29 Aralık 2009
GENELDE zor, sancılı, yaralı, gönülden geçene uzak geçti 2009.
Ama 2010 için gün sayarken, pansuman da buluyor gönül.
İki yıldır Başkent'te binlerce liseli müzisyenle elele gerçekleştirdiğimiz Genç Nota Liselerarası Müzik Yarışması'na bu yıl, İzmir ve Antalya'nın gençleri de katılıyor.
Ve yine taze bir mutluluk yaşıyoruz hep birlikte.
* * *
Yazının Devamını Oku 27 Aralık 2009
SALI gününden beri “Avrupa Kentsel Şartı-2”de alınan kararları karşılaştırmalı olarak aktarmaya çalıştım.Son olarak Strazburg zirvesinin “yerel/kentsel kimlik, hafıza mekanları ve kentsel mimari” olarak özetleyebileceğim kararlarına değineceğim. “Yeni Kentlilik Manifestosu”, bu konuda şu mesajı veriyor:
“Bizler aynı zamanda yerel alanlarımızın kimliklerini de destekliyoruz.
Yerel kültürlerimizi ve yerel belleklerimizi giderek küreselleşen bir dünyada kilit değerler olarak teşvik etmek ve duyurmak istiyoruz.”
Bunun yolu da şöyle özetleniyor:
“Kentlerimizde, sanatsal yaratıcılığa ve yüksek standartlı kültür hizmetlerine destek sağlama yolundaki çabalarımızı sürdüreceğiz.
Kentlerimizi bilgi, kültür ve sanat yuvaları haline getirmek amacımızın, onların mimari güzelliklerini dikkate almadığımız takdirde saygınlıktan yoksun kalacağının farkındayız.
Oysa kentsel peyzajlarımızın çoğu zaman mimari kalite endişesi duyulmadan gelişmektedir.
Kentlerimizi ruhsuz ve yaratıcılıktan uzak bir ticari kentsel planlamaya terk ettik.
Bu nedenle, karar vericilerde ve kentlilerde canlı bir mimari kültürün gelişmesini teşvik etmek istiyoruz.
Kentlerimizle ve onların kültürü ile olduğu kadar mimarileri ile de gurur duymak arzusundayız.
Kentler ve kasabalar kendi bireyselliklerini muhafaza ederken, kolektif olarak da hümanist değerlerin, bireysel özgürlüklerin, ekonomik zenginliğin, sosyal dayanışmanın ve yerküreye ve canlı kültüre gösterilen ilginin yamasız bir bütün oluşturduğu bir Avrupa kentsel planını içselleştirebilecektir.”
* * *
Ankara gibi “hafıza mekanları”nın, “kent kimliği”nin sistematik olarak yok edildiği “yamalı” koşullarda, bu kararların hayata geçmesi elbette çok zor.
Ve Ankara, artık yapılacak değil yıkılacak bir çok şeyin de; “demir kafes”ti “Gökkuşağı”ydı bir çok yapının da, alt-üst geçidin, kavşağın vb.’nin de tartışıldığı bir kent.
Ama bunun farkında olmak bile çok önemli.
Çünkü farkındalık, değişimin yarısıdır.
Yazının Devamını Oku 26 Aralık 2009
21. yüzyılda kentin/kentlinin önce ne, sonra nasıl olmasını gerekçeleriyle birlikte kayda geçiren ve bunu Strazburg'da bir manifestoyla dünyaya duyuran "Avrupa Kentsel Şartı-2" zirvesi, "ulaşım"a da önemli yer ayırıyor.
Ve büyük kentlerdeki "ulaşım kaos"una şöyle giriş yapıyor:
"Artan arazi kontrolleri aracılığıyla büyümeleri denetim altında tutulabilen kentler istiyoruz."
Bu saptama, bana metrosu 15 yıldır yapılmayan, ama artarda ve yanyana/yüzyüze dev alışveriş merkezleriyle, "demir kafes" gibi akıbeti meçhul yapılarıyla mahşere dönüşen Eskişehir Yolu'nu hatırlatıyor.
Strazburg manifestosu
Yazının Devamını Oku 25 Aralık 2009
ÜÇ gündür yazmayı sürdürdüğüm “Avrupa Kentsel Şartı: 2”nin 26. Maddesi’nde şu saptama yapılıyor: “Avrupa’nın seçilmiş yerel yöneticileri olan bizler, yerel demokrasinin uzun yıllardır pek çok politikacı için ulusal demokrasi okulu işlevi gördüğüne inanıyoruz.”
Gerçekten, yerel demokrasi bir çok politikacıyı ulusal politikiya, demokrasiye hazırlayan bir okul olarak kabul edilir.
Sadece siyasi deneyim, yetenek açısından değil sosyal olarak da politikaya hazırlar.
En yakın, güncel örneği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın ardından politikanın zirvesine yürüyen Başbakan Tayyip Erdoğan.
* * *
Başkan Melih Gökçek de “kıdem” açısından benzersiz bir örnektir.
Gökçek 1984 yılında Keçiören Belediye Başkanlığı’ndan bu yana çeyrek asırdır, yerel demokrasi okulunun en kıdemli ve devamlı “öğrenci”lerinden birisi olmuştur.
Bu dönemle birlikte yerel demokrasi okulunda 30 yıla ulaşarak, kırılması çok zor bir rekora imza atmaya da adaydır.
Ancak, yerel demokrasi açısından “en mektepli” yerel yöneticinin, kente, ilçe belediyelerine, kentliye demokrasinin olanaklarını açtığını söylemek olanaklı değildir.
