2 Mart 2011
Fatih Camii’nin avlusunda mahşeri kalabalık var.
Canlı yayında seyrediyorum, musallanın başında siyasiler, askerler, tarikatçılar, işadamları, gazeteciler itiş kakış.
*
Ve, orada cansız bedeniyle uzanmış... Oradakileri seyreden “devlet adamı”nı düşünüyorum...
*
Büyük entelektüeldi. Arapça ve Farsça’nın yanı sıra, o tarafı pek bilinmez, İtalyanca ve Rumca bilirdi. Felsefeye meraklıydı. Milattan önceye ait Yunanca elyazmaları okurdu. Filozofları etrafına toplar, Peripatosçuların, Stoacıların ilkelerini, Platon’u, Aristoteles’i tartışırdı. Coğrafyaya düşkündü. Batlamyus olarak tanınan Claudios Ptolemaios’un Geographia’sını incelerdi. Geographia’da bölük pörçük yer alan haritaları bütün haline getirtip yayınlattı. Akdeniz, Ege ve Adriyatik’in girintilerini çıkıntılarını, derinliklerini adalarını, adeta avucunun içi gibi bilirdi. Astronomiyle ilgiliydi. Özellikle, Almagest’in Latince çevirisine... Efsane astronom Ali Kuşçu’nun taa 1438’de hazırladığı yıldız kataloglarını, matematik teorilerini yutardı. Bizans’a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. Ayasofya’ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. İstanbul’un Konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, ondaydı. Büyük İskender’in biyografisi Anabasis’in kopyası kütüphanesindeydi. Ve, Homeros’un İlyada’sı... Hatta, İlyada’dan o kadar etkilendi ki, kalkıp Truva’ya gitti. Kalıntıları gezdi. Akhileus’un ve Hektor’un mezarları hakkında bilgi aldı. Kahramanlıklarını saygıyla andı. Truva’nın konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararını inceledi. İstanbul’un fethini Truva’nın rövanşı olarak görürdü. Tıpkı, Mustafa Kemal gibi... Atatürk de, 9 Eylül’de “Hektor’un öcünü aldık” demişti. Neyse... Hobileri vardı. Denizi çok severdi. Balıkçılık üzerine yazılmış belki de en eski kitap, Halieutika’yı okurdu. Hipokrat’ı, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşlar üzerine derlemeleri elinden düşürmezdi. Kültür adamıydı. Sanatçı hamisiydi. Edebiyatçılara kol kanat gererdi, ödüllendirirdi. Şairdi. Takma isimle şiirler yazardı. Mimariyi önemserdi. Evlerini Alla Turchesca, İran, Karaman, Alla Greca tarzında inşa ettirmişti. Din, millet ayırmazdı. Galata’daki San Pietro kilisesine gidip, ayin bile izlerdi. Yahudi, Rum fark etmez, ustalıklarıyla dostluk kurardı. İtalyan ekolünü beğenirdi. Portresini de İtalyan ressama yaptırdı zaten... Hatta biz sahip çıkmadığımız için, en ünlü portresi şu anda, Londra’da Victoria Albert Müzesi’nde sergileniyor. Aslında, National Gallery’de olduğunu yazarlar ama, değil... Üzerinde resmi bulunan madalyonlarla beraber sergilensin diye, Victoria Albert’e getirildi.
Yazının Devamını Oku 1 Mart 2011
Erbakan rahmetli oldu. Deniyor ki:
“Bir devir kapandı.”
Süleyman Demirel...
Menderes’in DSİ Müdürü’ydü.
Bülent Ecevit...
Erbakan’ın hükümet ortağıydı.
Kenan Evren...
Demirel, Erbakan’la hükümet kurdu, kara kuvvetleri komutanını görevden aldı, üçüncü ordu komutanını kara kuvvetleri komutanı yapmak istedi, kriz çıktı, birinci, ikinci ve üçüncü ordu komutanı emekliye sevk edildi, emekli olmasına kesin gözüyle bakılan Ege Ordu Komutanı Kenan Evren “tarihi sürpriz”le kara kuvvetleri komutanı, sonra genelkurmay başkanı oldu.
