Yalçın Doğan

Baykal komplonun rövanşını fena aldı

11 Mayıs 2010
TÜRK siyasal yaşamında pek çok istifa var, ama böylesi bir ilk.

CHP Tüzüğünün 4. maddesinin başlığı Siyasal Yaşam Anlayışı. Bu maddenin son paragrafı şöyle:

“Toplumsal ve siyasal yaşamda erdemli olmak, erdemliliği savunmak, korumak ve gerçekleştirmek Cumhuriyet Halk Partili olmanın önkoşuludur.”

CHP’li olunca, erdemli olacaksın, erdemli olmayı savunacaksın.

Erdem ne demek? Sözlüğe göre, ahlakın övdüğü doğruluk, iyi olma, demek.

Yazının Devamını Oku

Stalin çukurdan çıksa bile

8 Mayıs 2010
SİBİRYA’nın en uzak köşesi Vladivostok’tan Tolstoy’un romanlarında anılan Krasnoyarsk kentine, daha da çarpıcı olan Moskova’daki Gorki Parkı’ndan Bolşoy Tiyatrosu alanına kadar, Rusya’nın pek çok kentinde caddeler, yollar, binalar Kızıl Yıldız ve Stalin posterleri ile donatılıyor.

Liberal St. Petersburg Parlamentosu milletvekilleri, “Stalin sayesinde Rusya küllerinden yeniden doğmuştur” teziyle, Rusya’da son elli yılın resmi tarihini sorgulayan müthiş bir tartışma yaratıyor.
Seksen yıl önce Stalin “biz gelişmiş ülkelerden 50 ile 100 yıl arasında geride kaldık, bu açığı on yıl içinde kapatmalıyız” diyor. Şimdiki Devlet Başkanı Medvedev hemen aynı çizgide, “Rusya’nın dünyadaki etkisi, henüz istediğimiz ölçüde değil” diyerek, Stalin’e nazire yapıyor.
Ölümünden 57 yıl sonra, küllerinden asıl yeniden doğan Stalin. Yarın, 9 Mayıs’ta Rusya’nın bir çok yerinde Stalin törenleri var.
TAM DİKTATÖR
1961’de dönemin lideri Krusçev, Stalin’i tarihe gömüyor. Mezarını Kızıl Meydan’dan taşıtarak, Kremlin duvarında bir çukura bırakıyor.
Ondan sonra, Stalin’in zulmü, işkenceler, sürgünler kitaplarda boy gösteriyor, hatta kızı Svetlena bile anılarını yazdığı kitabında, babasının nasıl zalim bir diktatör olduğunu yaşadığı olaylarla aktarıyor.
Stalin en yakın arkadaşlarına ölümcül tuzaklar kuruyor, yanında kimsenin diğerlerine göre bir adım öne çıkmasına tahammül edemiyor, yüz binlerce insanı ölüme gönderiyor. Tarihin gördüğü en acımasız diktatörlerden biri.

Yazının Devamını Oku

Çek silahı, vur vur inlesin

7 Mayıs 2010
BİR, iki, üç, dört, beş. Eh, idare eder. İyi düşünülmüş bir rakam. Yine de üzülüyorum, keşke daha fazla olsaydı.

Silah Yasa tasarısı ile ilgili değişiklikler alt komisyonda kabul ediliyor. Şimdi Meclis İçişleri Komisyonunda, oradan genel kurula gidecek.
Tasarıya göre, bir kişi en fazla beş silaha sahip olabilecek.
Bir zamanlar Beşiktaşlı taraftarlar maçlarda “bir, iki, üç gol yetmez, dört, beş, altı olsun” diye tempo tutuyor.
Şimdi benim içimden haykırmak geliyor, üç, dört, beş silah yetmez, altı, yedi, sekiz olsun.
Ne kadar silah, o kadar cinayet, ne kadar cinayet, o kadar uygarlık, ne kadar uygarlık, o kadar durmak yok, yola devam. Görüldüğü gibi, çok silah ile yola devam arasında bire bir ilişki var. O nedenle, beş silah yetmez.
SAKIZ ÇİĞNEMEZ
Türkiye gibi bir ülkede kan davasının adı bile yok. Hele töre cinayeti, o da ne demek.

