Yener Süsoy

Laiklik tehlikede

13 Şubat 2006
Hüsamettin Cindoruk, kuşkusuz dünden bugüne uzanan demokrasi yolculuğumuzun önemli kilometre taşlarından biridir. Bu yolculukta en cefakár, en vefakár yol arkadaşı ise, Hasan Polatkan’ın baldızının kızı olan sevgili eşi Dilek Hanımefendi’dir.

Cindoruk, 18 yaşındayken Demokrat Parti Çankaya Ocağı’na kaydolur. 1954’te Ankara Hukuk’u bitirir, ertesi yıl avukatlığa başlar. Bu arada pek çok ünlü siyaset adamının avukatı olur. Yassıada’da Adnan Menderes’i savunan avukatlardan biridir. Sonra Adalet Partisi, Demokratik Parti, Büyük Türkiye Partisi ve Doğru Yol Partisi’nde il başkanlığı, kuruculuk, GİK üyelikleri. Cindoruk, 14 Mayıs 1985’te DYP Genel Başkanlığına seçilir. Sonra da bu görevi siyasi yasağı biten Süleyman Demirel’e teslim eder.

16 Kasım 1991-1 Eylül 1993 tarihleri arasında TBMM Başkanı’dır. Demirel cumhurbaşkanı seçilince, DYP Genel Başkanlığına aday olur, seçilemez. Bir grup arkadaşıyla DYP’den ayrılıp Demokrat Türkiye Partisi’ni kurar. DTP, 28 Şubat sürecinde Mesut Yılmaz başbakanlığındaki hükümete girer. 1999 genel seçimlerinde meclis dışında kalır ve DTP Genel Başkanlığı görevinden istifa eder. Türk siyasetinin bu ünlü ustası, bugün 73. baharını Nişantaşı'nda Abdi İpekçi’ye nazır dairesinde sürdürüyor eşiyle. Káh kitap yazıyor, káh kitap okuyor, káh yürüyor. Hüsamettin Bey bugün evde yalnız. Baş başa konuşmayalı bir hayli de oldu. Bol köpüklü sade Türk kahvesinden bir yudum alıp başlayalım söze.

Beyefendi, sizce laiklik için tehlike çanları çalıyor mu?- Evet, kesinlikle laiklik tehlikede. Bugünkü iktidar laikliği tehlikeye sokmak istemeyebilir ama, bu çeşit akımları çok dikkatli denetlemek lazım. Sizin açtığınız yol sizi aşar, sağınızda yeni akımlara yol açarsınız. Radikal İslam eğer dünyada ön alırsa, bu iktidarı İslamcılar götürebilir. Biz Adalet Partisi’nde her zaman sağımızı tutmaya çalıştık. Onun için hem Refah Partisi çıktı, hem de MHP. Aynı şekilde Ecevit de çok dikkatliydi, solunu çok iyi tuttu. Huntington’un söyledikleri bugün Türkiye’de yaşanıyor ama, adı konmadı. AKP’nin savunduğu zihniyetle, bizlerin savunduğu zihniyet arasında sosyolojik ve siyasi açıdan bir savaş var. Bu arada, rejimi, laikliği, cumhuriyet değerlerini savunmak durumunda olan siyasi partilerin ağırlığı azalmış durumda. Yasal sınırları aşmadan bu durumu telafi eden 2 kurum var; biri TSK, öteki Çankaya. Radikal hareketin kültür, siyaset, ticaret, özelleştirme dahil pek çok alanda Türkiye’yi ele geçirmesine karşı duruyorlar. Bunlara zaman zaman yargının bir bölümü de katılıyor. Türkiye’ye gelen Batılı devlet adamları arasında çok şahsi dostum var. Bunlar beni de ziyaret eder, hepsi türbandan çok ciddi biçimde kuşku duyuyor. Türbanın samimi bir dini inanç olduğuna inanmıyorlar. Onlara göre türban, Batıya karşı bir direniş, devleti değiştirme inadı. Sakal, bıyık bırakıyorlar sünnet diye, ne yani, köseler Müslüman değil mi?

Fethullah hocaya saygı duyuyorum

Yazının Devamını Oku

7 günü geçen nezleye dikkat

30 Ocak 2006
Rinoloji, burun ve sinüs hastalıklarının toplamına verilen ad. Endoskopik sinüs cerrahisi, rinoplasti (Fonksiyonel ve estetik burun cerrahisi), burun ve sinüs hastalıkları, burun ve sinüs tümörleri ile uvulopalatofaringoplasti (Horlama ve OSA cerrahisi) de bunun içinde. Hacettepe Üniversitesi KBB Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Metin Önerci, uluslararası namlı bir rinolog. Öyle ki hem Türk Rinoloji Derneği Başkanı, hem de Avrupa Rinoloji Derneği Başkanı. Ve de 6 bin üyeli Uluslararası Rinoloji Derneği IRS’nin 8 yıllığına seçilen genel sekreteri. Ne de olsa, 1897’de Türkiye’nin ilk rinoloji kitabı "Emraz-ı Enfiyye Ve Bel’umiye-i Enfiyye"yi yazan Hekimbaşızade Doktor Muhiddin’in torunlarından... 1955 Mardin doğumlu Metin Önerci, 1979 Hacettepe Tıp mezunu. Eşi Semra Önerci ise, ODTÜ Kimya Mühendisliği ’nibitirdikten sonra ODTÜ Çevre Mühendisliği’nde mastır yapmış. İki kızlarından büyüğü olan /images/100/0x0/55eb0f46f018fbb8f8a86936Özlem, Başkent Tıp’ta 5. sınıf öğrencisi. Zeynep ise Hacı Ömer Tarman Anadolu Lisesi 2. sınıfta. Bu kadar bilgiden sonra, tatlı tatlı girelim asıl konumuza... Doktor, hastasını uyarmış: "Bu uyku haplarını almaya devam ederseniz, sizde alışkanlık yaratır." Hasta gülmüş; "Doktor Bey, ben bu hapları otuz yıldır alıyorum, alışkanlık yaptığını daha hiç görmedim."

İstanbul’da kar diz boyu, Ankara desen ondan daha beter. Her yerde kar var, nezle, griple birlikte. Metin Önerci hocayla konuşmanın tam mevsimi.

Alınla üst dudak arasında bulunan, dışa çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı. Burnun tanımı bu kadar basit midir? Nedir zavallının nezleden, gripten çektiği.

- Burun çok mükemmel bir şekilde yaratılmış, her derde deva bir organdır. Tüy hücreleri, geçen havayı filtre edip temizler, ısıtır ve nemlendirir. Burundan giren hava arkaya giderken vücut ısısına uygun hale getirilir. Bunun içindir ki, normalde nefes burundan alınıp verilir. Ağızdan nefes alanlarda ağız kuruması, akciğer hastalıkları, boğaz ağrıları daha sık olur. Burun, akciğerlerin açılmasını sağladığı için, ağızdan nefes alınınca yeteri kadar hava girmez. Nezle, özellikle bahar ve kış aylarında görülen virütik enfeksiyonlardır. Bunun tedavisi için antibiyotik kullanılması asla doğru değildir.

7 GÜN 1 HAFTA SÖZÜ

"Nezle tedavi olursa 7 günde, tedavi olmazsa bir haftada geçer" sözü doğru mu hocam?

- Gerçekten çok doğrudur. 7 günde geçmeyen nezle durumlarında hastalık sinüzite değişmiş olabilir. Hapşırmak burnu temizleme refleksidir, vücudu korur. Bir de "A Grubu Beta Hemolitik" denen streptokok bakterilerin yaptığı hastalıklar vardır. Özellikle kış aylarında, kapalı ortamlarda bir arada bulunanlarda boğaz iltihaplanmalarına neden olur. Streptokoklar, solunum yollarından havayla çıkan damlacıkların insandan insana geçmesiyle bulaşır. Genellikle 5-15 yaş arasındaki çocuklarda hastalık yapar. Çocuğun ateşi 38’e çıkar, yutkunma ve beslenmesi güçleşir. Streptokoklara bağlı boğaz iltihaplarını önlemenin kesin bir yöntemi yoktur. En doğrusu, bu rahatsızlığı olan kişilerle yakın temasta bulunmamaktır.

Bir de saman nezlesi var.

- Saman nezlesi, bahar aylarında çiçek tozlarına karşı alerjiden ileri gelen nezledir. Saman veya bahar nezlesi, su gibi burun akıntısı, hapşırma, kaşıntı ve burun tıkanıklığı yakınmaları ile ortaya çıkar. Ana babadan birinde saman nezlesi olan çocuklarda saman nezlesi olma ihtimali yüzde 30, her ikisinde saman nezlesi olan çocuklarda ise yüzde 60’tır. Saman nezlesi bahar aylarında görülür. Eğer nezle yıl boyu sürüyorsa bunun nedeni genellikle ev tozu alerjisidir.

