Paylaş
Eskiden sırf inadımdan hiç yapmak istemediğim bir şeyi yapardım ya da çok yapmak istediğim bir şeyi inat ettim diye yapmazdım.
Her ikisi de felaket.
İnsanın içi öfke doluyor. Yapamadığı içinde kalıyor.
Bir dolu saçma sapan pişmanlık işte.
Bir de tepki duyarak bir şey yapmak varmış. Bunu yeni fark ediyorum.
Geçen sabah yataktan zor kalktım. Öyle halsizim ki...
Kendimi sürükleyerek giydirdim. Elime kırmızı rujumu aldım; ama bir anda ayna karşısında kendime bakıp donakaldım.
Canım hiç de kırmızı ruj sürmek istemiyordu ki o an.
E niye sürüyorsun Yonca o zaman?
E çünkü bu bir isyan benim için. Bir şey ifade ediyor; tepkimi!
Benim için bir kadın olarak özgürlüğümü, tercihlerimi, tepkimi dile getirme şeklime bir çeşit simge kırmızı ruj.
Öte yandan bütün bu etiketleri yüklemeden de çok severim kırmızı ruju.
Bizim ailenin kadınlarının markası gibidir. Herkes her daim kırmızı ruj sürer.
Annemi kırmızı rujsuz hiç görmedim.
De işte bir süredir fark ettim ki, kırmızı ruju sevdiğimi unutup daha çok tepkimi dile getirmek için sürüyorum. Canım o gün sürmek istemese de sürüyorum.
Çünkü her an, her saniye kendimi bir kadın olarak baskı ve tehdit altında hissediyorum.
Bana nerede nasıl giyineceğimden doğuracak olduğum çocuk sayısına; nasıl kahkaha atacağımdan hangi işlerde ne kariyeri yapacağıma kadar “akıl veren” hükümete tepkimden artık neye nasıl tepki göstereceğimi şaşırmış durumdayım.
Hayatım tepki dolu, tepki içinde yaşıyorum.
Sevdiklerimi, sevmediklerimi şaşırdım. Sevmediğim bir şeyi de tepkisel yapıyor olabilirim yani.
Ya da çok sevdiğim bir şeyden tepkimi dile getirmek adına vazgeçmiş olabilirim...
Altüst bir hâl.
Öyle bir içselleştirmişim ki bazı tepkisel simgelerimi, onların kölesi olup bu sefer de tepkilerim yüzünden özgürlüğümü kısıtlamışım.
Bu ne zamandan beri böyle bilmiyorum.
Tepkiler yukarıdaki saydıklarımla da sınırlı değil.
Kelimelerime de tepkiler el koymuş durumda!
Dilim de zincirlenmiş resmen.
“Paralel” kelimesini kullanırken garip oluyorum. Kullanmamaya çalışıyorum. İçimden çıkan tepkisel bir vurgu var her seferinde eğer kullanırsam.
Ve hep “manidar”.
Mesela sabah yan yana koşan bir kadın ve bir erkek gördüm ağzımdan hemen: “Bak sen ‘kızlı erkekli’ koşuyorlar!” gibi acayip bir cümle çıktı.
Algım da tepki dolmuş!
Sonra sakal bırakan birkaç kişiden “tepkimden” cevabını aldığımı, sakalını kesenden de aynı “tepkimden” cevabını aldığımı hatırladım.
Bir okurum “Sırf tepkimden çok istesem de üçüncüyü doğurmayacağım” yazmış bana gönderdiği e-postada ve ondan sonraki e-postada bir başka okurum ise “Sırf sizin gibiler yüzünden üçüncüyü de doğuracağım” demiş.
Tepki yüzünden hayat vermek veya vermemek!
Aman Allah’ım biz ne yapıyoruz?
Ben yoruldum tepki içinde yaşamaktan.
Beynimi, ruhumu, kalbimi, kelimelerimi, zevklerimi ve tercihlerimi tepkilerin yönetmesinden yoruldum.
Dahası bu durumdan korktum...
Bunu fark ettiğim andan beri de kendimi tepkilerin köleliğinden kurtarıp özgürleştirmeye karar verdim.
Giyinirken, koşarken, yazarken, konuşurken; yani nefes alırken, hayatımı yaşarken tepkisel bir şeyden dolayı kendimi kısıtladığımı veya zorladığımı fark eder etmez, yüreğime içimden ne geldiğini soracağım, canımın ne istediğini, neyi çektiğini, ne sevdiğini...
Özgürlüğüme tepkiden değil, yürekten sahip çıkarsam gerçekten özgür olacağım.
Ajda söylüyor şu anda avaz avaz:
Hür doğdum hür yaşarım... Kime neee kime ne!
Yonca
“öz-hür”
Paylaş