Yazının Devamını Oku

Karakollarda 316 şehit yetmedi mi

6 Mayıs 2010
HELİKOPTER havalanırken dağın başında bıraktığımız askerlerin yüzünü hiç unutmuyorum. Yıllar geçse de, o an hala gözlerimin önünde. Geçmiş yıllarda bazen dönemin Genelkurmay Başkanı ile bazen yöredeki en üst rütbeli komutanla sınır karakollarına gidiyorum.
Hele bir karakol var ki, konumu coğrafya kitaplarına ders niteliğinde.
Durduğum yer Türkiye. Sağa bir adım, fazla değil tam bir adım atıyorum Irak toprağı. Sola bir adım, fazla değil tam bir adım atıyorum İran toprağı. Durduğum yerde, Türkiye’de bir karakol var. Dağın başında, üç ülke sınırının kesiştiği yerde.
Havada hüzün ve acı var. Bir süre önce PKK o karakolu basmış. Ardından, yine baskına uğrayan bir başka karakola geçiyoruz helikopterle.
Oradan ayrılırken, askerlerin helikoptere bir bakışı var ki, onlar sanki ömürlerinin sonuna kadar orada sürgünde gibi.
28 BASKIN
Bu sahneleri hatırlama nedeni, son zamanlarda yeniden artan karakol baskınları. Baskınlar, PKK terörünün başladığı 1985’ten beri devam ediyor. Karakol baskınlarına ilişkin tarama yapıyorum. Bilanço felaket:
25 Ekim 1985 Serin Karakolu baskınından 30 Nisan 2010 Sarıyayla Karakol baskınına kadar, karakollarda 316 şehit veriyoruz.
Bu rakam eksik olabilir, benim taradığım kadarıyla, bu süre içinde 28 karakol baskını var. Baskınlardan ders alınmıyor.
Baskınlar artık gece karanlığında filan değil, gündüz yapılıyor. PKK kendinden emin. Öyle emin ki, baskını filme çekiyor, kampta eğitim gören teröristlere, “baskın nasıl yapılır” filmi oynatıyor.
SORGULAYAN HAİN DEĞİL
O yörede görev yapmış olan emekli komutanların anıları ibret verici. Bu konuda en az dört, beş kitapta aynı satırlar var:
“Karakollar daha çok kaçakçılığı önlemek üzere, gözetleme ve devriye sistemiyle sınırları kontrol için, vadilerin dibine yapılmıştır”.
Hangi kaçakçılık, hangi sınır gözetimi, o karakollar şimdi terörle mücadele için kullanılıyor. Ama, sonuç ortada.
Eski genelkurmay başkanları bile karakolların konumunu eleştiriyor, ama neden hiç bir şey değişmiyor? Yıllardır neden? Onlar görev başında iken, neden bu işe el koymuyor?
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ basından gelen eleştirilere orantısız yanıt veriyor, eleştiren basını “hain” ilan ediyor. Edebilir, ama bu karakol baskınlarını ve şehit verilmesini önlemiyor. Edebilir ama, bunu sorgulayanlar neden hain, onu açıklamaya yetmiyor.
Baskınları sorgulamak hepimizin hakkı ve görevi.
Politik açıdan ilginç olan ise, her eleştiriye sazan gibi atlayan siyasi iktidar karakol baskınlarına sessiz kalıyor, faturayı askere çıkarmayı beceriyor.
Terörle mücadele askerin işi olduğu kadar, doğal olarak siyasi iktidarın en başta gelen görevi. Her alanda allame-i cihan kesilen iktidar sahipleri bu konuda neden suskun?
28 baskın, hayır 29, 30, 31... 316 şehit, hayır 317, 318, 319... Daha ne kadar?

Anadol peşini bırakmıyor

TRT’nin çeşitli kanallarında farklı programlar yapan yandaşların ve yalakaların fiyatını soran CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol iktidardan yanıt alamadıkça, soru önergelerini sürdürüyor.
Kimler program yapıyor, ne kadar ücret alıyor? Bilgi edinme yasasına göre, bunu bilmek hepimizin hakkı. İktidar bunu neden saklıyor? Bir milletvekilinin sorusuna yanıt vermeyecek ölçüde gizlenen devlet sırrı neden?
İktidar saklamaya devam etsin, Kemal Anadol önceki gün yeni bir soru önergesi veriyor. Bu defa Devlet Bakanı Ali Babacan’a.
Konu, TMSF’nin elinde bulundurduğu medya kuruluşları.
TMSF hangi medya kuruluşlarına sahip? Onlara aktarılan kaynak ne kadar? Alınan personel sayısı kaç? Onların yaptıkları programlar ne? Kimler yapıyor, ne kadar ücret alıyor?
Malum, TMSF üzerinden el konulan medya kuruluşları iktidarla can ciğer kuzu sarması.

