*
Seka satıldı. Sümerbank satıldı. Limanlar komple gitti. Hatta, Samsun Limanı’yla Bandırma Limanı, başka gün yokmuş gibi, tam da Mustafa Kemal’in Bandırma vapuruyla Samsun’a gitmek üzere yola çıktığı gün, 16 Mayıs’ta satıldı. Et-Balık satıldı. Eti bakır, gümüş, krom satıldı, Seydişehir alüminyum gitti, maden sahaları satıldı. Tekel satıldı. Türk Telekom, Arap... Tüpraş satıldı. Erdemir satıldı. Petkim satıldı. Araç muayene istasyonları satıldı. Şeker fabrikaları satıldı. Santrallar satıldı, elektrik dağıtımı satıldı, ahaliye Hes’tirin denildi, dereler satıldı. Baraj satıldı. 2B, ormanlar satıldı. Türkiye demir-çelik işletmeleri satıldı. Oyakbank, Finansbank, Denizbank, Türk Ekonomi, Şekerbank, Dışbank, liste çok uzun, yerli bankalar yabancıya satıldı. Helal satış sertifikası aldılar, İngiliz bankasından iyi mi... Sigorta şirketleri gitti; sigortacılarımız Fransız, İspanyol, İngiliz, Alman, Amerikalı ve Bahamalı... Telsim satıldı. Gübre sanayi satıldı. Özel hastanelerin çoğu el âlemin oldu. Hipermarketler gitti. Millete ait marinalar, feribotlar, oteller, sosyal tesisler satıldı. Tuzlalar satıldı. Ne porselen fabrikası kaldı kardeşim, ne kundura fabrikası... Toplam 800 bin metrekarelik, 135 bin adet taşınmaz satıldı. Metrekaresini bilmediğimiz, öğrenemediğimiz miktarda toprak satıldı. Suriye sınırı boydan boya satılıyordu, zor durduruldu. Gel gör ki, geçenlerde Şehircilik Bakanı’na “5.5 milyon metrekarelik alana sahip olan Hatay şehrimizin yarısından fazlası, 3.7 milyon metrekaresi neden yabancılara satıldı” diye soru önergesi verildi, henüz cevap verilmedi.
*
Ecnebinin Ferrari’yi fullerken ödediği parayla, biz anca mobilet deposu doldurabiliyoruz.
*
Saman ithal ediyoruz.
*
Taş üstüne taş koyanı...
Dokuz köyü pilot bölge seçti. Eşek bile yürümekte zorlanıyordu, 160 kilometre yol yaptı, uçak pisti gibi, dörder şeritliydi. İki bardak yağmur yağınca çoluk çocuk boğuluyorlardı, köprüler yaptı. Zehirleniyorlardı, derelere akan fosseptikleri kapattı, kanalizasyon yaptı. Karda kışta tulumba basıyorlardı, içme suyu şebekesi yaptı, her eve bağladı. Alo diyemiyorlardı, santral kurdu, fiberoptik kablolar çektirdi, her eve sabit telefon koydu, cep telefonları için baz istasyonları kurdu. Jeneratör getirdi. Park yoktu, 13 tane yaptı. Vali konakları gibi, köy konakları yaptı. Sağlık ocağı açtı, doktor-hemşire ilçeye kaçmasın diye lojman yaptırdı, iki ambulans tahsis etti. Bir futbol sahası, dört basketbol sahası, bir kapalı spor salonu, bir kulüp binası inşa ettirdi. Kültür-sanat evi yaptırdı, raflarına beş bin kitap koydu; zahmet edip gelmeye üşenirler diye, gezici kütüphaneyi hizmete soktu. Sosyal hizmetler merkezi açtı. 14 camiyi onardı, 12 mezarlığı düzenledi. Tam teşekküllü okul yaptırdı, öğretmenlere lojman yaptırdı. İtfaiye aracı verdi. Tarımsal kalkınma kooperatifi ve orman ürünleri fabrikası kurdu. Tarlalar için sulama tesisi açtı. Yaylalara elektrik hatları dikti. Bedava bin koyun ve 50 inek’in yanısıra, faizsiz, bir sene ödemesiz, hayvancılık ve ahır kredisi verdi. Uzmanlar gönderdi, toprak analizleri yaptırdı, meyve fidanları dağıttı, seralar açtı.
