İç gündemden çok geçen hafta dış ekonomik gelişmeler öne çıktı. ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı karşılıklı hamlelerle biraz daha kızıştı. ABD Başkanı Donald Trump, Amerikan şirketlerinin ‘ulusal güvenlik riski teşkil eden’ firmalardan telekomünikasyon ekipmanı almasını yasaklayan bir kararnameyi imzalayarak Çin’li telekomünikasyon şirketi Huawei’ye sert tedbirler getirdi. Buna karşılık Çin, Huawei’ye yönelik yaptırımlara karşı çıkarlarımızı korumak için gerekli tedbirleri alacağız, dedi. Ardından ABD’nin AB ve Japonya’ya otomobil ithalatına yapmayı düşündüğü yaptırımları altı aya kadar erteleme haberi geldi. Ancak ABD-Çin arasındaki ticaret savaşının etkilerini azaltmış değil. Küresel ekonomiyle ilgili durgunluk beklentileri mevcutken dünyanın en büyük iki ekonomisinin ticari bir savaşa girmesi endişeleri daha da artırdı.
KİMSE KAZANMIYOR
IMF Başkanı Christine Lagarde, ABD ile Çin arasındaki ticari savaşa ilişkin, “Hiç kimse ticari savaşta kazanmıyor, hepimiz bundan kaybediyoruz, açıklamasıyla bu kaygıya ortak oldu. Bunlar olurken kapitalizmin ruhunu oluşturan “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” felsefesine ne oldu sorusu da akla gelmiyor değil. Benzer sorular şirket kurtarmalarının ve kamulaştırmaların yaşandığı 2008 yılındaki küresel krizde de akla gelmişti. Hatta o zamanlarda ünlü Amerikalı yatırımcı Jim Rogers’in “ABD Çin’den daha fazla komünist oldu” demişti. ABD’nin geçen yıl 950 milyar dolar dış ticaret açığı vermesi ayrıca Çin ile ticarette 400 milyar doların üzerinde aleyhte açık oluşması Trump’ın çok da geri adım atmayacağı tezini kuvvetlendiriyor. IMF başkanının söylediği gibi bu gerginlikten küresel ekonomi ve tabi ki Türkiye’de olumsuz etkilenecek haliyle. Bir de ABD-Türkiye ve ABD-İran arasında yaşanan gerginlikler var tabi ki. Jeopolitik gelişmelere bağlı olarak dış dünyadan gelen haberler pek iyi değil. ABD Merkez Bankası’nın faiz indirim olasılığının azalması ve güçlü ABD ekonomik verileri dolara değer kazandırırken bu durum Türkiye’nin dahil olduğu gelişen ülke para birimlerine ve altına değer kaybı olarak yansıdı. İç ekonomik gündemde ise İstanbul’daki seçim beklenirken siyaset biraz geriye düştü. Seçim tarihi yaklaşırken bu yöndeki fiyatlamalar biraz daha artabilir. Makro ekonomik veriler daha yakından izleniyor. Sanayi üretiminde geçen aylardan başlayan toparlanma eğilimi devam ediyor. Ekonomideki yavaşlamaya bağlı olarak cari açıktaki gerilme sürerken konut satışında nisan ayındaki düşüş, işsizlik ve bütçe açığının yüksek seyrini koruması dikkat çekti. Moody’s’ten gelen uyarı niteliğindeki hatta not düşürme tehdidi olarak algılanan açıklamalar objektiflikten uzak bulunurken piyasalar pek umursamadı. İç piyasalar son aylarda yaşanan olumsuz gelişme ve riskleri belli ölçüde fiyatladı. Borsa düştü, tahvil bono faiz oranları ve döviz kurları yükseldi. Bu çerçevede yüksek faiz ve düşük fiyat kazanç oranlarıyla Türk mali varlıklarının ucuz olduğu konusunda genel kabul gören bir görüş mevcut. Ancak beklenti ve hikâye tarafı doldurulmayınca bu aşamada çok fazla satın alınmış değil. 10 Mayıs haftasında tahvil bono ağırlıklı olmak üzere yabancı yatırımcı çıkışı devam ediyor. Fakat geçen hafta henüz piyasalardaki trendi değiştirecek güçte olmazsa da bir miktar alıcı geldiğini söylemek yanlış olmaz. Piyasalarda destek ve denge arayışı sürebilir.
BORSADA TEPKİ ZAYIF KALDI
- BORSADA son dönemdeki düşüşle birlikte uzun dönemli önemli destek seviyeleri test edilince tepki alımları görüldü. Ancak tepki alımları henüz güç kazanmış değil. İlk destekler 85.400-84.600 seviyelerinde. Bu seviyelere geri çekilmeler tekrar tepki alımlarıyla karşılaşabilir. Aksi takdirde düşüş hareketinin devamı beklenebilir. İlk dirençler ise 88.500-90.500 seviyelerinde. Tepki yükselişinin devamı için 90.500 seviyesinin geçilmesi gerekecek. Destek seviyelerinde tepki alımları
görülse de satış baskısı korunuyor.