Ufuk Uras hayal kırıklığı

BİR milletvekili, herhangi bir konuda oy kullanırken, eğer partili ise, liderin sözünden çıkma özgürlüğüne sahip değil. Bu her parti için geçerli. Demokrasi bizde böyle işliyor.
Bağımsız milletvekilleri ise, vicdanlarına göre oy kullanıyor. Ancak, vicdani oyu belirleyen bir gerçek var. Onların seçilme gerekçesi.
Bir zamanlar sosyalist partinin, ÖDP’nin Genel Başkanı olan Ufuk Uras, kendisini şahsen tanıyorum, İstanbul’dan bağımsız milletvekili seçiliyor. En az otuz kişi biliyorum ki, “CHP’ye oy vermemek ve CHP dışında başka sol partiye itibar etmedikleri için” Ufuk Uras’a oy veriyor. Uras’a verilen oylar, büyük ölçüde sol seçmenden.
Ufuk Uras önceki gün, Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştiren maddeye, AKP görüşü doğrultusunda oy veriyor.
Dün pek çok kişi arıyor, hepsi öfkeli: “Biz Ufuk Uras’ı AKP’ye destek versin diye mi, seçtik?”
Bir zamanlar sosyalist parti başkanı, şimdi tek bir madde bile olsa, AKP destekçisi. Yakınlarına yabancı gelen başka tavırları da var Uras’ın.
Ne yapalım, bir daha seçmezler olur biter.
Yazının Devamını Oku

Bakan Eker’le köşeye çekildik, eti anlattı

5 Mayıs 2010
NUH diyor da, peygamber demiyor Tarım Bakanı Mehdi Eker.

O kadar sıkıştırıyorum, “ette araya spekülatörler girdi” diyor, “onlar ne kadar kazanç sağladı” diye, en dört, beş kez soruyorum, ama nafile, gülümseyen çehreyle “bilmiyorum” diyor da, başka bir şey demiyor.
Parti kapatma maddesinin oylamasından sonra, içerde oylar sayılırken, ben kuliste rastladığım bakanlarla sohbet ediyorum. Devlet Bakanı Egemen Bağış ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ı pas geçiyorum. Bağış, küçük dağları ben yarattım havasında. Bakan olmuş, ama bunu içine sindirmiş gibi durmuyor. Epey antipatik. Akdağ ise, sürekli telefonla konuşuyor, fazla meşgul pozda.
Önce Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’la sohbet ediyorum. Çağlayan büyük bir heyecanla, ihracat-ithalat üzerine yeni kurmakta olduğu bir modeli anlatıyor.
Daha sonra Mehdi Eker’i görüyorum, Eker uzun uzun et politikasını anlatıyor.
ANAHTAR TABLO
Anlatırken, cebinden iki tane tablo çıkartıyor. Fotokopilerini bana verdiği onlardan biri, tarım destekleme ödemeleri tablosu.
O tabloya göre, 2002’de AKP iktidara geldiğinde, desteklenen sadece dört kalem var. Bugün o dört kalem yirmiye çıkmış bulunuyor. Patatesten organik tarıma, gübre, mazot, kuraklığa önlemden tohum üretimine kadar, 1.8 milyar liradan, 5.6 milyar liraya uzanan tarımsal destekleme.

Yazının Devamını Oku

TRT müthiş ödüyor TL, dolar, Euro, sterlin ödüyor

4 Mayıs 2010
Gördüğüm rakamlar karşısında gözlerim faltaşı gibi açılıyor.<br><br>İkinci turda gensoru yok, farklı bir öneri yok, başka bir işlem yok, sadece anayasa değişikliği görüşmeleri var. Bu arada yazılı sorulara verilen yanıtlar var.

