Türk müziğinin efsanevi şarkıcısı Gönül Yazar, bugüne kadar hiç kimseye anlatmadığı anılarını Yener Süsoy’a anlattı. Taşbebek"in ünlü işadamlarından milletvekillerine, İstanbul’dan Hamburg ve Los Angeles’a uzanan bu çarpıcı anılarda, satır aralarında gizli bir hüzün okunuyor.
- Vural’a yıllarımı verdim, hiç kimseye vermediğim kadar. Benim kıymetimi bilemediği için onu ben bıraktım. Çok emek verdim ona, hem de çok. Pazar günleri 70 lira verip sabah ilk uçakla Münih’e, oradan da Hamburg’a
uçuyordum. Buradan ona çingene palamudu, maydanoz, dereotu bile götürdüm. El çantalarını arıyorlar diye balıkları vakumlayıp bavula koydum. Paketler uçakta basınçtan patlamasın mı? Bütün ipeklilerim mahvoldu palamut sularıyla. Nijerya’da iş yapmak istiyordu, onu Turgut Özal’ın konutuna götürdüm. Lagos’a bavullar dolusu numunelerle birlikte gittik, Kuveyt’e aynı şekilde. Büyükelçi Kaya Toperi’yle tanıştıran da benim. Ama onun Helga’larına, Monika’larına, Erika’larına dayanamadım. Hamburg’daki evine her geldiğimde çekmecelerden ya bikini çıkıyordu, ya sutyen, ya da don...
Ayrılmadan önceki yılbaşını İstanbul’daki Regine’de kutluyoruz. Bir de karı-koca Alman misafirimiz var o gece. Adam beni dansa kaldırdı, kıskanç olduğum için masamızı da gözlüyorum. Bir ara baktım, adamın karısıyla bizimki burun buruna kıkırdaşıyor. Hemen masaya döndüm, oturur oturmaz viski bardağını alıp Vural’ın kafasından aşağı döktüm. Adam hiç sesini çıkarmadı, kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı. Koştum arkasından, sokak kapısında kapıştık. İpince topluklu pabuçlarımı ayağımdan çıkarıp kafasına fırlattım. Benim boyum küçük, adam neredeyse iki metre. Topuk sen kalk, adamın sol gözünün altından gir. Hemen Taksim İlkyardım Hastanesi, oradan Çapa derken gözünü kurtardılar. Yok yere adamın gözünü kör ediyordum az kalsın ayol.
3 bin TL borcumu 13 bin yapan gazinocu
- Daha sonra ikinci eşim olan Özden Çelik (Yalçın Nacar) ile Gölcük’te "Ateşli Kan" filmini çekiyoruz. İstanbul’dan haber geldi ki, evime icra memurları gelmiş, neyim var neyim yok haczedip götürmüşler. Ben o sırada attan düşmüştüm, Gölcük Deniz Hastanesi’nde yatıyorum, Özden de başımda bekliyor. Birkaç gün sonra iyileşip beraber İstanbul’a döndük. Özden dünya tatlısı, beyefendi bir insan, çok zengin bir ailenin de çocuğu. Eve bir girdim ki, ortada sadece bir yatak var, gerisi bomboş. Avukatım geldi; "Fahrettin Aslan, 13 bin liralık senedi ödemediğim için sana haciz göndermiş" dedii. 1962 senesinde 13 bin lira çok büyük para.
Dedim ki "Senet 13 bin lira değil, 3 bin lira." Meğerse 3 bin rakamının yanına Fahri beyler 1 rakamı ekleyip, 13 bin lira yapmış. Mahkemeye düştük, bilirkişi ikinci duruşmada 1 rakamının sonradan yazıldığını tespit etti. Fahri Bey, o zamanlar Emin Yeyman’la ortak. Emin Bey benim yanımda bağırdı Fahri beye; "Sen yandın, beni de yaktın" dedi. Fahri Bey çekti beni kenara; "Bana bak, sana zam yapıyorum. Mahkemede ’Ben şaşırmışım, rakamı belki de hizmetçiler değiştirmiştir’ deyip kıvır" dedi. Ne yapacaksın, ekmek parası, girdim mahkemeye, kıvırıp onları kurtardım. Ama amme davası devam etti, 2,5 yıl süründüler mahkemede.