DOLAR/TL KURU KÂR SATIŞLARININ ETKİSİNDE
- DOLAR/TL kurunda kâr satışlarına rağmen çıkış trendi sürüyor. İlk destek 6.00 seviyesinde. Çıkış hareketinin devamı açısından bu seviyenin üzerinde tutunması önemli. Sonraki destekler 5.92 ve 5.84 seviyelerinde bulunuyor. İlk dirençler ise 6.09-6.13 seviyelerinde görülürken sonraki direnç 6.24 seviyesinde. 6.24 seviyesinin geçemeyen çıkış denemeleri kâr satışlarıyla karşılaşabilir.
Döviz kurları, siyaset, Merkez Bankası kaynaklı gelişmeler, Türkiye-ABD ilişkileri, ABD-Çin arasındaki ticaret müzakereleri, İran’a ABD yaptırımları ve ekonomik veriler öne çıkan gündem konuları. Yüksek Seçim Kurulu’nın (YSK) İstanbul seçiminin yenilenmesi kararı sonrası borsada düşüş, döviz kurları ve gösterge tahvil faiz oranlarında yükseliş görüldü. Seçimlerin yapılacağı 23 Haziran tarihine kadar siyaset ilk sıralardaki yerini koruyabilir. Döviz kurlarındaki yükselişe önlem olması açısından Merkez Bankası bazı düzenlemelere gitti. Haftalık repo ihalelerine bir hafta ara verirken fon ihtiyacındaki bankaları daha yüksek faizli araçlara yönlendirerek bir anlamda örtülü faiz artışı yaptı. Türk Lirası zorunlu karşılıklarla ilgi düzenlemelerle ise piyasaya 2.8 milyar dolar likidite verilmesi ve piyasadan 7.2 milyar TL tutarında likidite çekilmesi sağlandı. Ancak satış yönlü müdahale, faiz ve likidite önlemlerinin döviz kurları üzerindeki etkileri sınırlı. ABD-Türkiye ilişkileri, siyaset ve yıl bazında yeni zirveler deneyen Türkiye’nin CDS oranları (risk primi) gibi döviz kurlarındaki yükselişe etki eden gerekçeler Merkez Bankası’nın kontrolünde olmayan gelişmeler. Bu açıdan Merkez Bankası’nın yaptığı operasyonların döviz kurları üzerindeki etkilerinin bu aşamada zayıf kalmasını olağan karşılaşmak gerekir.
BEKLENTİ DEĞİŞEBİLİR
YSK kararı öncesi hafif de olsa toparlanma eğilimindeki ekonomik veriler, beklentilerin altında kalan enflasyon ve yavaşlayan ekonomiye hareket kazandırmak gibi gerekçelerle siyasetin de gündemden düşmesi halinde faiz düşüşü beklentisi hakimdi. Aynı beklenti yabancı kurumlar için de geçerliydi. 2019 yılı için kredi derecelendirme kuruluşu Fitch 4.00, ABD’li yatırım bankası JP Morgan ise 6.5 puan TCMB’den faiz indirimi beklediklerini açıklamışlardı. YSK kararı sonrası döviz kurlarındaki yükselişle birlikte zayıf da olsa piyasada faiz artırımını dillendirmeye başladı. Ancak 12 Haziran Merkez Bankası toplantısına uzun bir zaman var. O tarihe kadar piyasalarda gelişmelerin seyrine göre beklentilerin de değişebileceğini vurgulamak yerinde olacak. Ayrıca yavaşlayan bir ekonomide faiz artırımı çok kolay verilecek bir karar değil elbette.
TALİHSİZLİK OLDU
İç piyasaların zorlaştığı bir dönemde dış piyasaların da zayıflaması ve borsaların düşüşe geçmesi ayrı bir talihsizlik oldu. Piyasaların öngörülemeyen riski ABD Başkanı Trump, ABD-Çin görüşmelerinde sonuca yaklaşılırken Çin’e ek gümrük vergisi ve İran’a demir, çelik, bakır, alüminyum sektörleri üzerinden yeni yaptırım açıklaması olayın tuzu biberi oldu. ABD ve Almanya Borsalarında (Dow Jones ve Dax) endekslerinde düşüş formasyonları belirmeye başlamış durumda. İran ve Çin kaynaklı jeopolitik risklerin artması doğal olarak altındaki düşüşü durdurdu ve hafif tepki alımlarına neden oldu. Trump’ın sıkça yön değiştiren açıklamalarının ABD dolarına bir miktar değer kaybettirmesinin de altındaki yükselişte payı var. Son düşüşle birlikte dış piyasalara göre daha ucuz fiyatlardan işlem gören Türk varlıkları (hisse senedi, tahvil) beklenti eksikliği ve zor gündem nedeniyle bu aşamada alıcı çekmekte zorlanıyor. Piyasaların olağan fiyatlamaya geçmesi için iç ve dış gündemin rahatlaması önemli olacak. Belli ölçüde olumsuz fiyatlama yapan sermaye ve para piyasalarında dip ve zirveden söz etmek için erken.
