Yılmaz Özdil

Hastir öyle mi?

11 Şubat 2011
Noel arifesi...<br><br>Lefkoşa. Kumsal Mahallesi.
Numara 2.
Tek katlı, bahçeli ev.
Saat 22 suları.
Hava ayaz.
Boğuk, tok vuruşlar yırtıyor geceyi aniden, trok trok trok...
Kalleş, basıyor.
*
Mürüvvet Hanım, lambaları söndürüyor telaşla... Hakan kucağında. Uyuyor. Bebe. 10 aylık... Dalıyor çocukların odasına, öbür koluna Kutsi’yi alıyor, 4 yaşında... “Kalk Murat” diyor bi yandan... Gözlerini ovuştura ovuştura kalkıyor Murat, henüz 6 yaşında. Eteğinin ucundan tutuyor anasının geceliğini... Dışardan hüzün abajuru gibi sızan sokak lambasının cılız ışığında, hayalet misali, parmaklarının ucuna basa basa banyoya süzülüp, dördü birden “küvet”e giriyor ve koyun koyuna sarılıyorlar, çıt çıkarmadan, duyulmasın diye nefes bile almadan.../images/100/0x0/55eb525bf018fbb8f8b9c57d
*
Korkunç bekleyiş başlıyor.
*
Bir dakika.
İki dakika.
Üç dakika.
Saniyeler...
Asırlar gibi adeta.
Önce şangırtı duyuyorlar.
Pencere.
Kırılıyor.
Sonra, ayak sesleri...
Salondalar.
Vahşi haykırışları geliyor.
Ve, tekmeyle açılıyor banyonun kapısı...
Üç Rum.
Tarıyorlar.
33 el.
*
Evet, merhum gazeteci Sami Coşar tarafından çekilen ve hafızalarımıza mıh gibi çakılan “o fotoğraf”ın öyküsü bu...
Kanlı Noel.
*
Alnından vurmuşlardı Mürüvvet Hanım’ı, yedi yerinden daha...
Murat’tan üç kurşun çıktı.
Kutsi’den iki.
*
Evin direği, baba, tabip binbaşı, evde değildi o sırada... 103 Türk köyü basılmıştı son üç günde, yaralılar vardı... Gönyeli’ye gitmişti. Göreve.
*
Bir babanın başına gelebilecek en büyük felaketi yaşayan bu tabip binbaşı, evlatlarının cenazesini bizzat kendi elleriyle yıkadı... Minik bedenleri santim santim yokladı, Hakan’da kurşun izi bulamadı. 10 aylık bebecik... Vücudunu yavrularına siper etmeye çalışan anacığının altında kalmış, nefessizlikten boğularak can vermişti çünkü.
*
Sonra?
*
Rum taburu vardı oralarda...
Nizamiyesinde şu yazıyordu:
“Cesursan, gel al!”
*
Türk taburu kuruldu oraya...
Nizamiyesine şu yazıldı:
“Cesurum, geldim aldım!”
*
Bugün, oralarda, utanmadan, Türkiye defolsun gitsin diye “hastir” pankartı açan Rum dalkavuğu lavuk!
Yüreğin varsa...
Gel de al.
Yazının Devamını Oku

Kâğıttan kaplan

10 Şubat 2011
Harp Okulu’nu birincilikle bitiren teğmenin cep telefonuna, bizzat polis tarafından teröristin telefon fihristi yüklenirken... Polisler askere gitmesin diye özel kanun çıkartıp “yırttınız” diyen kimdir?

a) Behzat Ç.
b) Komser Kolombo
c) Bekçi Murtaza
d) Süheyl Batum
e) Hiçbiri

*

Yazının Devamını Oku

Siz ölün... İmam kolay

9 Şubat 2011
Dün, öteki tarafı yazdık.

Bugün, bu tarafı yazalım.

*

“Dedim ki, bi adım atalım... Hayatı boyunca Mercedes kullanamayanların, hiç olmazsa şu cenazelerini Mercedes araçlarla taşıyalım dedim. Herkes bu imkanı yakalayamıyor, benim milletim yaşarken binemedi, bari cenazeleri binsin dedim.”

*

Kim demişti bunu?

