Yener Süsoy

Yılmaz, bacaklarımı mendiliyle örterdi

10 Mayıs 2004
Gerçek adı Emine Gülsüm Kefeli’dir ama, Türkiye onu Gülsüm Kamu olarak tanır. Trabzon’un ünlü Kefeli ailesinden Hamdi Kefeli’nin torunu, Mustafa Kefeli’nin biricik kızıdır. Gülsüm adını ona annesinin amcası Türk edebiyatının ünlü şairlerinden Kemalettin Kamu vermiştir. Baba Kefeli’yi eskiler Mısır Çarşısı’ndaki ünlü Ehram Mefruşat mağazasının sahibi olarak tanır. Emine Gülsüm, 13 Ağustos 1944’te dedesinin sahibi olduğu İstanbul Teşvikiye’deki ünlü Ralli Apartmanı’nda dünyaya gelir. 2 yaşındayken annesi başka bir erkeğe aşık olup terk eder babasını. Üvey anne de onu istemeyince dedesinin himayesine girer. Onu Yahya Amcası’nın eşi büyütür, birlikte büyüdüğü kuzeni, Teoman Madra’nın eşi Meral’i öz ablası olarak bilir.

Kefeliler muhafazakár bir ailedir, çocuklarının tiyatrocu olduğunu duysalar keserler alimallah. Bunun için Kefeli’nin yerine Kamu soyadını kullanır. İşte o Gülsüm Kamu ki nice yürekler yakar, nice aşklar yaşar, nice şarkılar söyler, nice oyunlar oynar, nice filmler çevirir. Gülsüm Kamu’nun Bostancı’daki dededen miras, bahçesinde 98 dev palmiye ağacı olan görkemli dairesinde anlattıklarına genç kuşaklar şaşıracak elbette. Sevgili gençler, en iyisi Gülsüm Kamu’yu bir de babanıza, dedenize sorun.

Yıldız Kenter nereden bilebilirdi ki, kendisine emanet edilen genç kız bir gün gelip yengesi olacak.

- Orta öğrenimimi Şişli Bomonti’deki Notre Dame de Lourdes’da yaptım, ama derslerim çok iyi değildi. Küçüklüğümden beri çok iyi taklit yapardım, amcam bana tiyatrocu olmamı teklif etti. Babama, dedeme söylemeden gizlice komşumuz olan Yıldız Kenter’e gittik. Yıldız Hanım beni yetiştirdi, konservatuvardaki derslerine bile götürdü. 1964’te Ses Tiyatrosu’nda Kenterler’in oynadığı ‘Nalınlar’da başroldeki genç kız rolünde sahneye çıktım. Sonra ‘Kim Korkar Hain Kurttan’, ‘Martı’ gibi birçok oyunda rol aldım. Yıldız Hanım benden hep övgüyle söz etti, 4 sene onlarla kaldım. Ondan sonra Gülriz Hanım’a geçtim, orada ‘Ferhat ile Şirin’i oynadım. Daha sonra Ankara Meydan Sahnesi’ne gittim. Sahne arkadaşlarım arasında İlkay Saran, Zihni Göktay, rahmetli Kerem Yılmazer ve Kenan Işık da vardı.

ZORLA ŞARKICI YAPTILAR

Gülsüm Kamu’ya tiyatro, beyazperde sanki az gelmiş, bir de şarkıcı olup çıkmıştı karşımıza.

- Tiyatroya başladıktan birkaç sene sonra Erdem Buri illa seni şarkıcı yapacağım diye tutturdu. O zaman şarkıcılık çok modaydı; ama benim ne sesim var, ne müzik bilgim. Erdem, orkestra şefi Selçuk Özer’e ‘Bu kızı hemen yetiştir, As Klüp’te şova çıkaracağım’ dedi. Benim en popüler devrim; Selçuk’la harıl harıl çalışıyorum ama, ses olmayınca nasıl şarkı söylenir? Erdem ‘Şimdilik dans müziği söyle, alıştıktan sonra şova geçersin’ dedi. Dans müziği bir şey değil, zaten arkadaşlar arasında hep söylüyoruz. Sonunda beni zorla şarkıcı yaptılar, çok da meşhur oldum. Zaten o zamanlar sese bakılmazdı; şık giyin, müşteriyi oyala tamam. Bir gece As’ta büyük bir havayla koşarak sahneye gelirken ayağım kaydı, doğru piyanonun altına girdim.

YANIMDA BÖYLE OTURULMAZ

Gülsüm Kamu çevirdiği 15 sinema filminin 6’sında Yılmaz Güney’le karşılıklı oynamıştır, birbirlerini iyi tanırlar.

- Yılmaz Güney çok ciddi, çok sert bir adamdı. Mesela hep beraber bir gece kulübüne gideriz, mini etek giymişsem hemen mendilini çıkarıp bacağımı örterdi. ‘Benim yanımda bir kadın bu şekilde oturamaz’ derdi. Club 12’de bir gece ben sahnedeyken bir pandomima koptu. Yılmaz Güney, İlhan Feyman’ın bizim orkestrada çalan kardeşini göğsünden bıçaklamış. Yakın arkadaşım Tülin Elgin’le beraber kaçıp bizim eve gittik.Gece yarısı kapı çalındı. Bir baktım askeri bir cip, Tülin’le beni alıp şahit diye karakola götürdüler. Ne diyeceksin, ikimiz de ‘Biz hiçbir şey görmedik’ dedik. Yine Yılmaz’la bir film çekiyoruz, benim o tarihte kırmızı Pontiac Lemans bir arabam var. Setten dönüyoruz; Yılmaz ‘Bırak ben kullanayım’dedi. Çok da içkili, versem bir türlü, vermesem bir türlü. Çaresiz verdim, tam Tarabya’da birisine çarpmasın mı? Allah’tan ölüm kalım yok, hemen beni geçirdi direksiyona. Karakola gittik, hadise benim üstüme kaldı, ertesi gün ‘Gülsüm adama çarptı’ oldu.

GELİN GİTTİĞİM İRAN’DAN NASIL KAÇTIM

- Sahne hayatım sürerken Türker İnanoğlu başımı yaktı, sene 1969. Beni İranlı dünyaca ünlü sinema sanatçısı Cihangir Gaffari’yle evlendirdi. Cihangir’le sevişerek evlendik, nikahımız aile arasında yapıldı. İran’a gelin gidiyordum ama, nasıl bir yer olduğu hakkında hiç fikrim yoktu. Uçağımız Tahran’a indiğinde baktım büyük bir kalabalık, sandım ki bizim gibi iki meşhuru karşılamaya gelmişler. Meğer hepsi Cihangir’in ailesiymiş, aman Allahım. Ben bir eve düştüm; kaynana, kayınpeder, 7 görümce, hepsinin kocaları, çocuklar ve biz. Hepsiyle aynı evdeyim, ay deli olacağım, bir iki gün olsa neyse. Cihangir’in kazandığı paralar kaynanama gidiyor, o da kendince münasip miktarda bize harçlık veriyor. Düğünde bana takılan bütün mücevherlerin hepsi kadının kasasında; bir yere giderken bana zimmetle veriyor. Birinci yılın sonunda Cihangir’e ailemi çok özlediğimi anlattım, ailesinden izin almasını söyledim. Ailesi kaçarım diye bana bilet aldırmadı. O arada Gönül, sevgili Erol’la mektuplaşıyoruz. Durumumu anlattım, acilen bir uçak bileti göndermelerini istedim. Ertesi gün biletim geldi, her şeyimi orada bırakıp tek bir bavulla İstanbul’a kaçtım.