Turgut Özal...
Demirel’in DPT müsteşarı.
Erbakan’ın milletvekili adayı.
Evren’in başbakan yardımcısıydı.
Yıldırım Akbulut...
Özal’ın bakanıydı.
Mesut Yılmaz...
Özal’ın bakanıydı.
Tansu Çiller...
Demirel’in bakanıydı.
Necmettin Erbakan...
Ecevit’in hükümet ortağı.
Demirel’in hükümet ortağı.
Özal’ın genel başkanıydı.
Abdullah Gül...
Erbakan’ın yardımcısı, bakanı.
Tayyip Erdoğan...
Erbakan’ın belediye başkanıydı.
Son 9 senedir...
2 bakan Erbakan’ın bakanı.
9 bakan Erbakan’ın milletvekili.
4 bakan Özal’ın bakanı.
6 bakan Özal’ın milletvekili.
1’i Demirel’in milletvekili.
1’i Özal’ın belediye başkanı.
1’i Evren’in valisi.
2’si Erbakan’ın belediye başkanı.
1’i Erbakan’ın müsteşarı.
Son 9 senedir TBMM Başkanı...
1’i Erbakan’ın milletvekiliydi.
1’i Demirel’in bakanıydı.
1’i Erbakan’ın belediye başkanı.
Ve, Erbakan’ın milletvekiliydi.
16 senedir Ankara Belediyesi...
Özal’ın belediye başkanı.
Erbakan’ın milletvekili.
Ve, Erbakan’ın belediye başkanıydı.
16 senedir İstanbul Belediyesi...
1’i Erbakan’ın belediye başkanıydı.
1’i Özal’ın ilçe başkanı.
Ve, Erbakan’ın belediye başkanıydı.
1’i Erbakan’ın belediye başkanıydı.
Hâlâ deniyor ki:
“Bir devir kapandı.”
Söyleyeyim ben size kapananı...
Vatan Caddesi!
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2011
Fevzi Budak.<br><br>Erzurum Milli Eğitim Müdürü. *
Tanıyorsunuz artık onu... Her ay bir yazıyı avantaya getirmemi sağlayan adam.
*
AKP iktidar oldu.
Görevden alındı.
Hukuka başvurdu.
Erzurum’a geri döndü.
Şırnak’a gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Ankara’ya gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Muş’a gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Ankara’ya gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Kütahya’ya gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Çanakkale’ye gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
İstanbul’a gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Ankara’ya gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
İstanbul’a gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Ankara’ya gönderildi.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Hapse gönderildi...
Mahkeme kararıyla çıktı.
Mahkeme kararıyla yerine kondu.
Kars’a gönderildi.
*
E zaten bi tane vardı...
Etti iki “ucube” yani.
*
Nalıncı keseri gibi kendine
yontanların karşısına dikilen
“insanlık anıtı”dır Fevzi.
*
(Yontucular bilir... Keresteye
istediğin şekli verebilmen için, başı
öne eğilen cinsten, mülayim karakterli ağaç lazım, budaksız olması lazım...
Ki, bunun adı üstünde.)
*
Yazın bi kenara...
Kalmaz orda.
Mahkeme kararına gerek kalmadan, anıtlar kurulu kararıyla koyarlar yerine!
Yazının Devamını Oku 26 Şubat 2011
Deniyor ki:<br><br>“Otorite” boşluğu meydana geldiği için, Libya’ya giriş-çıkış’ta sorun var.
*
Olaylar patladığından beri...
*
709 Filistinli
569 Myanmarlı
415 Somalili
225 Eritreli
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2011
“Türkiye farkı...”<br><br>“İşte bu kadar!”
“Dünya bize hayran.”
*
Nedir bu?
Yandaş medya
manşetleri.
Yazının Devamını Oku 24 Şubat 2011
Kaddafi...<br><br>Libya Kralı Türkiye’de tedavi görürken darbe yapan, Yunanistan’daki Hellenic Askeri Akademisi’yle İngiltere’deki Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi’nden diplomalı subay. Oğlu, istihbarat başkanı. Dışişleri Bakanı ise, oğlundan önceki istihbarat başkanıydı. *
Mübarek...