Yazının Devamını Oku

Son durak

8 Şubat 2011
Defne’ye gittim.<br><br>Sohbete...<br><br>Hepinize selamı var. *

En önce Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Örsan Öymen ve Ufuk Güldemir gelmiş yanına... Çetin Bey, her zamanki gibi zarif, “ardından yazılan iğrençlikler için, basın mesleği adına senden özür dileriz” demiş... Abdi bey de, iman tahtasındaki mermi deliklerini gösterip, “bozma moralini kızım” demiş, “benim katilimi bile ekrana çıkarıp sırtını sıvazladılar, boşver.”

*

Defne ağlamaklı olmuş tabii.

Bi bakmış ki, Vehbi Koç’la Sakıp Sabancı geliyor, ellerinde kırmızı karanfil, yanlarında Erdal İnönü... Sakıp ağa meşhur esprileriyle yüzünü güldürmüş Defneciğin... Hatta, Erdal Bey kendisi için “E.T.” diye yazdıklarını hatırlatıp, “siyasette hırsızlık yapmadığım için beni uzaylıya benzettiler herhalde” deyince, o her daim ciddi Vehbi Bey bile basmış kahkahayı.

*

Siyasetin öbür namuslu insanları gelmiş sonra... İsmail Cem’le Yıldırım Aktuna, Mehmet Gül’le Behice Boran, biri sağdan biri soldan... E başbakansız olmaz, peşlerinde sarı-lacivert atkısıyla Şükrü Saracoğlu... Tam mevzu n’olacak bu memleketin hali’ne geliyormuş ki, ee-eehh bırakın şimdi siyaseti miyaseti diye güle oynaya gelmiş oturmuş çılgın kızlar Aysel Gürel’le Duygu Asena... Kollarında iki yakışıklı, Uzay Heparı’yla Kerim Tekin.

*
Ardından yıldız yağmuru başlamış, sağanak adeta... Ayhan Işık, kankası Sadri Alışık, küçük hanımefendi Belgin Doruk, güzeller güzeli Cahide Sonku, Orhan Günşıray, Tanju Korel, Bilal İnci, Ömer Kavur, bi bakmış, Kemal Sunal geliyor... Gözlerine inanamamış Defnecik, bi bakmış, Muhsin Ertuğrul, Muammer Karaca, Selim Naşit, Savaş Dinçel, Ahmet Kutsi Tecer, Kerem Yılmazer, Lale Oraloğlu ustalar, hepsi etrafında, kucaklıyor, moral veriyorlarmış.

*

Hatıralar... Film şeridi gibi.

*

Şaşırıyorsunuz belki ama, geleni gideni eksik olmuyormuş Defne’nin... Ruhi Su çalıyor, türkü ana Zehra Bilir söylüyormuş, Neriman Altındağ Tüfekçi, Perihan Altındağ Sözeri, hatta Safiye Ayla, gururla alkışlıyormuş gazinocular kralı Fahrettin Aslan... Büyük ressamımız
Nuri İyem, edebiyat çınarlarımız Orhan Kemal, Behçet Necatigil, Fakir Baykurt, Mehmet Emin Yurdakul, Tomris Uyar, Necati Cumalı, hiç yalnız bırakmıyorlarmış.

*

Avanak Avni’nin babası Oğuz Aral, kardeşi Tekin Aral, matrak gırla... Aman orada bile depremi unutma Aykut Barka, pazara kadar değil mezara kadar Kazım Kanat, Eşfak Aytaç, Gündüz Tekin Onay, sabah yürüyüşüne davet etmiş atletizmi sevdiren adam Cüneyt Koryürek, Kenan Onuk, koç Aydan Siyavuş, kaptanların kaptanı baba Hakkı Yeten, Yusuf Tunaoğlu, Şeref Görkey, vınnnn diye geçmiş yanından el sallayarak Renç Koçibey... Kabadayıların şahı Dündar Kılıç bile gelmiş hoş geldine, bi elinde tespih, bi elinde çikolata.

*

Tam o anda!
Ayağa kalkmış herkes...
Türkan Saylan.

*

Sarılıp, öpüşmüşler... “Boşver güzel kızım”
demiş, “benim arkamdan fahişe dediler, dinsiz dediler, terörist dediler, sen bu ülkenin çocuklarının kalbinde çiçek gibi
açtın, üzme kendini.”

*

Çünkü.

Türkiye’nin en popüler mekânı neresidir diye sorsalar bana... Zincirlikuyu’dur.

*

Hepsi orada...

Ve, “son durak” derler oraya.

*

Halbuki, sadece yukarıda saydığım değerlerini değil, örfünü, âdetini, insanlığını yitirdi bu ülke... Rahmetlinin ardından kötü söz söylememe geleneğini yitirdi. Aklını yitirdi.

