GeriSeyahat 150 yıl öncesi gibi bir bilet alıp Amerika’ya doğru yola çıkıyorum, göç maceram başlıyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
150 yıl öncesi gibi bir bilet alıp Amerika’ya doğru yola çıkıyorum, göç maceram başlıyor

150 yıl öncesi gibi bir bilet alıp Amerika’ya doğru yola çıkıyorum, göç maceram başlıyor

Ben şimdi, Justina Tubbe oluyorum. Yüz elli yıl geriye gidiyorum. 1855 yılında onun çıktığı yolculuğa çıkıyorum. Bindiği gemiye biniyorum, onunla Amerika’ya gidiyorum. Amerika’da onun macerasını izliyorum. Ben şimdi Justina Tubbe oluyorum.

O, Avrupa’dan Amerika’ya göç eden yedi milyon insandan biri. Yıl 1855. Tubbe Bremerhaven’den bir gemiye biniyor ve macerası başlıyor. Almanya’nın Kuzey Denizi kıyısında Bremerhaven. 1830-1974 arasında, yüzelli yıl boyunca Avrupa’dan Amerika’ya göç edenlerin kalplerinin attığı liman. Yüz elli yıl boyunca bu limandan binlerce gemi demir alıyor. Yedi milyon insanın hayatı bu limandan başlayan yolculukla değişiyor. Yedi milyon insan yüz elli yıl boyunca umut, korku, hayal ve kaygıyla hayata meydan okuyor. O gemilerin kalktığı limanda, tam ama tam demir aldıkları yerde, bir ay önce bir müze açılıyor. Orijinal adıyla Deutsches Auswanderer Haus, Alman Göç Müzesi.

Müzenin inşaatını yapan firmadaki mimarlardan biri de Türk. 42 yaşındaki Mete Baturay. Geride kalan haftada Bremerhaven’de Alman Göç Evi’nde Baturay’la buluşuyorum.

Ne kadar zamandır Almanya’dasınız?

- Babam 1970’te Darmstadt’a gelmiş. 1972’de, ben dokuz yaşındayken hep birlikte Zonguldak’tan Bremerhaven’e geldik. Ben mimarlık okudum. Yani, otuz yılı aşkın süredir buradayım.

Alman Göç Müzesi’nin özelliği ne?

- Dünyada bir eşi yok. Bu tür bir müze fikrinin doğuşu aslında geriye gidiyor. Dünyada o kadar çok insan, hálá bugün, çeşitli nedenlerle göç ediyor ki, bunun bir tarihi olması, bu tarihin belgelenmesi gerek.

Müze fikri nasıl doğdu?

- Burası 1830’dan bu yana Avrupa’dan Amerika’ya göç edenlerin üssü olmuş. Onun için burada yıllardır festival düzenlenir. Amerika’dan, Rusya’dan Polonya’dan gemiler gelir. Tam bir eğlence yapılır, geçmiş anılar tazelenir. Denizcilik festivali.

Müze bu eğlencelerin ürünü yani.

- Festival sırasında, göç üzerinde düşünmeye başladı insanlar. Burada festivalin yanı sıra, bir de seyyar sergi açılıyordu. Sergiyi açan Andreas Heller. Aslında tiyatrodan gelen biri. Bir şirketi var. Kendisi mimar. Müze düşüncesini ortaya atan ilk kişi Heller oldu. Müzenin konseptini o hazırladı.

TOPLAM MALİYET 21 MİLYON EURO

Kimden destek aldı?

- Bu fikirle Alman Tarih Enstitüsü ilgilendi. Projeye onlar da katıldı. Bremerhaven Tarih Müzesi, buranın belediyesi, Cincinnati Üniversitesi, Alman-Amerikan Çalışmalar Merkezi, Bremen Kültür Senatosu, Goethe Enstitüsü, Amerika’daki bazı üniversiteler, Bremen Ticaret Odası, bazı sivil toplum örgütleri, bazı denizcilik şirketleri danışmanlık yaptı.

Kaça mal oldu burası?

- 21 milyon Euro.

Kim finanse etti?

- Bir bölümü AB’den sağlandı. Ayrıca Bremen Eyaleti’nin, Bremerhaven Belediyesi’nin ciddi katkıları oldu.

Sizin rolünüz ne bu inşaatta?

- Biz müzeyi anahtar teslim inşa ettik. Yani, benim çalıştığım firma. Buranın mimarı benim. Tam onbir ay gibi, çok kısa bir zamanda.

Burası muhteşem bir bina. Pek çok şey otantik. İnsan gemiye biniyor, o gemiyle yolculuk yapıyor ve Amerika’ya varıyor. Yolculuğa çıkış öncesi, rıhtım, geminin koşulları yani içi, hatta gemideki ses düzeni o gün ne ise öyle, nihayet Amerika’ya varış. Ve buna ilişkin çok geniş bir arşiv çalışması var. Çok ayrıntılı. Hızlı bir çalışma olmuş.