YARIN: ÜÇ BÜYÜK AŞKIM
Yazının Devamını Oku

Bakan müfettişi taraflı

4 Mayıs 2004
Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, Yener Süsoy’a yaptığı açıklamalarında taraf tutan müfettişler olduğunu söyledi. Bumin, özellikle bakanların gönderdiği müfettişlerin taraf tuttuğuna dikkat çekti. Yüce mahkemelerimiz gerçekten bağımsız mı diye merak ediyorsanız...

- Yüksek Mahkemeler tam anlamıyla bağımsız, ama yerel mahkemelerin sıkıntıları var. Mesela bakanın gönderdiği müfettiş pekala taraflı olabiliyor. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğim sırasında bunun çok örneğini gördüm. Diyelim müfettiş gidip 15 kişinin ifadesini aldı. Bunların 12’si o hakim, savcı için fevkalade dedi, 3 tanesi de olumsuz söyledi.

Müfettişin 12’yi atıp sadece 3 olumsuzu getirmesi mümkün. Bunun için 1981 öncesinde olduğu gibi teftiş kurulunun, HSYK sekretaryasının Adalet Bakanlığı’ndan alınması şart. Adalet Bakanı’yla müsteşarının buralarda bulunmaması lazım, sadece 2 oyları varmış gibi görünüyor ama, aslı öyle değil. Bütün bakanlar çok akıllı, çok zeki insanlardır, karşılarındakilerin zaaflarını çok iyi bilirler. Bakanlığın sahip olduğu imkanları kullanıp yanlarına 2 oy daha eklemeleri çok zor değil.

‘Erkeksen çık’ kavgası

Anayasa Mahkemesi üyeleri de sonuçta birer insan, toplantılarda hiç mi kavga olmaz, şaka yapılmaz...

- Geçmişte Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında tartışmalar, birbirine girmeler çok olmuştur. Hatta ceketlerini çıkarıp ‘Erkeksen çık dışarı, orada görüşelim’ diyenler bile görülmüştür. Üyelik yıllarımda da çok sert, çok kırıcı tartışmalara tanık oldum. Ben başkan seçilince arkadaşlara ‘Yapım gereği benim bulunduğum yerde kavga olmaz, bunu iyice aklınıza koyun’ dedim. Asla kavga fırsatı vermem, öyle bir ortam hazırlandığı an müzakereyi bırakırım. Karşında konuşanın fikrine saçma deme; dinle, sonunda ben senin gibi düşünmüyorum de. Düşüncenin saçması olmaz, bugün saçma dediğine belki yarın sen de katılırsın. Toplantılarımız sırasında şaka da yapılır, fıkra da anlatılır, kavga gürültü olmaz.

ÖZAL’IN ADAMI DEĞİLİM

Ben söyleyenlerin yalancısıyım, özür dilerim Sayın Başkan ama...

- Beni seçti diye nereden Turgut Özal’ın adamı oluyorum Yener Bey? Kendisini bir vatandaş ne kadar tanıyorsa ben de o kadar tanırım. Hiçbir yerde, hiçbir türlü beraberliğimiz olmadı.
Yazının Devamını Oku

Arsa verin, yeni Disneyland’ı iki yılda Antalya’da açayım

27 Nisan 2004
Ünlü Rixos otellerinin 32 yaşındaki patronu Fettah Tamince, arkadaşımız Yener Süsoy’a Türkiye’nin zengin turiste yönelmesi gerektiğini belirtti. Tamince, Dubai’deki gibi 7 yıldızlı bir oteli önümüzdeki yıl hizmete geçireceğini belirtti.

- Antalya’da 5 yıldızlı otellerde kalan insanların 7’den 70’e parasını ve zamanını harcayıp eğlenebileceği bir yer yok. Bunlar; eğlence parkları olur, hayvanat bahçeleri olur, müzeler olur, konser alanları olabilir. Biz bunların hepsinin bir arada olduğu bir proje geliştirip Antalya’nın hizmetine sunmak istiyoruz.

Bunun için devletten kredi, banka garantisi istemiyoruz, sadece doğru arsa ver diyoruz. Bu toplam 2 milyar dolar yatırım yapılabilecek bir proje. Bu konuda dünyada birçok kuruluşla çok ciddi görüşmelerimiz var, Disneyland dahil bizimle işbirliğine hazır. Bunun için en az 5 bin dönüm arazi tahsis edilmeli, mesela Sera’dan Titanic’e kadar Lara’daki boş alan bu iş için biçilmiş kaftan. İddia ediyorum, bana bugün araziyi bütün problemleri çözülmüş olarak versinler, Disneylad’ı 1 Mayıs 2006’da açarım.

Zengin turiste çile çektiriyoruz

- Benim hedefim zengin müşteri; bizim verdiğimiz hizmet çok pahalı. En başta personelimize çok büyük yatırım yapıyoruz, biz bir takımız. Dünyada dolaşan çok ciddi zengin bir kitle var, Bunlar için doğru ürünler geliştiremiyoruz, sonra da bize ucuz turist geliyor diye yakınıyoruz.

Zengin adam, havaalanından otele havadan gitmek istese helikopter yok. Özel uçağıyla Antalya’ya gelen zenginler dünyanın eziyetini çekiyor.

Yer hizmetini yapan firma kapı kapı dolaştırıyor, polis sabıka kaydı için karakola çağırıyor. Kardeşim, iç hatlarda uçarken bakılıyor mu sabıka kaydına? Sermaye düşmanlığı h al a var bu ülkede, Yener Ağabey. Bir de hizmetin kalitesi ve ucuzluğu önemli, lokantalarda turistlere ne kazıklar atılıyor. Özel sağlık hizmetlerinde de anormal fiyatlar dönüyor.

Dubai Burj El Arab’ta tatil yaparken bir gece çocuğum hastalandı. Bir dakika içinde doktor odamdaydı, beş dakika sonra da en yakın hastanedeydik. Mükemmel bir hizmet veren hastaneye ödediğim para, bizim apartmandan bozmaların aldıklarının beşte biriydi.

İşte bunun için Antalya’da 7 yıldızlı bir otel projesini gelecek yıl hayata geçirip açacağım. Müşteri Rolls- Royce, Porche dahil istediği araçla transfer edilecek. İsteyene 24 saat özel aşçılı, garsonlu, hizmetçili villa, özel şoförlü araç.

Fettah Tamince’nin Antalya’daki villasındaki çalışma odasında tam bir sentez var. Atatürk’ün resmi altında, ‘Bay Rixos’un elinde Allah’ın 99 adının yazılı olduğu gümüş plaket var. Yener Süsoy’un elindeki mini halı tezgahında ise Said-i Nursi’nin ‘Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil’ sözleri dokunmuş.

Ukraynalı İgor’la hayatım değişti

- Bir gün mağazaya Igor adlı bir Rus geldi, hoşbeşten sonra 50 bin dolarlık mal seçti. Sıra ödemeye gelince ‘Üzerimde bu kadar nakit taşımam, hesap numaranı ver, gidince göndereyim’ dedi. Adamla 3 gün beraber yemişiz, içmişiz, o kaar ikna etmişim, gel de işin içinden çık. Yener Ağabey verdim ama, adam necidir bilmiyorum, ya para gelmezse. Sözünü tuttu, ben de derin bir oh çektim. Bir süre sonra Igor beni Kiev’e davet etti, çantalarımı alıp gittim. Uçaktan iner inmez adamları beni havaalanındaki özel VİP’ten alıp kalacağım otele götürdü. Igor beni yemeğe götürmek için otele geldiğinde anladım ki, bu adam sıradan bir Rus değil. Arabalar, korumalar, biz geçerken yollar kapanıyor. Yemekte öğrendim ki Igor Gumenyuk dünyaca ünlü bir işadamı. İlk sözü ‘Beni hiç tanımadan sadece sözüme güvenip borç verdin. Bundan sonra yanında böyle bir dostun var, bütün kapılarım sana açık’ dedi. Sözünde de durdu. Belek’te birlikte arsa aldık, inşaatını 8 ayda bitirip 1 Mayıs 2001’de Belek Rixos’u açtık.