Bunlardan en çarpıcı olanı, CHP Gurup Başkan Vekili Kemal Anadol’un yazılı sorusuna, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın verdiği yanıt var.
Ocak ayında Kemal Anadol TRT’de kurum dışında kimlerin program yaptığını, bunlara ne kadar ücret ödendiğini soruyor. Mart başında, TRT’nin bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Arınç, bu soruya sade suya tirit bir yanıt veriyor. Sekiz, on satırlık bilgi vermeyen bir yanıt.
BU KEZ BAŞBAKAN’A
Anadol yanıt alamayınca, aynı soruları Başbakan Erdoğan’a yöneltiyor. “TRT’nin siyasi yandaşlara yapılan ödemeleri sakladığını” belirtiyor, Arınç’ın tavrını protesto ediyor.
Anadol’un Erdoğan’a yönelttiği sorulara geçen hafta Bülent Arınç’tan yanıt geliyor. Arınç, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in imzasını taşıyan dökümü Anadol’a gönderiyor. Buna göre, Şahin’in göreve başladığı 23 Kasım 2007 ile 30 Mart 2010 arasında:
TRT çeşitli kanallarında, TRT 1, TRT Avaz, TRT 6, TRT Türk’te kurum dışı 1500’e yakın haber, spor, çocuk, müzik, eğlence programı yaptırıyor.
Bunlara Türk Lirası, dolar, Euro ve Sterlin cinsinden paralar ödeniyor. Bu programlara:

Yazının Devamını Oku

Diyarbakır’da rüyaya çomak sokmak

1 Mayıs 2010
DİYARBAKIR Halkının inancında, örfünde, namus anlayışında kadınların erkeklerle sarmaş dolaş olması gibi bir haysiyetsizlik yoktur.”Haysiyetsizlik denilen olay ne?

“Müslüman halkın namus düşkünü olması hasebiyle, böyle rezaletlere tahammülü yoktur.”

Tahammülü olmayan rezalet ne?

“İslam’daki helal ve haram inancını kabul edenler, böyle bir dansı yapmaz ve böyle bir kurs açmaz.”

Haram ve helal ile dans ve kurs arasındaki bağlantı ne?

Diyarbakır’da bir girişim var. Tango Festivali ve tango kursu. Benzer kurs daha önce Batman’da yapılıyor, orada da, birileri tepki gösteriyor.

Şimdi benzer tepki Diyarbakır’da, adının önünde üstelik hak ve hürriyet gibi büyük laflar bulunan bir dernek, tango kursu nedeniyle, yukarda özetlediğim açıklamayı yapıyor.

TARİKAT PARMAĞI

Bir kaç yıl önce, Diyarbakır’da bir bale kursu açılıyor, o kursta ders veren Rus hoca ve kursa katılan çocuklarla röportaj yapıyorum.

Yazının Devamını Oku

Bu da TÜİK’in Watergate’i

30 Nisan 2010
BAŞLIKTAKİ iki sözcüğü açmak gerek.

TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu. Diğeri, dünyada siyasal skandalların simgesine dönüşmüş Watergate skandalı, ABD Başkanı Nixon’ı koltuğundan düşüren, muhalefetin telefonlarını dinleme skandalı.

TÜİK’te telefon dinleme skandal yok, ama feci bir nüfus sayımı skandalı var. İstatistikten sorumlu bir kurum, hayati bir istatistik hatasına imza atıyor. Hata, ister istemez başka hatalara yol açıyor.

Nasıl ki, Watergate de Washington Post’ta önce sıradan bir haber gibi yayınlanmış, ama ardından sıralanan haberlerle bir başkanı koltuğundan etmeye kadar uzanmışsa, TÜİK skandalı da şimdi benzer bir yola girmiş görünüyor.

İLK KEZ TANLA’DAN

Olayı ilk deşifre eden o sırada CHP milletvekili Bülent Tanla. Meclis’teki konuşmasında Tanla, “2007 nüfus sayımında beş milyon seçmen sayılmamıştır” iddiasını ortaya atıyor. İlginç olan, TÜİK aynı günlerde bunu kabul ediyor. Muhalefet daha sonra bunun peşini bırakıyor. Oysa;

Tanla iddiayı 2007 Mart ayında ortaya atıyor, dört ay sonra, 2007 Temmuz’unda genel seçimlere gidiliyor.

Seçim beş milyon eksik seçmenle yapılıyor. Sayım doğru olsaydı, AKP Mecliste bugünkünden belki daha yüksek çoğunluk yakalayacaktı ya da tersi, tek başına iktidar olamayacaktı. Ama, Meclisin bugünkü yapısı mutlaka değişecekti.

İLK KEZ YARGI KARARI

Yazının Devamını Oku