23 Ocak 2011
Patronlara sipariş veren Başbakan, “Soyadınız gibi yerli marka otomobil yapın” dedi. Bertaraf olmak istemem ama, “soyadı gibi yerli” marka otomobilimiz zaten var.
Üstelik, bizim Başbakan, başbakan olduğundan beri var.
Alman otomotiv devi Volkswagen, sekiz sene önce, bir milyar Euro yatırım yaparak, çok çocuklu aileler rahat rahat sığıp turlasın diye, geniş, ferah bi model tasarladı. Adını da tour kelimesiyle, önceki modeli Sharan’ı birleştirip, “Touran” koydu. Devasa bütçeli uluslararası reklam kampanyaları hazırladı. Tam bangır bangır piyasaya sürecekti ki... Zırrr, telefon!
- Alloo, Volkswagen mi?
- Evet, buyrun.
- Touran çıkıyormuş.
- Evet, çıkıyor.
- Zor çıkar hemşerim.
- Nası yani?
- Touran benim!
Arayan, Mehmet Turan’dı.
Henüz çocukken, 1972’de ailesiyle Almanya’ya göçen, dil sorunu yüzünden okuyamayan, çıraklıktan başlayıp Hamburg’un arka sokaklarında tamirhane açan, Konyalı Mehmet Turan.
Kendi çapında vites mites gibi bi şeyler geliştirmiş, kimse kapmasın diye de, 2000 senesinde Alman Patent Dairesi’ne başvurup, soyadını tescil ettirmişti... Hem de, sağlam olsun diye, sadece Turan’ı değil, Touran, Tuoran, Turoan, Toruan gibi versiyonlarını da bağlamıştı.
Volkswagen’in yönetim katına adeta bomba düştü. 22 dakika sessizlik oldu! Yedişer tane diploması olan CEO’lar, müdürler 22 dakika birbirine baktı... Galiba ayvayı yemişlerdi.
Avukatlar inceledi.
Galiba’sı fazlaydı.
Düşündüler, taşındılar, çok uyanıklar ya, isim hakkından vazgeçmesi karşılığında beş bin Euro teklif ettiler, bir de hediye duvar saati gönderdiler; saat başında kuş çıkıyordu içinden... Bizim Mehmet, saftirik ya, pek beğendi teklifi, hediye saati tamirhanenin duvarına astı, teşekkür olarak “Touran’ı piyasaya çıkaranı oyarım” içerikli mahkeme kararını gönderdi!
Avukatlar inceledi.
Oyar...
Volkswagen’in yönetim katı ilk şoku atlatmıştı. Bu sefer 12 dakika sessizlik oldu.
Uzatmayayım...
370 bin kişi çalıştıran, 300 milyar Euro değerindeki Alman gururu, diz çökmek zorunda kaldı. Altı sıfırlı olduğu öne sürülen çeki verdiler kuzu gibi, hem helallik aldılar, hem isim hakkını.
“Soyadı gibi yerli” marka otomobilimiz var yani O
(Alman’ın elinden çatır çatır patenti alan Türk zekâsından devletin haberi olmazsa... Alman’ın çıkıp İstiklal Marşımızın patentini almasına şaşmamak lazım sanırım!)
Ha diyorsan ki, yerli soyadından değil, yerli üretimden bahsediyoruz... Bordrolu işçiyi yolunacak kaz görürsen, ahaliyi dünyanın en pahalı benziniyle gezdirirsen, gümrük duvarını ardına kadar indirip, vergileri köküne kadar bindirirsen, el arabasına binmediğine şükret.
Yazının Devamını Oku 22 Ocak 2011
Neymiş efendim...<br><br>Yanlış bacağı kesmişler. *
Kardeşim... Hükümetimizi dinleyip “aile hekimi”ne gideceğine, el âlemin hekimine gidersen olacağı bu, tanıyamamıştır bacağı... Ben mesela her ihtimale karşı işe gelmeden uğradım aile hekimime, “Bak arkadaş, bu sağ, bu sol, sonra karıştırdım filan anlamam, ona göre!”
*
(Bu tür haberler olduğunda, her nedense “kasap gibi doktor” başlıkları atılır. Halbuki, bonfile isteyene pirzola, biftek isteyene incik vereni görmedim bugüne kadar... Bunlara kasap demek, kasaplara hakaret.)
*
Frankeştayn’ı serbest bıraktıkları gün, taksitle böbrek satan arkadaşları yakaladılar bu arada... Garibandan tiko para 5 bine alıyorlarmış, peşin fiyatına vade farksız 25’e satıyorlarmış.