BORSADA DESTEK ARAYIŞI SÜRÜYOR
BORSADA düşüş trendi devam ediyor. 87.400 ilk destek olarak görülürken bu seviyenin üzerinde tepki alımları görülebilir. Sonraki destek 84.600 seviyesinde. Olası tepki alımlarının devamı için ilk dirençler 90.000-90.500 seviyelerinde bulunuyor. Sonraki dirençler 93.500-95.000 seviyelerinde. Satış baskısı süren endekste destek seviyelerinde tepki alımları görülebilir. Ancak direnç seviyelerini geçmekte zorlanabilir.
Merkez Bankası kaynaklı gelişmeler, enflasyon verileri, Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) beklenen İstanbul kararı, sona yaklaşan ABD-Çin ticaret görüşmeleri, Türkiye-ABD ilişkileri yakından izlenen konu başlıkları. İç piyasalar gündem nedeniyle dış piyasalardan ayrışmasını sürdürüyor. İstanbul seçim sonuçları için YSK’da devam eden itiraz süreci diğer gündemin biraz daha önüne geçmiş durumda. Önümüzdeki hafta bu yönde bir karar bekleniyor. Piyasaların ekonomik gündeme dönmesi için YSK’nın kararı önemli olacak. Ekonomide son dönendeki toparlanma sinyallerine cuma günü açıklanan ve beklentilerin altında kalarak sürpriz yapan nisan enflasyon verileri de eklendi. 12 Haziran’daki Merkez Bankası toplantısı ve olası faiz indirimi için iyi bir referans olacak. Nisan ayında döviz kurları ve petrol fiyatındaki artışa rağmen enflasyonun beklentilerin altında kalmasını gıda fiyatlarındaki yükseliş ivmesinin azalmasına ve zayıf talebe bağlamak mümkün. Nisan enflasyonu her ne kadar beklentilerin altında kalsa da hala yüksek. Gerekçeden çok sonuç üzerinden gidecek olursak Merkez Bankası faiz oranı ile enflasyon arasındaki makasın açılması faiz indirimi olasılığını güçlendiren bir başka etken.
DIŞARISI İYİMSER
ABD-Türkiye ilişkilerinde Rusya’dan S-400 füze sistemleri alınmasına ilişkin polemikler devam ederken ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’yi ziyaret edebileceği haberi havayı biraz yumuşatır mı sorusu akla geliyor. İç piyasalar kendi gündemine odaklanmışken dış piyasalarda daha iyimser bir hava hakim. Küresel ekonomideki yavaşlama beklentilerine rağmen ABD ekonomisinin gücünü koruması borsaları canlı tutuyor. Cuma günü beklentilerin üzerinde gelen ABD tarım dışı istihdam verileri bunu teyit eder görünümde. Geçen çarşamba günkü ABD Merkez Bankası (Fed) toplantısında beklendiği üzere faiz değişimi gerçekleşmedi ama başkan Powell’in açıklamaları toplantının önüne geçti. Powell’ın, Fed’in faiz artırımları konusunda sabırlı duruşuna neden olan düşük enflasyonun geçici olabileceğini söylemesi, faiz indirimi olasılığını azalttı. Ayrıca ABD ekonomisinin güçlü büyümesi dikkate alınınca faiz artırımı yönünde bazı değerlendirmeler de gelmedi değil. Powell, faiz indirimi çağrılarına ilişkin olarak da “Fed siyasetten bağımsızdır” diyerek Başkan Trump’a da cevap vermiş oldu. Fed Başkanı Powell’in açıklamaları uzun süredir çıkış trendini sürdüren borsalara kâr satışı için gerekçe olurken dolar değerlenmeye devam etti. Dolar endeksi kısa bir geri çekilmenin ardından yükselişini sürdürdü. Dolardaki değerlenme, ABD tahvil faiz oranlarındaki artış, artan risk iştahı ve azalan güvenli liman ihtiyacıyla birleşince dış piyasalardaki altın fiyatına düşüş olarak yansıdı. İç piyasalarda altının gram/TL fiyatındaki yükseliş ise tamamen dolar/TL kurundaki yükseliş ile ilgili.