SIK YAPILAN BİR YANLIŞ

Burun damlaları gerçekten masum ilaçlar mıdır?

- Uzun süre burun damlası kullanmak, burun damarlarının büzülmesini engelleyeceği için zararlıdır. Bu nedenle 5 günden fazla kullanmak sakıncalıdır, ayrıca bağımlılık da yapar. Bir başka yanlış da, serum fizyolojik dediğimiz damlanın sebil gibi kullanılması. Serum fizyolojiğin en önemli dezavantajı, Ph’nın burna uygun olmaması. Sürekli damlatılırsa burun mukozasını şişirir ve rahatsızlığın iyileşmesini engeller. Dünyada burun Ph’ıyla aynı olan serum fizyolojikler üretildi, henüz Türkiye’de yok. Bunu evlerimizde şöyle basit bir yöntemle hazırlayabiliriz. Bir bardak dolusu suya, bir çay kaşığı tuz, 1/3 çay kaşığı yemek karbonatı koyup karıştırın, bununla burnu yıkayın.

Ev tozu alerjisi olan çocuk için ne yapmalı

* Ev tozu alerjisi olan çocuklar için ne yapmalı?

- Yıl boyu süren nezle veya alerjiler genelde ev tozu alerjileridir. Bu çocuklar özellikle sabahları kalktıklarında çarşaf ve yorganlarından etrafa yayılan ev tozu nedeniyle hapşırırlar. Su gibi burun akıntısı, burun kaşıntısı ve burun tıkanıklığı hastaların esas şikayetleridir. Bu hastalarda ev ısısı 21 derece olmalıdır. Kalorifer üzerine nemli bir bez konulabilir ama, odada buhar yapılmamalıdır. Yerler halı ise her gün süpürmekte yarar var. Aslında halı yerine kilim tercih edilmesi daha doğru olur. Tüylü, pelüş oyuncak veya giysiler hastanın odasından uzaklaştırılmalıdır. Evde kuş, kedi, köpek gibi hayvanlar olmamalıdır. Kedi tüyünün 6 ay evde kalacağı unutulmamalı, evcil hayvanlar eve sokulmamalıdır. Haftada bir kez ıslak bezle toz alınmalıdır. Ayrıca, evde kuru çiçek, hasta odasında ise canlı çiçek de bulundurulmamalıdır.

Sinüziti önemseyin hayatınızla oynamayın

- Burun yanlarındaki sinüs adı verilen boşlukların iltihaplarına sinüzit diyoruz. Bu boşluklar, burun ve boğazın nemlendirilmesinde salgılarıyla önemli rol oynar. Bu salgılar sinüs ağızlarından buruna boşalırlar. İşte bu sinüs ağızlarının tıkanması sinüzite yol açar. Sinüzit, dünyada en sık karşılaşılan 3. hastalıktır. Sinüzit düzgün tedavi edilmezse, oluşacak bir beyin apsesi hastanın hayatına mal olabilir. Tıbbi tedaviyle düzelmeyen sinüzitlere ise cerrahi tedavi yapılır. Dürbün dediğimiz endoskoplarla burun içine girip, ortalama 45 dakikada sinüslerin ağzını kapayan dokuları alıyoruz. Halk arasında "acı kavun" adlı bitkinin burun içine uygulanmasının yararlı olduğu söylenir. Bitkinin dokular üzerinde kuvvetli bir büzme etkisi olduğu doğru ama, içinde ölümcül derecede alerjiye neden olabilecek maddeler var.

Geniz eti 3 yaşında iken alınmalı

Bir de çocukların geniz eti adlı dertleri var.

- Lenf bezleri de, bademcikler gibi gırtlaktaki lenf topaklarıdır. Bademcikler ağzın gerisinde, lenf bezleri ise gırtlağın en üstündedir. Her ikisi de vücuttaki enfeksiyonları filtre eder. Bunlar özellikle 3 yaşına kadar çok yararlıdırlar. Ergenliğe yaklaştıkça burun etleri (lenf bezleri) hemen hemen yok olur, bademcikler de fındık büyüklüğüne iner. Geniz eti, küçük yaştaki çocuklarda görülen ve tedavi edilmezse yüzde şekil bozukluğuna yol açabilen en önemli hastalıklardan birisidir. Yalnızca burun tıkanıklığına yol açmakla kalmaz, kulak iltihaplarına veya kulakta sıvı toplanmasına; akciğer sorunlarına yol açabilir. Geniz etinin alınması için en uygunu 3 yaştır. Gecikmeler yüz gelişimi üzerinde olumsuz etkide bulunur.
Yazının Devamını Oku

İlk 5’e gireceğim

23 Ocak 2006
Rumelihisarı sırtlarında yan yana 2 tarihi beyaz köşk. Sokağın tam köşesindeki "Seksi Popçu Ayşe Sibel Tüzün"ün ofisi. Öteki ise Elaya Amber-Sibel-Engin Güven üçlüsünün mutluluk yuvaları. Güzeller güzeli Elaya Amber, henüz 10 aylık.  Sibel ciltler dolusu kitap bitirdikten sonra bulmuş bu adı. Elaya, Türkiye’de zeytinin ilk yetiştiği yer olan Zeytindağ’ın tarihteki adı. Amber ise bütün dillerde, güzel koku anlamına geliyor. Bu iki adın başharflerini yan yana getirince EA oluyor. O da Sümerlerde deniz tanrısının adıymış, iyi mi? Sibel Tüzün hem kendisini, hem ailesini, Türkiye’yi temsil edeceği 51. Eurovision Şarkı Yarışması’na adamış durumda. Gece gündüz, dur durak bilmeden çalıştığı yüzünden okunuyordu. Blucinin üstüne bir penye tişört atıp, hem de rötarlı gelmesinden belliydi temposu. Ve de "Kusura bakmayın, size ikram edecek hiçbir şeyimiz yok" demesinden de. Neyse ki, sevgili Engin’i halimize acıyıp komşu bakkaldan soğuk bir kola aldırdı. Şaka bir yana, biz gelelim sohbet konularımıza. Ne diyorduk efendim...

Yarışma şarkımızı Türkçe mi, yoksa İngilizce mi söylemeniz konusundaki tartışmalar karşısında sizin /images/100/0x0/55eaf9fef018fbb8f8a2e9b1duruşunuz nedir?

- Sertab birinciliği aldığı zaman Eurovision’da 26 ülke yarışıyordu. Türklerin yoğun olduğu ülkelerden gelen 12 puanlar çok iyi bir zemin oluşturdu 1’incilik için. Bu seneki yarışmada ise halen 41 ülke yarışıyor gibi görünüyor, ama bu rakam artacak. Dolayısıyla Türklerin yoğun olduğu ülkelerden gelecek 12 puanlar, benim için yeterli bir baz oluşturmayacak. Bu yüzden ben Avrupa’ya hitap etmek zorundayım, tanıtımımla, şarkımla, duruşumla. Matematik olarak böyle bir problem var, İngilizce söylemek istememin nedeni bu. Eurovision için Taşkın Sabah’la birlikte üzerinde çalıştığımız 3 parçayı TRT’ye 3 Şubat’ta, böyle bir sorumluluğum olmamasına rağmen Türkçe ve İngilizce olarak teslim edeceğim. Aynı şekilde klibi de İngilizce ve Türkçe olarak hazırlayacağız.

ERMENİSTAN DA VAR

Orhan Pamuk, kuş gribi, Ağca olayları da cabası. Sonunculuğa da hazır mısınız?

- Bu kadarla da kalsa iyi, Ermenistan da bu sene yarışmaya giriyor. Basın toplantılarında bana ne gibi sorular geleceğini artık siz tahmin edin. Onun için hem parçaları hazırlıyorum, hem de Engin’in başında olduğu bir ekip bana muhtemel sorulara karşı altyapı ağlıyor. Sonuncu olmak diye bir ihtimal yok, en kötü ihtimalle ilk 5’in içindeyiz. Günde 4 saat uykuyla idare ediyorum, akıl almaz bir zaman yarışı içindeyim, ama çok mutluyum. 21 Mayıs 2006 sabahı inşallah; kocam, Elaya ve bir iki çok sevdiğimiz arkadaşımızla Atina marinadan halatları çözüyoruz. 20 gün cep telefonlarımız kapalı. Ofisimizde herkes tatilde, sadece bir kişi kalıyor, telefonlara cevap vermek için. Bu yorgunluğumu bundan başka hiçbir şey çıkaramaz. Yarışma için Atina’da 10 gün bulunacağız, otele tıkılmak yerine bir tekne kiralayıp orada kalmak istiyoruz.

KAFAYI SIYIRIYORDUM

Ünlü hamam klibinizden sonra uzunca bir süre rock dünyasında kaldınız. Neydi o salaş giysiler, rastalı saçlar, dövmeli kollar?.. Doğrusu "Kafayı sıyırdı bu kız" dediğimiz olmadı değil.