*
Netice?
Seçim yapıldı.
1.400 seçmen vardı...
Sadece dört oy aldı!
Rüyalarında bile göremeyeceklerini aldılar, günahlarını bile vermediler.
*
Ekmek parası için Almanya’ya göçmüş bi Türk ailesi, etrafı tanımak için çarşıda geziyordu. Gurbette aşağılandıkları, sılada ise, kafasına tüy takmış karikatürize tiplerle alay edildikleri günlerdi... Ki, henüz Günter Wallraff’ın babaçko bıyık bırakıp, siyah peruk üstüne kasket takarak “En Alttakiler”i yazmasına bile daha 25 sene vardı.
*
Memleket hasreti burunlarında buram buram tüterken, zınk diye durdular manav vitrininin önünde... Adeta “akraba”larını görmüş gibi olmuşlardı. Gördükleri, alt tarafı, iki adet topan patlıcan’dı!
*
Daldılar içeri heyecanla, patlıcanları satın almak istediklerini söylediler. Manav kafasını iki yana salladı, olmaz dedi... Niye olmaz yahu? “Dekor” dedi manav “yenmez o...”
*
Türk mutfağının vazgeçilmezi patlıcanı tanımıyordu o zamanlar Almanlar, bilmiyorlardı. Şeklini rengini beğenmiş, süs diye koymuşlardı vitrine... Israr ettiler. 20 mark’a anlaştılar. Manav, pek memnun olmuştu. Hem para şahaneydi, hem de zavallı Türklerin cahilliğine gülümsüyordu.
*
“19 Mayıs”ta kuruldular.
Hepsi üniversite öğrencisi.
Sağcı-solcu ayrımı yapmıyorlar.
Kriterleri yurtseverlik.
Küçüklerin gözlerinden...
Cümleten.
Kurban Bayramımız kutlu olsun.
29 Ekimimiz ilelebet payidar olsun.
Salıya kadar araziyim...
Haberiniz olsun.
Aslında, cumhuriyet bayramının yasaklanmadığı, her sene ısrarla cumhuriyet bayramına denk getirilen 29 Ekim’in yasaklandığı açıklandı. Hicri takvime geçilene kadar, ekim’le şubat’ın yer değiştirilmesine, mart’ın dört senede bir 32 çekmesine karar verildi.
*
19 Mayıs yasaklandı...
Aslında, gençlik ve spor bayramının yasaklanmadığı, havaların her mayıs’ta eksi 27 derece olduğu, statları sel götürdüğü, okul bahçelerine çığ düştüğü, memleketimiz maalesef olumsuz meteorolojik şartlarda kurtarıldığı için, çocuklarımız zatürree olmasınlar diye törenlerin iptal edildiği açıklandı.
*
23 Nisan yasaklandı...
Aslında, çocuk bayramının yasaklanmadığı, isteyen çocuklarımızın Kenyaca, Somalice, Ugandaca ezberleyerek, gesi bağlarında dolanıyorum’u okuyabileceği... Nutuk okumakta direnen çocukların ise, psikolojik tedavi altına alınıp, okul sütü akıl küpü içirilerek zihinlerinin dezenfekte edileceği açıklandı.
*
İthal kurbanlık yok.
İthal saman var!
*
Kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydik, kendi kendimize hayvanlarımızı bile doyuramıyoruz artık... Tarihimizde ilk kez ve dünyada sadece biz, yurtdışından saman ithal ediyoruz.
*
Hem de nerelerden biliyor musunuz? Tarım Bakanlığımızın listesine göre, Angola, Vanuatu ve Bhutan’dan mesela... Brunei’den, Belize’den, El Salvador’dan, Eritre’den, Kongo’dan getiriyoruz.
*
Namibya, Zimbabwe, Mozambik, Libya ve Uganda da var listede...