Moralimizi bozmadık.
Bi servis daha attılar.
Top gene bizim sahada, 2-0.
Üç, beş derken 7-0 oldu.
*
Bi öyle, bi böyle.
*
Orman bakanımız, cephanelik patlayınca Hindistan’da Pakistan’da olur böyle şeyler derken, turizm bakanımız, soruşturulmadan geçiştirilecek, üstü kapatılacak bi olay değil der... AKP sözcüsü kilimci valiye sahip çıkıp, lokum bile dağıtılır derken, meclis başkanımız, valiler yağcılığı bıraksın artık der... Başbakan yardımcımız, ekonomide frene basmamız gerektiğini söylerken, ekonomi bakanımız gaza basmamız gerektiğini izah eder... Devlet bakanımız, vergi borçlarını yeniden yapılandırma kararı aldıklarını açıklarken, maliye bakanımız, böyle bir yapılandırmaya niyetlerinin olmadığını açıklar... Başbakan yardımcımız, apo’ya ev hapsi tartışılabilir deyince, öbür başbakan yardımcımız tartışılamaz olduğunu, diğer başbakan yardımcımız ise, tartışılamasa bile konuşulabilir olduğunu söyler... İçişleri bakanımız, uçaklarla bombalanan kaçakçıların pkk figüranı olduğunu söyleyip, özür dilenecek bi durum olmadığını belirtirken, AKP sözcüsü, sayın bakanın sözlerinin gayriinsani olduğunu açıklar... Sağlık bakanımız herkes aşı olacak derken, başbakanımız isteyen olur istemeyen olmaz, sana ne der... Milli eğitim bakanımız, dershaneler konusunda başbakanımızla ters düşerken, eski milli eğitim bakanımız, sınav sistemiyle ilgili olarak yeni milli eğitim bakanımızla ters düşer... Cumhurbaşkanımız, tutuklu vekiller meselesinde başbakanımızla ters düşerken, başbakanımız, yeni anayasa’da meclis başkanımızla ters düşer... Sanayi bakanımız ticaret bakanımızla, savunma bakanımız aile bakanımızla zıtlaşır filan.
*
Çünkü...
Türkiye’nin en baba ana muhalefet partisi, AKP’dir.
*
Mebusçuk niye olmasın kardeşim?
*
O yaştakiler ne anlar mebusluktan diyorsan... “Ben bilmem büyüklerim bilir” diyen mebus yok mu?
*
Mebus olmasınlar da...
Tinerci mi olsunlar?
*
*
Başka ne diyor?
*
Çocuğunuza Sanem adı koymayın, put demektir. Aleyna koymayın, bela demektir. Kezban, yalancı demektir. Melis, şişman demektir. Jülide, perişan’dır. Gülsüm, zavallı’dır. Mikail-İsrafil, mekruhtur. Samet, sakıncalı. Rumeysa, gözü çapaklı kadın. Alara-İlayda gayrimüslim. İrem desen, sahte cennet’tir.
*
Sanırsın, Türk dil kurumu başkanı’dır mübarek.
*
Halbuki...
Ankara’da...
Milli Savunma lojmanı yıkıldı.
Aydın’da...
Jandarma karakolu yıkıldı.
Balıkesir’de...
Ana Jet Üssü binası yıkıldı.
Elazığ’da...
Ahaliyi keriz yerine koyup, üniversite sınavının cevap şıklarına şifre konulan ve “sehven” denilen ülke hangisidir?
a. Myanmar
b. Kribati
c. Tanzanya
d. Burkina Faso
İki...
Kapesese’de öğretmen adaylarının soruları araklanan ülke hangisidir?
E başbakanımız ha bire “hafıza, beşer” filan deyince... İster istemez Hafız’ın oğlu Beşar geliyor insanın aklına.
Hatırlayın, 3 sene önce... Durup dururken “Suriye sınırındaki mayınları acilen temizlememiz lazım” dediler mi? Dediler.
“Günler torbaya mı girdi, niye acilen?” diye soranlara... “Ottowa Sözleşmesi var, en geç 3 seneye kadar temizlememiz şart” dediler mi? Dediler.
“Bu ne biçim Ottowa birader, niye illa Suriye sınırı? Mesela, niye İran sınırı değil? Suriye sınırındakiler mayın da, İran sınırındakiler karpuz mu?” diyenlere... “Faşist” dediler mi? Dediler.
