Yalçın Doğan

Devlet benim, ben ne dersem o

1 Mayıs 2012
DEVLET karar veriyor, herkes en az üç çocuk sahibi olacak. Ulusal bayramlar şöyle kutlanacak.

Devlet karar veriyor, içki içilmeyecek. Gençler parklarda el ele dolaşmayacak. Lokantalardan tuzluk kaldırılacak. Sigara içilmeyecek.
Devlet karar veriyor, TV’lerde şu diziler oynatılacak, bu diziler oynatılmayacak. Okullarda dindar gençlik yetiştirilecek.
Devlet karar veriyor, gazetelerde şu yazarlar yazı yazacak, şunlar yazmayacak.
Devlet karar veriyor, şu heykel yıkılacak. Şu kitap toplatılacak, bu kitap yayınlanacak.
Devlet karar veriyor, şu sendikanın başına bu kişi, şu ticaret odası başkanlığına bu kişi gelecek.
Çünkü, devlet benim. Ben dersem, o.
İçeceğimizden yiyeceğimize

Yazının Devamını Oku

Bu Silivri fotoğrafında çok soru var

28 Nisan 2012
“FATİH Hilmioğlu, Ergin Saygun ve Mehmet Yoleri’nin ciddi hayati tehlikesi vardır ve ölümle burun buruna yaşamaktadır”.

Sanki dünya klasik edebiyatı romanları, Solzenitzin, Ehrenburg, Zweig, Kafka, Malraux, Hemingway tipi yaşanmış olaylara imza atan unutulmaz yazarların kahramanları ve o kahramanların başından geçen maceralar gibi. Her kişi ayrı bir roman. Burası Silivri Cezaevleri Yerleşkesi.
Biri açık, sekizi kapalı olmak üzere, dokuz cezaevinden oluşuyor Silivri kompleksi. Bu cezaevlerinde 9.500 dolayında tutuklu ve hükümlü yatıyor. Bunların yüzde 95’i adi, yüzde 5’i siyasi nedenlerle Silivri’de. Her cezaevinde bir revir, mesai saatleri içinde bir aile hekimi var. Bazısında haftada dört gün ve yarım gün. Ayrıca, 112 acil yardım istasyonu bulunuyor.
Silivri ile bağlantılı olarak CHP’ye bazı tutukluların sağlık sorunları ile ilgili rahatsız edici bilgiler ulaşıyor. CHP’den altı milletvekili Metin Lütfi Baydar, Aytuğ Atıcı, Aytun Çıray, Nurettin Demir, Rıza Türmen, Malik Ecder Özdemir Silivri’ye giderek, onların sağlık sorunlarını, hapishanedeki koşulları inceliyor.
Bunun sonucunda yazdıkları rapor Silivri’nin fotoğrafı.
ALTI CİDDİ HASTACiddi hasta olan altı tutuklu ile ilgili gözlemleri şöyle. Aynen aktarıyorum.
Fatih Hilmioğlu: On beş yıldır siroz tedavisi görüyor. Tutuklandıktan sonra yüz felci geçiriyor. Kanser gelişme riski yüzde ellinin üstünde. Ölümcül tehlike karşısında. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi “cezaevine dönerse ölür” raporu veriyor, Adli Tıp “cezaevine dönebilir” diyor. İki ayda bir hepatoloji kontrolünden geçmesi gerekirken, kendisine izin verilmiyor.
Ergin Saygun: Kalp ameliyatı geçirmiş, atardamarlarda kireçlenme ve tıkanma var. Baş dönmesi, hipertansiyon, şeker ve yüzde 30 EF oranı. EF, kalbin kanı pompalama gücü yüzde 30 ise, ölümcül sınır oranı durumu. Adli Tıp yüzde 30 EF’yi değerlendirmeye almıyor, “infaza devam” diyor.

Yazının Devamını Oku

RTÜK son üç yılda yağdırdı: 902 ceza

27 Nisan 2012
“BU yayın müstehcen, bu yayın Türk aile yapısına aykırı, bu yayın milli, manevi değerlerimize aykırı, bu yayın genel ahlaka aykırı, bu yayın tütün ürünlerinin zararını önleme ve kontrolü yasasına aykırı”.

RTÜK genellikle bu gerekçelerle:
2009-2010-2011 ve 2012’de bugüne kadar televizyon ve radyolara toplam 902 ceza veriyor.
TV ve radyolarda yayınlanan 902 dizi, film, reklam ve sohbetlere çeşitli cezalar veriyor. Uyarma, kınama, yerine göre para ve hatta yayın durdurma gibi cezalar. Sansür dediğin böyle olur.
RTÜK’ün kuruluş yıldönümünde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç karşısında oturan RTÜK üyelerine, “siz sansür kurulu değilsiniz” diyor, ama aynı anda, “yayınlanan diziler Türk toplumuna uygun olsun” diyerek, kendine göre çizdiği ahlak çerçevesi ile RTÜK’ü hala sansüre davet ediyor.
İşte, son üç yılın sansür bilançosu 902, daha ne daveti.