- Az kalsın sıyırıyordum, çünkü o kadar suçluymuşum gibi davranıldı ki bana. Bir müzisyenin en doğal hakkı, istediği müziği yapmak halbuki. O dönemde bu özgürlüğüm benim elimden tamamen alındı. Beşiktaş Anadolu Lisesi’nde okurken, Galatasaray Lisesi’nde rock konserleri vardı. Siz hatırlarsınız, orada da ben sahneye çıkıp kendi bestelerimi söylerdim. Ben rock kulüplerinde sahne alıp, konserlere çıkarken, benim için "Pop müzikte tutunamadı, Beyoğlu’nda pavyonda çalışıyor" diye yazılar çıkıyordu. Halbuki rock kulüplerin hepsi Taksim bölgesindeydi. Ben o dönemde korkunç şeyler yaşadım, adam öldürmüş gibi bir muameleye tabi tutuldum. Ayrıca kıyafetlerim hiç de salaş değildi. Deri pantolonu bazı insanlar salaş olarak algılıyor galiba. Ticari kalıpları ön planda tutarsak, belki de yapmamam gereken bir müzikal tercihti.

Rock müzisyenleri uyuşturucu eğilimli yargısı çok yanlış

Rocker olmanız, o zamanki rocker müzisyen eşiniz Levent yüzünden mi?

- Hayır efendim; ben kendim çok yapmayı istedim. İyi ki de yapmışım, onun çok olumlu sonuçlarını yaşadım, yaşıyorum. O zamanki eşim yüzünden rocker olduğum söylediği gibi, popta iş yapamadım için rock’ı seçtiğim de iddia edildi. Bunların hepsi yanlış kere yanlış. Ben başkalarının şarkılarını söylemeyi değil, kendi ürettiğim müziği yapmak istiyordum. Ürettiğim müzik bu çıktı, onları yastığım altına koyup saklayamazdım. Hepsini beni sevenlerle paylaştım, hepsi çok beğenildi. O zamanki kıyafetlerim eleştirildi, hamamdaki kız rock söyleyemezdi ki. Bir de şunu söyleyeyim, rock müzisyenlerinin uyuşturucuya meyilli olduğu yolundaki kanı çok yanlış. Ondan daha fazlası arabesk müzisyenlerinde geçerli duyduğumuz kadarıyla. Ben etrafımda ne böyle bir şey barındırdım, ne de yaşadım. Sigara içiyordum, onu da 4 yıl önce bıraktım.

Hem seksiyim, hem iyi bir şarkıcıyım

Göğüs ve bacak dekoltesini çok seviyor olmalısınız. Seksi popçu seçilmesiniz boşuna değil doğrusu...

- Evet seviyorum, bendegüzel duruyor, yakıştırıyorum kendime. Seksi popçu benim göbek adım oldu zaten, "Seksi Popçu Ayşe Sibel Tüzün." Hamileyken bir ara 72 kilo oldum, şimdi 59 kiloyum, boyum 1.75. Ne yalan söyleyeyim, sahnede güzel duruyorum. Fotoğraflarımı bakıyorum, çok hoş bir kadınım. Boyum uzun, bacak boyum uzun, güzel kıyafetler giyince, topuklularla filan gayet güzel duruyorum. Sahneye yakışıyorum, hoş bir kadınım. Ama bunun abartılıp, sanki başka hiçbir özelliğim yokmuş da, ben sadece seksiymişim gibi gösterilmem beni çok çıldırttı. Kafamı kazıtmamın etkenleri arasında bu da var. Ben sadece seksi bir kadın değilim, düşünen, üreten, müziği bilen, müziği yaşayan, şarkı söyleyebilen, sesiyle insanları etkileyen bir kadınım.

Hiç estetik yaptırmadım

Sizi ilk tanıdığımızda kızıl saçlıydınız, şimdi sarışın bomba olmuşsunuz. Bu arada estetik de yaptırdınız galiba...

- Daha hiç estetik görmedim Yener Bey, aşkolsun. Ne burun, ne dudak, ne göğüs, ne de başka bir yer. İlkokuldayken ön dişlerimden biri, duyma özürlü bir kız arkadaşımla frizbi oynarken kırıldı. O zamanlar ön üst dişlerim sürekli tedavi gördü, dişlerimden yana dertliyim. Gözümün biri 4,5, biri 1.75 derece miyoptu, 5 sene evvel çizdirip rahata erdim.

Bir kere ralliye katılın hiçbir şeyciğiniz kalmaz

Bir ara ünlü ralli pilotu Ethem Genim ’in co-pilotu olarak ralli yaptınız.

- Rallici olmam tamamen bir tesadüf eseri. Pilot arkadaşımız Ethem Genim’in co-pilotu o sırada ayrılmış. Ben de 18 yaşından beri ehliyet sahibiyim, hız yapmasını çok seviyorum. "Gel benim yardımcı pilotum ol" dedi, büyük bir cesaretle kabul ettim. Ralli yaptıktan sonra hiç hız yapmıyorum, bana öyle büyük ders oldu. Ralli öncesindeki çalışmalarda birkaç kez yamaca çarptık, çok korktum. Düşünün o yarış arabasının içinde her türlü güvenlik donanımı var ama, yine de büyük sarsıntılar geçiriyorsunuz. Maazallah aynısını normal hayatta geçerseniz, parçanızı bulamazlar. Direksiyon başında delirenlere ralli yapmalarını tavsiye ederim, bir şeycikleri kalmaz. Ralliden önce buradan Bodrum’a 6,5 saatte giderdim. Şimdi ise 11 saatin altına düşmüyor, arabanın hız ibresi 70’i geçmiyor.
Yazının Devamını Oku

İstanbul’da 15 bin polis açığımız var

17 Ocak 2006
Yener Süsoy’a Emniyet Genel Müdürlüğü’nün son zamanlarda yaptığı çalışmaların bir panoramasını çizen Abdülkadir Aksu, Emniyet teşkilatının kısa süre içinde Avrupa Birliği standartlarına ulaşacağı müjdesini de verdi. Aksu, AB’de 250 kişiye 1 polisin düştüğünü, bizim de bu rakama ulaşmamız gerektiğini belirtti. İstanbul’un asayişi Ankara’dan nasıl görünüyor Sayın Aksu. Sizin oraları bilmem ama, biz burada kapkaççılardan, hırsızlardan, eli silahlı magandalardan el aman diyoruz.

- Bence İstanbul’un asayişinde anormal bir durum yok. Arkadaşlarımız bütün gayretleriyle geceli gündüzlü çalışıp, yetkilerini sonuna kadar kullanıyorlar. Suçlular yakalanıyor ama, İstanbullunun bundan haberi olmuyor galiba. İstanbul’u dünya metropolleriyle karşılaştırdığımız zaman görüyoruz ki, suç oranı hayli düşük. İstanbul’da 15 bin polis eksiğimiz var, bugünkü mevcudumuz 29 bin kişi. 2001 yılındaki polis sayısıyla şu andaki polis sayısı arasında bile 2 bin açığımız var. Her müracaat edene 5 dakika içinde buyur ruhsatını demiyoruz. Kaçak silah yalnız Türkiye’nin değil, bütün dünyanın sorunu. Saddam’ın Irak’taki silah depoları bugün terör örgütlerinin elinde. Kapkaççıların arkasında organize suç örgütleri var. Yurdun her bölgesinden insan var, sadece belli bir bölgenin egemenliğinde değil.

MOBESE sistemi içinde İstanbul’un muhtelif yerlerinde 560 kamera var, yakında bu sayı 1000’e ulaşacak. Köprüler otoyollar, büyük mağazaların bulunduğu yerler, meydanlar sürekli kontrolümüz altında. Bunu sadece bir kamera düzeni olarak düşünmeyin. Bu uygulamayla İstanbul’da birkaç ayda neler yapıldı, bir bilseniz. Mesela köprü ve otoban turnikelerinden geçen 25 milyon aracın sorgulaması yapıldı. Bunlardan 503’ünün çalıntı olduğu tespit edildi. Bu kameralar sayesinde İstanbul polisi 12 milyon korsan CD, DVD ve kitap yakaladı bir hafta içinde. Yine bu sayede 385 asayişe müessir olay tespit edilip, ekipler o bölgelere yönlendirildi. Şimdi amacımız 3 yıl içinde MOBESE’yi bütün ülke geneline yaymak.

Polisimizin hepsi üniversiteli olacak

Polisimiz AB ile uyumlu hale geldi mi, hem eğitim, hem de sayı olarak?