*
E organ’izasyon taksitle olunca...
Ceset de bonus’lu oluyor haliyle.
*
Abisini morgdan alan vatandaş, son bir kez yüzünü görmek için kefeni araladı ki... Rahmetlinin yanına, bi tane kadın bacağı, bi de bebek cesedi koymuşlar. Meğer rahmetlinin bacağı daha önce diz altından kesilmiş... Onu kalçaya kadar tamamlamışlar, bebek ekstra.
*
DNA testi yapacaklarmış iyi mi...
Adama kadın bacağı takıp, bebek monte etmişler, hâlâ kromozomda molekül arıyorlar!
*
(Buna benzer hadise, Haydarpaşa Numune’de yaşanmıştı. Kadının biri vefat ediyor, hastabakıcıya veriyorlar, morga götür diye... Asansöre biniyor, peşinden sedyeyi çekiyor, en alt kattaki düğmeye basıyor. Bismillahirrahmanirrahim, kadın ayağa kalkmaya başlıyor. Hem de öyle böyle değil, tavana kadar dikiliyor... Meğer, rahmetlinin saçı asansörün kapısına sıkışmış... Hastabakıcı kafayı yedi tabii, rapor verip emekliye sevk ettiler, son gördüğümde kapıda ayakkabı boyacılığı yapıyordu. Sonra n’ooldu bilmiyorum.)
*
Neyse... Allah’tan Profesör Haberal’ın hastane odasını gece yarısı bastılar da, memleketin sağlığını koruma altına almış oldular... Ki, maazallah bi fenalık yapmasın ordan.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2011
“Avanta kömür” muamelesini ıslıklayan taraftarı para cezasına çarptırıp, bi daha stada sokmayacaklarmış... Halbuki, para cezasına çarptırılıp, stada sokulmaması gerekenler başkaları! *
Çünkü...
*
New York’un “demokrat” valisi var, Obama’nın has adamı, David Paterson... Bu vali, beyzbol efsanesi Yankees’in taraftarı... Geçen seneki final maçını, en faça koltukta seyretti.
*
Gel gör ki, “şerefsiz” New York Post Gazetesi, merak eder, Yankees Kulübü’nü arar, Vali’nin kaç bilet aldığını, parasını ödeyip ödemediğini sorar. ABD bizim gibi “ileri demokrasi” ülkesi olmadığı için, “kabile devleti” olduğu için, “Sana ne lan” diyemezsin, cevaplayacaksın.
*
Yankees Kulübü, Vali’ye beş tane bilet verildiğini, parasının ödenmediğini açıklar. Niye ödenmemiş? “Resmi görevli” olarak geleceği bildirilmiş, resmi görevliden para alınmıyor.
*
Gel gör ki, “haysiyetsiz” New York Post Gazetesi, bu sefer, neden bir tane değil de, beş tane bilet verildiğini merak eder. Araştırır... Vali’nin iki yardımcısına, oğluna ve oğlunun arkadaşına “avanta” bilet aldığını ortaya çıkartır...
Haşırt diye manşet yapar.
*
Buyrun burdan yakın...
Manşetteki soru basittir:
“Avanta bilet
rüşvet değil mi?”
*
Vali tutuşur...
Yankees’le temas kurup, parayı ödemek istediğini söyler. Orası “yalakalar devleti” olduğu için, Yankees kulübü “Reca ederim efenim, ödenmiş kabul edelim” diyemez maalesef... Hesapları denetleniyor. “Kredi kartı numaranızı verin, tahsil edelim” der.
*
Vali “ebelek gübelek” der.
Çünkü, kredi kartından öderse, ödeme tarihi ortaya çıkacak. Yani, maçtan önce değil, gazetenin manşetinden sonra mecburen ödemek zorunda kaldığı anlaşılacak.
*
Hal çaresi?
Vali der ki:
“Çek vereyim!”
*
Verir çeki... Ancak, cinlik yapar, eski tarih atar. Böylece, sanki maçtan önce parayı ödemiş gibi olur. Sonra da utanmadan basın toplantısı yapar, “İftira atıyorlar... İşte ödediğim çek” der.
*
Gel gör ki, “karaktersiz” New York Post’un manşeti, ihbar kabul edilmiştir. “Badem bıyıklı” polis devreye girer. Çek, adli tıp tarafından incelenir. Mürekkep testiyle, çeke atılan tarihin çakma olduğu kanıtlanır. “Puşt” New York Post manşeti dayar: “Vali yalan söylüyor!”