Önemli olan para değil, güçlü olmak

Fenerbahçe taraftarıyım, lisedeyken hentbol oynardım, 4 bin metre koşucusuydum.

Sağlığıma çok özen gösteririm, dünyanın neresinde olursam olayım her sabah 1,5 saat spor yaparım. Yememe içmeme dikkat ederim, içki içmem, sigara kullanmam, kırmızı et yemem.

Parayı sevmem, güçlü olmayı severim. Ne yazık ki, paranın çok ciddi güç olduğunu gün geçtikçe daha fazla hissediyorum.

Müşterinin ayakkabısına, çantasına bakıp kaç paralık alışveriş yapacağını anlarım. İşin sırrı, 30 dolarlık alım gücü olana 3 bin dolarlık malı satmamak, 3 bin dolarlık kapasitesi olana da 30 bin dolarlık malı pazarlamamak. İkisinde de müşteriyi kaybedersin.

Kızlarımın başını örtmesini istemem

- Eşim Duygu ile 10 yıl önce görücü usulüyle 21 yaşında evlendim. O dönemde Almanya’da hem çok para kazanıyor olmam, hem de tek başına yaşamam beni raydan çıkarabilirdi. Antalya’daki arkadaşlarıma haber gönderdim, eşleri hemen kolları sıvadı. İki hafta sonra bana 10 kız gösterdiler; 11’incisi olan Duygu’yu beğendim. Kendisiyle 3 saat sohbet edip anlaştık, çok inançlı bir ailenin kızı, işletme mezunu. Liseden sonra kendi isteğiyle örtünmüş, iki ablası da açık. Ben kızlarımın başlarını örtmelerini istemem ama, şartlar ne getirir bilemem.
Yazının Devamını Oku

Rıza Pehlevi, aklını Türkiye ile bozmuştu

20 Nisan 2004
Türk Dışişleri’nin 61 yıllık anıt diplomatı Haluk Bayülken, anılarını Hürriyet’e anlattı. Bayülken, arkadaşımız Yener Süsoy’a İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye’ye karşı büyük bir kıskançlık beslediğini söyledi.

- İran Şahı Rıza Pehlevi aklını Türkiye’yle bozmuştu, niye Türkiye’yi NATO üyesi yaptılar da, beni yapmadılar diye. Dışişleri Bakanı olarak İran Şahı Rıza Pehlevi’yle 3 saat baş başa konuştum. CENTO’dan da kendisini iyi tanıdığım için biliyordum, Şah her zaman Türklere karşı nazikti ama, kıskançlığı gözlerinden okunurdu. Aslına bakarsanız İran hep bizimleymiş görünür, her fırsatta da kazığını atar. Şah’la görüşmemiz aramızda bir petrol boru hattı kurulmasıyla ilgiliydi. Şah Pehlevi, nazik bir şekilde ‘Benim 5 milyar dolarlık petrol gelirim var, sizin Başbakanınız İnönü 300 milyon dolarlık ihracat yaptık övünüyor. Buna rağmen sizi

NATO’ya alıyorlar, biz giremiyoruz’ dedi. İran’la boru hattı meselesi halledilmeyince konudan haberdar olan Irak Devlet Başkanı bu işe atladı. Moskova ziyaretinden dönerken Ankara’ya sürpriz bir iş ziyareti yaptı.

Arkasından bendeniz kendilerini ziyaret için Bağdat’a gittim, müthiş bir ilgiyle karşılandım. Ankara’ya dönerken yanımda Türkiye’nin ilk ve son petrol boru hattının önerisi vardı.

O ZAMANLAR SADDAM’IN HİÇBİR KIYMETİ YOKTU

- O zamanlar Devlet Başkanı El Bekr’in parti işlerindeki yardımcısı, hiçbir kıymeti olmayan Saddam Hüseyin’di. Sonra El Bekr başta olmak üzere hepsini zehirleyip öldürdü, zorla başa geçti. Kıbrıs meselesi için Cumhurbaşkanı Korutürk, beni Bağdat’a gönderdiğinde Saddam’la görüştüm. Adamı ilk anda gözüm tutmadı, bu adamdan bize hiçbir hayır gelmez dedim. Türkleri hiç sevmediği sözlerinden, gözlerinden okunuyordu. Nitekim Türk sefirinin verdiği davette bütün kabine vardı, Saddam efendi teşrif etmedi.

BÜYÜKELÇİLİĞİMİZİN DUVARIYLA KONUŞTUM

- Londra Büyükelçiliği’ne tayin olduğumdan birkaç ay sonra rezidansta 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı daveti verdim. İki katlı binanın bütün odalarını açtık, her yer tıklım tıklım doldu.

Davet bitti, herkes gittikten sonra arkadaşlar gecenin çok parlak geçtiğini söyleyip beni kutlamaya başladı. Onlara teşekkür ettikten sonra elimle sus işareti verip duvarlara doğru yüksek sesle konuşmaya başladım; ‘İngiltere’nin milli günlerine Ankara’da Türkiye’nin başvekili gidiyor, nasıl oluyor da İngiltere Dışişleri Bakanı bu akşamki davetimize katılmaz? Daha önce büyükelçilikte arama yaptırmıştık, bir şey çıkmamıştı. Nasıl oldu bilmiyorum, o geceki konuşmamdan sonra bütün davetlerimize İngiliz bakanlarının hepsi geldi maşallah.

KENAN EVREN: ORDU SİZİ İSTİYOR

- Evren Paşa, 12 Eylül’ün tam ertesi günü beni telefonla

aradı; ‘Haluk Bey, siz bizim değişmez dışişleri bakanımızsınız,

sizinle mukayese edilecek hiç kimse yok. Bu sefer Milli Savunma Bakanlığını rica ediyoruz sizden, çünkü ordu ismine, şahsiyetine güvenilir, hürmete layık Milli Savunma Bakanı olarak sizi görüyor’ dedi. Ben askerzadeyim, baba tarafım baştan aşağı asker. Ben de askerleri severim, zaten babam mani olmasaydı ben de asker olacaktım. Askere yabancı bir gözle değil, olduğu gibi bakıyorum. Militarist bir ruh taşımıyorum, her Türk gibi ben de askerimi severim.

BM SEKRETERLİĞİNE ADAY GÖSTERİLDİM

- Genel Sekreterliğine aday gösterildim. Sene 1970, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri arkadaşım U Thant çekiliyor, yerine bir namzet aranıyor. Irak Büyükelçisi beni çok sevip sayardı, El Aksa yangını oluyor, bunlar Hicaz sefirinin arkasında gitmiyor. Talimat almadan bütün Arapları ben alıp götürüyorum U Thant’a. Bunlar o sırada bana gelip ‘Sen bütün adayların hepsinden üstünsün, her şeyi biliyorsun, başta biz herkes seni seviyor, niye sen olmuyorsun?’ dedi. ‘Bak dostum, farz edin ki aday oldum, siz oy verirsiniz, bu asambledeki 117 üyenin 110’undan da alırım. Fakat bir kişi var ki, asla bana oy veremez, yakın dostum olduğu halde’ dedim. Biz NATO’nun en önde gelen üyesiyiz, bulunduğumuz coğrafyayı da düşünün. Sovyetler Birliği benim lehimde oy verirse kendini inkar etmiş olur.

