1 Kasım 2011
Ben olsam, genelge yayınlayıp, Şubat’la Ekim’in yerini değiştiririm kardeşim, böylece Ekim 28 çeker, her sene 29’unda aynı krizi yaşamamış oluruz, dört senede bir’e de kalmaz, dört güne kadar külliyen unuturuz nasıl olsa, nokta
Yazının Devamını Oku 30 Ekim 2011
her akşamüstü oyuncakçı...<br><br>camekânından çocuk ellerinin izlerini siler *
Böyle der...
*
Ve, paraya pula nanik yaparak, baba mirası köşkünü kat karşılığı mütayit’e vermektense Oyuncak Müzesi’ne dönüştüren o büyük şair, Sunay Akın... “Hadi gelin” diyor şimdi, “büyükleri büyükler düşünsün, biz hiç büyümeyen çocuklar olarak, çocukları düşünelim.”
*
Oyuncaklarınızı bekliyor.
Van’a göndermek için.
*
Olan oldu çünkü maalesef.
Ölen öldü.
Kalan kaldı.
Şimdi...
Yıkılan hayalleri, minicik yüreklerde oluşan derin çatlakları tamir etme zamanı.
*
Fikir, Ali Ozan’ın.
Oğlunun.
E böyle babaya, böyle evlat haliyle... 22 yaşında, İTÜ’de okuyor. Van yıkılınca, boşveriyor okulu mokulu, koşuyor belediyeye, gönüllü oluyor, koli taşıyor. Görüyor ki, çadır var, soba var, battaniye var. Oyuncak yok. “Bunlar şart ama” diyor, “çocukların gönlü neyle ısınacak?”
*
Sloganı yazıyor.
Kampanyayı başlatıyor:
Kırık hayaller için...
Sağlam oyuncaklar.
*
Adres: Ömerpaşa Caddesi, Doktor Zeki Zeren Sokak, numara 17, Göztepe, İstanbul... Kapısının önünde üç dev zürafa heykeli bulunan beyaz köşk... 0216 359 45 50
*
Bebek, tren, uçak, ayıcıklar, balonlar, elbette ama... Yaratıcı hayal gücüne yönelik oyuncaklar bekleniyor aslında... Boyama kitapları, puzzle, lego, kelime bulmaca gibi... Flüt, mandolin, gitar, bağlama, çadır ortamlarında bile kursu verilmeye müsait müzik aletleri aynı zamanda.
*
Kılıç filan gibi şiddet içerenler eleniyor. Tabanca mesela, su tabancası bile olsa, gönderilmiyor.
*
(Değerli eşim, basketbol, voleybol topu, bez bebek ve panda verdi. Sevgili kızımın “rulet de gönderseydin bari” şeklindeki zarif uyarısına rağmen, ben her ihtimale karşılık, bi okey takımı ekledim.)
*
Bakın bugün pazar...
Ya haftaya pazar?
Sonrası da çok geç değil ama, salıya çarşambaya yetiştirirseniz, arife günü Van’da Erciş’te, bayram sabahı çocuklarımızın elinde.
Yazının Devamını Oku 29 Ekim 2011
Kendi Everest’inize tırmanın.
Nasuh Mahruki’nin kitabı bu.
*
“Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama... Herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır” diyor.
*
Cumhuriyet dediğin...
Yazının Devamını Oku 28 Ekim 2011
35 sene önce...1976. Van depremle yıkıldı. 3 bin 840 insanımız hayatını kaybetti. Türkiye seferber oldu. Ancak, yardımlar yerine ulaşmıyor, adeta buhar oluyordu. Kış bastırmıştı. Kar fırtınasının savurduğu buz tanecikleri suratlara ok gibi saplanıyor, kurtulanlar kurtulduğuna pişman oluyordu.
O zamanlar TRT’de çalışan değerli ağabeyim Uğur Dündar, bu vahim atmosferde Van’a indi, depremin merkez üssü Muradiye’nin Çaldıran bucağına gitti. Manzara hazindi. Kamyon kamyon yardımlardan eser yoktu. Tir tir titreyen çocuklar, ısınmak için koyunlara sarılıyordu.
Gözleri çukura kaçmış gençten biri yanaştı, selamünaleyküm, aleykümselam, kulağına fısıldadı... Yardımların nerde olduğunu bulmak istiyorsan, Van’a git, Hacı Dodo’yu sor!
