Mustafa K.
Avukatlar taraftır. Bu nedenle türban takmalarında veya takmamalarında bir problem olduğunu düşünmüyorum. Diğer yandan avukatların kılık kıyafet problemi sadece türbanla sınırlı değil. Örneğin bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce bir erkek avukat, uzun saçı ve küpe takması nedeniyle bir kamu kurumundaki işinden edilmişti. Avukatların kılık-kıyafetten daha büyük problemleri var, örneğin delil toplama hakları yok, tanıkları doğrudan sorgulama hakları yok. Davaların taraflarca hazırlanma ilkesine uyulmuyor, Savcılara tanınan hak ve yetkilerin yarısına bile sahip değiller. Avukatın geçerli mazeret vermesine rağmen mahkemeler duruşmaya devam edebiliyor. Kısacası avukatlık mesleğini ideal ölçüde yerine getirme imkânı yok. Barolar kılık-kıyafetten çok bu gibi asıl meselelere odaklanmalı. Bu çağda insanlar dış görünüşleriyle değil ortaya koyduklarıyla değerlendirilmeli.
- Yasin Bey, üç yıl kadar önce anlaşmalı boşandık. Müşterek çocuğun velayetini bir takım nedenlerle babasına bırakmıştık. Şimdi velayetin değiştirilmesi için dava açtık, ama hakim tanıklarımı dinlemeden, duruşma bile yapmadan dosya üzerinden karar verip davamı reddetti. Konuştuğum avukatlar basit yargılamaya tabi olduğu için hakimin buna hakkı var, diyorlar. Bu doğru mu? Halime R.
Halime Hanım, öncelikle geçmiş olsun. Avukatların söylediği hem doğru hem de yanlış. Velayet davaları basit yargılama usulüne tabidir, bu doğrudur. Basit yargılama davalarında hakim dosya üzerinden de karar verebilir. Ancak velayet davaları kamu düzenine ilişkin, çocuğun üstün yararının tespiti için tüm araştırmaların yapılması gereken davalardandır. Bu nedenle hukuki dinlenilme hakkınıza aykırı olarak karar verildiği görüşündeyim. Temyize başvurmanızda fayda var.
- 7 ay kadar önce anlaşmalı olarak boşandım. Kimliğimi değiştirmek için nüfus memurluğuna gittim. Memur, yeni baba olmuşsunuz tebrik ederim, dedi. Meğer eski 10 gün kadar önce doğum yapmış. Çocuk benim adıma kaydolunmuş. Bu çocuk benden değil, nüfusa dilekçe versem kayıttan düşerler mi? Hakan F.Hakan bey, Medeni Kanun’a göre, boşanmadan itibaren 300 gün içinde doğan çocuğun babası koca olarak kabul ediliyor. Siz boşanalı henüz 7 ay (210 gün) olmuş. Bu nedenle çocuğun sizden olmadığını düşünüyorsanız, soybağının reddi davası açmanız gerekiyor. Bu davanın da 1 yıllık süresi bulunuyor, öğrenmeden itibaren 1 yıllık sürede dava açmazsanız bu hakkınızı kaybedersiniz.
- Eşim bana boşanma davası açtı. Bana sürekli hakaret ediyor, sürekli şiddet uyguluyor. Bir de boşanma davası açıyor. Bu davaya itiraz edebilir miyim? Rahime G.Rahime hanım, eğer sizin bir kusurunuz yoksa açılan boşanma davasına itiraz edebilirsiniz. İtiraz ederseniz hakim eşinizin açtığı davayı reddedebilir. Ama sizin de kusurlu olduğunuz tespit edilirse boşanma kararı verilebilir.
- Kıymetli meslektaşım, açtığımız boşanma davasında karşı tarafın son bildiğimiz adresini dilekçeye yazdık. Bu adrese gönderdiğimiz tebligat, şahıs adreste bulunamadığından iade edilmiş. Mahkeme bize 1 hafta süre verdi, yeni adres bildirmediğimiz için davayı 119. Maddeye göre usulden reddetti. Bu konudaki görüşünüzü öğrenebilir miyiz?Fahri K.Fahri Bey, dava dilekçesinde belirtilen bir adrese tebligat yapılamamışsa mahkemenin yeni adresi araştırması, bulunamaması halinde ilanen tebligat yapması gerekir. Dava dilekçesine davalının adresi hiç yazılmazsa 119. Maddeye göre usulden reddedilebilir. Sizin durumunuzda mahkemenin kararı yanlış olmuş. Ancak temyize başvurmak yerine davayı başka mahkemede yeniden açmanın daha hızlı sonuç verebileceğini düşünüyorum.