Rus oyuyla reddedilmiş adaylığım memleketime hangi şerefi getirecek? Bana yapılan bu teklifi ve şahsi görüşlerimi Ankara’ya rapor olarak yazdım, arşivlerde duruyor olmalı. Şu bilinsin ki, Amerika’nın sözünü dinlemeyen Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin vaziyeti pek parlak olmaz. Bakınız Kofi Annan’a, durumunu ne güzel idare ediyor.
Yazının Devamını Oku

Rumlar artistlik yapıyor

19 Nisan 2004
Erkanı Harp Mülhakı Hüseyin Hüsnü Bey’le Emine Melek’in 7 Temmuz 1921 İstanbul doğumlu oğulları Ümit Haluk Bayülken, Hariciye’ye girişinin 61. yılını yaşıyor. İlkokulu, ortaokulu, Haydarpaşa Lisesi’ni, Mülkiye’yi birincilikle bitiren Bayülken’in 1947’de Frankfurt’ta başlayan yurtdışı görevleri, Londra’dan New York’a kadar uzanıyor. CENTO ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterlikleri yaptı. II. Erim, Ferit Melen ve Naim Talu hükümetlerinde Dışişleri Bakanı, Bülend Ulusu hükümetinde ise Milli Savunma Bakanı oldu. Haluk Bayülken, Ankara Kavaklıdere’de Pembe Köşk’ün karşısında asansörsüz bir apartmanın 4. katındaki dairesinde yaşıyor. Salona girer girmez kütüphanedeki güler yüzlü bir sarışın hanımefendinin fotoğraflarına takılıyor gözleriniz.

Haluk Bey’in 11 yıl önce kaybettiği 47 yıllık vefak ar eşi Fatma Valihe Bayülken. Karşı köşedeki vitrinde ise Legion d’Honeor olmak üzere birçok devletin verdiği nişanlar, madalyalar, armağanlar dizili. Yemek masasının üstü ise tepeleme evrak dolu. Yıllardır Türk Atlantik Konseyi Başkanlığı’nı sürdüren Haluk Bayülken, Birleşmiş Milletler’in prestijini kurtarmanın peşinde. Hedefi, Güvenlik Konseyi’ne 6 devletin rotasyonla görev yapacağı yarı daimi üyelik eklemek. Ve kabul edildiği takdirde ilk üyenin Türkiye olmasını sağlamak. Haluk Bayülken’i dinledikçe belki sizler de aynı soruyu soracaksınız. Böyle Haluklar’ın bırakın anıtlarını dikmeyi, yılda bir kere hatırları da sorulamaz mı? Ülkesine her koşulda61 yıl aralıksız hizmet etmiş Haluklar bu kadarını da mı hak etmiyor?

KIBRISLI RUMLAR YALANDAN AĞLIYOR

- Türkiye, Annan Planı’ndan sadece şu faydayı elde eder; marşı, dili, bayrağı ayrı iki müstakil devletin varlığı kabul ediliyor. Bu iki ayrı devlet birleşip Kıbrıs Cumhuriyeti’ni meydana getiriyor. Kıbrıslı Rumların referandumda hayır diyeceğine inanmıyorum, bence artistlik yapıp yalandan ağlıyorlar. Rumların 1963’de Kıbrıs’ta Türklere ‘Kara Noel’ taarruzunu yaptıklarında ben Fuat Bayramoğlu’nun siyasi işler muaviniydim. Lefkoşa’yı avucumun içi gibi biliyordum, morsla Rumların hangi kapılardan, hangi silahlarla taarruz ettiklerini öğrendim. Odama çıktığımda baktım Turan Tuluy,

İsmail Erez arkadaşlarımla Kıbrıs görevinden yeni dönen Harekat Başkanı Tuğgeneral Turgut Sunalp, sus pus oturuyorlar. Hepimiz hırsımızdan ağlamaya başladık, o anda birden masaya elimi yapıştırıp ‘Öldük mü arkadaşlar’diye bağırdım. Elime kırmızı kalemi alıp Başbakana teklif yazmaya başladım:

1- Bütün notalar gönderilmiştir,

2- Derhal harekata geçilmesi lazımdır,

3- Genelkurmaya çok erken saatte en aşağı 100 uçaklık ihtar uçuşu yapmaları emredilecektir. İkinci ihtar uçuşundan sonra da Rumlar katliamı durdurmazsa noktalı hedefler yok edilecektir.

Teklifi hemen Başbakan İsmet paşaya götürdük; parafını attı, sabah uçaklar uçtu ve katliam orada durdu. Karşınızdaki bu fakir arkadaş işte böyle bir adamdır, Yener Bey.

İSMET PAŞA İLE ORDU ARASINDA EZİLİYORUM

- 12 Mart 1971 muhtırası sırasında ben Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi emsilcisi göreviyle New York’taydım. Bir gün Nihat Erim telefon etti BM’deki odama; ‘Haluk bey, şu anda Sayın Cumhurbaşkanımız Sunay’ın yanındayız, sizin gözlerinizden öpüyor. enelkurmay Başkanı Tağmaç Paşa da gözlerinizden öpüyor. Hepimiz sizden milli bir vazife istiyoruz, Dışişleri Bakanı olarak hemen Ankara’ya gelmenizi istiyoruz’ dedi. Erim, Mülkiye’de hocamdı, aynı zamanda arkadaş gibiydik, çok bilgili, çok dürüst bir insandı. Erim’le birlikte çalışmamız ancak 2 ay kadar sürdü. Bir gün bana ‘Halukçuğum, İsmet Paşa’yla komutanlar arasında eziliyorum, çok yoruldum. Paşa başka şey söylüyor, komutanlar, ordu başka şey istiyor. Buna daha fazla dayanmama imkan yok, istifa etmeye karar verdim’ dedi. Kendisine görevden ayrılmasını doğru bulmadığını defalarca söyledim ama, kararından dönmeyip sağlık bozukluğunu sebep gösterip istifa etti.

KORUTÜRK’ÜN MASA ALTINA GİRMESİ YALAN

- Sayın Korutürk, çocuklarım ve eşimle birlikte olayım diye beni zorla 1,5 gün izine göndermişti. Meğer benim izinli olduğum gün komutanlar meşhur ziyaretlerini yapacaklarmış. Döndüğüm gün beni çağırıp ‘Haluk Bey size çok zahmet veriyorum, çok yoruluyorsunuz. Ben görevim gereği çekmek zorundayım, bu yüzden izin yapmanızı istedim’ dedikten sonra komutanların ziyaretini anlattı. Hepsinin çok dikkatli ve terbiyeli olduklarını vurguladıktan sonra aralarında geçen konuşmaları aktardı. Komutanlar mevcut şartların çok kötü olduğunu, çocukların mekteplere gidemediklerini, her gün şu kadar insanın öldürüldüğünü söyleyip Korutürk’ten başlarına geçip idareyi ele almayı teklif etmiş. Cumhurbaşkanı bunu kabul etmemiş, hemen yapmak istiyorlarsa kendisinin de hemen istifa edeceğini söylemiş. Zamanlama konusunda fikrini sorduklarında, dünyada hiçbir ihtilalin vergiler toplanmadan yapılmadığını söyleyip umumiyetle eylül ayının tercih edildiğini söylemiş. İhtilal 12 Eylül’de yapıldığına göre Korutürk’ün söylediklerini uyguladılar mı dersiniz? Korutürk, fevkalade nazik, çelebi, zarif bir insandı, bunun lamı cimi yok. Böyle büyük bir adam için korkusundan masaların altına girermiş gibi yalanlar uydurdular utanmadan. Genel sekreter, cumhurbaşkanlarının en yakın danışmanıdır, onların bildiği hemen her şeyi o da bilir. Dolayısıyla, ben de Korutürk’ün en yakınında olmuş bir kişiyim.