PETROL FİYATLARI
Son günlerde petrol fiyatlarında görülen düşüşte dolardaki değerlenmenin ve ABD ham petrol stoklarında beklentilerden yüksek artışın etkisi var. Ayrıca İran’a yönelik yaptırım ve Venezuela krizine rağmen Suudi Arabistan’ın petrol piyasasını dengede tutuma taahhütünün de payı var elbette. Türk ekonomisine dış bakışı gösteren risk primi (CDS) yüksek seyrini korurken yabancı yatırımcının borsa hisse senetlerindeki payı yüzde 64 seviyesinin altında seyrediyor. Cuma gecesi Fitch beklendiği üzere Türkiye’nin kredi notunu değiştirmedi. Bu açıdan piyasa üzerinde etkileri sınırlı kalabilir. İç gündemin etkisindeki piyasalarda dalgalı bir seyir bizi bekliyor.
TEPKİ ALIMLARI GÖRÜLEBİLİR
Diğer yandan YSK’ya yapılan itiraz süreci bekleniyor. Seçim sonuçlarının piyasanın gündeminden tamamen kalkmasıyla ekonomiye dair gelişmeler öne çıkacaktır. Yavaşlayan ekonominin yanı sıra son açıklanan işsizlik (ocakta yüzde 14.7) ve bütçe verileri (ocak-mart dönemi 36 milyar TL açık) ekonomik sorunlara odaklanılması gerektirdiğini gösterdi. Sanayi üretimi ve konut satışlarındaki yükselişler ekonomide toparlanma sinyalleri olarak görüldü. Konut satışları martta 105 bine ulaşırken önceki iki aylık rakamlar 72 ve 78 bin seviyelerinde idi. Sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 1.3 arttı, geçen yılın aynı ayına göre 5.1 azaldı. Önceki aylardaki -9.7 ve -7.3 rakamlardan martta -5.1’e geldi. Hafif bir iyileşme eğilimi var. Ayrıca açıklanan veriler seçim öncesi döneme ait. İş dünyasında belli bir kesimin seçimi beklediği dillendirilen bir konu idi. Bu aşamada toparlanmanın teyit olduğunu ve güç kazandığını söylemek zor. Seçim sonrası gelişmeleri de bir görmek gerekecek.
OBJEKTİFLİKTEN UZAK
Döviz tevdiat hesapları yakından izlenen bir diğer kalem. Burada pek çözülme görülmüyor. Bankalardaki toplam mevduatın yüzde 54’ü yabancı para. Seçimlerin tamamlanması ve bankaların mevduat faiz oranlarında 2-2.5 puanlık faiz artışı ne ölçüde etkili olacak göreceğiz. Geçen hafta Merkez Bankası rezervlerinin tartışma konusu olmasının döviz kurları üzerinde bir miktar yukarı yönlü etkisi olmadı değil. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervleri, bir süredir belli bir bantta küçük dalgalanmalarla seyrediyor. Rezervler yeterli mi değil mi konusunun hesabı da belli. Brüt rezervin kısa vadeli borçlar ve ithalat gibi kalemler ile karşılaştırıp kolayca bulunabilecek bir sonuç. TCMB’nin rezervlerinin olması gereken tutarın biraz altında olduğu da bilinen bir konu. Haberin içeriği, doğruluğu yanlışlığı bir yana TCMB’nin net rezervleri Financial Times gibi bir gazetede manşetten verilecek bir haber olmasa gerek. Türk ekonomisinin sıkıntılı bir döneminde konunun bu şekilde gündeme taşınması objektiflikten uzak bir durum.
DEĞİŞİKLİK BEKLENMİYOR
Dış piyasalarda ise geçtiğimiz günlerde çok farklı bir gündem yok. Dış borsalarda çıkış trendleri genelde korunuyor. Merkez Bankası politikaları, küresel ekonomiye ilişkin veriler ve değerlendirmelerde olağan dışı bir sapma görülmüyor. ABD’de son açıklanan veriler güçlü konumunun sürdüğünü gösterirken, ABD doları ve tahvil faiz oranlarındaki yükseliş eğilimi altın fiyatına (ons/dolar) düşüş olarak yansımaya devam ediyor. Altın fiyatlarındaki düşüşte artan risk iştahı ve güvenli liman ihtiyacındaki zayıflamanın da katkısı var. Petrol fiyatlarındaki yükselişte ise ABD-Çin ticari görüşmelerinden olumlu beklentiler, Çin’de beklentilerin üzerinde gelen büyüme verisi, ABD’de stok ve kuyu sondaj sayılarında düşüş, ABD’nin İran ve Venezuela’ya yaptırım haberleri, önemli bazı petrol üreticisi ülkelerinin arz kısma eğilimleri gibi bazı etkenleri saymak mümkün. Bu görünüm dolar/TL kurundaki artışla birleşince petrol ithalatçısı Türkiye’ye yansımaları zam ve enflasyon artışı oluyor haliyle. Yine iç gündeme dönersek 25 Nisan’daki TCMB toplantısından faiz değişikliği beklenmiyor. 2019 ilk çeyrek bilançoları haftaya açıklanmaya başlayacak. Türkiye-ABD ilişkileri güncelliğini korurken, Türkiye’nin risk primi (CDS) 400’ün üzerinde kalmaya devam ediyor. Piyasalarda zayıf görünüm sürüyor.