Bu kararın Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi’nin kendi kuruluş kanununa aykırı olduğu ifade ediliyor. Mahkemenin bu kararı doğru mu yoksa yanlış mı? Vedat Ş.
- Bir hukukçunun herhangi bir konuda kendinden emin bir cevap verebilmesi için konuyu derinliğine incelemesi gerekli. Bir konuyu derinlemesine incelemek ise oldukça meşakkatli bir iş:
O konuda hangi yasal düzenlemeler var, doktrinin görüşü ne, mahkemeler benzer konularda ne gibi kararlar vermiş, mevzuatta yapılan değişiklikler uygulamada ne şekilde yer almış ve en önemlisi “olması gereken” nedir. Bu son tırnak içinde belirttiğim kavram öteden beri hukukçuların kafasını karıştırır durur, çünkü hukukçular hayatın hukuku şekillendirdiği kadar ve belki de ondan daha çok hukukun hayata yön verdiğine inanırlar.
Kanunlar lafzı (sözü) ve ruhuyla birlikte yorumlanır. Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş amacı, bireylerin haklarının korunmasıdır. 2010 yılındaki değişiklikle getirilen bireysel başvuru hakkı da bunu pekiştirmektedir. (Bu konuda 12.12.2013 tarihli “10 soruda AYM’ye bireysel başvuru” başlıklı yazıma göz atabilirsiniz. (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25333578.asp )
Hukuk diğer bilim dalları gibi değildir. Adalet Tanrıçası’nın elinde tuttuğu terazi tamamen semboliktir, hukukçular vicdanlarıyla tartar ve akıllarıyla karar verir. Bu konuda karar verebilmek için hukukçu olmaya da gerek olmadığını düşünüyorum. ABD’deki jüri sisteminde olduğumuzu ve o sıralarda oturanın siz olduğunuzu farz edin. Eğer bir kaç kişinin yanlış davranışı nedeniyle tüm sitenin kapatılması, diğer insanların haber alma, kendini ifade etme özgürlüğünü engeller diyorsanız Anayasa Mahkemesi’nin tedbir niteliğinde bir karar alabilmesinin mümkün olduğunu düşünebilirsiniz; yok eğer kapatılması ile elde edilen fayda daha fazla diyorsanız mahkemenin kararını hatalı bulabilirsiniz. Kanunları hep savaşı kazananlar yazar.
- Anayasa’nın 79. Maddesinde açıkça “Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz” ifadesi geçmesine rağmen Mansur Yavaş Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir mi? Fatih S.
- Fatih Bey, hukuki soruları cevaplamak için binlerce yılda oluşmuş ilkelerden yararlanırız. Bunlardan biri de “sonraki kanunun önceki kanuna üstünlüğü” ilkesidir. Sorunuzda belirttiğiniz cümle Anayasa’ya 2007 yılında eklenmiş. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getiren 148. Madde değişikliği bilindiği üzere 2010 yılında referandum ile kabul edildi. Genel ilkeye göre sonraki kanun olan 148. Madde değişikliği önceki kanun olan 79. Madde değişikliğine üstün tutulur.
Daha sonra aramızda tartışma çıktı. Müdür ve yanındaki iki işçi beni tartakladılar, bu sırada müdür bana kafa attı, kaşım yarıldı. Hemen savunmamı aldılar, ‘eğer bizim dediklerimizi yazarsan seni tazminatını vererek işten çıkaracağız’ diyerek elimden istifa dilekçesi aldılar. Aradan bir aydan fazla geçmesine rağmen hiçbir hakkımı ödemediler. Müdür şimdi ‘ben ona hiçbir şey ödemem’ diyormuş. Ne yapabilirim?
Hakkı H.
Hakkı bey, vermiş olduğunuz istifa dilekçesinin yukarıdaki koşullarda elinizden alındığını ispat edebilirseniz, mahkeme bu dilekçenizi geçersiz sayabilir. Dava açarak hakkınızı aramanız gerekiyor.
* * *
Yasin Bey, bu zamana kadar birçok avukata akıl danıştım, ancak hepsi de ‘senin işin olmaz’ dediler. Benim sorunum şu: Yaklaşık 5 yıl boyunca bir iş yerinde çalıştım. Burada amirim konumunda olan kişinin psikolojik tacizine uğradım, birçok defa bu nedenle rahatsızlandım. En sonunda geçen yıl artık daha fazla dayanamadığım için amirimin bana karşı davranışlarını ve rahatsızlıklarımı da belirterek ,istifa dilekçesi ve ibraname verdim. Kıdem tazminatımı ve diğer haklarımı alabilir miyim?