- Şu anda en önemli sorunumuz, polis sayısındaki eksiklik. Çok acil olarak bu açığı kapatmak zorundayız. Çünkü, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin standardı, 250 kişiye 1 polis. Bizde ise bu oran son zamanlarda bazı yerlerde 340 kadar çıktı. Sayıyı AB standartlarına ulaştırabilmek için ortalama 40 bin polise ihtiyacımız var. Bunun 15 bini sadece İstanbul’a ait, düşünün. Teşkilattan her yıl ortalama 5 bin kişi emeklilik ve çeşitli nedenlerle ayrılıyor. Bu arada polis okullarının eğitim seviyesini yükselttik. 2001 yılına kadar 30 tane polis okulu vardı, 9 aylık eğitimle polis memuru mezun ediyordu. Bu okulları 2 yıllık meslek okulları yapınca, 10 bin mezun düştü 4500’e.

Ben polis meslek yüksekokullarının sayısını 26’ya çıkardım, mezun sayısı 7 bine yaklaştı. Anadolu Üniversitesi’yle imzaladığımız protokolle 2 yıllık polis meslek eğitimi öğrencilerine öğrenim imkánı sağladık. 2004-2005 eğitim döneminde 21 bin 548 polisimiz kayıt yaptırdı. Bu da gösteriyor ki, yakın bir gelecekte polis teşkilatında yükseköğrenim almayan personel kalmayacak. Ayrıca, Sayın Başbakanımızın direktifiyle çıkardığımız son bir yasayla, 4 yıllık fakülte mezunlarını polis yapmaya başladık. Bunun 2 bini 6 aylık eğitimden sonra geçen ayın 15’inde kuralarını çekip görev yerlerine dağıldı.

Bütün illerimiz kameralı olacak

Polis sayısını artırmakla asayiş daha mı iyi sağlanır?

- Hayır, asayişi sağlamak için sadece polis sayısını artırmak kafi gelmiyor. Polis sayısını artırmakla alan hákimiyetine kavuşuyorsunuz, elbette bu çok önemli. Bunun yanı sıra bilişim, bilgi teknolojisinden de geniş ölçüde istifade ediyoruz. Emniyet teşkilatına bilgi işlem hizmeti verilmesi amacıyla kurulan POLNET’in bünyesinde 39 farklı proje var. POLNET, her tür bilgiye en hızlı, kolay ve güvenilir şekilde ulaşmamızı sağlayan modern bir bilgi sistemi. Ulusal ve uluslararası tüm bilgi ağları ve bilgi bankalarına entegre olabilecek yapıda. MOBESE dediğimiz "Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu", Emniyet Genel Müdürlüğü araçları için tasarlandı. İletişim altyapısı olarak GPRS teknolojisini kullanan yazılım ve mobil donanım birimlerinden oluşan, coğrafi bilgi sistemleri ve bilgi yönetim sistemlerinin entegrasyonu. MOBESE’yi ilk olarak 2001’de Diyarbakır’da başlattık. NATO Zirvesi sırasında İstanbul Şişli’deki kongre vadisinde bir müddet denedik. MOBESE’yi bütün illerimize yayacağız.

İşte Aksu’nun diyet mönüsü

Sabah: Uyanır uyanmaz, aç karnına 2-3 bardak ılık su içmek şart. Kahvaltıda 1 dilim ince kepek ekmeği, 1 kibrit kutusu büyüklüğünde az yağlı beyaz peynir, şekersiz çay veya kahve veya az yağlı süt. Sebzenin her çeşidi, domates, biber ve mantar ızgara sınırsız. Haftada 3 gün 1 adet çok katı pişmiş yumurta da var. İsterseniz 2 yumurtanın beyazıyla mantarlı omlet veya menemen yapabilirsiniz.

Öğle: 1 tabak az yağlı sebze yemeği, az yağlı sınırsız salata, 1 küçük kase yağsız yoğurt, 1 dilim kepek ekmeği.

16.00: 2 adet kepekli diyet bisküvi veya 1 elma.

Akşam: Orta büyüklükte ızgara et veya balık veya derisi alınmış tavuk. Az yağlı salata yine sınırsız.

22.00: 1 elma ve 1 portakal.

5 ayda 18 kilo verdim

Hayli kilo vermişiniz beyefendi, bakıyorum bu dik merdivenleri ikişer ikişer çıkıyorsunuz.

- Her iki dizimden de menüsküs ameliyatı geçirdim, bayağı rahatsızlık veriyordu. Beni gören her doktor, kilo vermemin kesin şart olduğunu söyler olmuştu. Dizlerim, 100 kilonun hayli üstünde olan ağırlığımı çekmiyordu. Hayatımda sigara içmediğim halde, zor nefes alıyordum. Yaklaşık 5 aydır doktor kontrolünde sıkı bir rejim uygulayıp 18 kilo verip 80 kiloya indim. Hem dizlerimdeki sıkıntım kalmadı, hem de nefes alamamam bitti. Diyet önemli ama, her şey insanın kendi beyninde bitiyor. Ben yememe içmeme disiplin getirerek meseleyi çözdüm. Eskiden yemek aralarında hiç ağzım durmazdı, çay pasta ikramlarını reddedemezdim. Akşam eve gelirdim, yatıncaya kadar gelsin meyveler, gitsin hamur tatlıları. Son 5 aydır bunların hepsini kaldırdım.

Uyuşturucu trafiği artık bize uğramıyor

Uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılarının rotaları hálá aynı mı?

- Uyuşturucuyla son birkaç yıldır öylesine etkin bir mücadele yapıyoruz ki, bu yüzden kaçakçılar rota değiştirdi. Bu gerçek, Avrupa Parlamentosu’nun bir oturumunda da tescil edildi zaten. Türkiye üzerinden Batı’ya giden kaçak yolu, şimdi bize uğramadan Akdeniz’in güneyinden veya Karadeniz’in kuzeyinden geçiyor. Uyuşturucu, silah kaçakçılarıyla olduğu gibi, insan kaçakçılarıyla da mücadele ediyoruz. Geçenlerde Yunanistan’da bir toplantı gerekleşti, bizim irade beyanımızla. İnsan ticaretine karşı 4 ülke olarak toplu bir mücadele süreci başlattık. Kaynak ülke, transit ülke ve hedef ülke olarak İran, Pakistan, Türkiye ve Yunanistan bir araya gelip birlikte işbirliği yapalım dedik. İnsan kaçakçılarının rotası da, yine amansız mücadelemiz sonucu değişti. Son 5 yılda 500 binin üzerinde insan yakalamışız, korkunç bir rakam. Bu işleri 37 ayrı ülke uyruğundan 5 bin küsur kişi organize ediyor. Daha çok doğumuzdaki ülkelerden gelip Ege Bölgesi, Tekirdağ ve Batı Karadeniz bölgelerine gidiyorlar. Onun için Sahil Güvenlik Komutanlığı’na buralarda çok iş düşüyor. Yakalamakla iş bitmiyor ki, ondan sonra bakımları, ülkelerine iadeleri var.
Yazının Devamını Oku

Oğlumu avukatı yapmak isteyen ’baba’lar var

16 Ocak 2006
İstanbul Polis Moral Eğitim Merkezi’nin en üst katı, boşuna aramayın, yoldan görünmüyor. Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz Boğaziçi. Hava serin ama, kış gibi değil. Boğaz’dan geçen gemilerin ışıkları ile yalıların şamdanları suyun üstünde müthiş yakamozlar oluşturuyor. Derken içeri, Diyarbakır doğumlu İstanbul milletvekili, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu girdi. O da ne, görüşmeyeli beri incecik, manken gibi biri olup çıkmış. Ne göbek kalmış, ne gerdan, ne de yanak. Önce kenardaki koltuklarda oturup girizgah yapayım, Atina ve Viyana nasıldı diye. Sonra da aklıma, kulağıma gelen bütün soruları açık seçik soracağım Aksu’ya. Birazdan oğlu Murat ile 3 torunu da gelecek, onların yanında da aynen ateşe devam. Bu arada mönüde neler olduğunu merak edenler olabilir. Bol salata, bol meyve, bol levrek buğulama ve şekersiz kahve. Bakan beyimiz diyet yapıyor ya, artık hayal oldu Diyarbakır’ın o güzelim yemekleri. Güle güle meftune, etli eşkili dolma, kibe mumbarı, kaburga dolması, ayva aşı, lebeni ve de Nuriye...

Dışarıda dolaşan tek baba kalmadı

Sayın Aksu, halen hapishanede olan bir ünlü kabadayı sizin için "Önce oğlu Murat’a baksın" dedi. Bazı çevrelerde oğlunuzun İstanbul’da krallık kurduğu, eğlence mekanlarının ondan sorulduğu söyleniyor...

- Bunların hep iftira yahu!.. Oğlumu avukatı yapmak isteyen babalar var. Bu söylentileri onlar çıkartıyor. Benim oğlum /images/100/0x0/55eb6444f018fbb8f8be23afaklı başında, kariyeri olan, doktorasını yapmış bir hukukçu, avukat. Ben oğlumla iftihar ediyorum, Allah herkesin evladını bağışlasın, benimkine de. Bu dedikoduları çıkaranların başında, halen hapiste olan bir organize suç şebekesinin elebaşı var. Bugün dışarıda dolaşan bir tek çete reisine, baba denen adama rastlayamazsınız. Bunlar kendiliğinden gelip "Biz teslim oluyoruz" demediler herhalde. İçeriye atılanlar, bize olan kinlerini böyle onursuz iftiralar atarak kusuyor. Bunlara özenen yeni yeni mafya özentisi yapan gruplar var. Onları da yakalıyoruz hemen, çete reislerine aman, babalara müsamaha yok.