- Size sözünü ettiğim denizcilik festivali bu yıl 8 Ağustos’taydı. Geçen yıl inşaata başlarken, bizden bu yılın 8 Ağustos’una yetiştirmemiz istendi. Geçen yıl eylül ayında inşaata başladık, onbir ayda bitirdik. 8 Ağustos’ta müzenin resmi açılışını Cumhurbaşkanı Köhler yaptı. 9 Ağustos’tan beri, yani bir aydır müzeyi çok sayıda insan geziyor. Almanya’nın değişik bölgelerinden okullar öğrencilerini getiriyor.

BİZLER DE ALMANYA’YA GÖÇ EDENLERİZ

Mimaride neye dikkat ettiniz?

- Otantik malzeme de var, benzetmeler de var. Göçü yaşamak, göçün izlerini bulmak ve göçü anlamak... Bu müzenin temel özneleri bunlar. Avrupa’dan Bremerhaven üzerinden Amerika’ya yapılan göçün tarihçesini sergilemek istedik. O koşullar, insani boyutu, 19. yüzyıldan itibaren göçün ayrıntılı yönleri sergileniyor bu müzede.

Bu söyledikleriniz sadece geride kalan tarihte değil, bugün de geçerli.

- Özellikle bizlere baksanıza... Bizler de, Almanya’ya göç eden insanlarız.

Almanya’da göç tarihi, dönemine göre farklı nedenlere dayanıyor. Örneğin, faşizm sırasında da büyük göç var, İkinci Dünya Savaşı sonrasında da. 60’lardan sonra da Türklerin göçü. Yani, dünyada çeşitli ekonomik ve siyasal nedenler, göçe yol açıyor.

- Bu müze global göç hareketleri arasında çok önemli bir yer tutan 150 yıllık tarihe ışık tutuyor. Bugünkü göçleri anlamaya katkı sağlıyor. Ama, sadece bu değil. Aktüel göçle de bağlantılı bir yönü var müzenin. Önemli bir özelliği, halen Amerika’ya göç etmek isteyenlere burada yardım ediliyor.

Sizden başka Türk var mı, burada görev alan?

- Müzenin bilgisayar sistemini yine bir Türk mühendis arkadaşımız kurdu. Tahsin Erkan. Ama, maalesef şu anda burada değil.

Tarihsel sergilemenin, bugün göç etmek isteyenlere yardım etmenin yanı sıra, müzedeki asıl özellik ne?

- Şimdi sıra oraya geldi. Haydi, şimdi sizinle 1855’e dönelim.

Arşivde yedi milyon göçmenin kaydı var. Onlar kim, nereye, nasıl gittiler, sonra ne oldu, şimdi onların çocukları, torunları, torunlarının torunları ne yapıyor?.. Göçün sonuçlarını değerlendirmek açısından, onların hayatı bugün göz önüne getiriliyor.

Ben şimdi Justina Tubbe oluyorum. Arşivde yer alan yedi milyon göçmen kimliğinden tesadüfen bir kart çekiyorum. Bu kart 1855 yılında Amerika’ya göç eden Tubbe’ye ait. Tubbe’ye ait kartı bilgisayara yerleştiriyorum. Bir telefon ahizesi bilgisayara bağlı. Ahizeyi kaldırıyorum ve dinlemeye başlıyorum. Justina Tubbe’yi yaşıyorum. 1855’in Bremerhaven’deki denizcilik binası. Şimdi oradayım. Beni önce bekleme odasına alıyorlar. Neden Amerika’ya gitmek istiyorum, gidince ne yapacağım, soruları. Anlatmaya başlıyorum, Justina Tubbe olarak:

‘Benim rüyam Amerika. Benim artık bir vatanım yok. Dünya bütün açıklığı ve olanaklarıyla önümde. Artık geri dönüş yok. Bu andan itibaren, belki artık bir daha ülkemi hiç göremeyeceğim, sevdiklerime hiç kavuşamayacağım, ama hayatımı düzene sokmak için, bu göçe mecburum.’

Sorulardan başarıyla geçiyorum. Rıhtıma geliyorum. Rıhtım ana baba günü. Ağlayan, sızlayan, valizlerin taşınmasına yardım eden. Ve hüzün. Ayrılığın hüznü. Geniş kenarlı şapkalı kadınlar, ellerinde mendilleri, gözleri nemli. Erkekler kendilerini tutmaya çalışıyor. Herkes heyecanlı.

Rıhtıma uzanan merdivenden gemiye çıkıyorum. İşte, bana ait kamara burada. Onbeş, yirmi kişilik kamaralar da var, iki, üç kişilik de. Ben şanslıyım, üç kişilik kamaradayım. Hatta, kamarada lavabo bile var.

