Geçen haftalarda Karadeniz’e bir destek gezisi yaptık. Sel felaketinin yaralarını sarmaya çalışan Karadeniz’in hem morale hem de turizm ekonomisini canlı tutmaya ihtiyacı var. Bir Karadeniz keşfi için en güzel mevsimin eylül-ekim olduğunun altını çizerek size 34 adımlık bir Trabzon-Rize rotası hazırladım. Neden 34 diye sormayın; o da benim İstanbul aşkımın imzası olsun. Ne de olsa bu yazı İstanbul’a dönünce hazırlandı...
#YazarBalkanlar’ın birçok şehri tablo gibidir, seyretmeye doyamazsınız. Kosova’nın en zarif yerleşimi, Osmanlı’nın “mücevher şehri” Prizren diğerlerinden farklıdır. Doğası, mimarisi kadar halkın sanata bağlılığıyla güzelleşir. Ne kanlı savaşlar ne de göç silebilmiştir bu tutkuyu.
#SeyahatGezginlerin listesinde hızla üst sıralara yükseliyor Bogota. Gerilla savaşları, uyuşturucu çetelerinin kanlı cinayetleri tarihe karışmak üzere. Mutfak kültüründe yaratıcılık açısından patlama yaşanıyor, caddeler yeni restoranlar, iddialı mağazalarla doldu. Şehrin sömürge döneminden kalan mimari dokusu, dev duvar resimleri trafik sıkışıklığı ve diğer küçük sorunları unutturacak kadar gözalıcı. Türkiye’nin karakış koşullarına girdiği dönemde Bogota yılın en güzel, güneşli, ılık aylarını yaşıyor. Bir fincan sert Kolombiya kahvesi için, verdiği enerjiyle şehri keşfe başlayın.
#BogotaŞili’nin başkenti Santiago ya da tam adıyla ‘Santiago de Chile’, İstanbul’u aratmayacak bir trafik keşmekeşiyle karşılıyor sizi. Hiç susmayan klakson sesleri kente yabancılık çekmeyeceğinizin garantisi... Türk dizileri şehri sarmış. Şilili kadınlar bir Türk gördüğünde, Binbir Gece’deki Halit Ergenç’i kastederek “Onur’a selam söyle” diyor...
Osmanlılarla aynı dönemde doğup sonra ona komşuluk yapan ve 1. Dünya Savaşı’nın sonunda onunla birlikte yok olan Habsburg Hanedanlığı Viyana- Prag -Budapeşte sacayağı üzerine kurulmuştu. Dolayısıyla bu üçgende birbirine çok benzeyen mimari yapılar, sanat eserleri ve ortak kültür paydaları bulmak mümkün. Hem bu nedenle, hem de coğrafi yakınlıklarından dolayı çok kez bir turun üç bacağını oluştururlar.