*

Asıl “son durak” budur.

*

Her şeye rağmen...
Mutlu gördüm Defne’yi.
Yalnız olmadığını hissetmişti.
Bi ara elimdeki “testi”ye ilişti gözü...
İrkildi.
“Su” dedim...
“Sevenlerinden getirdim...”
Gülümsedi.
Hepinize selamı var.
Yazının Devamını Oku

Keçi

6 Şubat 2011
Başbakanımız hep ne der? “Bunlar koyun güdemez.”
“Bunlar kaz güdemez.”
“Bırak davarı, koyun güdemez.”
¡
Alışığız... Davar, kaz, koyun.
¡
En son çıktı, ne dedi?
“Bunlar keçi güdemez.”
¡
“Hayırdır inşallah, güzel güzel koyunduk, niye keçi olduk durup dururken” dememize kalmadı ki, anlaşıldı... Meğer, keçiyle aynı torbaya koymuşlar bizi.
¡
Torba Yasa’ya...
¡
İşçi hakları.
Keçi hakları.
Aynı torbada.
¡
Oraya buraya saçılmayalım, yanlış patikalara sapmayalım diye, nizam intizam getiriyor torba... Bir maddesiyle keçilere ormanda yürüme özgürlüğü veriyor, öbür maddesiyle işçilerin sokakta yürüme özgürlüğünü alıyor mesela... Ki, sürüden ayrılmayalım.
¡
O nedenle, bizler sıcacık oturma odamızda pijamayla dizi seyrederken, bizim haklarımızı savundukları için, Ankara’nın ayazında gözüne gaz sıkılan, coplanan, tazyikli su püskürtülerek yerlerde sürüklenen sendikacılar ne olmuş oluyor böylece... Günah keçisi.
¡
Hayır, bi şey değil, hastalanıp keçi gribi olacaklar başımıza.
¡
Aslına bakarsanız, nereye çekersen oraya gitmek lazım, kafamıza geçirilen torbaya keçi gibi inat etmemek lazım... Çünkü, Adalet Bakanlığı’nın gardiyan eğitim merkezi nerede? Keçiören’de! Uyarmadın demeyin, kimvurduya giderseniz, Adli Tıp Kurumu da Keçiören’de.
¡
Laf olsun torba dolsun değil haliyle, sadece keçilere özgürlük yok o torbada... Keriz miyim niye vergi vereyim diyerek devlete borç takan uyanık patronlara, salak mıyım niye elektrik-su parasını ödeyeyim diyen sahtekâr vatandaşa, disiplin suçuyla okuldan atılana af getiriyor. Dağlar kadar zararı olan KİT’lerin müdürlerine yüzde 200 zam; Ferrari’yle gezen artiste, 5 milyon Euro’ya transfer olan futbolcuya sosyal güvence getiriyor. Aynı zamanda, memura bu maaşla ev bile kiralanmıyor ama, memuru düğün sandalyesi gibi kiralamak mümkün hale geliyor. Gençleri koruyoruz ayaklarıyla içki satışı ufak ufak yasaklanırken, derelerin üstüne, sit alanlarının üstüne santral mantral kurulmasına yasal izin çıkıyor.
¡
E ilave et keçileri...
Öğretmen sığmadı tabii.
¡
Elin ağzı torba değil, büzemiyorsun... Vay efendim neymiş, “Keçileri bile torbaya koymuşlar ama, kadro bekleyen 70 bin öğretmeni sokuşturamamışlar mı” filan, mesaj yağdırıyorlar.
¡
Kardeşim!
“Milli” eğitimde çalışıyorum diye havaya giriyorsun ama, milli misin?
¡
Küçümsediğin keçi, milli.
¡
Devletimiz tarafından “milli” olarak tescil edilip, Resmi Gazete’de yayımlanan, Anadolu mandası, sarı öküz, Sivas kangalı, Denizli horozu, Sinop tavuğu, Van kedisi, Bursa ipekböceği, Karaman’ın koyunu gibi “milli” o... Ankara keçisi!
¡
Sen kelaynak gibisin.
Tescil edilmedin henüz.
¡
Hem zaten, bana niye mesaj atıyorsun, torba mı benim mesaj kutum... Madem keçiyi kıskanıyorsun, Milli Eğitim Bakanı’na mesaj at, sana Abdurrahman Çelebi yasası çıkarsın.
¡
Üstelik, keçi deyip geçme, daha geçenlerde İçişleri Bakanlığımız açıkladı, son nüfus sayımındaki doğum günü tespitlerine göre, Türkiye’de en kalabalık burç hangisiymiş?
¡
Oğlak...
¡
Şaka bir yana, ölü poposuna pamuk tıkar gibi, tuttuklarını tıktıkları için, dünya rekoru bu torba... Bırak içeriğini, sadece başlığı bile 612 kelimeden oluşuyor.
¡
İki sayfa tutan 612 kelimeyi yazarım yazmasına ama, hazır nizam intizam sağlanmışken, tatil günü keçileri kaçırmanın âlemi yok herhalde...
Yazının Devamını Oku