Bodrum Kaymakamı olmak isterdim

Güya, başbakan size "Biraz dinlensin" diye mesaj göndermiş. Siz de cevaben "Giderim ama, 40 kişiyle birlikte" demişsiniz. Gerçekten AKP içinde bu kadar gücünüz var mı?

- Böyle bir şey nasıl olur efendim, biz bu partiyi o arkadaşlarımızla birlikte kurduk. Bölünme olabilir mi, Sayın Başbakan, Abdüllatif Bey, Abdullah Bey hep beraberdik. Sayın Başbakanla gerçekten bir gönül birliğimiz, yakınlığımız var. Kendisini ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden tanırım. Bakanlık makamları da gelip geçicidir, millete hizmet için nöbet yerleridir. Oralara kimin atanacağını, kimin alınacağını Başbakan bilir, son söz onundur. Bu benim ilk bakanlığım da değil ayrıca.

Onurlu bir Türk siyasetçisi olarak milletimin her daim hizmetinde bulundum, bulunurum. Kendimi bu görevde başarılı /images/100/0x0/55eb6444f018fbb8f8be23b1bulup bulmadığımı da sordunuz, evet buluyorum. Ben bu bakanlığı çok iyi bilen biriyim, çünkü en tabanından geliyorum. Mesleğe nahiye müdürlüğünden başladım, kaymakamlık, il emniyet müdürlüğü, valilik, emniyet genel müdür yardımcılığı, bakanlık yaptım. Kaymakamlığımda da hiç yer tercihim olmadı ama, çok sevdiğim Bodrum’a kaymakam olmayı isterdim doğrusu.

Ayrımcılığa ömür boyu karşı çıktım

Yakalanan çete reislerinin, babaların daha çok Karadeniz kökenli olduğu görünüyor. Doğulu ve Güneydoğulu hemşerilerinizi kayırıyor musunuz?..

- Ne demek efendim, benim hemşerim olan çete reislerinin hemen hepsi içeride. Bu benim hiç hoşuma gitmedi, çok tehlikeli bir konu. Ben ayrımcılığa ömür boyu karşı olan bir adamım, Sizinle Malatya Emniyet Müdürü olduğum l975’lerden beri tanışırız. Bugüne kadar hiç gördünüz mü böyle bir ayrımcılığa izin verdiğimi? Suçlunun hemşerisi, terörün dini, imanı olmaz. Ben size özel olarak bir liste göstereceğim, yakalananların nereli olduğunu kendi gözlerinizle görün. Ama, bunların kimler olduğunu asla yazmak yok (Not: Listeyi gördüm, yakalananların çoğunluğu Doğu ve Güneydoğulu. Y.S) Organize suç örgütlerinin önemlilerinden birini başı olan Diyarbakırlı bir çete reisini yakaladık. Adam "Bu İçişleri Bakanı beni mahvetti, bunun hesabını hem kendisinden, hem oğlundan soracağım" diye mahkeme kapısında bas bas bağırmış.

Öncelikli sorun bölücü terördür

Son yapılan güvenlik zirvesinde neler konuşuldu, yeni önlem paketleri içinde neler var?

- Sayın Başbakanın arzu ve isteği üzerine bu zirve yapıldı. Abdullah Bey, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı olduğu için onun başkanlığında yaptık. Türkiye olarak bizim öncelikli sorunumuz, bölücü terör örgütü PKK’dır. Elbette terörün her türüyle de mücadele ediyoruz, güvenlik güçlerimizin deneyimi fevkalade. Son zirvede, başta bölücü terör olmak üzere, güvenlik konusunda geçen yıl içinde neler yapıldığı, neler yapılması gerektiği Sayın Başbakana sunuldu.

Hanefi Avcı en aktif görevde

Hanefi Avcı ’yı kasten mi pasif göreve atadınız? Kapıkule operasyonunu yapacağından önceden haberiniz oldu mu?

- Nasıl haberim olmaz sayın Süsoy, ben Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanıyım. Öteki iller gibi, Edirne’nin de valisi, emniyet müdürü bu bakanlığın elemanları. Söylenenlerin aksine, il emniyet müdürlüğü, emniyet genel müdürlüğündeki bir daire başkanlığından çok daha aktif bir görev. Daire başkanlıkları bizde karargah hizmeti, başkanların icra yetkileri yok. Halbuki il emniyet müdürleri aktiftir, hareketlidir. Edirne bizim en önemli illerimizden biri, oranın il emniyet müdürlüğü çok önemli bir görev. Ayrıca, bir yargı kararını uygulamak zorunda kaldığımız için, o arkadaşımızı Edirne’ye gönderdik.

Şemdinli olayında sonuna kadar gitmeye kararlıyız

Şemdinli olaylarında bugünkü tarih itibariyle gelinen nokta nedir?

- Şemdinli’de yargı süreci devam ediyor, tecrübeli bir savcı arkadaşımız yürütüyor. Her yönüyle bağımsız ve hür bir adalet adamı olarak ciddi bir inceleme yapıyor. Hükümet olarak tavrımızı ilk gün belirlemiştik: Olayın üstüne gidilsin, aydınlatılsın demiştik. Sayın Başbakanla Şemdinli, Hakkari ve Yüksekova’ya gittik. Ramazan bayramının birinci günü de ben Şemdinli’deydim. Bir araçta uzaktan kumandayla patlatılan bomba olayı üzerine gitmiştim. Vatandaşlarımın bayramlarını tebrik ettim, geçmiş olsun dileklerimizi ilettim, Bir kafede muhtarlar, esnaf, vatandaş bir araya gelip uzun uzun sohbet ettik. Vatandaşımıza patlamadan doğan zararlarının karşılanacağını söyleyince çok sevindiler. O gün başbakanımızın talimatıyla valilik emrine 200 bin YTL gönderildi. Aslında Şemdinli sakin bir ilçemizdir, bugüne kadar büyük olayların olduğu bir ilçe değildir. Hem de, İran ve Irak’la komşu olmasına, bölücü örgütün yuvası Kandil’e 50-60 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen. Oranın insanı hem kanaatkardır, hem de devletine saygılıdır.

BAKANIN OĞLU MURAT AKSU İLK KEZ KONUŞTU

Yapılan gayrı ahlaki tekliflerden bıktım

Murat Bey, babanızın sizin için söylediklerine ekleyecekleriniz var mı?

- Yaptığım avukatlık iŞlerinde bana birçok gayri ahlaki, uygunsuz teklifin de geldiği çok oluyor. Bunlardan bıktım, hiç kuşku yok ki hepsini anında reddediyorum.Babam bakan oduğundan beri de hiçbir ceza davası almıyorum. Maalesef tekliflerini reddettiğim insanlar, babam ve benim hakkımızda akla hayale gelmedik dedikodular üretiyor. Ben İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun oğlu Murat Aksu olarak bunların hepsine gülüp geçiyorum. Hayatın boyunca Abdülkadir Aksu’nun oğlu olmanın verdiği onur kadar, zorluğunu da yaşadım, yaşıyorum. Bu benim babamın ilk bakanlığı değil, ayrıca bunca yıldır devletin nice yüksek makamlarında şerefle görev yaptı. Biz kendimizi bildik bileli hep bu sorumluluk bilinci altında büyüdük, ona toz kondurmadık, kondurmayız. Ben devlet terbiyesini çocukluğumda aldım, hep ona layık bir evlat olmanın gurur ve onurunu yaşadım, yaşıyorum.

YARIN: İstanbul güvenli kent
Yazının Devamını Oku

Vural Öger’e yanımda palamut bile götürdüm

12 Ocak 2006
Türk müziğinin efsanevi şarkıcısı Gönül Yazar, bugüne kadar hiç kimseye anlatmadığı anılarını Yener Süsoy’a anlattı. Taşbebek"in ünlü işadamlarından milletvekillerine, İstanbul’dan Hamburg ve Los Angeles’a uzanan bu çarpıcı anılarda, satır aralarında gizli bir hüzün okunuyor.

