Paylaş
Ekmek parası için Almanya’ya göçmüş bi Türk ailesi, etrafı tanımak için çarşıda geziyordu. Gurbette aşağılandıkları, sılada ise, kafasına tüy takmış karikatürize tiplerle alay edildikleri günlerdi... Ki, henüz Günter Wallraff’ın babaçko bıyık bırakıp, siyah peruk üstüne kasket takarak “En Alttakiler”i yazmasına bile daha 25 sene vardı.
*
Memleket hasreti burunlarında buram buram tüterken, zınk diye durdular manav vitrininin önünde... Adeta “akraba”larını görmüş gibi olmuşlardı. Gördükleri, alt tarafı, iki adet topan patlıcan’dı!
*
Daldılar içeri heyecanla, patlıcanları satın almak istediklerini söylediler. Manav kafasını iki yana salladı, olmaz dedi... Niye olmaz yahu? “Dekor” dedi manav “yenmez o...”
*
Türk mutfağının vazgeçilmezi patlıcanı tanımıyordu o zamanlar Almanlar, bilmiyorlardı. Şeklini rengini beğenmiş, süs diye koymuşlardı vitrine... Israr ettiler. 20 mark’a anlaştılar. Manav, pek memnun olmuştu. Hem para şahaneydi, hem de zavallı Türklerin cahilliğine gülümsüyordu.
*
Koştular eve telaşla, telefon ettiler eşe dosta, müjdeyi verdiler... 15 Türk ailesi, çoluk çocuk toplaştı, memleketten binlerce kilometre uzakta, o sofrada...
Kızartma yaptılar. Törenle. Bitmesin diye de minik lokmalar halinde yediler tadımlık patlıcanı, ağlaya ağlaya.
*
O Türk ailesinin, oğlu...
İktidarda, milletvekili şu anda Almanya’da!
*
Manavın oğlu...
Hâlâ manav.
Patlıcan satıyor, tadını öğrenen Almanlara.
*
Çünkü, anneleri babaları “en alttakiler”di, evlatları “en üst”e çıktı. Alman otomotiv-finans devlerinin karar mekanizmasında oturuyor Türk çocukları... Avukat, savcı, hâkim oldular, Almanya’ya adalet dağıtıyorlar, polis, subay, gazeteci oldular, mimar oldular, ülkenin en ünlü hekimleri oldular, Almanya Güzellik Kraliçesi oldular. 2’şer 3’er dil biliyorlar, patron oldular, 2 milyon kişiye istihdam sağlıyorlar.
*
Başbakanımızın, Berlin büyükelçilik binamızı açarken örnek gösterdiği Mesut Özil, onlardan biri.
*
Küçük bi pürüz var... Mesut’un babası, Zonguldaklı, madenciydi. Almanya’ya göç’etmeseydi, bırakın oğlunun “en üst”e çıkmasını, muhtemelen baba mesleğini seçip göç’ük altında kalacaktı!
*
“İyi yönetilen, fırsat eşitliği sağlanan ülke”de, yeteneklerini ortaya koyabilme imkânı buldu Mesut... Babası kendi ülkesinde neredeyse insan yerine bile konulmazken, oğlu, el âlemin ülkesinde dünya vatandaşı oldu.
*
O nedenle, Almanlar onu gururla seyrediyor, biz ise anca “patlıcan moru” olmuş şekilde izliyoruz!
*
Dolayısıyla, Günter Wallraff’ın badem bıyık bırakıp, kafaya takke takarak, yeni bi kitap daha yazması lazım... Çünkü, orası acı vatan, hikâyedir artık... Burası “acıklı vatan”dır. Realite budur.
*
Ve, hazır Başbakanımız “neredeeeen nereye geldik” filan derken, herkesin şu soruyu kendine sorma vakti gelmiştir:
Türkiye “mesut” mudur?
Paylaş