OSTİMsah gözyaşları

5 Şubat 2011
Her şey baştan aşağı kaçak...<br><br>OSTİM’e giden bulvarın adı ne?<br><br>“Alınteri” Bulvarı iyi mi!

*
Fabrikalar patladıktan sonra patlayan fabrikaların kaçak olduğunu öğrenen “CHP”li Başbakan, kaçak üretime kim göz yumuyor, sorumluyu derhal bulun dedi... “MHP”li İçişleri Bakanı, patlayan fabrikaların patlayınca kaçak olduğunu tespit ettiklerini belirterek, nasıl oluyor da kaçak oluyor, tüm boyutlarıyla inceliyoruz dedi... “BDP”li Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, patlayan fabrikaların kaçak olduğunu öğrendim, sebebini araştırıyorum dedi... “CHP”li Ankara Belediye Başkanı, patlayan fabrikalar ruhsatsız ama, bizimle alakası yok dedi... “MHP”li Sanayi Bakanı, patlayan fabrikaların kaçak kaçak nasıl çalıştığını teknik arkadaşlar takip ediyorlar, ortaya çıkaracağız dedi... “BDP” tarafından Ankara’ya vali yapılan Ankara Valisi, iki patlama arasında bağlantı yok, tek ortak bağlantıları ruhsatsız olmaları, ama iki patlama arasında bağlantı varsa kimsenin yanına kâr bırakmayız dedi. Yaralılar alkışladı.
*
Bu tür facia, rezalet, skandal yaşandığında, daha biz yazıyı yazmadan, bindirilmiş kıtalar mesaj yağmuruna tutuyor ve “AKP’yle ne alakası var yani?” diyorlar. Haklılar.
*
Ankara’yı 17 senedir, memleketi 9 senedir İsmet İnönü yönetiyor çünkü!
*

Yazının Devamını Oku

Be mübarek...

4 Şubat 2011
Ah be Hüsnü...<br><br>Bunlar daha 3’erli 5’erli gruplar halindeyken, neden gözlerine gaz sıktırtmadın be mübarek. *
Neden yerlerde tekmeletmedin, hatta neden “Faşist, darbeci, şerefsiz, alçak, ırkçı, eşkıya, bi avuç elit, provokatör bunlar” diyerek, daha pijamayla otururken evlerini bastırtmadın.
*
Bak, hukukçu muhalifin El Baradey hâlâ sokakta geziyor. Neden yol yakınken içeri tıkmadın, neden bilgisayarında porno film, döşemesinin altında “Piramitlere F-16 çarptıralım, Ramses’e suikast yaptıralım” planı buldurtmadın... Yılanın başını küçükken niye ezmedin be mübarek.
*
Madem milli servet telefon şirketlerini el âleme satmadın; o halde kullansaydın ya, niye el âlemin telefonlarını dinletmedin... Niye avizelerin yanına ahize koydurtmadın be mübarek.
*
Hava 55 derece.
Kömür yaramaz, anlarım.
Açız diye bağırana avanta hurma dağıtsana be mübarek.
*
İsrail’le bizzat savaştın, bu sayede mareşal oldun, gene de Araplara yaranamadın, İstanbul’da bile kuklanı yakıyorlar... Halbuki, topraklarının yüzde 95’i boş, kapının önünde posta koyuyormuş gibi yapıp, kapının arkasında İsrail’e satsana be mübarek.
*
Toprak dedim, aklıma geldi. Mısır Çarşısı bizim ülkede, “Dimyat” şehri senin ülkede... Bizim ülkenin yüzde 85’i ekilebilir arazi olmasına rağmen, bizim Mısır Çarşısı’nda, bizim Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından, senin Dimyat’tan ithal edilen pirinçler satılıyor... Senin ülkende kaktüs bile zor yetişirken, hâlâ çiftçilikle uğraşıyorsun, köylünü desteklemeye çalışıyorsun... E köylüne de yaranamıyorsun haliyle, biz Dimyat’a ithalata giderken, sen evdeki bulgurdan oluyorsun... Biraz global olsana be mübarek.
*
Artist Ömer Şerif çıktı, endişeliyim dedi. Der tabii... Neden vakit varken sarayında ağırlayıp, endişesini gidermedin sanatçılarının... Neden bizim klarnetçi adaşın Hüsnü’yü çağırıp, bi Roman açılımı patlatmıyorsun mesela, en azından Kıptileri kafalarsın be mübarek.
*
Ramazanımız mübarek.
Bayramımız mübarek.
Daha ne bekliyorsun...
Dini alet etsene be mübarek.
*
Ah be Hüsnü...
Kafayı çalıştıran alt tarafı 8 senede padişah oluyor, sen bu kafayla 30 senedir anca cumhurbaşkanı kaldığının farkında değil misin be mübarek.
Yazının Devamını Oku

