Yarın, sevgililer günü.<br><br>Hediyenizi bugünden vereyim.<br><br>Bebeğimiz oldu çünkü. *
Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem deniz kokan İzmir’imin, fili doğdu... Kız.
*
Ne öyle bebeğimiz fil’an deyip geçmeyin... Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde dünyaya gelen, özbeöz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, “ilk” bebiş fili o.
*
“İlk” dünya güzelimiz Keriman Halis gibi yani... Mustafa Kemal, kendisine kraliçe manasına gelen Ece soyadını vermişti ya hani, “ilk” tüp bebeğimiz Ece gibi... Seçme ve seçilme hakkını kullanan “ilk” kadınımız Benal Nevzat, “ilk” kadın bakanımız Profesör Türkan Akyol, “ilk” kadın savaş pilotumuz Sabiha Gökçen bi nevi... “İlk” kadın tiyatro sanatçımız Afife Jale, Anayasa Mahkemesi’nin “ilk” kadın başkanı Tülay Tuğcu, TÜSİAD’ın “ilk” kadın başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, “ilk” kadın voleybolcumuz Suphiye Fırat, “ilk” kadın otomobil yarışçımız Samiye Morkaya gibi... Türkiye Cumhuriyeti’nin “ilk” kızlarından o.
*
(Malum, biz gâvur İzmirlilerin işi gücü seks olduğu için, bu işi de “ilk” biz başardık haliyle... Duyar duymaz tebrik için telefon ettim arkadaşlarıma, “ilk” filimizin şerefine Kordon’da tıksırıyorlarmış... E ben de Cumhuriyet Meyhanesi’ne gidip, bi duble ıksırdım tabii.)
*
Bahadır’dı ilk vatandaş filimiz... Mehmet Aurelio gibi devşirmeydi. Hindistan’dan Pak Bahadur adıyla gelmişti Fuar’a, hediye olarak... Tombiş, koca kafalı, yüreği daha kocaman, ailesinden koparıldığı için gözlerinde keder bulutları gezinen, sohbet ederken için için hıçkıran, uslu, terbiyeli, duygusal delikanlı... Fil değildi bizim için... “Bahadır” dedik ona.
*
Ancak, bugün bile her İzmirlinin yüreğini cızz ettiren affedilmez bi hata yaptık, 50 sene yalnız bıraktık onu... Sonra jetonumuz düştü. Gene Hindistan’a rica ettik, Hintçe prenses manasına gelen, güzeller güzeli Begüm’ü gönderdiler. Gönderdiler ama, Begüm henüz 2 yaşında, Bahadır andropozlu birader! Begümcük gelin olacak yaşta değil, bari “can”yoldaşı olsun dedik, Begümcan koyduk adını... Ve, hakikaten canyoldaşlığı yaptı son nefesine kadar.
*
2007’de kaybettik Bahadır’ı... Ormanda toprağa basması gereken ayakları, ömrü boyunca betona bastığı için iltihaplanmıştı. Taşımıyordu 59 yaşındaki 5 tonluk vücudunu. Katlanılmaz ağrıları vardı. Ameliyat şarttı. Narkoz verdiler. Son bi damla gözyaşı süzüldü gözlerinden, kapandı, bir daha açılmadı. Sözde yuva diye yapılan, paslı çivilerle, üç metrelik çukurla çevrili cezaevindeki tutsak hayatı son bulmuştu. Bitmişti işkence.
*
Özgür şimdi Bahadır... Alabildiğine uzanan Asya enginliğinde gönlünce koştuğunu, bebekken koparıldığı anasına babasına kavuştuğunu, hasretle sarıldığını, kahkahalarını, “döndüm, geri geldim” diye haykırdığını, ruhunun ilk kez rüzgâr aldığını hissedebiliyorum.
*
Oofff, of.
*
Dedim ya, jetonumuz düşmüştü artık... Bahadır’a yaptığımızı Begümcan’a yapmadık. Aradık, taradık, İsrail’de bulduk damadımızı... Adı, Winner... Üstelik, bu sefer denk getirmiştik, 11 yaşına gelen Begümcan’ın yaşıtıydı. İlk görüşte aşk derler ya, öyle oldu.
*
(Bir başka jetonumuzu anlatayım bu arada... Bahadır’ın daracık alanda çektiği işkence, İzmir’e ders oldu. Fuar’daki Türkiye Cumhuriyeti’nin “ilk” hayvanat bahçesini, Sasalı’ya taşıdık. Gururla yazıyorum, 425 bin metrekare... Begümcan, Winner ve bebişin yaşadığı alan, 15 bin metrekare... Zürafa, zebra, suaygırının dolaştığı Afrika savanı, 18 bin metrekare... Yüzlerce tür dostumuz barınıyor; aslan, kaplan, puma, 10 bin metrekarede... Balıklar, timsahlar, kaplumbağalar için tropik yağmur ormanı yaptık. Maymun, 7 bin metrekare. Tilki, ayı, kurtların yaşadığı alanda, doğal kayalıklar, su akıntıları var. Geyikler 8 bin metrekarede geziyor, papağanlar ferah ferah 600 metrekarede şakıyor. Uzatmayayım, 9 bin metrekarelik gölü var. 250 bin bitki türü var. Benim canım arkadaşım Bahadır’ın mezarı ve anıtı da orada.)
*
Nerde kalmıştık, hah, ilk görüşte aşk derler ya, öyle oldu... Gerdeği atlayayım, bebiş doğdu.
*
Türkiye Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde dünyaya gelen “ilk” fili o... Üstelik, yalnız değil; tarihimiz boyunca ana-babasıyla birlikte yaşayan, ilk bebiş filimiz o.
*
610 günlük gebeliğin ardından, İzmir Doğal Yaşam Parkı’nın danışmanı Profesör Nilüfer Aytuğ ve ekibi tarafından dünyaya getirildi. Nur topu gibi, 110 kilo. Begümcan, 20-25 defa emziriyor; her gün 8-10 kilo süt içiyor yani... Bir ay sonra, her gün 45 kilo meyve-sebze yemeye başlayacak. Şimdilik, barınakta... Bir hafta sonra, ana-babası gibi hemşerilerinin önüne çıkacak. İki bakıcıları var. Biri, Bahadır’ın emekli olan emektar bakıcısı Bahattin Öztanman’ın oğlu, Serkan... Öbürü, Akın Akar... Aile büyüdü, bugün yarın üçüncü bakıcı alınacak. Bakıcılar özel eğitimli; yıkıyor, paklıyor, yediriyor, içiriyor, her sabah manikür-pedikür yapıyor. 24 saat veterinerleri var. Kralımız, kraliçemiz, prensesimiz onlar çünkü.
*
“E adı ne?” derseniz...
Hepimizin bebeği o.
Adını siz koyacaksınız.
*
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, referandum yaptırıyor. İnternetten
www.izmir.bel.tr adresini girip, oradaki ankete oy verebilirsiniz.
*
Benim de bir oyum var.
Buradan kullanıyorum.
*
“Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem deniz kokar” demiş büyük şairimiz Cahit Külebi... Victor Hugo desen, kendi memleketine bakmış “Sefiller”i yazmış, İzmir’ime bakmış “prenses” demiş... Prenses’tir gerçekten. Kültepe Höyüğü’ndeki çivi yazılı tabletlerde geçer adı, Hitit Prensesi’dir Smyrna... Özbeöz Anadolu’dur.
*
Annesinin adı prenses.
Doğduğu şehir prenses.
Prensesidir o Türkiye’nin.
“İzmir” olsun adı.