İhaleyi İsrail’e vermeye çalıştıkları ortaya çıktı mı? Çıktı. “Biz temizlesek olmaz mı?” diyenlere... “Paranın dini, milleti olmaz” diye akıl öğretip, “ırkçı” damgası yapıştırdılar mı? Yapıştırdılar.
Sınırı temizleyene, sınırı 44 seneliğine verecekleri ortaya çıktı mı? Çıktı. “Toprağımızı niye veriyorsunuz, orası babanızın malı mı?” diye itiraz edenlere... “Adam masraf yapacak, masrafını çıkarmak için de organik tarım yapacak, win-win” dediler mi? Dediler.
“Evini temizlemeye gelen gündelikçi kadına, 44 seneliğine kullansın diye balkonunu veriyor musun?” denilince... Mahkemeden dönüp, iptal edildi mi? Edildi.
Ahali unuttu mu? Unuttu.
İki Osmanlı kadırgası, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Abdurrahman Efendi, bu kadırgaların “kadı”sıdır. Alex de Souza’nın memleketi Brezilya’ya uğrarlar. Rio limanına demir atarlar. Görürler ki, Afrika’dan getirilmiş köle Müslümanlar var; namazı doğru kılmıyorlar, orucu yanlış mevsimde tutuyorlar. Abdurrahman Efendi, büyük bi fedakârlıkta bulunur, ulema’ya ihtiyaçları var diyerek, Brezilya’da kalır, hepsine dinimizi öğretir, dört sene filan sonra İstanbul’a döner, hatıralarını yazdığı “Brezilya Seyahatnamesi”ni kaleme alır. Abdurrahman Efendi’yi Abdurrahman Efendi’nin kaleminden okuyanlar, Abdurrahman Efendi’yi sevgiyle yâd eder.
*
Ancak... Hatıralarını kaleme alan biri daha vardır. Kadırgaların mühendisi Faik.
*
“Türk Denizcilerin İlk Amerika Seferi” isimli kitabında şunları anlatır.
*
İki Osmanlı kadırgası, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Bağdat Kadısı Abdurrahman Efendi, Bahriye Kadısı tayin edilir ve bu kadırgalara atanır. Akdeniz’i geçerler, Cebelitarık’tan çıkarlar, ki, gökyüzü kararır, bi fırtına bi hortum kardeşim, rotayı kaybederler. Git babam git, aha Afrika sahilleri diye, yanlışlıkla taaa Brezilya’ya çıkarlar iyi mi... Rio limanına demir atarlar. Davetsiz misafir, giriş izinleri yok. Brezilyalılar “siz kimsiniz azizim?” diye sorar. “Pardon muhterem, iki-üç gün idare ediverin, hava düzelsin kaçıcaz” cevabını verirler. Mecburen “peki” denir ama, karaya inmeleri yasaklanır, bastırın parayı, yiyeceğinizi içeceğinizi sandallardan satın alın... Öyle yaparlar. Rio limanında, sandalla getir götür işlerine bakan köle Müslümanlar vardır. Kadırgalara et’tir ekmek’tir su’dur taşırken, bizim levendlerin namaz kıldığını görürler. Bakarlar ki, başlarında kılık kıyafet itibariyle “ulema” var, Abdurrahman Efendi... “Şeyh” demeye başlarlar, küçük küçük hediyeler getirirler. Hatta, şeyh’in ne dediğini anlamak için mağripli tercüman bile ayarlarlar. Gel zaman git zaman, hava güzelleşir, kadırgalar yola çıkmak üzeredir. Abdurrahman Efendi’nin zaten Bağdat’ta hayatı kaymış, Basra gözünde büyüyor, e burda da el üstünde tutuluyor, kızlar fıstık, “ben kalıyorum abi” der... Kriz çıkar. Çünkü, Brezilya yasalarına karşı sorumlu tutulacak olan kaptan, “karaya ayak basmamız yasak, senin yüzünden bizi oyarlar, inemezsin” der. O akşam ne olur biliyor musunuz? Abdurrahman Efendi sırra kadem basar! Kaptan telaşlanır, Brezilyalı yetkililere haber verir, “bizim kadı kaçtı, yakalayın” der. Ararlar, tararlar, kadı yok. İhbar etme görevini yerine getiren kaptan, suçsuz bulunur, kadırgaların limandan ayrılmasına izin verilir, Abdurrahman Efendi Brezilya’da kalır.
*