Van’a gitti. Eliyle koymuş gibi buldu. Herkes tanıyordu. Müteahhitti. Gerçekten hacıydı. 60 küsur yaşında. Ak sakallı. Bir değil, iki değil, altı defa gitmişti hacca... Hatta, otobüs almış, hacı adaylarını taşıyordu. Dönüşte, yükte hafif, pahada ağır ne kadar kaçak mal varsa, otobüse zulalıyor, yurda sokuyordu. Hacı’ydı ama, Dodo değildi. Lakabıydı bu...
Asıl adı “Salih”ti.
Vaziyet anlaşılmıştı.
Bitirim muhitlerinde büyüyen bi haberci için, bu tipler hiç yabancı değildi. Gitti Hacı’ya... Kendisini Bitlisli müteahhit olarak tanıttı iyi mi! Uğur Dündar, Norveçli gibi adam, Türkçesi desen, pırıl pırıl... Ama, para hırsı işte böyle bi şeydi. Hacı zokayı yuttu. Çünkü, fıldır fıldır dönen gözleri, sözde Bitlisli müteahhidin masaya koyduğu balya gibi cüzdana kilitlenmişti.
Düş peşime, dedi. Çıkıp, az yürüdüler. Bir depoya vardılar. Açmadı depoyu. Arkasına dolandılar, karlar altında bi yığın... Eliyle temizledi Hacı Dodo, üstünde deprem damgası bulunan cillop gibi keresteler göründü. Tadımlık gösteriyordu... Afet İşleri Müdürlüğü’nün gönderdiği yardım malzemeleriydi. Kereste, demir, çimento, çivi, ne istersen, ne kadar istersen, sen paradan haber ver dedi. Peki ya depodakiler? Çadır dedi, battaniye, yiyecek filan.
35 sene sonra...
2011.
Van gene depremle yıkıldı.
Şu an itibariyle 534 insanımız hayatını kaybetti. Türkiye seferber oldu. Ancak, yardımlar yerine ulaşmıyor. Kış bastırmak üzere, ki... Bi başka “Salih” manşetlerde!
Bu da müteahhit... Erciş’te 20 cesedin çıkarıldığı Sevgi Apartmanı’nın müteahhidi... Kendisinin oturduğu dört dönüm, üç katlı, havuzlu, ultra lüks villada çatlak bile yok. Ama, can tatlı, villasına girmiyor. Çim bahçesine, Mercedes ve Audi cipinin yanına diktiği Kızılay çadırında oturuyor. Hem de bi tane kesmemiş, iki Kızılay çadırı kondurmuş!
Sevgi Apartmanı’nda 20 ceset daha çıkarılmayı bekliyor. O anda binada olmayıp kurtulanlar, çoluk çocuk asfaltta nöbet tutuyor, çadır kamyonunun yolunu gözlüyor. Bu arkadaş ise, cipinde uyuması veya parayı bastırıp herhangi bi marka çadır alması mümkünken... Kızılay’dan iki tane indirmiş bile!
Bana sorarsanız...
İki tanecikle çok ayıp edilmiş.
Resmi devlet töreniyle en az 20 tane çadır vermeleri lazımdı Salih’e.
Çünkü, bu Salih...
Zurna değildir.
Erciş Kaymakamı tarafından plaketle ödüllendirilmiş müteahhittir.
(Plaketi alan Salih’in tam adı Salih “Ölmez”ken... Plaketi veren kaymakamın Ramazan “Fani” olması, lüzumsuz bilgidir, mevzumuzla alakası yoktur. Plaket takdim törenine katılan Erciş Belediye Başkanı’nın, şu anda AKP Van mebusu olması da, tamamen tesadüftür.)
(Salih’in apartmanından cesetleri çıkaran... Kolon bağlantıları yapılmamış, demirler incecik, kolonlar kalın görünsün diye çevresi briketle örülmüş, üstelik dere kumu kullanılmış, diyen Siemens Arama Kurtarma Ekibi ise, olsa olsa, müfteridir.)
Dolayısıyla, düşünüyorum da, Uğur Dündar’ın ekranları bırakması memleket için gayet iyi oldu... Uğur Dündar’lar olmasın ki, hayırlara vesile olsun, meydan Salih’lere kalsın.
Yazının Devamını Oku 27 Ekim 2011
Ölenler kim?<br><br>Kimler yaralı? Hangi hastanedeler?
Şu an...
Girin, Van Valiliği’nin internet sitesine.
*
“Vali, panayır kütüphaneyi gezdi” yazıyor. “Vali, plaj turnuvasının kupasını verdi” yazıyor. Ayrıca... Otlu peynir, Van kedisi, inci kefali ve ters lale’yle ilgili “açıklayıcı” bilgiler var.
