Yiğitler Burcu Parkı'ndan ötesi

GEÇEN cumartesi akşamı KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a şu soruyu sordum:‘‘Kipriyanu öldükten sonra Rum hükümetine başvurup ‘Cenazeye katılmak istiyorum' deseydiniz ne olurdu?’’

Bu soruyu sorarken kafamda ilginç bir senaryo vardı.

Ama isterseniz ayrıntıya girmeden önce bu soruyu sorduğum yerin havasını aktarayım.

FAMIGLIA RESTORANDA

Geçen cumartesi akşamı Girne’nin yeni açılan bir İtalyan restoranında yemekteyiz.

Restoranın adı ‘‘La Famiglia’’.

Bahçesinde palmiyeler bulunan ve Güney İtalya çizgileri taşıyan eski bir ev restoran haline getirilmiş.

Kapısında güzel bir çıplak kadın heykeli var.

Binanın bütün duvarları, filmlerden mafya ailelerini gösteren fotoğraflarla süslenmiş.

Yemekte ev sahibimiz KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş.

Her zaman olduğu gibi, elinde bir fotoğraf makinesi, daha kapıda fotoğraflarımızı çekiyor.

Ama klasik makineyi bırakıp, dijital kameraya geçmiş.

Yukarıda sözünü ettiğim soruyu işte bu restoranda soruyorum.

‘‘Kipriyanu'nun cenazesine katılmak istediğinizi söyleseydiniz ne olurdu?’’

Denktaş
farklı bir cevap veriyor.

‘‘O benim cenazeme katılır mıydı ki ben onunkine katılayım.’’

O sırada Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçisi Hayati Güven sohbete katılıyor:

‘‘Cumhurbaşkanı Klerides'le yaptığı görüşmeye bile zor gidebildi. Karşı tarafta suikast yapılacağı duyumları geldi. Ona gidemeyen bir insan cenazeye gidebilir mi?’’

Orada öğreniyorum ki, Denktaş o toplantıya giderken, Rum kesiminde geçeceği mahaller kapatılmış.

Mahalle sakinlerine özel kimlik verilmiş. Binaların üstüne ‘‘sniper’’lar (keskin nişancılar) yerleştirilmiş.

Ve en ilginç ayrıntı da şu.

ELÇİNİN ZIRHLI ARACI

Meğer Denktaş'ın zırhlı arabası yokmuş.

Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçisi'nin zırhlı arabası verilmiş ve Rum tarafına onunla geçmiş.

Bütün bunlar güzel de, ben o soruyu ‘‘taktik amaçlı’’ sormuştum.

Çünkü kafamda şöyle bir senaryo vardı.

Denktaş, Rum hükümetine ‘‘Ben cenazeye gelmek istiyorum’’ dediği an, öteki tarafta kıyamet kopacaktı.

Rum tarafı da büyük bir ihtimalle, ‘‘Aman gelmeyin, burada tatsız olaylar çıkabilir’’ diyebilirdi.

Siz de bu durumda kalkıp bütün dünyaya şu mesajı verirdiniz:

‘‘Bakın cenazede bile bizimle yan yana gelmeye tahammül edemeyen bu insanlarla hayatta nasıl birlikte yaşayabiliriz.’’

SRİ LANKA PAZARI

Kuzey Kıbrıs bu yıl çok iyi yağmur almış.

Her yer yemyeşildi ve insanı mest eden bir koku her tarafa yayılmıştı.

Son defa iki yıl önce gitmiştim.

O zamana göre, Kuzey Kıbrıs'ı biraz daha gelişmiş gördüm.

Yeni süpermarketler, alışveriş merkezleri açılmış.

Kumar turizmi epey gelişmiş.

Büyük oteller, hafta içi yüzde 30 doluluğu ancak tutturuyormuş. Ama perşembe akşamından itibaren pazartesi sabahına kadar tamamen dolu oluyorlarmış.

Ne derece doğrudur bilmiyorum ama, birisi, son zamanlarda İngilizlerin tekrar emlak alma eğilimine girdiklerini söyledi.

Özellikle Bellapais'te çok sayıda yabancı gördüm.

Ancak bu gidişimde beni en çok çarpan şey nedir diye sorarsanız, ‘‘Lefkoşa'da Yiğitler Burcu Parkı'nda hissettiklerim’’ derdim.

Bu park Lefkoşa'nın tam yeşil hat bölümünde.

Park, Lefkoşa'nın Rum kesimiyle sınır oluşturuyor.

Kenarına yüksek tel örgüler çekmişler.

Oradan baktığınızda 20-30 metre ötenizde Rum kesiminin o bölgesi görünüyor.

Şehrin bu bölgesi aşağı yukarı en ucuz kesimiymiş.

Evlerin fiyatı ve kiraları düşükmüş.

Ama yine de düzgün sokaklar ve binalar dikkati çekiyor.

Bir şey dikkatimi çekti. Etrafta çok sayıda Asyalı tipli esmer insan görünüyordu.

Lefkoşa'da evlerde hizmetçi olarak çalışan çok sayıda Sri Lanka'lı varmış. Şehrin bu kesiminde her pazar günü Sri Lanka pazarı kuruluyormuş.

YANIMDAKİ ÇİFT

Ben tellerden öteki tarafa bakarken, yan tarafımda da bir çift vardı.

Aralarındaki konuşmaya kulak misafiri oldum. Erkek, kadına ‘‘Orada hayat çok daha iyi’’ diyordu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden aklımda kalan en çarpıcı şeyler bu oldu.
Yazarın Tüm Yazıları