Ayşe O.
Ayşe Hanım, 2012 yılında yeni bir Borçlar Kanunu yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre işverene verdiğiniz ibranamenin geçerli olması çok sıkı şekil şartlarına bağlandı. Kanuna göre, verdiğiniz ibranamenin istifa ettiğiniz tarihten sonraki 1 aylık süre içinde hazırlanmış olması gerekiyor. Ayrıca bu ibranamede size yapılan bir ödeme varsa bunların tek tek yazılması gerekiyor. Bu da yetmiyor, ibraname ile belirlenen miktarın banka aracılığıyla ödenmiş olması şartı da var. Sizin durumunuzda, anlattığınız kadarıyla hem ibranamenizin hem de istifa dilekçenizin geçersizliği söz konusu olabilir, kıdem ve diğer haklarınızı alma ihtimalinizin yüksek olduğu görüşündeyim.
* * *
Son haftalara kadar genellikle boşanma, tüketici, kira davaları konularında gelen sorular, çoğunlukla hukukun siyasetle iç içe geçtiği konulara doğru kaydı:
* Birkaç arkadaşımla Ankara’daki Gezi olaylarında polisin şiddetine maruz kaldık. Bir arkadaşımızın bacağına gaz kapsülü isabet etti, üzerimize biber gazı sıkıldı. Arkadaşlarımızdan biri astım hastasıydı, o günden bu yana nefes alışında problem olduğunu söylüyor. ABD’de bir gencin benzer olaylar sırasında başına gaz kapsülü isabet ettiği için 4.5 milyon dolar tazminat kazandığını okuyoruz. Dava açsak biz de tazminat alabilir miyiz, alabilirsek ne kadar?(İsmimi gizli tutun)
- Sevgili kardeşim, ülkelerin insan haklarına bakış açıları arasında o ülkenin kuruluş hikâyesinden kaynaklanan temel farklılıklar vardır. ABD’de insanlar, ülkeyi kuracak iradeyi ortaya koyarken bireysel mutlulukların en üst düzeye çıkmasını amaçlamışlardır. Yani orada devlet, insana hizmet etmek için kurulmuştur. Devlet, bir şirket gibi görülmektedir. Dolayısıyla orada tazminatlar belirlenirken, şirketin o kusurlu davranışı bir daha yapmaması için caydırıcı olacak meblağlar düşünülür. Ülkemizde ise ‘manevi tazminatla zenginleşmeme’ ilkesi geçerlidir. Yani alacağınız manevi tazminat sizi zengin etmeyecek bir miktarda olacaktır.
* Yasin bey, bundan 6 ay kadar önce yeni bir eve taşındık. Taşındığımızın ikinci naftası, ‘kaçak elektrik kullanıyoruz’ diye bir tutanak tuttular. Evde bebeğimiz vardı, elektrik kesilmesin diye tutanağı imzaladım, cezalı miktarı da ödedim. Şimdi elime savcılıktan bir kağıt geldi, hakkımda hırsızlıktan dava açılmış. Ne yapmalıyım? Hasan Ş.
Hasan bey, cezalı miktarı ödediyseniz her hangi bir sorun yok. Kanuna göre, kaçak kullanılan, elektrik, su, gaz bedelinin ödenmesi halinde dava ortadan kalkar.
* İstanbul’da, jetonu olmayan, nereden alacağını bilmeyen vatandaşlara yardım eden güvenlik görevlisine sadece 4.90 TL için 7 yıl ceza davası açıldı. Sizce sadece 5 lira için hapse girmek adil mi? Ceren T.
Ceren Hanım, bildiğim kadarıyla o dava TCK’nın 155/2 maddesine göre 1 yıldan 7 yıla kadar ceza istemiyle açıldı. Hakimler bu tür davalarda genelde alt sınırdan ceza vermektedir, buna da çeşitli sebeplerle indirim uygulanmaktadır. 2 yıldan az cezalar ise erteleniyor. Yani büyük ihtimalle o güvenlik görevlisi arkadaş cezaevine girmeyecek.
* Twitter’in kapatılmasını doğru buluyor musunuz? Dede S.
Altı ya da yedi yaşındaydım. Babamla annem ayrılalı daha bir-iki yıl kadar olmuştu. Benden üç yaş küçük kardeşimle bir aradaydık henüz. Bize babaannem bakıyordu.