*
Çadırkent’in telefon numarası ne? Girin, Erciş Kaymakamlığı’nın resmi internet sitesine... Daire amirlerine “protokol ve nezaket kuralları” semineri verilmiş iyi mi... O yazıyor.
*
Vatandaş enkaz altından twit atıp, yerini tarif ediyor... Bunlar hâlâ inci kefalini, ters lale’yi filan anlatıyor!
*
Siber çağda... Bu kafanın çadır madır dağıtabilmesi mümkün değildir kardeşim.
*
Ahali facebook’tan kampanyalar düzenliyor. Teee Barbadoslu şarkıcı Rihanna, twitter’dan yardım çağrısı yapıyor. Brezilyalı yazar Paulo Coelho, Kızılay’ın irtibat numarasını duyuruyor.
Google desen...
Akrabalarına ulaşmaya çalışanlar için “kişi bulucu” hizmetini kullanıma açtı. Şu kişiyi arıyorum, şu kişi hakkında bilgi sahibiyim diye giriş yapıyorsun.
*
Akılları hâlâ...
Protokol kurallarında.
*
İddia ediyorum...
Şu an arayın, Philip Morris’i, Ülker’i, Arçelik’i, P&G’yi, Vestel’i, Unilever’i.
Bizim gazeteyi dağıtan Yaysat’ı arayın.
En geç yarım saat içinde atletik dağıtım planı hazırlayıp, çadırları en geç 12 saat içinde tek tek elden teslim etmezlerse, Van’a gider valiliğin önünde anırırım!
*
Çünkü...
Bu ve benzeri firmalar, işe adam alırken, en eğitimliyi, en yetenekliyi seçiyor. Mesela, istersen Muhtar Kent’in öz oğlu ol, kafan çalışmıyorsa, Coca Cola’da kasa bile taşıtmazlar adama.
Öbür arkadaşlar ise... Ya adamını bulanı işe alıyor, ya da birinin adamı olanını.
*
Çaresizce çadıra saldıran vatandaşa utanmadan yağmacı diyorlar. Halbuki...
Kendileri yağma hasanın böreği.
*
Onca artistik hareketten sonra İsrail’den yardım isteme meselesine gelince...
Hiç gerek yoktu aslında.
Onlar Şalid’i kurtardıysa...
Bunlar da Zahid’i kurtardı.
Daha ne?
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2011
Deprem çadırları.<br><br>Hüzün abajurları. *
Ortalık karardığında...
Gölge oyunu perdesidir adeta.
Hayalet misali insanlar...
Cılız mum ışığında.
*
Başın avuçlarının arasında...
Yalnızlığınla baş başa.
*
Aslına bakarsanız, elbette başımızı sokacak bi dört duvarımız var ama, hüzün abajuru’mda yaşarım ben kendi payıma... Sığınırım her felaket anında. Bazen bedenimizi ezmek isteyen depremler vardır dışarda, bazen ruhumuzu savurmak isteyen fırtına... Kapanırım hep ona.
*
Endişeyi umuda bağlayan iplerde uğursuz ıslıklar çalar zor havalarda...
Kazıklar gıcırdar.
Galiba buraya kadarmış dersin...
Direnir, tutunur, dayanır her defasında.
*
Toprağın teni sızlatır duygularını, ayaz gecelerde. Ürperirsin. Soğuk ter gibi... Ya da, gözyaşı gibi mi desem, süzülür yağmur damlaları, tentenin derisinden...
Silersin usulca parmaklarının ucuyla.
*
Dardasın ya...
El ayak çekilir.
Arayan soran azalır.
Etraf tenhalaşır.
*
Olsun varsın...
Her şeye rağmen gülümsersin.
Çadırın varsa...
Hayattasın.
*
Siz siz olun kardeşim...
Ampullerin sahte ışığından medet umarak enkaz altında kalmayı beklemeyin.
Bir mum yakın...
Çadırınıza geçin.
*
Ve, yüreğinizdeki hüzün abajurları’nı...
Asla sökmeyin.
Yazının Devamını Oku 25 Ekim 2011
Türkiye’de üç işi...<br><br>Canı çeken herkes yapabilir. Müteahhitlik.
Siyasetçilik.
Gazetecilik.
*
Biri yapar.
Biri izin verir.
Biri pohpohlar.
Netice kaçınılmazdır...
*
Yoldan geçen tekstilciyi çevirip, safra kesesi ameliyatına sokamazsın. Veya, bi kuyumcuyu kolundan tutup, savcılık makamına oturtamazsın. Turizmci, jeofizik bilmez. Tavernacı, statik hesabından anlamaz. Ama... Hepsi müteahhit olabiliyor bu ülkede. Kafasına göre.