Çünkü gerçek yerel demokrasi, kentliye, diğer ilçe belediyelerine söz ve yönetime katılma hakkı, doğru(dan) bilgilenme olanağı, kent planlarında işbirliği, semtlere/mahallelere eşit hizmet sağlanması gibi bir dizi ilkeyi zorunlu kılmaktadır.
* * *
Avrupa “Yeni Kentlilik Manifestosu” da yerel demokrasiye geniş yer ayırıyor.
Ayrıca “yerel referandumları ve halkın doğrudan katılımını sağlayan her türlü düzenleme”nin teşvik edilmesini, hayata geçerilmesini de “kentsel bir şart” olarak kuvvetle savunuyor.
Yerel referandum kısa süre önce Bahçelievler 7. Cadde’de gündeme geldi.
(Ki az daha “içkili yer referandumu”na döndürülüyordu, son anda dönüldü bu yanlıştan)
Şimdi önümüzde “Çayyolu Meydanı” örneği var.
Tek sorulu bir yerel referandum mesela:
“Meydan mı olsun, lunapark mı?”
Böylece hem Çayyolu’ndaki tek boyutlu karara dayalı tartışma, halkın doğrudan katılımıyla noktalanır.
Hem de yerel katılımın nadir örneklerinden birisi hayata geçer.
Neden olmasın?
Yazının Devamını Oku 24 Aralık 2009
ÜÇ gündür Strazburg'da geçen yıl kabul edilen "Avrupa Kentsel Şartı: 2" ile ilgili yazıyorum.
Ve 2 ya da 3 gün daha devam ederek, bu hafta hemen tüm yazılarımı bu konuya ayıracağım.
Bana ayrılan "günlük" köşeyi, ilk kez "haftalık" bir "yazı dizisi"ne çevirmemin nedenleri var.
Çok önemsediğim bu nedenleri, paylaşmak istiyorum:
*
Yazının Devamını Oku 23 Aralık 2009
DÜN yazımda Avrupa Konseyi'nin geçen yıl bir manifestoyla dünyaya ilan ettiği "Avrupa Kentsel Şartı: 2"nin ana kabulünü, "yerel yönetime/kentsel politikalara katılım" olarak özetlemiştim.
Çünkü manifestonun hareket noktası ve olmazsa olmaz şartı, "kentin, kentlilere ait olduğu" vurgusu.
Ve kararlara imza koyan Avrupa'nın seçilmiş yerel temsilcileri, ancak "sorumlu, aktif ve bilgili kentlilerin" kentini tam anlamı ile yaşayacaklarına inanıyor.
Yani insanların "Bu kent benim" diyebilmesi ve kentini bu bilinçle/güçle yaşayabilmesi, kentsel duyarlılığı, farkındalığı ve yerel politikalara, alınan kararlara aktif katılımı gerektiriyor.
Ama nasıl?
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2009
ANKARA'da 15 yıldır meydanları, bitirilmeyen metroları, basacakları/yürüyecekleri alan her gün daralan yayaları, kentli haklarını, yiten kent kimliğini tartışıyoruz.
Ve kent/kentli yaşamını doğrudan etkileyen daha bir çok şeyi...
Aslında tartışamıyoruz bile; "oldu-bitti" ile geçti gitti 15 yıl.
Kapalı kapılar ardındaki "oldu-bitti" nedeniyle, değil katılımcı "seyirci" bile olamıyoruz çoğu kez, yerel yönetim sürecine.
"Nasıl geçti habersiz"
Yazının Devamını Oku 20 Aralık 2009
BÜYÜKŞEHİR Belediyesi “Çayyolu Meydanı”na karşı yıkımı seçti.<br><br>Zaten, yıkıcılığı değil yapıcılığı seçmesini hiç beklemiyordum doğrusu. Önce belediye meclisinde o alana meydan değil lunapark yapılması kararını çıkardılar.
Kararı, CHP ve MHP’nin tüm itirazlarına rağmen aldılar.
Ardından da Yenimahalle Belediyesi’nin o alana döktüğü betonu dozerlerle parçaladılar.
* * *
Büyükşehir yetkilileri “meydan muharebesi”nin gerekçesini de şöyle açıklamış:
“Meydan yapma yetkisi Büyükşehir’e aittir.
Herkes görev dağılımına uymak zorundadır...”
Şimdi...
Açın bakın, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na.
Kanunun “İlçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve yetkileri”ni düzenleyen 7. Maddesi’nin d bendinde aynen şu görev yer alıyor:
“O topark, spor, dinlenme ve eğlence yerleri ile parkları yapmak; yaşlılar, özürlüler, kadınlar, gençler ve çocuklara yönelik sosyal ve kültürel hizmetler sunmak; (...) kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin geliştirilmesine ilişkin hizmetler yapmak.
Tamam, orası “meydan” olmasın.
Yaşlılar, kadınlar, gençler için sosyal bir dinlenme/park “alan”ı olsun.
“Alan”a Çayyolu’nun kuruluşunu/tarihini özetleyen bir de plaket iliştirilsin.
Ve aynen kanunun yukarıdaki hükmüne uygun olarak tanımlansın:
“Kent tarihi bakımından önem taşıyan mekan”...
İnsanlar o “alan”da, “mekan”da buluşsun, toplansın, dinlensin/dinelsin, eğlensin, “sosyal şey”ler yapsın.
Oranın adı da meydan değil, “Çayyolu Dinelme Alanı” olsun mesela.
Neden olmasın?
(NOT: TDK Türkçe Sözlük’e göre Dinelme: 1. Ayağa kalkmak, dik durmak, 2. Karşı koymak, kafa tutmak)
Yazının Devamını Oku