Defne

3 Şubat 2011
- Defne Joy Foster öldü...<br><br>- Ahmet Altan’ın oğlunun evinde.

- Ahmet Altan’ı arayın.- Çetin Altan konuşur mu?- Deneyin, n’olur n’olmaz...- Babasını canlı yayına çıkaralım.- Amerikalı abi, kimbilir nerde...- E telefonla canlı yapsak?- Annesi geldi, onu çıkaralım.- Evliydi di mi, kocasını bulun.- Anne babası boşanmış, kendi evliliği de görünen o ki limoni, aile dramı yani, oraları kurcalayın inceden.- Mübarek’in konuşması vardı...- Bırak şimdi Mübarek’i filan...- Acun’u konuk alalım.- Çıkmaz, kendi programına çıkar.- Show Haber bağlamıştır çoktan.- Yıkılır bu hafta dans yarışması...- Yarışma bitirilsin mi, yoksa devam mı etsin, polemik başlatalım, ahaliye soralım.- Son dansını bulun.- Hüzünlü klip yapalım.- Veda konuşmasını verelim.- Ha bire didiştiği partneri vardı.- Rik.- Bulun onu, pişman mı, sorun...- Pascal Nouma’yı çıkaralım!- Partnerini de alsın gelsin...- Cıvıtma, Azra Akın’ı arayın.- Yüzücü vardı bi tane, olur mu?- Tan Sağtürk gelsin.- İki lafı bir araya getiremiyor o...- Şeyi getirsek, ikoncan kız hani.- Eda meda gibi bi şey...- Bak o şık olur, arayın...- Astımmış, doktor bulsak?- Morgdan canlı yayın yapalım.- Milletvekillerine soralım...- İster misin Bülent Arınç ağlasın.- Twitter, facebook yıkılıyor...- Armağan Çağlayan twitter’a “biri şaka olduğunu söylesin” diye yazmış, onu çağıralım.- Hürrem’i oynayan kızı çıkaralım.- Niye?- Ne bileyim abi, aklıma geldi.- Sanatçı menajerleri kuyrukta, şu şu isimleri isterseniz getirelim diyorlar...- Seçin aralarından, yedek.- İçki hap map işine girelim mi?- Ölmüş kız, üzülür şimdi millet.- Abartmasak, kısaca versek...- Öbürleri kesin köpürtür.- Vermezsek reyting çöker.- Ciddi ayaklarına yatan haber kanalları bile verdi şakır şakır, komedi dans üçlüsündeki adam çıktı, hatıralarını anlattı.- Emniyet’ten canlı yapalım.- Cenaze evinden de yapalım.- Cenaze töreni yarın galiba...- Sanatçı tayfasının alayı gelir.- Mustafa Sarıgül banko gelir.- En az üç-dört kamera izlesin.- Kahkaha atan jüri kimdi?- Saba Tümer.- Hah... Onu getirelim.- Bu sefer ağladı deriz.- Dramatik bi de müzik bulun.*

İletişim fakültelerinden sık sık davet gelir, gazetecilik televizyonculuk işini anlatayım diye... Vakit darlığı nedeniyle hiçbirine gidemiyorum maalesef, diyeceğimi topluca burdan diyeyim.

*

Limon satın...
Bu işi yapmayın.

Yazının Devamını Oku