Bir ülke mutfağı üç ayaklı bir sehpa gibidir. Bir ayak elbette ki lokantalar. İkinci ayak, müşteri. Üçüncü ayaksa gastronomik otorite yani eleştirmen. Bu yazıda sosyal çürümenin gastronomimize nasıl yansıdığından bahsetmek istiyorum. Kıyaslamak istediğim, günümüzdeki durumla benim gazetede yazmaya başlamam arasında geçen yıllar…
#Vedat MilorYazarımız Vedat Milor, restoran eleştirmenliğinde 20’nci yılını kutluyor. Ailesinin hikâyesinden soyadının anlamına, akademisyenlik günlerinden yurtdışı seyahatlerine, yeme-içme işlerini daha konuşulur hale getirdiği TV programından gastronomik bir otoriteye dönüşmesine; hayatının önemli dönemeçlerini ‘Buyurun Ziyafete’ adlı kitabında anlatan Milor’la konuştuk: “Mangalda pişmiş, çok güzel bir lüfer yerken ‘Bu Boğaz, bu deniz, bu koku, bu balık… Sadece bizde var. Dünya çapında bir mutfak yaratabiliriz’ diye düşünmüştüm fakat Türk mutfağı kötüye gitti. Üzülüyorum ama şaşırmıyorum da...”
#Vedat MilorBeyazperdede John Wick’in sisteme karşı verdiği mücadele devam edecek. Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer 20 yıl sonra yeniden aynı sahneyi paylaşacak. Konser salonlarına yıldız yağmuru beklenirken MFÖ ve Nazan Öncel gibi usta isimler yeni albümleriyle geliyor. Belli oldu, bu yıl yine ödüllü restoranların peşine düşeceğiz. Sonra da ruhumuzu doyurmak için müze, galeri gezeceğiz. 2023’te kültür-sanatla dopdolu günler bizi bekliyor.
#Kültür-SanatLuke Barr’ın ‘Ritz&Escoffier’ kitabında özel bir yemek menüsüne denk geldim. Davet sofrasındaki çeşitlilik, denemelere açık, meraklı bir kültüre tekabül ediyor. Bunları talep eden varlıklı bir kitle var. Günümüzde de zengin insanlar mevcut ama pek az ülkede böyle bir talep oluşuyor.
#Yazar