı konmaz bir çekicilik bulan insanların olduğunu söylerdi hep. Bir adada, denizle çevrili küçük bir dünyada olduklarını bilmek bile, böylelerinin içini sözle anlatılmaz bir sarhoşlukla dolduruverir. Bu doğuştan ada-tutkunları, derdi Gideon, doğrudan doğruya Atlantislilerin soyundandırlar, ada yaşamına bilinçaltlarında süren özlem, yitik Atlantis ülkesine yönelmiştir."
ADALILAR DAHA İYİ OLUR
Ada literatürü de islomanlar için önemli. Bir ada ülkede yaşayan İngilizler bu işe kafayı takmış. www.islomania.com sitesi islomanlara hizmet ediyor. Ada haberleri, ada tarihleri, İngilizce ada edebiyatı araştırmaları bu sitede toplanmış.
Adaların batı kültüründe mistik bir anlamı var. Yüzyıllardır kahramanlık yolculuklarıyla, kutsal arayışlarla, hayali ülkelerle ilişkilendirilmişler. Bir görüşe göre adalar, artık karada bulamadığınız bir "bağsızlık" hissini sağlıyor. Amerikalı tarihçi ve yazar Thurston Clarke (62), "Cenneti Aramak" ve "Islomania" isimleriyle basılan kitabında islomanlardan şöyle bahsediyor: "İnanıyorum ki onlar, adaların bizi daha "iyi insan" olmaya ittiğini keşfedecek hassasiyete sahipler. Adalar bizi komşularımızla el sıkışmaya, kendimizi dinlemeye (hatta belki Tanrı’yı da) tarihe ve doğanın çizdiği sınırlara saygı duymaya, vahşi doğa ve güzellikle iç içe yaşamaya alıştırır. İşte bu nedenle, dünyanın küresel köye dönmesi veya küresel ısınma yüzünden bir ada kaybedilirse, anakaradaki bir toprak parçasından çok daha fazla kaybedilmiş demektir."
Adanın dışına çıkınca üstüme bir ağırlık çöküyor
Doç. Dr. Rıdvan Yurtseven (44), Çanakkele Ondokuz Mayıs Üniveristesi’nde Turizm ve Otelcilik Bölümü’nde ders veriyor, Gökçeda Meslek Yüksek Okulu’nun müdürü. Adalarda sürdürülebilir turizm üzerinde uzman. Gökçeada’dakültürü ve tarihi araştırıyor, sözlü tarih çalışmaları yapıyor. "Slow Food ve Gökçeada" ve TÜBA için yaptığı Adalara has meslekler gibi konularda kitapları var. Dünyadaki bütün adalarla ilgili kitap topluyor. Bu uzmanlığın altında gerçek bir islomanlık var:
Siz kendinizi ada manyağı olarak tanımlar mısınız ?
- Evet ben bir ada manyağı sayılabilirim. Ailem de köken olarak Giritli. Daha önce Çanakkale’de öğretim üyesiydim, tatil anlayışımız hep Bozcaada ve Gökçeada üzerineydi.
Sizi adaya bağlayan şey ne, ne hissediyorsunuz adada?
-Burada kendimi daha bağımsız ve daha güvenli hissediyorum. Ada dışına çıkınca aynı güven hissini duymuyorum.
Adadayken bir acil durum olur da karaya ulaşmazsam diye hiç korku duymuyor musunuz?
- Hayır, tam tersine, adalı olduğumuz için sağlık kurumları bizimle daha çok ilgileniyor. İstanbul’daki sağlık kurumlarından daha kolay burda sağlık hizmeti almak.
Mesela tam teşekküllü hastane gerektiren bir rahatsızlık geçirseniz?
- Ben adada beyin kanaması geçirdim. Önce burada müdahale edildi sonraki gün Çanakkale ve daha sonra da Ankara’ya gönderildim.
Bazen fırtınada anakarayla bağlantı kesiliyor, bu sizi olumsuz etkilemiyor mu ?
- Tam tersine bana bir coşku veriyor. Adada olan bazı insanlar belediye ’gemi kalkmayacak’ anonsu yapınca paniğe kapılıyor. Halbuki mesela o gün zaten bir yere gitmeyi bile düşünmüyorlar. Bizde öyle birşey yok, burası sanki bağımsız bir ülke, bağımsız bir devletmiş gibi geliyor. Bambaşka bir duygu adalı olmak. Kendi sorunlarımı kendim çözmem gerektiğini biliyor ve ona göre yaşıyorum. Şarabımızı, konservemizi, salamura zeytinimizi yapıyoruz, başımızın çaresine bakmayı öğreniyoruz. Ayrıca burada hırsızlık hiç olmaz. Kaçamaz burdan hırsız, gemi kalkamadan yakalanır.
Bu tutkuyu tüm adalara karşı da duyuyor musunuz?
-Evet. Yunanistan’ın 30 adasını gördüm. Girit, Rodos, Limni, Semadirek, Sakız gibi adalara, daha çok Kuzey Ege adalarına gideriz. Her yıl en az birini görmeyi istiyorum.
Karada, deniz kenarı bile olmayan bir yerde yaşamak zorunda kalsanız ne hissederdiniz?
- Herhalde çok mutsuz olurdum ve dönmenin yollarını arardım. Adanın dışına çıktığımda vücuduma bir ağırlık çöküyor, adaya geldiğim zaman rahatlıyorum. İstanbul’da uzun süre kalmak zorundaysam, Rahmi Koç Müzesi’nde Midillili demirci ustasının bulunduğu yapma bir ada sokağı var, adı Lesbos, oraya kaçarım. Ya da Büyükada’ya giderim. Bir hafta bile kalsam bir iki günü mutlaka oralarda geçiririm.
Ulaşılmaz olma hissi mi çekiyor sizi?
- Bir ada ne kadar ulaşılmazsa, anakaradan ne kadar uzaksa, benim için o kadar çekici.
Siz Gökçeada’da turizmi geliştirmeye uğraşıyorsunuz, turizmin gelişmesi o çok sevdiğiniz adanın ulaşılmazlığını azaltmayacak mı?
- Turizmde iki yöntem vardır biri maliyet rekabetidir, herşeyi insanlara sunarsınız herkes gelebilir. Diğerindeyse ulaşılmaz olursunuz. Böyle yerlerin sizin tanımını yaptığınız gibi "manyakları" vardır, her türlü parayı vermeye hazırdır. 100 kişiden aldığınız parayı 10 kişiden alırsınız. Bu tercihe bağlı.