Her gün kahvaltıdan sonra sokağa iner, apartmanımızın önünde biriken yaşıtlarımızla buluşurduk. Kimi zaman arka sokaktaki dut ağacına tırmanır, kimi zaman kırık kiremit parçalarını üst üste dizip topla devirme oyununu oynardık. Topu getirenin kaptan olduğu maçlar yapar, üst kattaki teyzenin salçalı ekmeklerini yerdik. Pazardan aldığımız çemenin, koktuğunu bilmediğimiz zamanlardı.
* * *
Alt kattaki, benden iki yaş büyük, ilkokul bire giden Suat’ın, okuldan dönüşünü beklerdim. Suat okula giderdi; defteri, kalemi, kitabı ve bunları içine koyduğu renkli bir çantası, -babaannemin deyişiyle- akıllı bir çocuk olduğunu gösteren kalın camlı gözlükleri vardı. O gözlükler düşer de kırılır diye annesi, Suat’a dışarıda oynamaya izin vermezdi. Suat okuldan eve gelir, koltuğa oturur, perdeyi aralar ve pencere demirlerinin arasından oynayan çocukları seyrederdi. Çok şeyimizin olmadığı, ama olanın kıymetini bildiğimiz zamanlardı. Suat’la oturup onun ödev yapışını taklit ederdim. Düz çizgiler, kırık çizgiler, Suat’ın okul fişleri... Babaannemin okuması yoktu, ama bir kağıda bir şeyler karalayıp bana gösterir, “Yasin, bi bak hele, ne yazmışım” diye ciddi ciddi sorardı. Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olduğumuz zamanlardı.
* * *
Hiçbir maç yarım kalmazdı, maçlar beşte devre onda biterdi. Dokuz dokuzda on bire uzardı. Üç korner bir penaltıydı. Topu uzağa atan “atan alır spor”du. Akşama kadar sokakta bir o yana bir yana koşar yorulurduk. Hava kararmaya yakın muhakkak birinden birinin annesi çıkar cama, “çabuk eve gel” diye bağırırdı. Yatmadan önce Adile Teyze’nin “iyi geceler kuzucuklarım” dediği zamanlardı.
* * *
Misket oyunu ise bambaşkaydı. Camdan küreleri yanyana dizer, sonra adımlar, toprak bir dal parçasıyla çizilip atış mesafesi ayarlanırdı. En baştakini vuran misketleri toplardı. Arkadaşlarının misketlerini “üten”in kulağını bizzat kendi annesi çeker, üten üttüğü misketleri ertesi gün geri verirdi.
Yerde bir kadın yatıyor, tam fotoselli cam kapıların girişinde. Ayağında siyah botu görünüyor, mavi renk, üstüne bol elbiseli.
Az ileride de gençten bir adamdan dökülen kan birikintisinden kalanlar. Kadının aksine adam hemen ölmemiş. Ambulansa bindirebilmişler, cesedini çekememiş kameraman bu nedenle.
Dışarıda bir kalabalığın içinde orta yaşlı bir adam ‘oğlum, oğlum nerede’ diye canhıraş bağırıyor. Yerde yatan kadının eski kocası. Kadını tehdit etmekten hakkında açılan davanın duruşması az önce bitmiş. Ceza almış 11 ay. Oğlum nerede diye bağırırken, sanıyor ki diğer vurulan kişi oğlu. Oysa oğlu, önce annesini yere sermiş silahla, sonra da annesinin yanında duran daha 28 yaşındaki polis memurunu. Polis memuru ambulansta kaybetmiş henüz yarılayamadığı hayatını...
* * *
Sonraki habere geçiyor spiker. Bu sefer Elazığ’da bir kadını, boşandığı eşinin kardeşi öldürmüş. O da adliye önünde.
* * *
İki haber art arda sanki bir Amerikan filmi senaryosu. Ortalıkta dolaşan bir seri katil, kurbanlarını Adliye önünde öldürüyor. Sonraki karede de bir FBI dedektifi cesetleri inceleyip ‘cinayet yerleri arasında bir bağlantı olmalı. Sanırım katil bize bir mesaj vermeye çalışıyor’ diyecek.
* * *
Yaptığımız anlaşmaya göre oğlumun velayeti annesinde kalmıştı. Şimdi eski eşimin yeniden evlenmek üzere olduğunu öğrendim. Evlenirse velayeti ben alabilir miyim? Fatih G.
Fatih Bey, velayet sahibi annenin yeniden evlenmesi, tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Ancak annenin çocuğa karşı velayet görevini savsaklaması, gereken ilgiyi göstermemesi ve babayla müşterek çocukla kişisel ilişkisini engellemesi gibi durumlarda velayetin değiştirilmesi gündeme gelebilir.