Korutürk’ün KGB için masa altına girdiği söylenmişti

Fatih Altaylı’nın yönettiği bir programa katılan konuşmacılardan E. Dz. Binbaşı Erol Bilbilik, Fahri Korutürk’ün Moskova Büyükelçisi olduğu dönemde elçiliğin yabancılarca dinlendiğini bildiğini anlatmıştı. Korutürk’ün buna önlem olarak bazı gizli konuşmaları ‘masanın altında’ yaptığını da vurgulamıştı. Bilbilek, bu olayı o dönemin Moskova Deniz Ataşesi Kurmay Albay Zarif Çetindağ’dan dinlediğini aktarmıştı. Korutürk 27 mayıs 1960 hareketinden iki ay sonra askerlikten emekli olmuş ve Moskova Büyükelçiliğine atanmıştı. Korutürk 1964 yılına kadar Moskova’da kalmıştı. Ancak o dönemde ve sonrasında Moskova’ya giden diplomatlar arasında da bu deyim sık sık gündeme gelmiş ve dinlenilmeye karşı ‘masa altı konuşmalar’ da dahil olmak üzere bir çok önlem alınmıştı.

BAKANLAR KURULUNDA FERİTLER’İN KAVGASI

- Ferit Melen çok dürüst, çok da otoriter duruşlu bir başbakandı. Herkesin kendisine bunu gösterecek tavır ve ses tonu içinde olmasını beklerdi. Bir gün Bakanlar Kurulu olarak toplantı halindeyiz, Ferit Melen ilk söz olarak polislerle ilgili bir hususta eleştirilerde bulunmaya başladı. İçişleri Bakanı de Meclis dışından seçilen tanınmış valilerden Ferit

Kubat’tı. Kubat, ufacık tefecik, kısa boylu, çok beyefendi bir zat. O minik adam başbakanın konuşmasını duyunca kıpkırmızı bir yüzle parlamasın mı? Ayağa fırlayıp ‘Sayın Başbakan, ben

buradayken siz benim teşkilatımı bu şekilde tenkit edemezsiniz’ dedi. Ferit Melen böyle cevaplara alışık değil, bunu duyunca onun da tepesi attı; nerede olduğunu unuttu yani. Ortalık karıştı, tarafları tutmasak birbirleriyle yumruk

yumruğa girecekler. Neyse ki kargaşalığı sona erdirip tatlıya

bağladık, yoksa işin sonu daha kötüye gidecekti.

YARIN: Şah PEHLEVİ, aklını Türkiye’yle bozmuştu
Yazının Devamını Oku

Dünyaca ünlü üniversiteler Antalya’da da kurulacak

12 Nisan 2004
Antalya’nın çiçeği burnunda Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ile 7 aylık eşi Ebru’nun çöpçatanlığını kim yapmış biliyor musunuz? Halen Çaykur Rizespor’u çalıştıran Türk futbolunun çilekeş teknik direktörü Yılmaz Vural... Her iki ailenin de can dostu olan Yılmaz Hoca, onları Pera Palas’ta bir araya getirmiş. Sonunda Antalyalı yakışıklı Menderes ile İzmir Karşıyakalı güzel Ebru, birbirlerini sevip 7 ay önce de muratlarına ermişler.

Ebru-Menderes Türel çiftinin Akdeniz’in ayaklar altına serildiği yeni evlerinde konuşurken gördük ki, ikisi de mutluluktan havalarda uçuyor. Ama şımarmadan, efendice, hanımefendice. Menderes’in piyanosunun başına geçip sevgili Ebru’su için söylediği şarkıyı dinler misiniz lütfen; ‘Çabuk olalım aşkım, her şeyi paylaşalım.’

BANA ADAYLIK TEKLİFİ GETİRMEYEN TEK PARTİ

- Bana adaylık teklifi getirmeyen tek parti AKP idi, onun dışındakilerin hemen hepsi beni istedi. AKP’den aday olmayı ben istedim, partiye teklifi de ben götürdüm. AKP’de siyaset yapmaya karar vermemi etkileyen faktörlerin başında Tayyip Bey gibi bir liderin olması geliyor. Kendisiyle ilk tanışmam geçen sene Akdeniz Otelciler Birliği toplantısında oldu. Daha sonra onun Türki devletler, Portekiz ve Cidde gezilerine katıldım. Sonunda gördüm ki Tayyip Bey gerçekten inanılmaz karizmatik bir lider. Yanına yaklaşıldığında etki alanına girmeyecek bir insan düşünemiyorum. Ayrıca son derece zeki ve geleceği inanılmaz iyi gören bir insan. CHP, DYP, ANAP genel başkanları beni kendi aralarında görmek istediklerini söyleyip adaylık teklif ettiler. Ben ise başta lideri olmak üzere benim misyonuma uygun tek partinin AKP olduğuna karar verdim.

Aslında son ana kadar aday olmayı düşünmüyordum, adaylar belirlendikçe ismim gündemden kaybolur diye bekliyordum. Baktım ki tam tersi oluyor, bunun üzerine siyasete girmeye, başkanlığa aday olmaya karar verdim. Önce eşimin fikrini sordum, beni sonuna kadar destekleyeceğini söyleyerek ayağa fırladı. Bunun üzerine Cidde seyahatinde teklifimi uçakta sayın başbakana arz ettim. Bana partinin temayül yoklamasına girip girmediğimi sordu. Oda başkanı olarak girmemim mümkün olmadığını ifade edince hiçbir umut vermeden‘Daha sonra değerlendiririz, bakarız’ dedi.

SİYASETTEKİ AKIL HOCAM ERKAN MUMCU

- Siyasetteki 1 numaralı akıl hocam, Turizm ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu’dur. Her zaman büyük bir samimiyet içinde bana bir danışman gibi destek oldu. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da beni çok teşvik etti, hep yanımdaydı. Hiçbir garanti olmadan Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığından istifa edip aday adayı oldum. Sonunda Tayyip Bey ve parti benim adaylığımı onadı ve yüzde 32’ye yakın oyla Antalya’da zafer kazandık.

BANA MENDERES DİYE SESLENMEKTEN KAÇINIR

- Benim Mehmet Menderes Tevfik diye 3 adım var ama, arkadaşlarım beni Mehmet diye çağırır. Anne tarafım da hala Mehmet der, hepsi Menderes’i kullanmaktan özellikle kaçınırlar. Rahmetli’nin şansı benzemesin diye bir türlü Menderes demeye dili dönmedi annemin. Anne tarafım Rodosludur, Atilla dayım, yengem, dayı çocukları hala orada. Onun için Yunancayı sokakta kalmayacak kadar bilirim.

Rahmetli Tevfik dedem Adnan Menderes’in en yakınındakilerden biriydi. Babam da DP’nin devamı niteliğinde olan AP’nin kurulduğu günden beri Süleyman Demirel’in can dostudur. Dayım Sudi Neş’e Türel ise ANAP’ın kurucularından, bakanlık yapmış ünlü bir siyaset adamı. Onun için ben siyasetin ne olduğunu bilirim, inişleri de gördüm, çıkışları da.

ANTALYA’YI UÇURMA KONUSUNDA KARARLI

- Antalya’yı uçurmaya kararlıyım Yener ağabey, bunun için özel sektörün önünü açacağım. Göreceksiniz, dünyanın en ünlü üniversiteleri burada üniversite kuracaklar. Çoğu yurtdışından 30 bin öğrenci gelip okuyacak. Altın Portakal’ı Cannes gibi uluslararası bir film festivaline dönüştüreceğiz. Gelecek olan dünyanın en ünlü starları buradan birer villa alıp gidecekler. Bu arada denizin içine bir otel ve bir akvaryum yapmak istiyorum.