BORSADA TEPKİ YÜKSELİŞİ ZAYIF KALDI
İstanbul’daki seçim sonuçları netleşmeyince siyasetin gölgesindeki piyasalara geçen hafta kararsızlık ve yön arayışı hakim oldu. Maliye ve Hazine Bakanı Albayrak tarafından açıklanan ekonomik pakette bu meyanda piyasalar tarafından çok fazla fiyatlanamadı. Siyaset piyasanın gündeminden çıkarsa diğer konulara duyarlılığın artması beklenebilir. Dış piyasalar, Türkiye-ABD ilişkileri, makro ekonomik veriler, ABD-Çin ticari görüşmeleri ve küresel ekonomiye ilişkin gelişmeler sıcak gündem olarak bekliyor. Bu gündeme pazartesi açıklanacak Türkiye’de işsizlik ve bütçe verileri de eklenecek. Ciddi ekonomik sorunlara bir an önce odaklanması ve belirsizliklerin azalması piyasanın yön tayini ve önünü görmesi açısından önemli olacak. Son günlerde ABD ile F-35 uçak alımı ve Rusya’dan alınan S-400 füze sistemleri başlıklarında toplanan Türkiye-ABD ilişkilerinde gerginlik dozu biraz azalsa da sürüyor. İçerideki yüksek enflasyon, işsizlik, bütçe açığı gibi makro ekonomik sorunların üzerine küresel ekonomideki zayıflama eklenmiş durumda.
BAŞEKONOMİSTİN AÇIKLAMASI
IMF geçen hafta yaptığı değerlendirmede, ABD, Almanya ve Çin olmak üzere 2019 yılı için küresel ekonomideki büyüme beklentilerini aşağıya çekti, yüzde 3.5 olan büyüme öngörüsünü 3.3’e seviyesine düşürdü. Ayrıca IMF Başekonomistinin “Türkiye’nin IMF yardımını düşünmesini gerektirecek bir şey yok” açıklaması önemli görülmekle birlikte Türkiye ekonomisinde 2019 yılında yüzde -2.5 küçülme öngörüsü de kayda değer. Yine Türkiye için enflasyonu (TÜFE) yüzde 17.5, işsizlik için yüzde 12.7, cari denge/GSYH yüzde +0.7 tahminlerinde bulundu. Ekonomi daralınca cari açığın gerilediği bilinen bir konu. Geçen hafta açıklanan Şubat ayı cari açıktaki daralma da bunu gösterdi.
DIŞ DÜNYA KARIŞIK
Küresel ekonominin seyri açısından piyasaların yakından izlediği bir diğer gelişme ABD ile Çin arasında devam eden ticaret görüşmeleri. ABD başkanı Trump’ın, ABD’nin Çin’e karşı verdiği aleyhte dış ticaret açığını gerekçe göstererek koyduğu ek gümrük vergisi, Avrupa ve Çin başta olmak üzere küresel ekonomide yavaşlamaya neden olan işaret fişeği gibi görüldü. Sonrasında Avrupa ve ABD Merkez Bankası (Fed) para politikalarını gevşettiler. Fed’den bu yıl faiz artışı beklenmediği son açıklanan tutanaklarda tekrar vurgulandı. Özetle biz kendi iç gündemimize yoğunlaşırken dış dünyada da işler pek yolunda gitmiyor. Bardağın dolu tarafı ise merkez bankalarının gevşek para politikasına devam kararları ve buna bağlı artan risk iştahı. Türkiye’ye dış bakışı ölçebileceğimiz ilk akla gelen parametreler ise merkez bankasının açıkladığı yabancı yatırımcı işlemleri ve Türkiye’nin CDS oranları (risk primi) olsa gerek. Yabancı yatırımcılar, seçim ve swap etkisinin azalmasının ardından 5 Nisan haftasında da miktarı azalmakla birlikte hem hisse senedi hem de tahvil bonoda satışta görülüyorlar. CDS’ler 400’ün üzerine yükseldi. Son günlerde yakından izlenen bir diğer gelişme ise bankalardaki döviz tevdiat hesapları. Seçim sonrası döviz mevduatı 800 milyon dolar çözülerek 181.1 milyar dolara çekildi. Döviz kurlarında kalıcı düşüşler için bu rakamın daha da gerilemesi gerekecek. Döviz kurlarındaki yükselişin satış fırsatı olarak görülmesi ve döviz mevduatlarındaki gerilmenin sürmesi için piyasalardaki belirsizliklerin azalması gerekecek. Temkinli görünümün koruduğu piyasalarda önümüzdeki hafta dalgalı bir seyir bizi bekliyor.