GÖRÜŞME SÜRESİ YETMİYOR
Çocuğumuz henüz 11 aylıkken anlaşmalı olarak boşanmıştık. O zaman mahkeme haftada sadece 6 saat, cumartesileri saat 12’den akşam 18’e kadar görmem konusunda karar vermişti. Şimdi çocuk büyüdü ama annesi mahkeme kararında yazanın dışında göstermem diyor. Ne yapmam lazım? Hazım S.
Sizin durumunuzda, boşanma tarihi itibariyle müşterek çocuğun yaşı gözetilerek çocukla baba arasında kısa süreli ve hafta sonları yatılı olmayacak şekilde kişisel ilişki kurulmuş. Ancak aradan geçen süre nedeniyle müşterek çocuğun yaşının büyüdüğü gözetilerek, baba ile çocuk arasında babalık duygularını tatmine elverişli olacak yeterlilikte kişisel ilişki tesisi müşterek çocukla kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi için dava açabilirsiniz.
AYRI YAŞAMAK SUÇ MU?Eşim 2008 yılında boşanma davası açtı. Ben bu davaya cevap vermedim, duruşmalara da girmedim. Eşimin açtığı dava 2009 yılında reddedildi. O zamandan bu yana ayrı yaşıyoruz. Şimdi bana yeniden bir dava açmış, 3 yıldır ayrı yaşadığımız için boşanmak istediğini söyleyip maddi ve manevi tazminat talep etmiş. Ayrı yaşadığımız için suçlu muyum, tazminat kaybeder miyim? Rıza T.
Eşiniz tarafından açılan ve reddedilen ikinci açılan davaya dayanak teşkil eden ilk boşanma davasının davanın ispatlanamaması nedeniyle reddedilmiş. Yeniden bir araya gelmediğinize göre ve ilk dava retle sonuçlandığına göre bu davadan önce gerçekleşen olaylar size kusur olarak yüklenemez. Bu durumda retle sonuçlanan ilk davayı açarak boşanma sebebi yaratan eşinizin tamamen kusurlu kabul edilmesi gerekir. Aleyhinize maddi-manevi tazminata hükmedilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
NAFAKAYI YENİDEN İSTEYEBİLİR MİYİM?Dava sırasında tazminat haklarımdan ve nafakadan vazgeçtim. Bunları yeniden isteyebilir miyim? Şehnaz K.
Kampanyası için bağış toplayan savcı, övünçle “şu kadar dosyada şu kadar mahkumiyet aldım, kamunun parasını boşa harcamadım, suçluları sokaklardan uzaklaştırdım” diye propaganda yapar. Bizde işler iyi ki bu şekilde yürümüyor. Yoksa aşağıdaki istatistiklerle oy toplamak biraz zor olurdu.
- Yıl içinde (2012) TCK’da belirtilen suçlarla ilgili açılan davalarda suç sayısı 2 buçuk milyonun üzerinde. Bunlarda ilk üç sırayı; malvarlığına karşı işlenen suçlar, vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar ve hürriyete karşı işlenen suçlar alıyor.
- Davalarda, sanıklar hakkında 4 milyon 4 yüz binden fazla karar verilmiş. Bu kararların sadece üçte birinde sanıklar mahkûmiyet almış. Kalanın yüzde 24’ünde beraat, yüzde 15’inde ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş. Her yirmi dosyadan birinde mahkeme, kendisinin değil, başka mahkemenin görevli olduğu görüşünde.
- Hukuk mahkemelerinde ise yıl içinde yaklaşık 1 milyon 700 bin dava açılmış. Bu davaların konularında ilk on sırayı veraset, boşanma, alacak, vesayet, tazminat, şikayet, itirazın iptali, kamulaştırma, nüfus ve tespit davası oluşturmuş.
- Hukuk mahkemelerinde, önceki yıllardan devredilen dosyalar da dahil, her üç dosyadan sadece ikisi karara bağlanabilmiş. Karara bağlanan her 5 dosyadan 1’ini davacı kaybetmiş.
- İdari mahkemelerde açılan dosyaların dörtte birini vergi davaları oluşturuyor. İdari mahkemeler açılan davaların yüzde 76’sını karara bağlamış. Bölge idare mahkemelerinde bu oran yüzde 94’e kadar çıkıyor.
- Örneğin Ağır ceza mahkemelerinde 152 bin dosyanın 11 bin tanesi Yargıtay’dan bozularak gelen dosyalar oluşturuyor. Bu dosyaların 7.251 adedi Ankara Ağır Ceza mahkemelerinde. Sincan Ağır Ceza mahkemelerinde ise 1.323 adet dosyaya bakılıyor.