GÜZELİM FALEZLERİ APARTMANLA BİTİRDİLER

- Dünya harikası canım falezleri çok katlı apartmanlara bitirdiler, onun için hızla yeni Antalya projemizi hayata geçireceğiz. Antalya’dan iki gün ayrı kalsam her döndüğümde yeri öpesim gelir. Burada doğup büyümüşüm, aşığıyım bu kentin. Ebru’yla balayı için Miami’den Meksika’ya gemiyle gittik geldik; vallahi gördüğüm yerlerin hiçbiri Antalya’yla kıyas edilmez. Son 15 yıldır dua ediyorum; ‘Ya rabbim, beni Antalya’nın dışında yaşamaktan koru’ diye.

Yüksekten ve uçaktan çok korkarım

Yükseklik ve uçak fobilerim var. Biraz tedaviden sonra uçak korkusunu aştım ama, yükseklik korkum hala var.

Hobilerim okumak, piyano çalmak ve spor yapmak. Katıldığım bütün konferansların yaka kartlarını biriktiririm.

En büyük hayalim ihtiyarlığımda kitap yazıp aranjman yapmak. Aranjman yapmaktan çok keyif alıyorum, mesela Mavi Mavi’yi caz yaptım.

EBRU TÜREL EŞİNİ ÇOK KISKANIYOR

Ebru Türel, İzmir’de avukatlık yapan ve de CHP İl Disiplin Kurulu üyesi Batmanlı Mehmet Yılmaz’ın kızı. Marmara Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunu. Profesyonel olarak 1. ligde Sanyo ve Enka gibi takımlarda basketbol oynamış, ayrıca ressam adayı. Bilgisayar programcılığı uzmanı olmak için İngiltere’nin yolunu tutmak üzereyken kendisini Antalya’da bulmuş.

Aldatırsa dünyayı başına yıkarım

ERKEKLERİ BABAMLA KIYASLARDIM

- Yılmaz (Vural) Ağabey’in eşi yakın arkadaşımdır, onun hatırına istemeye isteye gittim Pera Palas’a. 29 yaşına kadar kimseleri beğenmememin sebebi herkesi kendi babamla mukayese etmemdi. Babam gibi kalbi insan sevgisiyle dolu, melek gibi birini arıyordum. Babam o kadar altın kalplidir ki, insanlar üzülür diye icraya gitmez, boşanma davası almaz. Babama boşanmak için gelen çiftler anında barışıp el ele evlerine dönerler.

İLK TANIŞTIĞIMIZDA SADECE BAKIŞTIK

- Menderes’i ilk gördüğüm anda Korhan Abay’a benzettim, ikizi gibiydi. Uzun süre konuşmadık, kaçamak gözlerle birbirimize baktık o kadar. Ne yalan söyleyeyim, ilk görüşte çarpıldık diye bir şey yok, ikimiz de son derece mantıklı insanlarız. Kısa sürede birbirimizi daha yakından tanıdık ve ilişkimiz aşka dönüştü. Doğrusu eşimi çok yakışıklı buluyorum, hem de çok. Ben Boğa burcuyum, Menderes ise Yengeç. Onu çok kıskanırım ama, hiç rahatsız etmem, çünkü çok güveniyorum. En ufak bir şey görürsüm dünyayı başına yıkarım.

KENDİ KİRLİSİNİ KENDİSİ TOPLAR

- Menderes çok titiz ve özenlidir, kendi kirlilerini kendi toplar. Bugüne kadar dolabına el sürmedim, çünkü kendine özgü bir düzeni var. Kendi çamaşırlarını kendi elleriyle yerleştirir. Ayakkabılıkta da her şey düzenlidir, ona da elimi sürmem. Valizini kimseyi yaptırmaz, kimseye de dağıttırmaz. En kızdığı şey, bir iş yaparken tepesinde dikilmektir.

Uğurlu rakamımız 11

- Çocuk sahibi olmak büyük sorumluluk. Şimdilik biraz daha evliliğimizin keyfini çıkartalım diye kararlıyız.

Uğurlu rakamım 11. Çok ilginçtir hem benim, hem de Menderes’in basketboldeki sırt numaralarımız 11. Ayrıca Menderes’in doğum tarihi de 11 Temmuz. Basketbol oynadığım süre de tam 11 yıl.

Eşimin örtünmesini istemem

Piyano çalmaya lise yıllarımda aldığım özel derslerle başladım. İlkokuldayken okul arkadaşım Levent Yüksel’le beraber mandolin kursuna giderdik. Fahir Atakoğlu da çok yakın askerlik arkadaşımdır.

Cuma namazlarına eskiden beri fırsat buldukça giderim, bunun reklamına kaçmam. Ben neysem oyum, siyasete girdim, belediye başkanı oldum diye hiçbir zaman değişmem.

Ebru’nun örtünmesini istemem, zaten o da böyle bir şey yapmaz ama, yine de kendi bileceği bir iş.

Eskiden fanatik Cim Bom’luydum. Mesela Kopenhag’daki ünlü Tivoli kavgalarında ben de vardım.

Duygularımın önünde ciddi bir demirperde vardır, sevincimi, hüznümü, ne düşündüğümü belli etmem.
Yazının Devamını Oku

Nutuk’u sonuna kadar okudum

5 Nisan 2004
İtalya Başbakanı Silvio Berluconi’nin Türkiye’ye gönderdiği en yeni armağanın adı Selva-Carlo Marsili. İtalya’nın yeni Ankara Büyükelçisi Anconalı ünlü diplomat Carlo Marsili, 14 yıldır Mersinli Turan Ailesi’nin kızı Selva ile evli. Damat Bey’in su katılmamış bir Atatürk hayranı ve Türk dostu olduğu gözlerinden okunuyor. Bunda elbette eşi sefire Selva kızımızın büyük etkisi olmalı. 60. yaşını kutlayan Marsili, Türkçeyi gazete okuyacak kadar biliyor ama, hata yapma endişesiyle konuşmaktan çekiniyor. Bu yüzden asıl mesleği yüksek uçak mühendisliği olan büyükelçilik tercümanı Edoardo Bonacina’yı yardıma çağırdı.

Selva-Carlo Marsili çiftine Ankara Atatürk Bulvarı üzerindeki İtalya Büyükelçiliği’nin 1930’lardan kalma tarihi rezidansında ‘Hoş geldiniz’ demeye gittik. Carlo Bey, öyle sempatik, öyle sevecen ki sanki gözbebekleri bile gülüyor. Selva Hanım da ışıl ışıl ama, o eşine göre daha durgun, daha vakur. Laf lafı açtı, derken bir de baktık ki yemek saati gelmiş. Anlaşmamıza göre damat İtalyan sofrası hazırlatacak, biz de kız tarafı olarak baklava götürecektik. Sofrada da gördük ki, İtalyan damadımız kızımıza gözü gibi bakıyor, kızımız da eşinin bir dediğini iki etmiyor. Buyurun kendi gözlerinizle görün, kendi kulaklarınızla dinleyin.

ATA’NIN KİTABINI OKUYAN NADİR YABANCILARDANBİRİ

- İtalyan hükümeti, Türkiye’yi, Türkleri çok seviyor, bunun altını çiziyorum. Sayın Erdoğan ile Berlusconi gerçekten çok iyi iki dost. Başbakanımız her fırsatta Türkiye’den, hükümetinden övgüyle söz ediyor. Aynı zamanda eşimin vatanı olan bu dost ülkede görev yapan İtalyan Büyükelçisi olarak büyük mutluluk duyuyorum. Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Ankara’ya büyükelçi gönderen 2. devlet İtalya’dır. Türkiye Cumhuriyeti denince benim aklıma önce Atatürk gelir. Hayli uzun ama, Nutuk’u son kelimesine kadar okuyan az sayıdaki yabancı diplomatlardan biriyim.