PİYASALAR seçim sonrası yön arayışında. Borsada tepki yükselişi, döviz kurları ve gösterge faiz oranlarında ise daha dar bantta bir hareket söz konusu. Seçim sonucu (İstanbul) netlik kazandığı takdirde bu yöndeki fiyatlamaların ardından ekonomik gündemin ağırlığı daha da artacaktır. Bu açıdan 8 Nisan Pazartesi açıklanması beklenen ekonomi paketinin içeriği yakından izlenecek. İç ve dış finansman ihtiyacının artması özellikle yeni kaynak arayışları ayrıca önemli olacak. Henüz mart verileri açıklanmadı ama şubat bütçe verileri iç kaynak ihtiyacının önemini gösterdi. Ayrıca özel sektör borçları ve dış finansman ihtiyacı açısından dış kaynak da aynı ölçüde önemli olacak. TÜSİAD Başkanı Kaslowski’nin “Döviz borçları ve sorunlu kredilere çözüm üretmeli. Ekonomiyi finanse edebilmek için yabancı kaynaklara erişmek zorundayız” açıklaması, son durumu özetler nitelikte.
İYİMSERLİĞİN NEDENİ
Diğer yandan yavaşlayan ekonomiye ivme kazandırmak için alınacak önlemeler muhtemelen paketin içinde olacaktır. Varlık fonu, tasarruf tedbirleri, teşvikler belki başka uygulamalar... Hükümetin seçimsiz 4 yıldan uzun bir süre icraat dönemi olacak. Ekonominin gereklerini yapma konusunda daha rahat hareket edebileceği yönünde bir beklenti var. Diğer önemli gündemler arasında Türkiye-ABD ilişkileri, S&P’nin Türkiye değerlendirmeleri, beklentilerin biraz üzerinde gelen mart enflasyon verileri, Londra swap piyasalarında TL işlemleri, dış borsalar, Çin-ABD ticaret görüşmelerini saymak mümkün. Türkiye-ABD ilişkilerinde F-35 uçak alımı ve S-400 füze sistemleri odaklı gerilim son açıklamalarla biraz azaldı. Bu durum piyasalara olumlu yansırken kredi derecelendirme kuruluşu S&P’den Frank Gill yaptığı sunumda “Şu anda Türkiye’nin kredi notunun tehlikede olduğunu düşünmüyorum” açıklaması iyimserliğe neden oldu. Ancak bu öngörüsünü TL’nin zayıflamaması ve TL’ye güvenin yeniden tesisine bağladı.
ÇÖZÜLME ÖNEMLİ OLACAK
Beklentilerin hafif üzerinde gelen enflasyon verisinde ise yine dikkatler gıda (% 2.44 arttı) üzerinde yoğunlaştı. Enflasyonda düşüşün durması ve döviz kurlarındaki son yükseliş hamlesini dikkate aldığımızda Merkez Bankası’nın faiz indirimi biraz zaman alacak gibi görünüyor. Haziran için yoğunlaşan faiz indirim tahminlerini bazı kurumlar sonbahara kaydırmaya başladı. Döviz kurlarının gevşemesi için bankalardaki döviz mevduatlarındaki çözülme önemli olacak. Döviz mevduatı, 29 Mart haftasında 2.6 milyar dolar artarak 181.9 milyar dolara yükseldi. Bankalardaki toplam mevduatın yüzde 53’ü döviz. Bu durum güvenli liman ihtiyacının sürdüğünü gösteriyor. Seçim sonrası döviz mevduatlarının nasıl bir seyir izleyecek bakalım. Hatırlanırsa seçim öncesi Londra swap piyasalarındaki TL işlemlerinin etkisiyle piyasalarda ciddi bir yabancı yatırımcı hareketi olmuştu. Yine 29 Mart haftasında hisse senedi ve tahvil bonoda toplam 1.3 milyar dolarlık çıkış olmuş. Borsadaki yabancı takası da 64’ün altına gerilemiş durumda. Ancak seçim sonrası borsadaki yükseliş ve gösterge faiz oranındaki düşüşü dikkate aldığımızda bir miktar yabancı girişinin olması olasıdır. Dış piyasalarda ise hava sakin ve iyimserlik korunuyor. Özellikle Çin ve ABD’de imalat PMI verilerinin olumlu gelmesi ayrıca küresel ekonomiye ilişkin daha iyimser açıklamalar (Moody’s, IMF) durgunluk beklentilerini biraz zayıflatınca dış borsalara yükseliş olarak yansıdı. Piyasalarda dalgalı seyirle birlikte toparlanma çabaları sürüyor.