*
Hadi bakalım, New York Eyaleti Dürüstlük Komisyonu devreye girer iyi mi...
*
Dedim ya, orası bizim gibi “ileri demokrasi” ülkesi olmadığı için, böyle saçma sapan komisyonları var... Toplanır, haşırt diye 62 bin 500 dolar cezayı geçirir Vali’ye.
*
2 bin 500 dolar bilet parası, 60 bin dolar yalan söylediği için!
*
İşin “hazin” tarafı... Dürüstlük Komisyonu’nun üyeleri, bizzat vali tarafından seçiliyor. Yani, “Koltuğumuzu ona borçluyuz, pisliğini örtelim, aklayalım” demiyor “nankör” herifler!
*
Netice?
Uçtu vali.
*
Obama çıkıp “Kefilim” demedi. Zart diye değiştirildi. İnsan içine çıkamıyor şu anda.
*
Bizim şeref tribünlerine çoluğunu çocuğunu doluşturan bürokratları, VIP localarında saçını tarayarak poz veren generalleri, maçı yazmadığı halde baş köşeye kurulan gazetecileri, koltuğunu beğenmediği için kavga çıkaran siyasileri, el pençe durup ihale kapan kulüp yöneticilerini görünce... “İyi ki ileri demokraside yaşıyoruz” diye mutlu oluyor insan.
*
Demem o ki, değil ıslık...
Vuvuzela öttürsen hikâye.
*
Sivrisinek eskidendi çünkü...
Anlayana davul zurna saz,
anlamayana sazı soksan az.
Yazının Devamını Oku 20 Ocak 2011
“Söz veriyoruz, bedelini ağır ödeyecekler, AKP’den hesap soracak ve tarihe gömeceğiz” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, şimdi çıktı, “AKP’yle koalisyon yapabiliriz” dedi. *
İyi olur...
Ak CHP Hükümeti.
*
Kılıçdaroğlu için “Cibiliyetsiz, yüz karası, seviyesiz, istismarcı, İsrail’in avukatı, umut simsarı, dik duramayan, çapsız, sığ, ufuksuz, vizyonsuz, geri vitese takan, çark eden, Ergenekon’un avukatı, oy bile kullanamayan, iftiracı, karikatür muhalefeti, sen ne diyorsun be, amatör şeyhülislam, dürüst ol dürüst, kıvırıyor” diyen Başbakan, başbakan olarak kalır...
*
Başbakan için “Zalim, çalmayacaksın, ikiyüzlü, omurgasız, saygısız, ahlak yok mu sende, vicdan yok mu, soruyorum, yetim hakkı yiyen senin milletvekilin değil mi, memleketi peşkeş çekmekten bıkmadın mı, çağdışı despot, at gözlüğü takmış, nankör, gözü dönmüş, aymaz, tipik bir vaka, küstah, rüşvet haberini görmezden gelen adaletsiz, yatacak yeri yok, insanda biraz utanma olur, kıvırma olur da 180 derecelik kıvırmayı bunda gördüm, Recep Bey’den inciler diye kitap yazacağım, çok kalın olursa adına Receplarousse diyeceğim, senin maskeni indireceğim, Yüce Divan’a göndereceğim” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, başbakan yardımcısı olur.
*
Recep Bey ile...
Kaynak Kemal Efendi.
*
CHP için “Yalan rüzgârı, yolsuzluk arıyorsa nitelikli dolandırıcılıktan yargılanan arkadaşlarına baksın” diyen Hüseyin Çelik... AKP için “Takunyalı faşizm, alavere dalavere, ölülere seçmen kâğıdı çıkardılar” diyen Kemal Anadol... “Gandi oldu Dandi, havuzlu villa dedi, 7 tane evi çıktı, ne bu böyle aşk gemisi gibi” diyen Bülent Arınç... Ve, Bülent Arınç’a “Kaba, hoyrat, boş işlerin bakanı, tetikçi” diyen Hakkı Suha Okay, devlet bakanı olsunlar.
*
“Atatürk sağ olsaydı, bunları pencereden atardı” diyen Ertuğrul Günay, gene CHP’ye dönsün, genel sekreter olsun... Ertuğrul Günay için “Anadolu toprakları 3 bin 290 yıl önce yapılan Kadeş Antlaşması’ndan beri böyle dönek görmedi” diyen Muharrem İnce, kültür bakanı olsun.
*
Hatta birleşsinler...
Cumhuriyet AK Partisi olsun.