BERLUSCONİ, İŞADAMLARINI TÜRKİYE’YE DAVET EDİYOR

- İtalyan hükümeti AB konusunda Türkiye’ye maksimum destek veriyor, hem de başvurduğu ilk günden beri. İtalya, dostu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasını samimi ve yürekten istiyor. Ayrıca AB biraz da Avrupa’nın güneye doğru genişlemeli. Ülkelerimiz arasında ticari, sosyal ve kültürel bakımdan çok iyi ilişkiler var. Başbakanımız Berlusconi işadamlarını Türkiye’ye çok büyük yatırımlar yapmaya davet ediyor. İki ülke arasındaki turizm faaliyetleri geçtiğimiz yıllarda dünyadaki kriz nedeniyle aksadı ama, bu yıl yeniden canlanacak. Ben en çok Kalkan ve Kaş’ı çok seviyorum, o sakin ortamlarda çok güzel dinleniyorum. Kemer, Datça, Antalya’da da çok mükemmel, huzur veren tesisler var. Bodrum’a geçen yıl ilk defa gittim, 3 gün kaldıktan sonra çok yorgun düştüğümü anladım. Çünkü sabahlara kadar müzik sesi bitmek bilmiyor, uyumak asla mümkün değil.

TÜRKİYE ALEYHİNE KONUŞMAK CAHİLLİK

- Türkiye’yi ilk defa 1979’da genç bir diplomat olarak Ankara’ya geldiğimde gördüm, o güne kadar benim için çok yabancıydı. Türkiye ile ilgili bilgilerim sadece tarih kitaplarında okuduklarımla sınırlıydı. Buraya geldikten kısa zaman sonra gerçekleri anladım. Ben diyorum ki, Türkiye hakkında kötü düşünenler, aleyhinde konuşanların hepsi cahil. Türkiye, Avrupa’da yeterince tanınmıyor, ama bu, Türkiye’den çok Avrupa’nın eksikliği. Bu güzel ülkeyi yeterince tanımayanlar çekingen davranıyor. Avrupa’da okutulan tarih kitapları kesinlikle yeniden yazılmalı. Çünkü bunların çoğunda Türkiye, Avrupa’yla sürekli bir mücadele içindeymiş gibi gösteriliyor.

12 EYLÜL OLUNCA HİÇ ŞAŞIRMADIM

- 12 Eylül 1980 askeri harekatını Ankara’da görevli genç bir diplomat olarak yaşadım. O gece yarısı bir arkadaşım beni telefonla arayıp tankların Çankaya’ya doğru tırmandıklarını söyledi. O günlerde Türkiye’nin içinde bulunduğu durum çok güçtü. İtalya’daki bakanlığımıza gönderdiğimiz rutin raporlarda hemen her gün 10-15 kişinin öldürüldüğü bilgileri yer alırdı. 12 Eylül’den önce ekonomik olarak da ülkenizde büyük zorluklar vardı. Ben bile tek bir ampul bulamadığımız günleri hatırlıyorum. Onun için 12 Eylül askeri ihtilali beni pek büyük şaşkınlığa uğratmadı. Bakın şimdi her yer yemyeşil, hava tertemiz, caddeler pırıl pırıl. Şu anda Türkiye’nin Avrupa’daki imajı 20 yıl öncesine göre çok farklı, çok daha iyi. Benim için Roma, New York ya da Frankfurt’la Ankara’nın bir farkı yok.

FATİH TERİM, BENCE BÜYÜK FIRSAT KAÇIRDI

- Futbolu çok seviyorum, Milan taraftarıyım ama, fanatik biri değilim. Fatih Terim’i ismen tanıyorum, kendisiyle hiç tanışmadım. Terim İtalya’da görev yaptığı zamanlar çok popüler olmuştu. Terim’in Milan’dan ayrılmasının içyüzünü bilmiyorum ama, ayağına kadar gelen o büyük fırsatı kaçırmamalıydı.

Sefire Selva Marsili anlatıyor

Annem damadını çok sever

- Carlo ile 20 yıl önce Ankara’da tanıştık, ben de o sıralarda İtalyan Büyükelçiliği’nde çalışıyordum. Kısa sürede birbirimize aşık olup 14 yıl önce Edinburgh’da evlendik, çocuğumuz yok. Annem damadını çok sever, Carlo da ona karşı hep saygı ve sevgi doludur. Carlo, çok kolay, çok uyumlu, sakin ve dengeli bir insandır. Ben ondan daha katıyım, her konuda düzen ve disiplini severim. O her konuda daha esnektir, ben ise değilim, onun için diplomatlığa uygun değilim. Carlo, Türkiye ile o kadar yakından ilgilidir ki, uzun süre Edinburgh ve Roma üniversitelerinin Türkoloji bölümlerine devam etti. Türkçeyi çok iyi anladığı halde hata yapacağım diye pek konuşmaz. Türk gazetelerini düzenli olarak okur, ülkede olan bitenleri izler.

Ben Mersinli Turan Ailesi’nin 3 kızından biriyim. Rahmetli babam Türkiye’nin çeşitli illerinde başhekimlik yaptı. Sivas Lisesi’nden sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İtalyan Filolojisi’nden mezun oldum. Selva, eski Orta Asya Türkçe’sinde ‘bal’ demek. Ayrıca çölde yaşayan bir tür kuşun da adı. Sefirelik çok ilginç, çok onurlu bir görev yüklüyor insana. Ben hem Türkiye’yi, hem de İtalya’yı temsil ediyorum. Şu anda İtalyan Dışişleri’nde benimle birlikte 4 kişiyiz.

Avrupa’da hala Türk kadınlarının çarşaflı olduğunu sananlar var. Türk olduğumu öğrendikleri zaman hemen; ‘Siz hiç Türk’e benzemiyorsunuz’ diyorlar.

Türk şarapları dünya markası oldu

Evimizde çoğunlukla Türk yemekleri pişer. Hünkarbeğendi ve yoğurtlu mantı en sevdiğim yemekler. Tatlılarda ise fırın sütlaç tek favorim.

Ankara’ya ilk geldiğim 20 sene önce mantarlar şişeyi tam kapatmadığı için Türk şarapları çok çabuk bozulurdu. Şimdi ise bir çoğu dünya markası olmuş.
Yazının Devamını Oku

Kuru fasulyenin hastasıyım

22 Mart 2004
Sicilya denince aklınıza ilk gelen Orhan Veli'nin Sicilyalı Balıkçı şiiri olabilir. Ya da Don Corleone, Marlon Brando, mafya. Belki de Türk futbolunun Taçsız Kralı Metin Oktay'ın 1960'larda top koşturduğu Palermo. Belki Kasparov'un satrançtaki savunma oyunu, belki Arşimet, belki Etna, belki Taormina. Belki de Mario Parisi... Palermolu Mario Parisi, Sicilya'nın yetiştirdiği uluslararası üne sahip mektepli bir aşçı. Bundan 13 yıl önce Japonya'da Tokyo'dan Kobe'ye kadar 7 ünlü İtalyan restoranı çalıştırmış. 6 yıl sonra bir gün depremlerden bunalıp memleketinin yolunu tutmuş. 1991'in bir gününde Palermo'da kendi başına yemek yerken ‘‘Türkiye'ye gider misin?’’ diye sormuşlar. O da hiç düşünmeden kontrata basmış imzayı, ertesi gün ver elini İstanbul. Ataköy Marina'da ‘‘La Torretta’’ ile başlayan Da Mario'nun Türkiye macerası daha sonra Antalya, Bodrum, Çeşme ve KKTC'de sürmüş.