CİNSEL İLİŞKİLER

Arınç o çerçeveyi şöyle tanımlıyor:

Yazının Devamını Oku

Yeni kutsal hat Kürdistan’a çıkıyor

26 Nisan 2012
TÜRK-Amerikan, Amerikan-Yunan, Amerikan-İsrail iş konseyleri gibi, Amerikan-Kürdistan İş Konseyi kuruluyor, adı aynen böyle. Barzani’nin geçen Amerika gezisi sırasında.

Amerikan-Kürt İş Konseyi semeresini hemen veriyor. Barzani Beyaz Saray’dan çıkıyor, bir Amerikan petrol şirketi yöneticileri ile buluşuyor. Şirkete Kuzey Irak’ta, Amerikan deyimiyle, Kürdistan’da altı yeni petrol sahasında arama izni veriyor. Ver petrolü, al bağımsızlığı alış verişi.
Bu alış verişi Irak Başbakanı Maliki şiddetle protesto ediyor. Arama izinlerinin derhal iptal edilmesini istiyor.
Barzani de Maliki’yi protesto ediyor, “Irak’ı Maliki’den kurtarmak gerek” diyor. Normal, Obama varken, hangi Maliki.
Bunlar olurken, Başbakan Erdoğan Barzani ile görüşüyor, Maliki’yi ağır sözlerle eleştiriyor, Maliki de Ankara’yı diplomatik açıdan protesto ediyor.
Kafaları karışmasın, hepsinin toplamında yeni kutsal hat oluşuyor: Amerika - Türkiye - Kürdistan Hattı. Obama, Erdoğan, Barzani imzasıyla.
Bu hat Irak ve Suriye’ye karşı ortak politika izliyor. Beşşar Esad ve Maliki gitsin, oralara bahar gelsin. Yeni kutsal hattın iki destekçisi var, Suudi Arabistan ve Katar. Erdoğan’ın bu iki ülkeyi arka arkaya ziyareti tesadüf değil.

BAĞIMSIZLIK BELGESİ

Barzani Amerika’da devlet başkanı gibi karşılanıyor. Sadece marşlar eksik. Protokol öyle.

Yazının Devamını Oku

Gitarla politikaya yolculuk

25 Nisan 2012
NE Sovyet tankları öncesindeki aldatıcı Prag Baharı, ne adını Beatles koyan müzik gurubunun dünyayı fethetmesi.

Ne ırk ayrımcılığına baş kaldıran Martin Luther King’in öldürülmesi, ne Amerika’nın gerçek kimliğini sergileyen Vietnam Savaşı. Ne 68 devrimi, ne ayda yürüyen astronot.
Hele de, Euro-Bond piyasaları, internet, küresel ısınma, küresel sermaye, hiç birinin adı bile yok. Elli yıl önce çimenlere serilmiş bir gurup genç, elde gitar, müzik yapıyor. Gitarıyla, müziği ile düzenle hesaplaşmayı aklından bile geçirmiyor. Henüz o sırada ve elli yıl önce, 62’nin Baharında. Politika onlara epey uzakta.
Elli yıl sonra yeniden müzik, yeniden gitar, yer New York’un orta yeri. Bu kez işsizlik, sosyal eşitsizlik, ekonomik kriz, özgürlük şarkıları.
Kişisel keyiften toplumsal sorunlara yolculuk.
Şarkıyı söyleyen genci turistler, bankerler, çeşitli sivil toplum örgütleri çevreliyor. O genç aylardır New York’un ortasındaki parkta müziğiyle eylem yapıyor. Daha iyi bir hayat, daha güzel bir dünya için. Elli yıl sonra eylem sonbaharda başlıyor, soğuk kış günleri devam ediyor, bahar geliyor, eylem hala sürüyor.
Elli yıl önce, elli yıl sonra, müzik yine var. Elli yıl önce müzik keyfe keder, elli yıl sonra müzik politik iletişim aracı.

Fransa’da orta sınıf sallanıyor

Yazının Devamını Oku

Son cihangir Davutoğlu

24 Nisan 2012
ÜÇ vakte kadar “geliyoruz”. 60’ların devrimci türküsü, “geliyoruz, geleceğiz, yakındır, korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar”. Gelecek olan işçi sınıfı, korkacak olan sermaye sınıfı.

Bu seferki geliş o değil. Günümüzde “geliyoruz” ama, bu sefer korkacaklar komşularımız, hatta bütün dünya.
Biz geliyoruz, bize bu ilhamı veren Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu. AKP Sivas kongresinde Davutoğlu:
“Bu millete gönül veren öncüler bu milletle beraber yürümeye karar verirse, bu milletin yeniden bir cihan devleti kurmasına kimse engel olamaz”.
Her ne kadar, Davutoğlu Samsun’a çıkmadan, Erzurum’dan geçmeden, doğru Sivas’a gitmiş olsa da, yeni bir Cihan İmparatorluğu müjdesini veriyor. Bu müjdenin izleri aslında eskiden beri var.
İLME AYKIRIYaklaşık bir buçuk yıl önce Davutoğlu:
“Bugün Orta Doğu’da Türkiye’nin izni olmadan hiç bir şey olamaz. On yıl sonra ise, Türkiye’nin izni olmadan dünyada hiç bir şey olamaz”.
İşte, kendine güven, bu. İzlediğimiz yeni ve kişilikli dış politikanın ürünü işte bu. Geçen yıl büyükelçiler toplantısından sonra Davutoğlu Sarıkamış’ta:

Yazının Devamını Oku

Son Oyun Miller’dan: ‘Cadı Kazanı’

21 Nisan 2012
ARAZÖZ Müdürü, Mezarlıklar Müdürü, Deprem ve Zemin İslah Müdürü karar veriyor, “olmaz, İbsen’in bu oyunu oynanmaz, burada Başbakana laf atılabilir”.