- Vural’a yıllarımı verdim, hiç kimseye vermediğim kadar. Benim kıymetimi bilemediği için onu ben bıraktım. Çok emek verdim ona, hem de çok. Pazar günleri 70 lira verip sabah ilk uçakla Münih’e, oradan da Hamburg’a /images/100/0x0/55eb1b99f018fbb8f8ab917fuçuyordum. Buradan ona çingene palamudu, maydanoz, dereotu bile götürdüm. El çantalarını arıyorlar diye balıkları vakumlayıp bavula koydum. Paketler uçakta basınçtan patlamasın mı? Bütün ipeklilerim mahvoldu palamut sularıyla. Nijerya’da iş yapmak istiyordu, onu Turgut Özal’ın konutuna götürdüm. Lagos’a bavullar dolusu numunelerle birlikte gittik, Kuveyt’e aynı şekilde. Büyükelçi Kaya Toperi’yle tanıştıran da benim. Ama onun Helga’larına, Monika’larına, Erika’larına dayanamadım. Hamburg’daki evine her geldiğimde çekmecelerden ya bikini çıkıyordu, ya sutyen, ya da don...

Ayrılmadan önceki yılbaşını İstanbul’daki Regine’de kutluyoruz. Bir de karı-koca Alman misafirimiz var o gece. Adam beni dansa kaldırdı, kıskanç olduğum için masamızı da gözlüyorum. Bir ara baktım, adamın karısıyla bizimki burun buruna kıkırdaşıyor. Hemen masaya döndüm, oturur oturmaz viski bardağını alıp Vural’ın kafasından aşağı döktüm. Adam hiç sesini çıkarmadı, kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı. Koştum arkasından, sokak kapısında kapıştık. İpince topluklu pabuçlarımı ayağımdan çıkarıp kafasına fırlattım. Benim boyum küçük, adam neredeyse iki metre. Topuk sen kalk, adamın sol gözünün altından gir. Hemen Taksim İlkyardım Hastanesi, oradan Çapa derken gözünü kurtardılar. Yok yere adamın gözünü kör ediyordum az kalsın ayol.

3 bin TL borcumu 13 bin yapan gazinocu

- Daha sonra ikinci eşim olan Özden Çelik (Yalçın Nacar) ile Gölcük’te "Ateşli Kan" filmini çekiyoruz. İstanbul’dan haber geldi ki, evime icra memurları gelmiş, neyim var neyim yok haczedip götürmüşler. Ben o sırada attan düşmüştüm, Gölcük Deniz Hastanesi’nde yatıyorum, Özden de başımda bekliyor. Birkaç gün sonra iyileşip beraber İstanbul’a döndük. Özden dünya tatlısı, beyefendi bir insan, çok zengin bir ailenin de çocuğu. Eve bir girdim ki, ortada sadece bir yatak var, gerisi bomboş. Avukatım geldi; "Fahrettin Aslan, 13 bin liralık senedi ödemediğim için sana haciz göndermiş" dedii. 1962 senesinde 13 bin lira çok büyük para.

Dedim ki "Senet 13 bin lira değil, 3 bin lira." Meğerse 3 bin rakamının yanına Fahri beyler 1 rakamı ekleyip, 13 bin lira yapmış. Mahkemeye düştük, bilirkişi ikinci duruşmada 1 rakamının sonradan yazıldığını tespit etti. Fahri Bey, o zamanlar Emin Yeyman’la ortak. Emin Bey benim yanımda bağırdı Fahri beye; "Sen yandın, beni de yaktın" dedi. Fahri Bey çekti beni kenara; "Bana bak, sana zam yapıyorum. Mahkemede ’Ben şaşırmışım, rakamı belki de hizmetçiler değiştirmiştir’ deyip kıvır" dedi. Ne yapacaksın, ekmek parası, girdim mahkemeye, kıvırıp onları kurtardım. Ama amme davası devam etti, 2,5 yıl süründüler mahkemede.

Sahneden hep nefret ettim

- Herkes beni gülerken görüyor ya, zannediyorlar ki, ben hiç gamı kasaveti olmayan, şen şakrak bir kadınım. Aslında insanların beni öyle zannetmelerine çanak tutan benim. Çünkü, baktım ki insanlar o deli dolu, vurdumduymaz Gönül’ü seviyor. Bu kadının gecesi gündüzü eğlence, vur patlasın çal oynasın geziyor, ağzı hep ensesinde fiyonk. Üstüne üstlük beni bir de çapkın kadın zannettiler. İtiraf ediyorum ki, ben bugüne kadar hep bu rolü oynadım. Sahneden hep nefret ettim, her evliliğimi sarhoş mezesinden kurtulmak için yaptım. Ama, her seferinde de kürkçü dükkana dönmek zorunda kaldım.

Yaptığım bir sürü ıvır kıvır hareketler var sahnede, millet bayılıyor. Bunları başka baş solistler yapsa rezil olur, aforoz ederler billahi. Ben küfür bile etsem, millet yerlere yatıyor. Ben Ankara Radyosu’ndan yetişmeyim, İzmir’de Mehmet Kasabalı Musiki Cemiyeti’nde yıllarca meşk ettim. Konservatuvar bitirmedim ama Türk musikisi eğitimim köklüdür. Fahri Kopuz, Suphi Ziya Özbekkan, Melahat Pars hocalarımdı, elbette notistim de. Ama radyo başka, sahneler çok başka.

İlk gelinliğimi 6. evliliğimde giydim/images/100/0x0/55eb1b99f018fbb8f8ab9181

- Hayatımın telli, duvaklı ilk gelinliğini, 1997’de Las Vegas’ta 6. eşim Fahrettin Akçınar’la evlenirken giydim. Fahrettin’le Muzzaffer Tema’nın Los Angeles’teki evinde tanıştık. Çok hoş bir adamdı, kendi TIR’ıyla halı ticareti yapıyordu. Arabayla Las Vegas’a gidip bir kilisede evlendik. Düğün yemeğini Mirage’da yedik, sonra sabahlara kadar içip dut gibi olduk. Sabaha kadar gelinlikle dolaştım anasını satayım, yoksa gözüm açık gidecekti. Gün ışırken oteldeki yatağımıza girdik, adam kafasını koyar koymaz uyudu. İlk gecemizde. Gelinliğimi kendim katlayıp "Yırttık bu geceyi" deyip ben de misler gibi uyudum. Muzaffer Ağabey’in bana söylediği laf kulaklarımda, nikaha 3 saat varken. "Gönülcüğüm, bu çocuğun bir sene borcu var, bütün kazandıklarıyla onu kapatmak zorunda. Kredi kartlarının hepsi bloke, tek kuruşu da yok. Hayat müşterek, feraha erene kadar, evden eşyalara kadar hepsini sen alacaksın." İyi mi Yenerciğim, ne halt yiyeceğim ben? Los Angeles’a döndük, Tema’ların sırasında 1500 dolara 2 odalı bir daire kiraladım. Tenceresinden tavasına kadar içini döşedim, her şey tamam. Elbette sevgili yavrum Spike da benim yanımda. Adam tutturmaz mı, ben köpek istemem diye. Bir, üç, beş derken haydi bana eyvallah, Los Angeles ve borçlarınız sizin olsun Fahrettin Bey. Hiçbir evliliğim bir seneyi bulmadı. Hiçbir kocam da bize alyans almadı. Hep ben alıyordum, al bu sana, bu da bana diyordum.

Bana 30 elbise yollayan 68 yaşındaki milletvekili

- Demokrat Parti Tekirdağ Milletvekili Şevket Mocan aşık olmuş bana. Şevket Bey o sıralarda DP’den istifa edip CHP’ye geçmişti. Çok zengin 68 yaşında deli dolu bir adamdı. Bir gün terzi Madam Ester, el makinesiyle Tokatlıyan’daki odama geldi. Yardımcıları kocaman çantaları açtı, içinden renk renk kumaşlar çıktı, gözlerime inanmıyordum. Hepsi Şevket Mocan’ın hediyesiymiş, 30 tane elbise dikti bana. Bir gün Kuzguncuk’taki ünlü Mocan Yalısı’na davet edildim. Şevket Bey, silindir şapkalı, uzun boylu bir adamdı.

O sırada Celal İnce de Tokatlıyan’da kalıyordu, aramızda platonik bir ilişki vardı doğrusu. Çok kibar, çok namuslu, çok terbiyeli bir adamdı, öyle adamlar şimdi nerede yahu? Bir gün baktım Şevket Mocan elinde tabanca koridorda koşuşturuyor. Beni görünce "Nerede ulan o Celal İnce denen herif, geberteceğim onu" dedi. Meğer Celal Bey’le aramızdaki yakınlaşmayı duymuş, yalısındaki davetlere bu yüzden seyrek gittiğimi sanmış. "Benimle evlen, bütün Istranca Ormanları senin olsun" derdi hep.
Yazının Devamını Oku

Yasemin’i doğurmak için ölümü göze aldım

11 Ocak 2006
Gönül Yazar, ilk bölümde, ilk çocuğunu narkozun bile bulunmadığı ilkel şartlarda nasıl aldırdığını ve içinde kalan parçalar yüzünden nasıl ağır bir kanama geçirdiğini anlatmıştı. Bugün de bir çocuk bahsi var. Ancak, bu sefer Gönül Yazar doğurmak isterken, çocuğun doğmasını engellemeye çalışan eski bir asker olan Orhan Erkanlı. 27 Mayıs darbesinin mimarlarından olan ve daha sonra yurtdışına sürgüne gönderilen 14’lerden Orhan Erkanlı. Erkanlı, o dönemin parasıyla, çocuğu aldırması için Gönül Yazar’a tam 500 bin lira gönderiyor.