Sovyetler Birliği’nden diplomalı hava kuvvetleri komutanı ve mareşaldi. Yetkilerini, istihbarat başkanı Ömer Süleyman’a devretti. Beğenmediler. Ordu yönetime el koydu.
*
Netanyahu...
Ülke dışı operasyonları yürüten komando birliği Sayeret Matkal’da görevliydi. Kardeşi, Entebbe baskınında öldü. Hükümet ortağı Ehud Barak, general, Entebbe baskınının komutanıydı. Ana muhalefet lideri ve dışişleri eski bakanı Tzipi Livni,
Mossad casusuydu.
*
Esad...
İngiltere’de göz doktoru, Suriye’de genelkurmay başkanı oldu. Darbeyle iktidara gelen babası, Sovyet diplomalı hava kuvvetleri komutanıydı. Amcası, istihbarat teşkilatı başkanıydı.
*
Barzani, Talabani, El Maliki...
CIA Başkanı Leon Panetta, Obama’nın Demokrat Partisi’nden Temsilciler Meclisi üyesi, Bill Clinton’ın Beyaz Saray’daki başyardımcısıydı. Zaten, Irak’ı işgal eden Bush’un babası da, hem ABD Başkanı, hem CIA Başkanı’ydı.
*
Francis...
Başbakanımızın “tecrübesiz” dediği ABD Ankara Büyükelçisi, Mısır ve Afganistan büyükelçisiydi, Türkiye, Irak, İran ve Ürdün uzmanı, Türkçe, İtalyanca,
Fransızca, Arapça biliyor. Kendisinden önceki üç büyükelçinin CIA’de görevli olduğu öne sürülmüştü.
*
Ahmedinejad...
Pastaran’dı. Devrim muhafızı. Irak’ta, özellikle Kerkük’te örtülü operasyonlar yürüttü.
*
Aliyev...
Ülke babasından miras kaldı.
Babası KGB generaliydi.
*
Putin...
KGB casusuydu. KGB’nin yerine kurulan iç istihbarat teşkilatı FSB’nin başkanlığını yaptı. Matruşkası, devlet başkanı Medvedev ise, bize boruyu döşeyen Gazprom’un başkanıydı.
*
Papandreu...
Babası ve dedesi, kendisi gibi başbakandı. Babası, Amerikan ordusunda subaydı. Yunanistan İstihbarat Teşkilatı Başkanı, hemşehrimiz sayılır, ismi “Konstantinos” Bikas, aslında diplomat, ABD, Kanada, Cezayir ve tesadüfe bak Irak Büyükelçisi’ydi.
*
Elizabeth...
Çanakkale’yi geçemeyen 5’inci George’un torunu, 12 dalda Oscar’a aday olan ve şu an Türkiye’de vizyonda bulunan kekeme kral’ın kızı... İstihbarat Teşkilatı Başkanı Sir John Sawers, İran, Irak, ve Suriye’de görev yaptı, al bi tesadüf daha, Mısır Büyükelçisi’ydi.
*
Ya bizimkiler?
İETT teşkilatındandı.
*
Sanırım o nedenle deniz otobüsü gönderdik Libya’ya... Yakın olsaydı, metrobüs gönderirdik.
Yazının Devamını Oku 23 Şubat 2011
Libya’da kaç Türk var? “5 binden fazla...”
“15 bin civarında...”
“20 bine yakın...”
Rakamlar hep oval.
Sallıyor çünkü yetkililerimiz.
Bilmiyorlar.
*
Bakın, beş gün geçti...
Başbakanımız anca söyledi:
“Asgari 25 bin...”
Azamisi meçhul.
*
Gelenlerin hesabı bile karışık birader, 700 diyen de var, en az bin 100 diyen de.
- Trablus’ta işçi misiniz?
- Airbus’ta hostesim.
Gelen, uçakla geliyor.
Onu bile sayamıyorlar.
*
Tsunami mesela...