Yazının Devamını Oku 19 Ocak 2011
CIA işkence uçaklarının bizim memlekete şakır şakır girip çıktığının açıklandığı gün... Amerikalı kahveci Starbucks’ın bizim memleketteki tuvaletlerine şifre koyduğu ortaya çıktı. *
(Türkiye, Washington’dan izin almadan işemeye bile gidemez diyorum, inanmıyorsunuz bana.)
*
Ve, hâlâ deniyor ki, yok efendim Yemen’e vizesiz giriyoruz, vay efendim Suriye’ye vizesiz giriyoruz filan... Kardeşim, sen önce Amerikalının kenefine vizesiz gir, ondan sonra konuş!
*
Neyse... Uluslararası mevzulara girmişken, hazır vize de istenmiyor, şu Tunus’a bi girip çıkalım bari.
*
Tunus malum, yürrrü ense tıraşını göreyim ülkelerindendir. First lady eskiden kuafördü çünkü... Manikür pedikür, şimdi 7 milyar doları var iyi mi! Kaşımı aldırayım derken donunu kaptıran ahali, nihayet uyandı, ayaklandı. Kocası, halk kahramanıydı, 1.5 ton altınla kaçtı.
*
Tunus’ta olan biten “Acaba bizimkiler de uyanır mı” diye, Cezayir, Fas, Mısır gibi “böyle başa böyle tarak” ülkeleri endişelendirdi haliyle... Çünkü, bu Tunus, algıda dünya sonuncusuydu.
*
Algıda derken, aman karıştırılmasın, dondurmadan bahsetmiyorum... Okuma, anlama, kavrama, sorgulama, akıl yürütme; algılama yani.
*
Bir araştırma yapılıyor bunun için, tüm dünyada, 2003’ten beri Türkiye’de de yapılıyor... Ele alınan ülkeden tesadüfen, sokaktan 5 bin kişi seçiliyor, olan biteni algılayıp algılayamadığı test ediliyor.
*
Finlandiya, Güney Kore, birinci... Kanada, Avustralya ikinciliği paylaşıyor. Almanya, İtalya, Fransa, Japonya gibi gelişmiş ülkeler en üst sıralarda...
Hatta, Yunanistan.
*
Tunus dünya sonuncusuydu.
Bi üstünde... Sondan ikinci?
Biz.
*
Valla size de zahmet verdim buralara kadar okutarak ama, uçak, espresso,
tarak filan sayarken kendi yazdığımı kendim bile anlamadım doğrusu... N’ooluyomuş yani, şeyedemedim.
Yazının Devamını Oku 18 Ocak 2011
Barcelona Belediyespor veya New York Belediyespor yokken, bizim memlekette İstanbul Belediyespor varsa... Ankara Belediyespor yüzünden futbolun altı üstüne geliyorsa... Cem Uzan’ın faturası Adanaspor’a; Dinç Bilgin’in faturası Göztepe’ye kesiliyorsa... 1970 Kasımpaşa yok, 1980 Kasımpaşa yok, 1990 Kasımpaşa yok, 2000 Kasımpaşa yok, 2002 Kasımpaşalı iktidar, 2004 Kasımpaşa üçüncü ligde, 2005 Kasımpaşa ikinci ligde, 2006 Kasımpaşa birinci ligde, 2007 Kasımpaşa süperligde’yse... Eski Maliye Bakanı, sanki cebinden verecekmiş gibi, Eskişehirspor’a Ronaldinho’yu getireceğim diyorsa... Yeni Maliye Bakanı’nın memleketi Batmanspor’la Fenerbahçe’ye maç yaptırılıyor ve TRT Şeş’ten yayınlanıyorsa... Rize’deki Atatürk Stadı’nın ismi siliniyor, Tayyip Erdoğan Stadı yapılmak isteniyorsa... Kafasına ampul şapkası takılan Hakan Şükür, miting kürsüsüne çıkarılıyorsa... Basketbol federasyonu başkanı, referandumda evet çıksın diye dua ediyorsa... Milli takımın maçı, Başbakanımızın iftar programı nedeniyle geç başlatılıyorsa... Hayır’cı Fazıl Say’ın üstünü çizip, evet’çi Sezen Aksu kadroya monte ediliyor ve “dev” adamların töreni “minik” serçeyle yapılıyorsa... Ponpon kızlar yasaklanıyorsa... Başbakan yuhalandı diye, bütün salonun kameraları tek tek incelenip, insanlar gözaltına alınıyorsa... Ermeni açılımını futbol üzerinden yapmaya kalkıp, Azerbaycan bayrağına yasak getiriliyorsa... Bazı kulüplere seçim yatırımı olarak para aktarıldığı iddiası WikiLeaks belgelerinde yer alıyorsa... Sivas mitinginde Sivasspor atkısı, Sakarya mitinginde Sakaryaspor atkısı, Mardin mitinginde Mardinspor atkısı takılıyor; kafa ile kol arasına bağlanan taraftar atkısı, kafakol aracı haline getiriliyorsa... Efes Pilsen yasaklanıyorsa... Avrupa’yı dize getiren 105 senelik kulübe, kömür yardımı muamelesi yapılıyorsa...