- Biliyor musun Yener’ciğim, ailem hiç benimle iftihar etmedi, kızım dahil. Biricik Yasemin’im, bu kadar tanımmış bir annenin kızı olmakla hálá iftihar etmiyor gibime geliyor. Suçlu hissediyorum kendimi, onunla sabahları birlikte kahvaltı edip, okula kendi ellerimle gönderemediğim için. Ama çocuğumun istikbali için mesleğimi yapmak zorundaydım, ne bilirdim ileride ne olacağını. Kim bana dirsek çevirirse çevirsin, o benim evladımdı. Yaptığım her şey kabahat oldu, tenkitlere, saldırılara uğradım. Halbuki ben onu dünyaya getirebilmek için hayatımı tehlikeye attım. Öldürülmeyi, parçalanmayı, sürülmeyi, bir yerlere götürülüp de bir daha buralara getirilmemeyi. Her şey yapabilirdi yalakalar bana. Ama altın kalpli, mangal yürekli Erol’un vicdanı bunların hiçbirine elvermezdi. Ona yaranmak için her türlü iğrençliği yapacak tıynette kralcılar vardı. /images/100/0x0/55ea7020f018fbb8f87fec7e

ERKANLI’DAN 500 BİN LİRA

O sırada Hürriyet’in Genel Müdürü olan Orhan Erkanlı benimle uğraşmaya başladı. Erol Bey, benden nasıl çocuk yaparmış. İhtilalci Erkanlı, Yasemin’i doğurmama mani olmak için neler yaptı bana. İlk evliğimde kürtaj olduğum için çocuğum olmuyordu, Erol beni 1.5 sene tedavi ettirdi. Çocuğum ona benzesin diye, evin her tarafını babasının resimleriyle donattım. İlk oynadığı zaman o resimlere bakmamı söylemişlerdi. Orhan Erkanlı bana neler yaptı, anlatayım da cümle álem şaşsın. Doktorlarım rahmetli Prof. Dr. Tahsin Artunkal ile Mansur Sayın’a, "Yürürken şu karının at kıçına bir iğne, kanama olsun, çocuğu düşürsün" demiş. Bir gün evde yatıyorum, elinde küçük bir paketle Hafta Sonu’nun Yazı İşleri Müdürü İlhan Turalı geldi. Elindekinin ne olduğunu anladım. "Çocuğu düşüreyim diye para mı getirdin ağabey?" dedim. Güldü, "Kızım al şu 500 bin lirayı, kendine Bebek’te bir daire al, delikanlı bir kız olduğunu göster" dedi. Kendisine, "O parayı Orhan Erkanlı’ya geri götür" dedim.

MUHABİRİNİTİRAFI

Gazetenin G.K. adlı bir muhabiri yıllar sonra bana bir itirafta bulundu. "Çok hastayım, bu sırla ölmek istemiyorum" dedi. Anlattı, aman Allah’ım ben ne felaketler atlatmışım. Orhan Erkanlı takımı benim için nasıl plan yapmış biliyor musun, anlatayım da aklın dursun. Demişler ki, "Uçağa binerken merdivende şu karının ayağına bir çelme tak, düşür" Çocuk, "Ben bunu yapamadım, hatırla o gün senin koluna girip uçağa bindirdim" dedi. Bu fikrin babası kim biliyor musun, onca yıl benim patronluğumu yapan Fahrettin Aslan. Bir gün telefon etti Erol, "Gönül, duyduklarım vicdanıma çok dokundu, mahvoldum. Git kız, Avrupa’nın en iyi yerinde, en iyi doktoru doğurtsun seni. Kimi istiyorsan onu seç. Yeter ki sen ve çocuğumuz sağlıklı olun" dedi Allah senden razı olsun Erol’cuğum, dünya durdukça sen de dur.

Loren’İN doktoru benim de doktorumdu

- Doğru İsviçre’ye gidip, Sophia Loren gibi Inter Continental’e yerleştim. Aklımda hep Sophia Loren gibi doğurmak var, o da benim gibi çok tedavi görmüştü. Rahmetli Tahsin Artunkal’ın aracılığıyla Loren’in doktoru Hubert de Wateville’ye ulaştık. Sophia’nın kaldığı 57 numaralı odayı bana verdiler, her şey rüya gibiydi. Altıncı ayın sonlarında bir gün şiddetli bir kanama başladı. Ödüm patladı, eyvah bu çocuk da gidiyor diye. Hemen ameliyata aldılar, meğer çocuk ters dönmüş, kordon boynuna dolanmış. Bir ara, ben ölsem de, çocuk kurtulsa dedim, vallahi. O şartlar altında İsviçre’de doğurmasaydım, belki de ölmüştü çocuk. Yasemin 38 günlükken, Pakistan Havayolları’nın uçağıyla gizlice girdim Türkiye’ye. Saat 02.30’da İstanbul’a inen tek uçak oydu. Kucağımda Yasemin, yanımda ise Gülsüm Kamu vardı. Uçağın ön tarafına bir steyşın araba yanaştı, bizi alıp eve götürdü. Arabanın alana girişi için valilikten izin alan kimdi biliyor musun, Orhan Erkanlı.

Zeki Müren yoldan delikanlı toplardı

- Zeki Müren beni yıllarca çanta gibi yanında taşıdı ama, ondan bir şey öğrenemedim maalesef. Çünkü o, benim tersime yaşamak için öldür düsturunda olan bir adamdı. Sık sık arabasıyla dolaşırdık, yolda beğendiği bir çocuk görürse bana uyduruk bir adres sordururdu. Sonra, adresi bulamadık bahanesiyle tekrar geri dönüp aynı çocuğu arabaya alıp otele götürdük. O misafirleriyle kendi odasına, ben kendi odama çıktık. İzmir Büyük Efes Oteli’nde kalıyoruz, o kral dairesinde, ben köşe süitte.

Telefon etti, "Bu yakışıklılarla odada oturuyoruz. Biri tutturdu illa Gönül Yazar’ı isterim diye. Az biraz benim odaya gelsene kız" dedi. "Zeki Bey, kusura bakmayın makyaj yapıyorum, saatim de geldi, gazinoya gitmem lazım" deyip atlattım. Rahmetli iyi, hoş adamdı, çok büyük bir sanatçıydı, kendisine rakip gördüğünü yok ederdi. Beni iki kere gazinodan attırdı, "Benim olduğum yerden sen kendi isteğinle ayrılamazsın, ancak ben seni attırırım" demek için. Allah taksiratını affetsin, nur içinde yatsın.

Şizofren olan erkek kardeşim intihar etti

- Bunca senedir içimde sakladığım, yüreğimi kanatan bir sırrım var. Biz üç kızkardeş biliniriz ama, aynı anne babadan bir de "Ahsen" adlı erkek kardeşim vardı, şizofrendi. Maksim’e gidip Fahri Bey’e "Ben Gönül Yazar’ın kardeşiyim" diyor. Çakıl’a geliyor, patron Behzat’a aynı şeyleri söylüyor, ben yokum. Ben Ecnebi’yi oynuyorum, ne yapayım, tam yeni yükselmişim, büyük isim yapmışım. "Evet, böyle biri var ama kardeşim değil. Biz üç kız kardeşiz. Annem babamla çok istemişler bir de oğulları olsun diye. Dnun için birini evlat edinmişler" dedim. Yıllarca susmuşum, pat diye ne diyeyim Yener’ciğim? Hepimiz çoluk çocuğa karışmışız, saçımı başımı yoluyorum. 1981’in bir yaz gecesi, İstanbul’dan Yalova’ya giderken, ’Ya Allah’ deyip kendisini atıyor denize. Vapur durmuş, aramışlar, taramışlar, hiçbir şey bulamamışlar.

Ahsen’in ne mezarı var, ne de fotoğrafı. O zamanlar ben Vural Bey’le beraberdim. Bu sırrımı bugüne kadar hep sakladım, neden biliyor musun? Böyle bir kardeşimin olduğunu biri duyacak diye ödüm patlıyordu. Çünkü yeni anne olmuştum. İnsanlar şizofreniyi irsi zannedip benden çekinebilirdi. O denizde kaybolan, mezarı bile olmayan çocuk, anne-baba yüzünden o hale düşmüştü. Babam, üvey annem var diye onu yanına almadı. Annem de, üvey babam var diye almadı. Ahsenciğimin bu hallere düşmesi, sahipsiz kalmasından oldu. Zavallı kardeşim, ölünceye kadar ya akıl hastanesindeydi, ya cezaevinde, ya da askerlikte.