Mario şimdi yeniden İstanbul'da, bu kez Güneşli'deki ‘‘Grissino’’ adlı yepyeni İtalyan lokantasında. Papardella Al Salmone'den Rigatoni Alla Sorrentina'ya, Pesce Spada Alla Griglia In Salmorigano'dan Risotto Alla Pescatora, Panno Cotta ve Vulcano'ya kadar döktürüyor yine. İsteyene pizza, isteyene taze makarna ve elbette yerli-yabancı şarap. Bunları sipariş vermek için İtalyanca bilmeniz şart değil, Mario öyle güzel ‘‘Sicilya Türkçesi’’ konuşuyor ki. Buon apetito...

Makarna soğuk suyla yıkanmaz

- Makarna pişirmek basit gibi gelir ama, bizim için özel bir sanattır. Makarna haşlarken suyuna tuz atın ama, asla sıvı yağ koymayın. Sıvı yağ sadece taze makarnaya konur, birbirine yapışmasın diye. Makarnayı haşladıktan sonra süzüp taze hazırladığınız sosla aynı tencerede karıştırın. Haşlanmış makarnayı hiçbir zaman kevgire koyup soğuk suyun altından geçirmeyin. Türk makarnası ile İtalyan makarnası arasında yapım ve pişirme bakımlarından hayli fark var.

Sizin mantı bizim ravoile'ye benzer

- Sizin makarnalar haşlanınca suda beyaz köpük oluyor, bizimkilerde ise su bembeyaz kalır. Türk makarnaları genellikle 4 dakikada pişiyor, bizimkiler için en az 10 dakika lazım, hem de al dente olduğu halde. ‘‘Al dente’’ dediğimiz dişe gelecek sertlikteki pişirimler için benim sürelerim şöyle; spagetti 7, penne 12, taze tagliatella 3, risotto 16, dakika. Risotto'nun iyisi kesinlikle ‘‘al dente’’ olur, eğer yumuşacık yaparsanız yediğiniz risotto değil, pilav olur. Bizim ravioli'ye benzeyen Türk mantısını çok seviyorum ama, üstüne yoğurt yerine biraz tereyağ ve kaşar koyuyorum. Biz İtalyanlar makarnayla ekmek yemeyiz, Türkiye'de mantıyı bile ekmekle yiyenler var. Kum midyeli makarnayı Türkiye'yle tanıştıran benim, denizkestanelisini de. Denizkestaneli spagetti sadece Sicilya'da yapılır, ayrıca fenerbalıklı ve ançüezlisi de.

Sicilya kokoreci daha küçük olur

- Sicilya mutfağının İtalyan mutfağında özel bir yeri vardır, ekmeklerimiz de çok ünlüdür. Bizim oradaki balıkçıların tezgáhlarında kırmızı barbunyadan mürekkepbalığına, gümüş levrekten mavi-siyah midyelere kadar her istediğinizi rahatça bulabilirsiniz. Bizde yemek genellikle antipasto (hors d'oouvre) ile başlar, çorba veya pasta (spagetti veya öteki makarna çeşitleri), et veya balık, sebze veya salata ve peynir, meyve ile sona erer. Biz yemeklerden sonra sizin gibi tatlı yemeyiz, genellikle meyve veya peynirle şarap içeriz. Türkiye'de çok çeşit acı biber, baharat var, bizde ise sarmısak, fesleğen, domates, hepsi bu kadar. Bizde tereyağ dahil hiçbir katı yağ, krema kullanılmaz, sadece sızma zeytinyağını biliriz. Sizin meşhur kokoreç bizde de çok sevilir. Sicilya'da kokoreç küçük dilimler halinde kesilip ızgara yapılarak yenir. Bu arada unutmadan söyleyeyim, pastırmalı kuru fasulyenin hastası oldum.

Sıvı yağdaki sarmısak zehirlenmesine dikkat

Sarmısak hem kolesterol, hem yüksek tansiyon, hem de vampir düşmanıdır ama, yine de dikkat. Sarmısağı yağınıza tat vermesi için kullandığınızda bunu 2 saat içinde tüketin. Sıvı yağda 2 saatten fazla bekletilen sarmısak Botulism adlı bir zehir üretmeye başlıyor.

Pirinç, bir geceden fazla su içinde beklerse hemen bakteri üretmeye başlar, sizi hasta edebilir. İçinde pirinç ve sıvı yağ olan yemeklerinizi birkaç gün daha saklamak isterseniz pirinçlerini ayırdıktan sonra buzdolabınızda saklayın.

Balığın iyi piştiğinden emin olun, tıpkı kabuklu deniz ürünleri gibi. Sushi ve sashimi de çiğ balık demektir ama, her ikisi de daima soya ve Japon turpundan üretilen wasabi sosuyla servis edilir. Wasabi her çeşit bakteriyi öldürdüğü gibi bulunduğu gıdalarda hiçbir zararlı üreyemiyor.

Istakoz, yengeç, istiridye, karides gibi deniz ürünlerini daima çok pişirin. Kabuklu deniz hayvanlarının çok pişmiş olması kesinlikle az pişmişinden daha güvenlidir.

Mutfakta kullandığınız kesim tahtasının çok kalın ahşaptan yapılmış olmasına dikkat edin. Yumuşak tahtadan yapılanların bakteri barındırma riski yüksektir.

Sebzeleri açıkta tutmak yerine kapalı bir ortamda bulundurun. Böylelikle hem daha uzun dayanırlar, hem de içlerinde böcek ve bakteri üremez.

Limonçello'yu kendiniz yapın

- Limonçello, tıpkı Fransızların ‘‘sorbet’’si gibi

iki ana yemek arasında ağız tadı değiştirmek amacıyla içilen bir tür İtalyan likörü. Hazmettirici özelliği de olan bu içkiyi herkes kendi evinde kolaylıkla yapabilir. Adının limon olduğuna bakmayın, isterseniz çilek, Bodrum mandalinası veya portakala da aynı tarifi uygulayıp sonuna çello ekleyebilirsiniz.

MALZEME: 8 kilo limon, 2 litre saf alkol, 500 gr. tozşeker, 4 litre su.

YAPILIŞI: Limonların kabuklarını keskin bir ince bıçakla soyup saf alkolün içine atın. 15 gün sonra bu karışıma 4 litre su ve 500 gr şekeri ekleyip 2 saat kaynatın. Soğuduktan sonra bir şişeye koyup buzdolabına yerleştirin, içkiniz istediğiniz zaman servise hazırdır. Aman dikkat, içinde şeker olduğu için dikkatli içmenizde fayda var, sakın ölçüyü kaçırmayın.

Sicilya usulü sardalye

MALZEME:

750 gr sardalye balığı, 1 kuru soğan, 2 diş sarmısak, 1 su bardağı ufalanmış ekmek içi, 3 çorba kaşığı kuşüzümü, 3 çorba kaşığı çamfıstığı, 2 çorba kaşığı kaşar rendesi, 1 çorba kaşığı kıyılmış maydanoz, 3 adet defne yaprağı, 1 adet limon, 1 çorba kaşığı şeker, 5 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 çorba kaşığı sirke, tuz, dolma baharı.

YAPILIŞI: Sardalyelerin kafalarını kopartıp içlerini temizledikten sonra kılçıklarını çıkarıp fileto haline getirin. İnce kıyılmış soğan ve sarmısağı zeytinyağında biraz kavurduktan sonra içine kuşüzümü, çamfıstığı ve ekmek içini de ekleyin. Soğuduktan sonra şeker, maydanoz, peynir ve baharatı katın. Bunu bir kat balık, bir kat karışım halinde balıklar bitene kadar yapın. Daha sonra balıkları hafif yağlı bir tepsiye dizin. Üzerinde bir çorba kaşığı zeytinyağı gezdirdikten sonra 200 derecedeki fırında 15 dakika pişirin.
Yazının Devamını Oku