*
Türkiye’de 115 bin doktor...
310 bin müteahhit var!
Avrupa ülkelerinin toplamından fazla.
*
Meclis onlarla dolu.
Hani, başbakanımız arabasında bayılmış, balyozla camı kırıp çıkarmışlardı ve o balyozu bi mebus satın alıp, demokrasi kahramanı gibi poz vermişti ya... Müteahhitti mesela o arkadaş.
*
(Meclis albümünde “vücut geliştirme federasyonu yönetim kurulu üyesi, musiki cemiyeti başkanı” filan yazıyordu ama, Bingöl depreminde yıkılan devlet okulunu o yapmıştı! Kalın kaslardan, ince sazlara kadar her türlü mahareti yazıyordu, müteahhit olduğu yazmıyordu.)
*
Bu memleketin “Çevre” Bakanı “inşaat” mühendisi kardeşim...
Var mı dünyada bizden başka “inşaat” mühendisi “Orman” Bakanı?
*
(Yıkılan Erciş’in Belediye Başkanı...
Ki, Van Gölü Çevresi Belediyeler
Birliği Başkanı’dır. Mobilyacı.)
*
“Ekonomist olmana gerek yok” diyen en ünlü müteahhitimiz Ali Ağaoğlu’nun baba mesleği, fırıncılıktı... Harbi harbi itiraf ediyor en azından
“70’li yıllarda kumları denizden, demirleri hurdadan çektik” diyor.
*
“Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur” palavrası da, burdan çıkmıştır zaten... Hiçbir bilimsel kritere dayanmadığı için, ana rahmi’ne dayandırılır. Siyasetçi torpiliyle arazi kapatıp, basın sitesi kuran... Müteahhitleri yalayıp, avanta ev kapanları yazmaya kalksak, gökdelen olur!
*
Ahali desen... Nerde bi temel kazısı varsa, etrafına bakın, kepçenin çamurlu toprak çıkarmasını adeta büyülenmiş gibi seyreden kalabalık vardır. Nasıl yapıldığını öğrensin, ki, stajdır bi nevi... Sonra gidecek, kendine gecekondu dikecek.
*
Türkiye’de üç işi...
Canı çeken herkes yapabilir.
İlave et, inşaatsever ahaliyi.
Mahşerin dört atlısı...
Yazının Devamını Oku 23 Ekim 2011
Deniyor ki...<br><br>Medya milli duruş sergilemeli. *
Benim anladığım şu:
Analar ağlamasın, milli... Ağlayan şehit anasını göstermek, gayrimilli.
*
Şak diye sorayım mesela...
Apo hangi takımı tutuyor?
Şak diye biliyorsunuz di mi?
*
Bilmeniz normal... Fellik fellik Bekaa’ya koşturup, hangi takıma gönül verdiğini pek merak ediyormuşuz gibi detaylı detaylı anlatmışlardı. “Milli duruşturmacı gazetecilik” deniyor buna.
*
TBMM korumaları tarafından dövülen, kör gözüne gaz sıkılan, protez ayağına çelme takılan gazilerin... “Çekiştirmeyin, kolum çıkıyor” diye bağırmasını göstermek ise, gayrimilli.
*
Zorlayın hafızanızı... Bin Ladin’le röportaj yapan Amerikalı gazeteci var mıydı? Hamas’la görüşüp, mesajlarını manşetten duyuran İsrailli gazeteci gördünüz mü hiç? Çeçenler canımız ciğerimiz ama, empati ayağına yatıp “aslında onların da haklı olduğu taraflar var” diye makale döşenen Rus gazeteci okudunuz mu? Kitap yazıp, Apo’yu şut çekerken kapak yaptılar... Futbolun beşiği İngiltere’de gol atarken poz veren IRA militanı yayınlandı mı?
*
Sizi gidi milliler sizi!
*
Kandil’de Karayılan’la cankuş gibi sohbet edip, hatıra fotoğrafı çektirip, basın toplantısını naklen yayınlarsan, millisin... Teröristle masaya oturan MİT ’çilerden bahsedersen, gayrimilli.
*
Habur’da havai fişek atanları ekrana çıkarıp, bülbül gibi şakıtırsan, millisin... Silivri’de feryat eden subay eşlerini iki kelime konuşturursan, gayrimilli.
*
Bebek katillerine af istersen, şeref madalyalı kahramanları yalan haberlerle infaz edersen, millisin... “İnsan bu kadar haysiyetsiz olabilir mi?” diye sorarsan, gayrimilli.
Yazının Devamını Oku