BORSADA TEPKİ YÜKSELİŞİ
BORSADA sert düşüş sonrası yine sert tepki alımları görüldü. Bir anlamda nasıl düştü ise öyle toparlandı. Kayıplar belli ölçüde telafi edildi. İlk direnç seviyeleri 100.000-100.600 olarak görülürken bu seviyelerde satışlar görülebilir. Kayıpların geri alınması ve tepki çıkışının devamı için bu seviyelerin geçilmesi önemli olacak. Sonraki dirençler 102.000 ve 106.000 seviyelerinde. Geri çekilmelerde ilk direnç ise destek noktaları 96.500-95.400 seviyelerinde bulunuyor. 100.600 seviyesini geçemeyen çıkış denemeleri satışla karşılaşabilir.
GEÇEN hafta son dönemlerin en dalgalı seyrini yaşayan piyasalarda denge arayışı sürüyor. Haftaya alışılagelen parametrelerden çok Londra swap piyasası işlemleri damga vurdu. Doğal olarak herkes swap hakkında yazar, konuşur oldu. Finansal okuryazarlık oranının artmasına muhtemelen bir katkısı da olmuştur. Londra piyasasında TL satıp dolar/TL yükseleceği yönünde alınan pozisyonlar sonrası TL sıkışıklığının üzerine bankalar da likiditeyi kısınca swap faiz oranı yüzde 1000’in üzerine çıktı. Bu durumda TL varlık yaratmak adına yabancı bankaların satışa geçmesi nedeniyle Borsa İstanbul sert düştü, tahvil bono faiz oranları ise yükseldi. Artan TL sıkışıklığı ve taşıma maliyeti nedeniyle kapanmak durumunda kalan pozisyonlar dolar/TL kurunu aşağıya çekti. Ardından Londra swap piyasasına bankalar tarafından TL likidite sağlamasıyla swap faiz oranları düşünce bu defa döviz kurlarında yükseliş görüldü ve yabancı bankalar borsada sattığı hisseleri yerine koymaya başladılar.
Bu durum Borsa İstanbul’da tepki yükselişine neden oldu. Ne kadar satıp almışlar tutarını önümüzdeki perşembe günü 14.30’da Merkez Bankası’nın açıklayacağı verilerde görebileceğiz. Piyasalarda denge bulmaya çalışıyor. Ancak yaşanan bu sürecin yabancı yatırımcı üzerinde ve swap piyasasının kullanılmasında yan etkilerinin olup olmayacağı veya ne ölçüde olacağı önümüzdeki günlerde test edilecek bir konu. Bugün yapılacak seçim sonuçları ve Londra swap piyasalarında TL üzerinden yapılan işlemler önümüzdeki haftanın ilk gündemi olacak. Diğer gündemler arasında mart ayı enflasyon ve ABD tarım dışı istihdam verilerini saymak mümkün. Ancak piyasalardaki fiyatlamalar üzerinde çok fazla etkisi olmaz.
KÜRESEL YAVAŞLAMA BEKLENTİSİ
Dışarıda zayıflayan borsalar ve merkez bankası kaynaklı gelişmeler yakından takip ediliyor. Küresel ekonomideki yavaşlama beklentileri ABD ve Avrupa başta olmak üzere merkez bankalarının kararlarını yönlendiriyor. Fiyatlamalar da bu yönde oluşmaya başladı. ABD 10 yıllık faiz oranı bazı kısa vadeli tahvil faiz oranlarının altına çekildi. Diğer yandan ABD merkez bankasının faiz artışına ve bilanço küçültmeye ara vermesi sonrası şimdi de faiz indirimini olasılık olarak değerlendirenler yok değil. ABD-Çin ticari görüşmeleri ve İngiltere’nin Brexit konusunda belirsizlikleri sürüyor. Türkiye’de ağustosta yaşanan kur ve faiz artışı sonrası ekonomideki yavaşlamanın yerini dipten dönüşe bıraktığı yönünde veriler gelmeye başlamıştı. Devamı için son günlerdeki kur artışının gevşemesi önemli. Kur geçişkenliği açısından enflasyon ilk akla gelen parametre.