Acil Yardım Müdürü, Kesin Hesap Müdürü, Zabıta Tedbir Müdürü karar veriyor, “olmaz, Çehov’un bu oyunu oynanamaz, burada Bakanlara laf atılabilir”.
Gıda ve Kontrol Müdürü, Ruhsat Müdürü, Encümen Müdürü karar veriyor, “olmaz, Shakespeare’in bu oyunu olmaz, Danimarka Sarayı kokuyor, gibi laflar var, Ankara kokuyor, gibi anlaşılabilir, bu oyun oynanmaz “.
Park, Bahçe ve Yeşil Alanlar Müdürü, Su Ürünleri Müdürü, Zabıta Daire Başkanı karar veriyor, “Garcia Marquez’in bu oyunu bal gibi müstehcen, kaldı ki,  araya sokak lafları sıkıştırır şimdi bunlar, bu oyun oynanmaz”.
İstanbul Şehir Tiyatrolarında perdeler artık başka türlü açılacak. Hangi oyunun, kimin oyununun oynanacağına sanatçılar değil, belediye müdürleri karar verecek. Sanatta devrim.
MÜDÜRLERİN GÖREVİPerdeleri her gece nöbetleşe o müdürler açacak, bugün Levazım, yarın Arazöz Müdürü, müdürler ayrıca oyun boyunca dikkatini sahneye verecek. Olur a, oyunculardan biri, tutar araya laf sokuşturmaya kalkar.
Başbakan ve bakanlara laf atma, araya laf sokuşturma nereden çıkıyor? Kadim dostum Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın Şehir Tiyatrolarındaki yeni düzenlemeye ilişkin gösterdiği gerekçe bu. Sevgili arkadaşım eklemeyi ihmal etmiyor, “sanata müdahale olmaz.”
Zaten Ruhsat Müdürünün hangi oyunun oynanacağına ilişkin vereceği karar aslında sanata müdahale değil, tiyatro tuvaletlerinde kime bekçilik ruhsatı verileceğine ilişkin. Yoksa, oyunla ilgisi yok.

Yazının Devamını Oku

RTÜK şaheseri: Hitler’e vurulmaz

20 Nisan 2012
HİTLER büyük adam. Tarih yazan bir ülkenin lideri. Üstelik, Yahudilere kök söktürmüş, helal olsun. Böyle büyük bir lideri reklamda kullanmak akıllıca bir fikir. Bu reklama ceza vermeye kalkmak da, neyin nesi?

Bu saçmalık da ne oluyor demeyin, yukarıdaki görüş RTÜK’te bazı üyelerin paylaştığı bir düşünce. Halen, günümüzde, hatta bir kaç gün önce.
Akıl almaz tartışma bir şampuan reklamından kaynaklanıyor. O reklamda Hitler var. Reklamdaki içeriğe göre, bir erkek Hitler gibi olursa, erkek olur, anasını satayım, sapına kadar. Bir erkeği de Hitler gibi erkek kılan o şampuanı kullanmaktır. Bir kez daha helal olsun.
Helal olsun da, reklama tepkiler gecikmiyor. Bazı sivil toplum kuruluşları, bazı Yahudi cemaatleri, dış basın, hatta bir AKP milletvekili, hatta Dışişleri Bakanlığı buram buram ırkçılık kokan bu reklamın kaldırılması için RTÜK’e başvuruyor.
RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun her ne kadar, “ilgili daireye baktırdık, sorun yokmuş” dese de, itirazlar sonrasında ayaklar yavaş yavaş yere basıyor, Reklam Kurulu TV’lerde reklamın yayınını yasaklıyor, ayrıca o içeriği üreten firmaya ceza veriyor. Hitler’li reklamla ilgili ilk perde kapanıyor.
OYSA KURAL BELLİİkinci perde RTÜK’ün kendi içinde. RTÜK’te ağır basan eğilim ibretlik.
RTÜK’te o reklamı oynatan kanallara ve reklamı üreten firmaya ceza vermesi gündeme geliyor. Çünkü, reklamda ayrımcılık var. RTÜK kuralları, “reklamlar ayrımcılık içeremez, modelleyemez, teşvik edemez” gibi, ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı önlemler taşıyor.
Bir bölüm RTÜK üyesi, “Reklam Kurulu zaten ceza verdi, bize ne, ayrı bir cezaya gerek yok” derken, diğer üyeler haklı olarak ve ısrarla ceza verilmesini savunuyor.

Yazının Devamını Oku