Gemide bağrış çağrış, tam bir yerleşme karmaşası. Herkes daha yerine yerleşmeden, gemi demir alıyor. Atlantik Okyanusu’na yelken açıyor. Deniz dalgalı, gemi fena sallanıyor. Biraz midem bulanıyor. Bir süre sonra deniz sakinleşiyor. Yemek salonuna iniyorum. Yandan çarklı geminin yemek salonu da, yandan çarklı. Gemide herkes kendi öyküsünü anlatıyor. Hiç kimse yolculuğa çıkmaktan pişman değil. Ne var ki, gelecekten, ne ile karşılaşacağından da, emin değil.

Yolculuğum onbeş gün sürüyor. İşte, karşıda Ellis Adası. Amerikan kıyıları. Gemi adaya yanaşıyor. Herkes gibi, benim de kalbim küt küt atıyor.

Gemiden adaya çıkıyorum. Hayır, çıkıyorum sanıyorum. Önce dar bir koridordan geçiyorum. Beni bir kafese alıyorlar. Evet, bildiğiniz kafese. Amerika’ya ilk adım kafes içinde. Kafeste huzursuz bir biçimde bekliyorum. Ne olacak, yoksa beni geri mi gönderecekler, kaygısıyla mideme sancılar giriyor.

Kafesten çıkartıp beni bir odaya alıyorlar. İlk soru: ‘Bir hastalığın var mı?.. Sende ya da ailende bir hastalık var mı?.. Sağlık karnen nerede?..’

İkinci soru, yine acımasız: ‘Ajan mısın, değil misin, neden geldin buraya?..’

Soruları başarıyla atlatıyorum. Yaşasın, Amerika beni kabul ediyor.

Justina Tubbe’nin göç öyküsü böyle. Amerika’ya yerleşiyor, bir iş buluyor vs... Nereye, nasıl yerleştiğini haritadan izlemek, hayatının geri kalanını telefondan dinlemek mümkün.

Tam interaktif bir müze.


AVRUPA’DAN AMERİKA’YA GÖÇMENLERİN ÇIKIŞ MERKEZİ OLMAK İÇİN ÜÇ ÜLKE YARIŞMIŞTI

1800’lerin ilk yarısında belli ki, Avrupa’dan Amerika’ya göç başlayacak. Amerika’ya ayak basma noktasında sorun yok, Ellis Adası. Ya Avrupa’dan çıkış noktası neresi?.. İşte, bu soru, tam bir rekabetin tarihçesi. İki aday var. Biri Belçika’daki Antwerpen, diğeri Almanya’daki Bremerhaven. İkisi arasında müthiş bir çekişme ve kulis başlıyor. Aslında işe İngilizler de talip. Ülkeler arasındaki ticareti kendi limanından gerçekleştirmek amacıyla, İngiltere, Belçika ve Almanya arasında rekabet iyice kızışıyor. Rekabette Almanya bir adım öne geçiyor. Çünkü, Amerikan mallarına en az gümrüğü Almanya uyguluyor.

Yine de bu yeterli olmuyor. Her üç ülke de, Washington’da lobi faaliyetine girişiyor.

Sonuç, lobide en başarılı olan, Prusya Büyükelçisi Freiherr Von Gerolt. Kulisi yürüttüğü kişi, o tarihte Dışişleri Bakanı olan James Buchanan. Bakan, oyunu Bremerhaven lehinde kullanıyor. Avrupa’dan Amerika’ya göçün hareket limanı böylelikle Bremerhaven olarak belirleniyor.

Von Gerolt tam onikiden vuruyor. Buchanan daha sonra Amerikan Başkanı seçiliyor.

CUMHURBAŞKANI KÖHLER’İN AÇILIŞTA KIRDIĞI POT

Bir ay kadar önce müzenin açılışını Alman Cumhurbaşkanı Köhler yapıyor. Burası bir göç müzesi. Göçmenler, yani yabancılar, yani o ülkeye şu ya da bu nedenle konuk gidenlerin tarihini anlatan bir müze. Onları anlamaya ve yardım etmeye yönelik bir girişim. Sergi yoluyla, dünyadaki göç olayını analiz etmek, ana fikir. Ne var ki, Köhler’in açılış konuşması, müzenin ruhuna hiç uygun düşmüyor:

‘Yabancılar geldikleri ülkenin yaşam biçimine, dillerine, kurallarına saygılı olmak zorundadır. O ülkenin vatandaşlarından daha çok dikkatli olmak zorundadırlar.’

Böyle bir müzenin açılışında, bundan daha iyi çam devrilmez herhalde. Köhler bunu hakkıyla başarıyor.

20 MUSTAFA GÖÇ ETTİ

Bilgisayar kayıtlarına bakıyorum. 1882-1914 yılları arasında tam 20 Türk, hepsinin adı da Mustafa, Bremerhaven’den Amerika’ya göç ediyor. Aslında göç edenler arasında çok sayıda Türk de var. Ancak kayıtlar henüz tamamlanmış değil. Dolayısıyla Türklerin sayısı şu anda tam olarak bilinmiyor. Şimdilik sadece Mustafaları kaydetmişler.
False