Paylaş
Altı ya da yedi yaşındaydım. Babamla annem ayrılalı daha bir-iki yıl kadar olmuştu. Benden üç yaş küçük kardeşimle bir aradaydık henüz. Bize babaannem bakıyordu.
Her gün kahvaltıdan sonra sokağa iner, apartmanımızın önünde biriken yaşıtlarımızla buluşurduk. Kimi zaman arka sokaktaki dut ağacına tırmanır, kimi zaman kırık kiremit parçalarını üst üste dizip topla devirme oyununu oynardık. Topu getirenin kaptan olduğu maçlar yapar, üst kattaki teyzenin salçalı ekmeklerini yerdik. Pazardan aldığımız çemenin, koktuğunu bilmediğimiz zamanlardı.
* * *
Alt kattaki, benden iki yaş büyük, ilkokul bire giden Suat’ın, okuldan dönüşünü beklerdim. Suat okula giderdi; defteri, kalemi, kitabı ve bunları içine koyduğu renkli bir çantası, -babaannemin deyişiyle- akıllı bir çocuk olduğunu gösteren kalın camlı gözlükleri vardı. O gözlükler düşer de kırılır diye annesi, Suat’a dışarıda oynamaya izin vermezdi. Suat okuldan eve gelir, koltuğa oturur, perdeyi aralar ve pencere demirlerinin arasından oynayan çocukları seyrederdi. Çok şeyimizin olmadığı, ama olanın kıymetini bildiğimiz zamanlardı. Suat’la oturup onun ödev yapışını taklit ederdim. Düz çizgiler, kırık çizgiler, Suat’ın okul fişleri... Babaannemin okuması yoktu, ama bir kağıda bir şeyler karalayıp bana gösterir, “Yasin, bi bak hele, ne yazmışım” diye ciddi ciddi sorardı. Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olduğumuz zamanlardı.
* * *
Hiçbir maç yarım kalmazdı, maçlar beşte devre onda biterdi. Dokuz dokuzda on bire uzardı. Üç korner bir penaltıydı. Topu uzağa atan “atan alır spor”du. Akşama kadar sokakta bir o yana bir yana koşar yorulurduk. Hava kararmaya yakın muhakkak birinden birinin annesi çıkar cama, “çabuk eve gel” diye bağırırdı. Yatmadan önce Adile Teyze’nin “iyi geceler kuzucuklarım” dediği zamanlardı.
* * *
Misket oyunu ise bambaşkaydı. Camdan küreleri yanyana dizer, sonra adımlar, toprak bir dal parçasıyla çizilip atış mesafesi ayarlanırdı. En baştakini vuran misketleri toplardı. Arkadaşlarının misketlerini “üten”in kulağını bizzat kendi annesi çeker, üten üttüğü misketleri ertesi gün geri verirdi.
Birisi öldüğünde kalanların üzüldüğü; ölenin arkasından kötü konuşulmasının ayıp karşılandığı zamanlardı.
Paylaş