Orada kaç Türk olduğunu kimden öğrendik? Orada bulunan futbolcularımız Emre Aşık’la Suat Kaya’dan... Emre, o zamanlar formasını giydiği Beşiktaş’ın yöneticilerini; Suat da, o zamanlar başbakan yardımcısı olan Galatasaray taraftarı Mehmet Ali Şahin’i aramıştı, “kurtarın bizi” diye... Bu telefonlar gelene kadar uçak muçak gitmemişti. Sosyetemiz ise, Semiramis Pekkan’ın evine sığınmıştı. Sağlık durumlarını Ajda’dan öğrenebilmiştik!
*
Şoförlerimizin şakır şakır kafasını kestiler Irak’ta... Kimin kesildiğini ailelerinden öğrendik.
*
Halbuki, hatırlayın depremi...
İsrail ekipleri geldi, Gölcük’teki binlerce enkazın altından eliyle koymuş gibi bulup, çıkardı kendi vatandaşlarını... Biliyor çünkü adam, hangi vatandaşı o anda nerede, hangi adreste.
*
(İddia ediyorum, arayın şu anda Berlin Belediyesi’ni, Berlin’de kaç kedi var, ev ev söylesin... Arayın büyükelçiliğimizi, vatandaşlarımızın adres listesini verebilirse Taksim’de miyavlarım.)
*
(Hatta uzağa gitme... Elazığ Kovancılar’da deprem oldu, alt tarafı 300 haneli köyde ölü sayısını 3 günde sayamadılar, 61 dediler, 51 dediler, 41’e bağladılar, ki, o bile şüpheli.)
*
Veya, 11 Eylül...
İkiz Kuleler’de Türk vatandaşı olup olmadığını günlerce öğrenebildik mi yetkililerimizden? Öğrenemedik.
Kimden öğrendik?
Kuledeki Türk sandviççiden!
*
Televizyonlara bağlanıp, anlatmıştı, hiç unutmam: “Sarsıntı oldu. Hoparlörden ‘binayı terk etmeyin’ anonsu yapıldı. Amerikalılar talimatı dinleyip odalarında otururken, biz Türkler anında kaçtık. Zaten, Allah’tan erken oldu, merak etmeyin... Amerikalılar 8’de işbaşı yapar, ben mecburen erken geliyorum, saldırı 8.45’te oldu, Türkler henüz işe gelmemişti! Alt katlara geldiğimde, herkesi merdivenin sağ tarafından tek sıra halinde yürütüyorlardı. ‘Niye sol taraf boş’ diye sordum, ‘yukarı çıkanlara ayırdık’ dediler. Soldan indim jet gibi!”
*
Sahipsiz...
Kendi göbeğini kendi kesmek zorunda olan bir milletiz biz.
*
Ya Libya derseniz...
Alın size Libya.
*
Öztürk Serengil.
Son delikanlılardan...
Orijinal serserilerdendi.
Ayhan Işık’tan sonra en fazla para kazanan, ancak, ele avuca sığmayan, çapkın, çılgın, maceracı, anında çarçur etme rekortmeni sanatçımızdı rahmetli... Sığamadı buralara, 70’li yılların sonu, kalktı, Libya’ya gitti iyi mi...
Gazino açtı.
*
Davet eden bizzat Kaddafi...
Ne alaka?
Kıbrıs çıkarması için jetlerimize benzin yardımı yapmış, Türkiye bayılıyor o zamanlar Kaddafi’ye... E o da popülaritesini artırmak için Türkiye’nin bayıldığı sanatçıya açıyor kapılarını... Müteahhitlerimizi ülkesine buyur ettiği gibi yani.
*
Uzatmayayım, açıyor gazinoyu, içki yasak, çaktırmadan satıyor; kızlar filan... Libya’nın ileri gelenleri ve diplomatlar kuyrukta tabii... Ne kadar alengirli adam varsa, alayının buluşma merkezi oluyor. Şırrak... 12 gün sonra “bu adam casus” diye içeri tıkıyorlar Öztürk Serengil’i!
*
Turgutreis zindanına kapatıyorlar. Elçiliği arıyor, hükümete yazıyor, tanıdıklarını araya sokuyor, hikaye... Çıkamıyor. Boru değil, 6.5 ay yatıyor! Bakıyor ki, olacak gibi değil, Türkiye’nin hayrı yok, çürüyecek burada, kendi göbeğini kendi kesmeye karar veriyor.