Sahneden hep nefret ettim
- Herkes beni gülerken görüyor ya, zannediyorlar ki, ben hiç gamı kasaveti olmayan, şen şakrak bir kadınım. Aslında insanların beni öyle zannetmelerine çanak tutan benim. Çünkü, baktım ki insanlar o deli dolu, vurdumduymaz Gönül’ü seviyor. Bu kadının gecesi gündüzü eğlence, vur patlasın çal oynasın geziyor, ağzı hep ensesinde fiyonk. Üstüne üstlük beni bir de çapkın kadın zannettiler. İtiraf ediyorum ki, ben bugüne kadar hep bu rolü oynadım. Sahneden hep nefret ettim, her evliliğimi sarhoş mezesinden kurtulmak için yaptım. Ama, her seferinde de kürkçü dükkana dönmek zorunda kaldım.
Yaptığım bir sürü ıvır kıvır hareketler var sahnede, millet bayılıyor. Bunları başka baş solistler yapsa rezil olur, aforoz ederler billahi. Ben küfür bile etsem, millet yerlere yatıyor. Ben Ankara Radyosu’ndan yetişmeyim, İzmir’de Mehmet Kasabalı Musiki Cemiyeti’nde yıllarca meşk ettim. Konservatuvar bitirmedim ama Türk musikisi eğitimim köklüdür. Fahri Kopuz, Suphi Ziya Özbekkan, Melahat Pars hocalarımdı, elbette notistim de. Ama radyo başka, sahneler çok başka.
İlk gelinliğimi 6. evliliğimde giydim- Hayatımın telli, duvaklı ilk gelinliğini, 1997’de Las Vegas’ta 6. eşim Fahrettin Akçınar’la evlenirken giydim. Fahrettin’le Muzzaffer Tema’nın Los Angeles’teki evinde tanıştık. Çok hoş bir adamdı, kendi TIR’ıyla halı ticareti yapıyordu. Arabayla Las Vegas’a gidip bir kilisede evlendik. Düğün yemeğini Mirage’da yedik, sonra sabahlara kadar içip dut gibi olduk. Sabaha kadar gelinlikle dolaştım anasını satayım, yoksa gözüm açık gidecekti. Gün ışırken oteldeki yatağımıza girdik, adam kafasını koyar koymaz uyudu. İlk gecemizde. Gelinliğimi kendim katlayıp "Yırttık bu geceyi" deyip ben de misler gibi uyudum. Muzaffer Ağabey’in bana söylediği laf kulaklarımda, nikaha 3 saat varken. "Gönülcüğüm, bu çocuğun bir sene borcu var, bütün kazandıklarıyla onu kapatmak zorunda. Kredi kartlarının hepsi bloke, tek kuruşu da yok. Hayat müşterek, feraha erene kadar, evden eşyalara kadar hepsini sen alacaksın." İyi mi Yenerciğim, ne halt yiyeceğim ben? Los Angeles’a döndük, Tema’ların sırasında 1500 dolara 2 odalı bir daire kiraladım. Tenceresinden tavasına kadar içini döşedim, her şey tamam. Elbette sevgili yavrum Spike da benim yanımda. Adam tutturmaz mı, ben köpek istemem diye. Bir, üç, beş derken haydi bana eyvallah, Los Angeles ve borçlarınız sizin olsun Fahrettin Bey. Hiçbir evliliğim bir seneyi bulmadı. Hiçbir kocam da bize alyans almadı. Hep ben alıyordum, al bu sana, bu da bana diyordum.
Bana 30 elbise yollayan 68 yaşındaki milletvekili- Demokrat Parti Tekirdağ Milletvekili Şevket Mocan aşık olmuş bana. Şevket Bey o sıralarda DP’den istifa edip CHP’ye geçmişti. Çok zengin 68 yaşında deli dolu bir adamdı. Bir gün terzi Madam Ester, el makinesiyle Tokatlıyan’daki odama geldi. Yardımcıları kocaman çantaları açtı, içinden renk renk kumaşlar çıktı, gözlerime inanmıyordum. Hepsi Şevket Mocan’ın hediyesiymiş, 30 tane elbise dikti bana. Bir gün Kuzguncuk’taki ünlü Mocan Yalısı’na davet edildim. Şevket Bey, silindir şapkalı, uzun boylu bir adamdı.
O sırada Celal İnce de Tokatlıyan’da kalıyordu, aramızda platonik bir ilişki vardı doğrusu. Çok kibar, çok namuslu, çok terbiyeli bir adamdı, öyle adamlar şimdi nerede yahu? Bir gün baktım Şevket Mocan elinde tabanca koridorda koşuşturuyor. Beni görünce "Nerede ulan o Celal İnce denen herif, geberteceğim onu" dedi. Meğer Celal Bey’le aramızdaki yakınlaşmayı duymuş, yalısındaki davetlere bu yüzden seyrek gittiğimi sanmış. "Benimle evlen, bütün Istranca Ormanları senin olsun" derdi hep.