*
Spor siyasete alet ediliyorsa...
*
Herkes korkudan susar.
Gerçekleri tarih yazar.
Yazının Devamını Oku 16 Ocak 2011
Hizbullah koalisyondan kaçtı. Lübnan’da hükümet düştü.
Bizim Hizbullahçılar kaçtı.
Hükümet koç gibi duruyor.
Sanırım bu nedenle, Lübnan Başbakanı koşa koşa Ankara’ya geldi, ki, akıl danışsın!
Bakın, kaçtı maçtı deyince, aklıma geldi... Adamın biri, bisikletle Türkiye’den İran’a geçiyormuş, selesinde kocaman bir torba... Gümrük görevlisi şüphelenmiş haliyle, “Aç torbayı” demiş, açmış, kum çıkmış... İki gün sonra, aynı adam ıslık çala çala gelmiş sınır kapısına, çıkış yapacak, selesinde gene torba... “Aç” demişler, açmış, gene kum.
İki gün sonra, aynı adam pedal çevire çevire gelmiş sınır kapısına, selede gene torba... Bu sefer, polis çağırmışlar, narkotikçi gözüyle incelemişler, nafile, bildiğin kum... Delirecekler.
Bir, üç, beş, hep aynı manzara... Adam geliyor geze geze, termal kamerayla bakıyorlar, tahlil yapıyorlar, köpeklere koklatıyorlar, uyduyla takip ediyorlar, hikâye... Hep kum çıkıyor.
Aradan yıllar geçiyor. Gümrük görevlisi çarşıda rastlıyor o adama... “İçim içimi yiyor” diyor, “Bu saatten sonra bi şey yapamam sana, Allah aşkına söyle, ne kaçırıyordun o torbayla?”
“Bisiklet” diyor!
Profesörleri yakalıyor.
Gazetecileri yakalıyor.
Subayları yakalıyor.
Savcıları yakalıyor.
Yıllardır eşeliyor...
Kum çıkıyor, çıka çıka.
Hizbullah vınn bu arada...
Gözümüzün içine baka baka.
Domuz bağından yırtsan bile...
Gülmekten ölürsün bu ülkede.
Yazının Devamını Oku 15 Ocak 2011
- Ucube demedi.<br><br>- Ucube dedim. *
Herkes Osmanlı’yı filan konuşurken
kültür bakanımız “gazi” oldu iyi mi...
Ertuğrul Gazi!
*
CHP il başkanı.
CHP milletvekili.
CHP genel sekreteri.
CHP belediye başkan adayı.
CHP genel başkan adayı.
Bi u...
AKP milletvekili.
AKP bakanı.
*
“Allah adamı Ertuğrul Günay’ın durumuna düşürmesin” dedi Arınç...
Amin.
*
Bakın...
CHP’nin İstanbul belediye başkan adayıydı Ertuğrul Günay... Sonradan CHP milletvekili olan Zülfü Livaneli, SHP’nin adayıydı, ki, sonradan CHP’ye geçen Murat Karayalçın SHP’nin genel başkanıydı. Necdet Özkan DSP’nin adayı olmuştu, ki, sonradan CHP’ye geçen Rahşan Ecevit DSP’nin kurucu genel başkanıydı. Sonradan CHP milletvekili olan İlhan Kesici ise, ANAP’ın adayıydı... CHP, SHP, DSP birbirini yemiş; ANAP’tan DYP’ye geçen Bedrettin Dalan’la sonradan DYP’ye geçen ANAP’lı İlhan Kesici birbirini bölmüştü.
Netice itibariyle...
Sadece yüzde 25 alan Tayyip Erdoğan aradan sıyrılıp, kılpayı başkan olmuştu.
*
Hepsini topladığında üç katı yapıyorlardı, bugün hepsini topluyorsun, yarısı etmiyor.
*
Böyle bu işler.
Geçmişe mazi.
Son kullanma tarihi biten...
Niyazi.
*
Ertuğrul Gazi dedik ama...
Ertuğrul Günay’dın mı desek acaba.
Yazının Devamını Oku