Gösterişi çok severim

- Aslan burcunun bütün özelliklerini taşırım. Gururuma çok düşkünümdür, burnum yere düşse almam. Gösterişi çok severim, bir yerlere gittiğim zaman bütün gözler bende olsun isterim. Bir de, anadan doğma vejetaryenim, hayatta ağzıma et koymadım, kokusunu bile alamam. Hayatımda sigara, kahve içmedim, uyuşturucu desen görmedim bile.

Yarın: Vural Öger’e bavulla palamut taşıdım
Yazının Devamını Oku

Üç aylık çocuğumu narkozsuz aldırdım

10 Ocak 2006
Gönül Yazar’ı tanımayanınız var mı? Elbette yok. Efsane ’Taş Bebek’ neredeyse tüm dünyada tanınıyor olmalı. Sahnesiyle, eşlerinin sayısıyla ve ille de yaşının kaç olduğu dedikodularıyla. Peki, Mürşide Gönül Özyeğiner adını duydunuz mu hiç? Fatma ile Mehmet’in ortanca kızı, Eşrefpaşalı Gönül’ü tanıyanınız var mı? Elbette yok. Mürşide Gönül Özyeğiner kim biliyor musunuz? Sahnelerimizin ’Taş Bebek’ namlı yıldızı, Türk müziğinin ünlü sanatçısı Gönül Yazar’ın ta kendisi. Serencebey sırtlarında Boğaziçi’ne 175 derece bakan kartal yuvası gibi görkemli bir çatı dubleksi. Bu benim Gönül Yazar’la ilk röportajım, 40 yıldır nedense bir türlü karşı karşıya gelememişiz, kısmet bugüneymiş. Kucağında yedi yaşına basan Chihuahua cinsi "Spike" adlı erkek köpeği. Bu köpek, başta Madonna, Paris Hilton olmak üzere tüm dünya starlarının gözdesi. Cesur, çok canlı, gururlu, duygulu, sadık, zeki ve girişken olarak nam salmışlar. Dünyanın ve Amerika kıtasının en eski cinsi, Meksika’nın yerlisi. Dünyanın en minik şecere köpeği. Eh, ’Taş Bebek’e de böylesi yakışır. Muhterem hanımefendiler, beyefendiler, bu röportajımızda bilmediğiniz Gönül Yazar’ı ilk kez tanıyacaksınız. Tıpkı benim gibi. Mürşide Gönül Özyeğiner’i tanıdıkça káh gülecek, káh üzülecek, káh kızacaksınız. Gönül Yazar, siz deyin 1932’li, ben diyeyim 1936’lı, kendisi desin 1940’lı. Ne yazar, yazsa yazsa Gönül Yazar. İşte size ilk kez tanıyacağınız, gerçek Gönül Yazar. İşte ’Taş Bebek’in arka yüzü./images/100/0x0/55ea8419f018fbb8f88510ae

- Henüz 13 yaşındayken Ege Ses Kraliçesi seçildim. Gazeteler beni yazıyor, herkes merak içinde kim bu kız diye. İzmir Radyosu sanatçısı Necdet Yazar’la turneye çıktık. Çocuğum ama, Necdet’i beğeniyordum. Bekardı, Humphrey Bogart’a benzerdi, davudi bir sesi vardı. Belki de baba arayışı içinde olduğum için, babam yaşında iki adamla evlendim. Sahneye ilk kez Manisa’da çıktım, sonra Muğla, Milas, Denizli derken üç ay dönmedik eve. Bir gün annem polislerle beni Ankara Ulus’taki Lozan Oteli’nde enseledi. Hemen yıldırım nikah, alelacele evlendik. Cebeci Aile Çay Bahçesi’nde söylüyoruz, karı- koca 15 ’erden 30 lira alıyoruz. O sırada hamile kaldım, dedim ki Necdet’in alacağı 15 lirayla biz geçiniriz. Patron, "Kocanı tek başına çalıştırmam " demesin mi? Çocuğu aldırmaktan başka çare yok. Ankara’nın en iyi kadın doktoruna gittim, "Üç aylık çocuk alınmaz " dedi. Otele döndüm, biraz sonra kapı çalındı, doktorun asistanı gençti gelen. "Ben size kürtaj yaparım ama, narkoz verecek kimsem yok" dedi. Cihan Palas’ın yanında daracık sokakta bir eve geldik, tahta merdivenle yukarı çıktık. Adamın evinde muayene odası bozuntusu köhne bir yer. Narkozcu yok, ben bağırdıkça Necdet elleriyle ağzıma bastırıyor. Böyle böyle üç aylık çocuğu çatır çatır aldırdım. Necdet o akşam beni Mualla Mukadder Abla’nın evine bıraktı. Eşi Burhan Atakan’ı babam kadar severdim. Gece bir kanama başladı mı, haydi gece yarısı o doktoru ara bul. Meğer içerde parça kalmış, onu da canlı canlı aldı benden.

Annemin güzelliği başımıza bela oldu/images/100/0x0/55ea8419f018fbb8f88510b0

- Yol müteahhidi olan babam askere gidince, okuduğumuz Kestelli’deki okula almaya annem gelirdi. Annem dünyalar güzeli bir kadın, bugün 83 yaşında, hálá bile öyle. Okulun sahibi Adnan Düvenci her gelişinde odasına davet ediyor, oturuyorlar. Dedikodu çıkmış. Bunu duyan babam askerden kaçıyor. Hiç unutmam, teyzemdeydik, babamı uzaktan görür görmez teyzem onu taşla kovalamaya başladı. Babamın taşlardan kaçması hálá gözümün önünde. İstemiyorlar artık babamı. İzmir’e geldiler, annem güzel giyiniyor, tırnaklar yapılı. Kimin parasıyla, tabii ki babamın kazandıklarıyla. Boşanma davasında babamla kalacağımı söyledim. Ölene kadar da onun yanında oldum. Senin anlayacağın, benim değil, annemin güzelliği hep başımıza bela oldu.

Gönül Yazar’ın ’Babam yaşında’ dediği evlilikleri

Gönül Yazar 1954’te 14 yaşındayken, yaşını mahkeme kararıyla 18’e yükselterek 32 yaşındaki Necdet Yazar’la evlendi. Yazar’ın yaşça büyük ikinci eşi ise Bedii Çapa oldu. Günümüzün tanınmış işletmecileri Celal Çapa ve Ahmet Çapa’nın babası olan Bedii Çapa 47 yaşındayken, 20 yaşındaki Gönül Yazar’la 1960’ta evlendi.

Hasan Polatkan’ın 165 dolarlık torpili/images/100/0x0/55ea8419f018fbb8f88510b2

- Ankara’da çalışırken Münir Nurettin Bey’i kaldığı Ankara Palas’ta ziyaret ediyordum. Bir gün, "Kızım, bu gece Amerikan Sefareti’nde konsere davet edildim, sen de benimle gel" dedi. Gittik, okudu okudu, sonra, "Bir tane de kızım okusun, bakın ne güzel sesi var" dedi. Benim elim ayağım titriyor, koca Münir Nurettin’in yanında ne söyleyeceğim diye. Söyledim bir tane, bana iltifat etti. O gece rahmetli Maliye Bakanı Hasan Polatkan’la da tanıştım. Bana, "Gazetelerde Amerika’ya gideceğinizi okuyoruz, hálá buradasınız " dedi. "Gidemiyorum efendim" deyince nedenini sordu. "Kambiyodan 165 dolar almam lazımmış, onu alamadığım için" dedim. "Hemen yarın Ulus’taki Merkez Bankası ’na git, arka kapıdan gir, sana 165 dolarını verecekler " demez mi? Polatkan’ın sayesinde pasaport çıkarıp Amerika’ya ilk seyahatimi yaptım.

Dayak yemekten mankafa oldum

- Annemden, ablamdan yediğim dayaklar yüzünden mankafa oldum ayol. Annem o güzelim tırnaklarını boğazıma geçirir, bütün boynumu yırtardı. Hırsını alamazsa kollarımı ısırırdı. Evde herkes döverdi beni, Betül Ablam hep kafama vururdu. O canım ablam yıllardır dializ hastası, şimdi kırk kilo, vücudunda iğne girecek damar yok. Bir de yatağımı da ıslatırmışım, bir dayak da onun için yerdim. Şimdi dişli kadınım kendimi ezdirmem, iki elimi belime koyduğum zaman kimse çıkmasın karşıma. Ama, bütün annelere sesleniyorum, sakın evlatlarınızı dayakla terbiye etmeyin. Bazen Yasemin’e sözlerimle despotluk yaptım, annemden öyle gördüğüm için. Ama, asla elimi kaldırmadım. Bir keresinde üstüne yürüyor gibi yaptım. "Sıkıysa gel vur bakalım bir tane, o sizin zamanınızdaymış " dedi, korktum. Ben tahtımı yaptım ama bahtımı yapamadım kardeşim.

YARIN: Orhan Erkanlı bana neler yaptı
Yazının Devamını Oku