Entel’lerimiz yasta.
Dokunaklı satırlar döşeniyorlar...
Erotizm ikonasıydı, kuşağımızın âşık olduğu kadın, cinsel keşiflerimizin heyecanını içselleştirmişti filan.
Bu, koskoca bir yalandır.
Dünyada 350 milyondan fazla insanın seyrettiği Emmanuelle’i, Türkiye’de seyredenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Türkiye’nin erotizm ikonaları, Arzu Okay’dır, Zerrin Egeliler’dir, Figen Han’dır, Seher Şeniz’dir, Gülgün Erdem’dir, Zerrin Doğan’dır, Mine Mutlu’dur, Necla Fide’dir... İnanmayan genç varsa, babasıyla anket yapsın, hepsi Emmanuelle’e beş basar.
Emmanuelle’in vizyona girmesi için özgürlük mücadelesi verdik, falan... Palavradır. Evet, yasakçı dangoz zihniyet, açık saçık diye Emmanuelle’e karşı çıkıyordu ama, bizim Emmanuelle’lerin filmleri aynı tarihlerde çatır çatır sinemalardaydı. Üstelik, 18 yaş sınırı da yoktu. Bildiğin okul’du.
Belki şaşacaksınız ama, bırak ecnebi Emmanuelle’i, “Kasımpaşalı Emmanuel” bile vizyondaydı! Feri Cansel... Erkeksi tavırları, sinkaflı konuşmasıyla, bu lakapla tanınırdı, 1979’da aynı adla film çevirmişti.
Hatta, “Horoz gibi Maşallah” filmiyle patlama yapan Emel Aydan vardı, ki, asıl adı Erdoğan’dı, İtalya’da ameliyatla kadın olmuştu. Filmlerinde onun için yanıp tutuşanlar, bu gerçeği bilmiyordu. Askere çağırılmış, askerlik şubesine gidip, buyrun beni çağırmışınız deyince, vaziyet anlaşılmıştı.
Er’den erbaş’tan mebus olur mu?
Hitler onbaşıydı.
Başbakan olmadı mı?
Bana sorarsanız...
Er’lerin mebus olması, oy kullanması filan, demokratik açıdan yeterli değil.
Komutanları da er’ler seçmeli.
İlla komutan mı olmak istiyorsun...
Okul yılları bile üç aşağı beş yukarı aynı döneme denk geliyor. Putin, Leningrad Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden diplomasını alırken... Başbakanımız imam hatip lisesi’nden mezun oluyordu.
*
İşe girişleri de eşzamanlı...
Putin KGB’ye girdi, Başbakanımız İETT’ye girdi.
*
Tesadüfün bu kadarı yani... Aynı tarihlerde askerlik yaptılar. Başbakanımız kantin asteğmeniyken, Putin, yarbay rütbesiyle Doğu Almanya’da casustu.
*
Kamu görevine bile aynı günlerde başladılar. Başbakanımız belediye başkanlığı koltuğuna otururken, Putin, KGB’nin yerini alan istihbarat teşkilatı FSB’nin başkanlık koltuğuna oturuyordu.
Halbuki, bu iş parayla olsaydı, Suudi Arabistan’ın devamlı dünya kupasını kazanması gerekirdi. Çünkü, para’yla olmuyor, ruh’la oluyor. Ve zannettiğiniz gibi ayak’la da oynanmıyor aslında, yürek’le oynanıyor.
*
İsmail Temiz.
Bordo bereliydi.
Bingöl’de mayına bastı.
Fena demiş.
*
Öperken kokusunu içine çektiysen...
Özlerken burnunun direği sızlar.
*
Ve neymiş efendim, maazallah bir geceliğine evine gönderseymişiz, kaçarmış filan... Bir baba için evladın ölümünden öte neresi var ki kaçabileceği? Hangi kuytularda saklanabilir insan, bu kederle?
*
Az gayret.
Hepsini öldüreceksin de...
Sen nasıl yaşayacaksın bu veballe?