DOLAR/TL KURUNDA TEPKİ ÇIKIŞI SÜRÜYOR
Ana gündem konularında son günlerde pek değişiklik görülmüyor. İç ve dış iç gündemde bu dönem makro ekonomik veriler ağırlıklı yer tutuyor. Türkiye ekonomisi 2018 son çeyrekte yüzde 3 küçülürken 2018 yılı yüzde 2.6 büyüme ile tamamlandı. Aralık ayına ait işsizlik verileri 2010 şubat ayından bu yana en yüksek seviyesi olan yüzde 13.5’e ulaştı. Sanayi üretimi ise ocak ayında yüzde 7.3 azaldı. Bu daralma 2019 yılına ait olduğu için ayrıca önemli. Sanayi üretimi 2018 aralıkta yüzde 9.8 azalmıştı. Ocak’ta yüzde 7.3 gelince dipten bir dönüş sinyali olarak algılandı. Yine şubat ayında otomobil ve hafif ticari satışları yüzde 51 azaldı. Ocaktaki düşüş yüzde 59 idi. Banka kredilerindeki artış her ne kadar kamu bankaları ağırlıklı olsa da bir yükseliş gözleniyor. Geçen hafta açıklanan verilere göre 2.443 milyar TL iken bir önceki hafta 2.422, yılbaşında ise 2.404 milyar TL idi. Buna paralel olarak takipteki (sorunlu) krediler de 105 milyar TL’ye ulaştı. Yılbaşında 96 milyar TL idi. Enflasyon yüzde 20’nin altına geriledi. Ancak hala yüksek ve kısa vadede çok fazla da gerileme beklenmiyor.
GARDINI ALIYOR
Maliyet enflasyonu açısından önemli görülen döviz kurlarındaki düşüş yerini çıkışa bırakırken akaryakıt fiyatları da yükseliyor. Ocak ayında Merkez Bankası’ndan gelen temettü etkisinden sonra şubatta bütçe açığı 16.8 milyar TL olarak gerçekleşti. Yıl sonu hedefi 80 milyar TL. “Türkiye 2019’da negatif yıllık büyüme yaşayacak” diyen kredi derecelendirme kuruluşu S&P; ‘zayıf yurtiçi talep, yatırımlarda devam eden daralma ve sıkılaşan uluslararası finansal şartlar ekonomiyi zorlayacak. Türkiye’de resesyonun 2019’da devam etmesi büyük olasılık’ şeklinde açıklamalarda bulundu. Bu cenahtan gelen açıklamalara piyasalar artık tepki vermiyor. Sanayi ve enflasyon verileri sonrası ‘ekonomide en kötü görüldü’ tartışmaları biraz hız kazandı. Ekonomik verilerdeki zayıflama ivmesi azalsa da 2019 yılının ilk aylarında da sürüyor. Henüz veriler çok fazla desteklemediği için en kötü geride kaldı demek için erken. Bir süre daha izlemede kalmak gerekecek. Ayrıca dış dünyada da işler pek iyi gitmiyor. Çin’de sanayi üretimi son 17 yılın en düşük seviyesi olan yüzde 5.3’e geriledi. ABD ve Avrupa merkez bankaları küresel ekonomilerdeki yavaşlama beklentilerine karşılık gardını almaya devam ediyorlar.
TREND KORUNABİLİR
Birbiri ardına ‘genişlemeci, gevşek’ yönde para politikalarında değişikliğe gidiyorlar. Dış dünyadaki bu görünüm soğumaya yüz tutan Türk ekonomisini de bir şekilde etkileyecek. Türkiye-ABD ilişkilerinde Suriye ve S-400 füze sistemlerine bağlı gerilim dozu artıp azalmakla birlikte devam ediyor. Piyasaların bu yöndeki duyarlılığı şimdilik biraz azalmış görülüyor. Yine ABD-Çin arasındaki ticari görüşmeler ve İngiltere’nin Brexit süreçlerindeki belirsizlikler sürüyor. ABD başkanı Trump’ın Çin için “anlaşma için acele etmeyeceğiz” açıklaması kayda değer. Reel ekonomilerdeki sıkıntılı görünüme karşın dış borsalarda yükseliş eğilimi sürüyor. Değişen merkez bankası politikalarının bu görünümde payı var elbette. Borsa İstanbul’un mevcut trendini korumasında da dış borsalardaki iyimserliğin katkısı olsa gerek. Piyasalar henüz seçim fiyatlamasına girmiş görülmüyor. 31 Mart seçim sonuçlarına göre ekonomi ve piyasaların seyri açısından önemli olabilir. Olağan dışı bir haber akışı olmazsa piyasalarda mevcut trendin bir süre daha korunması olası görülüyor.
BORSADA 100-106 BİN BANDI ÖNEMİNİ KORUYOR