*
Eşini Libya’ya çağırıyor, “ilgili” kişileri bulduruyor, sonrasını kendi üslubuyla, kendi ağzından anlatıyor: “Hayatım kaymıştı. Kaçmak zorundaydım. Bazı yerlerden sinyal aldım. Bu sinyallere binaen, geceleyin böbrek sancısı tutmuş numarası yaptım. Mangırajı konuşturduk elbette... Beni hastaneye götüren hapishane arabası limana geldi, motora atladım, açıkta bekleyen gemiye, pırrr... Bu iş bana, o günün parasıyla 11 milyon liraya patladı. Üstelik, Sahara Bankası’na yatırdığım 39 milyon lira mangıraj da Libya’da kaldı!”
*
Okuyunca insan...
“Yeşşeee” diyor.
*
Ancak...
Ha o gün, ha bugün.
Bazı şeyler hiç değişmiyor.
İster Maldivler’de sosyete ol, ister Kahire’de tekstilci, ister Bingazi’de mühendis... Yine onun üslubuyla... Türkiye’ye güvenip gittiğin her coğrafyada durum “kelaj” görünüyor.
Yazının Devamını Oku 22 Şubat 2011
1854: İlk dış borç alındı. 1883: Sigara ve alkollü içkilerin tüm gelirleri Düyun-u Umumiye’ye bırakıldı.
1923: Cumhuriyet kuruldu.
1925: Sigara devletleştirildi.
1926: İçki devletleştirildi.
1946: İşin adı, Tekel oldu.
1954: İlk dış borcun alınmasından tam 100 sene sonra, anca, Düyun-u Umumiye’ye son taksit ödenebildi.
1969: Tekel Kanunu çıktı.
*
2002: AKP iktidar oldu.
*
(Adapazarı, Düzce, Çine, Turgutlu, Mudanya, Yenişehir, Kocaeli, Hendek, Sinop, Şarköy, Merzifon, Geyve, Gölmarmara, Soma, Savaştepe, Ulubey, Ahmetli, Yenice, Çivril, Fethiye, Bergama, Dikili, Trabzon, Menemen yaprak tütün işletmesi kapatıldı.)
2004: Rakı satıldı.
(290 milyon dolara satıldı. Sadece Bilecik’teki fabrika 100 milyon dolar ediyordu, ki, 17 fabrika satıldı. 35 milyon dolarlık rakı stoku... 100 milyon dolar civarında kuru üzüm, suma, şişe, etiket, anason stoku vardı. Binaları, arsaları saymıyorum gari.)
2006: Rakıyı 290’a alan arkadaşlar, aynı rakıyı, 810’a Amerikalılara sattı.
(Rakıyı 810’a alan Amerikalılar, sadece geçen sene, 950 milyon dolar ciro yaptı.)
2008: Sigara satıldı.
British-American’a.
(Devlet Denetleme Kurulu’nun helal süt emmiş müfettişinin raporuna göre, sadece iki fabrikanın üç senelik kârına satıldı. Kapatılan ve üzerine konut yapılması planlanan fabrika mülklerinin, 2 ila 3 milyar dolar değerinde olduğu öne sürülüyor.)
2008: Tekel nostalji oldu!
Adı değiştirildi, tta oldu.
2010: Nostalji işçilerinin ağzı burnu kırıldı, suratlarına gaz sıkıldı, havuza atıldı.
*
Dün: Rakı gene satıldı.
Bu sefer İngiliz’e.
(290 milyon dolara verilen rakıyı 810 milyon dolara alan Amerikalılar, aynı rakıyı, 2 milyar dolara İngilizlere sattı.)
*
Aynı gün: Bizde Tekel Kanunu çıktığı sene, Libya’da darbe yapıp, iktidar tekeli kuran... Bizim Tekel işçileri havuza atılırken, bizim Başbakana İnsan Hakları Ödülü veren Kaddafi, ayvayı yedi.
*
Bilmiyorum tabii, iktidar tekelinde dönen dolapları görmek için taa Fizan’a gitmeye gerek var mı...
Yazının Devamını Oku