Meslektaşları hapisteyken, Dolmabahçe Sarayı’nda basın özgürlüğü gecesi tertipleyip, fonda ince müzik eşliğinde, avanta viski yudumlayarak, limon sosunda hıyar yemeleriyle hatırlanacaklar. İstisnaları tenzih ederim... Sansür’e gerek bırakmayıp, otosansür’ün feriştahını uygulayan, bildiğini yazarak değil, bildiğini yazmayarak kazanan, halkın gerçekleri öğrenme hakkı’na hizmet etmek yerine, ninni söyleyen, tirajlar çakılırken, manşetlerde havai fişekler patlatan, ekranlarda pembe tablo çizen’ler topluluğu olarak anılacaklar.
*
Sermaye’nin bu dönemde iyi bir sınav verdiği söylenemez. Çocuklarının geleceğini, parayı balyaladıkları memleketimizde değil, el âlemin memleketlerinde gören, yurttaşların özgürlüğü her alanda kısıtlanırken, beşer metrelik duvarlar arkasındaki villalarında huzurla yaşayabileceklerini zanneden... Yarın öbür gün, bu dönem’in hesabı kitabı yapıldığında, susma sustukça sıra sana gelecek’i sıra kendisine gelene kadar kavrayamayan’lar olarak anılacaklar.
*
Cumhurbaşkanımız Mübarek’le kucaklaştı, Mübarek’i kafese koydular. Başbakanımız Lübnan meclisinde konuştu, ertesi gün Lübnan işgal edildi. Cumhurbaşkanımız Pakistan’a gitti, Benazir Butto’yu havaya uçurdular. Suudi Kralı, Cumhurbaşkanımızla Başbakanımıza madalya taktı, turp gibiydi, felç oldu. Cumhurbaşkanımız Yemen’e gitti, Yemen’de içsavaş çıktı. Ürdün Başbakanı Ankara’ya ayak bastı, Ürdün’e dönmeden istifa etti. Afrika açılımı yaptık, ne Tunus kaldı kardeşim, ne Fildişi Sahili, alayı birbirine girdi. El Beşir’e Çankaya Köşkü’nde yemek yedirdik, Sudan resmen ikiye bölündü; tutuklamak için El Beşir’i arıyorlar. Arjantin Devlet Başkanı geldi, gelmeden önce seyahat harcırahı çalındı, dönünce kansere yakalandığı açıklandı. Cumhurbaşkanımız Güney Kore’ye gitti, Kuzey Kore füze fırlattı. Başbakanımız Irak’a gitti, henüz Irak’tayken meclis basıldı, bakanlar rehin alındı, 45 kişi öldü. Yunanistan Başbakanı kış olimpiyatlarımıza geldi, halk ayaklanması çıktı, hükümeti düştü. 2010’u Japon Yılı ilan ettik, 2011’de dümdüz oldular, nükleer santral bile patladı. Romanya Başbakanı geldi, anlaşmalar imzaladı, gidince derhal istifa etti. İspanya Başbakanı’yla medeniyetler ittifakı kurduk, adam siyaseti bıraktı. Silvio ayvayı yedi... Portekiz Başbakanı, Cumhurbaşkanımızı karşıladı, el sıkıştı, sonra gitti, kendi cumhurbaşkanına istifasını sundu. Ukrayna’yla vizeleri kaldırdık, Ukrayna Başbakanı tutuklandı. Başbakanımızın Kosova’ya gideceği açıklandı, gitmeden 12 saat önce, Kosova hükümeti düştü. Cumhurbaşkanımızın Hollanda’ya
gideceği açıklandı, Hollanda Prensi çığ altında kaldı, Cumhurbaşkanımız Hollanda’ya gitti, madalya takıldı, Hollanda Hükümeti istifa etti.
Başbakanımızın ABD’ye gideceği açıklanınca, Obama beyzbol sopası çıkardı, gezi iptal oldu.
Suriye’yle savaşıyoruz.
Rusya’yla papaz olduk.
İran’ın gözünde düşmanız.
Irak nefret ediyor.
*
Gaziantep’te yakaladık mesela.
Arıkuşu.
Sağ ayağında “Israel Tel Aviv” yazıyordu. Gagasında delik vardı. Belli ki, mossad casusuydu, yakalanacağını anlayınca gizli kamerasını çıkarıp atmıştı. Ahalimiz yakaladı, emniyete teslim etti.
*
Sorgusunda ötmüş...
İtiraf etmiş yani.