Doğalgaza geçiyor, yıllardır kullandığı kömürlüğü kapatacak. Bunun için küçük bir onarım gerekiyor. Onarımı kilise cemaati karşılıyor, kendi üyeleri gönüllü çalışıyor, ücret ödemesi yok. Zaten birkaç günlük, küçük bir iş.
O da ne, onarım sırasında kiliseye SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) müfettişleri damlıyor. Gönüllü çalışan üyelere sorgu sual başlıyor, “Neden, nasıl, ne zamandır çalışıyorsun” gibi. Müfettişler hızlı, teftiş göz kamaştırıcı. Kilisenin Ermeni yöneticileri de teftişten nasibini alıyor, onlara da benzer sorular.
Ani teftişin sırrı üç gün sonra ortaya çıkıyor: “Şu şu tarihte, şu bu teftişte çalışan işçiler için sigorta primi yatırılmadığı tespit edilmiş olduğundan.. işbu kilise yönetimi için dava açılmasına...” SGK kiliseye dava açıyor.
Ya kardeşim, bu çalışanlar gönüllü, bizim adamlarımız, ne davası, hangi sigorta, gel de anlat, ille de dava.
CAMİDE NASIL
Bu açıkça ayrımcılık, ne akla hizmet, anlamak güç. Madem öyle, mesela bir camide küçük bir onarımda çalışan gönüllü işçiler varsa onların da sigortasının peşine düşülüyor mu? Bu nedenle herhangi bir cami yönetimine, vakfa ya da Diyanet İşleri’ne açılan dava var mı? Varsa nerede, hangi camide? Yoksa, bu ayrımcılık ne?
Evin her yanından yoksulluk akıyor. Anne kapalı, “İş yok, güç yok, ölüyoruz, Allah razı olsun, devlet bize para veriyor”. Ayda üç yüz lira, “Allah razı olsun”, oylar AKP’ye. Burası İstanbul Maltepe. Fark etmiyor, Türkiye’nin her yerinde.
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Ayşe Buğra sosyal yardımlarla ilgili nefis bir araştırma yapıyor. Ona göre, yardımların yüzde 67’si nakdi, yüzde 33’ü kömür, pirinç gibi ayni. Düzenli olan, düzenli olmayan yardımlar var. Amerika, Almanya gibi zenginler dahil, yoksullarına yardım yapmayan ülke yok. Türkiye’de yoksulluk çok yüksek, yoksullara son yıllarda yardım ciddi ölçüde artıyor.
AKP üç milyon yüz bin haneye, yaklaşık 11-12 milyon seçmen ediyor, ayni ve nakdi yardım yapıyor.
ELEŞTİRMEK YANLIŞ
Haziran adı, Gezi eylemlerine gönderme olmak üzere seçiliyor.
Kurulda iki konu var. Biri, zorunlu din dersini protesto amacıyla 13 Şubat’ta planlanan direniş. Diğeri, genel seçimlerde ne yapılması gerektiğine ilişkin Anadolu’nun 150 il ve ilçesinde kurulan “Haziran Meclisleri”ne gönderilecek sorular.
Haziran Hareketi’nin aktif üyelerinden ÖDP Eşbaşkanı Alper Taş ile konuşuyorum. ÖDP eskiden beri SYRİZA ile görüşüyor, ikisi de Avrupa’daki radikal solun şemsiyesi Avrupa Sol Partisi üyesi.
DERSLER
Seçimden önce SYRİZA Atina’da son bir miting düzenliyor.
Yirmi altı partinin ortak noktası var: Birbiriyle kavga etmek, aralarında uzlaşma asla yok. Sol sivil toplum örgütlerinin çoğu da burnundan kıl aldırmıyor. Komünistler, Maocular, Troçkistler, sosyal demokratlar, çevreciler dahil on üç ayrı partiden oluşuyor Yunanistan’da seçimi kazanan SYRİZA, Türkçesi “Radikal Sol İttifak”. Sivil toplum örgütleri ve sendikalarla birlikte, sol aşağıdan yukarıya doğru birleşiyor, aydınlar burada yer alıyor. Lider Çipras’ın ve ittifaka katılan sol partilerin marifeti birleşmek. SYRİZA’nın ilk hazinesi bu. Birleşmek madem iktidar getiriyor, o zaman ayrılık anlamsız.
SOSYAL YARDIM
Gıda ve kira yardımı, elektrik fiyatlarının düşürülmesi, düşük gelirlerde vergi indirimi, asgari ücretin yükseltilmesi, belli gelir gruplarına bedava ulaşım kartı, sağlıkta benzer kolaylık. SYRİZA’nın ikinci hazinesi, geniş kitleye sosyal yardım.
Bizde sağ iktidar AKP uygulamasına çok benziyor. AKP de üç milyon yüz bin haneye sosyal yardımda bulunuyor, ayni ya da nakdi olarak. Bizim solda en anlamlı sosyal yardım CHP’nin Aile Sigortası Projesi, o da halka iyi anlatılamıyor.
Doğu Perinçek İsviçre’de 1915 Ermeni olaylarıyla ilgili konuşuyor. İsviçre soykırımı inkâr ettiği, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yaptığı gerekçesiyle Perinçek’i mahkûm ediyor. Perinçek AİHM’ye başvuruyor ve
davayı kazanıyor. İsviçre
kararı temyiz ediyor, dava önümüzdeki çarşamba AİHM Büyük Daire’de nihai karara bağlanıyor.
Bizde davaya hukuki hazırlık üç koldan. Biri Perinçek’in hazırlığı. Konunun uzmanı emekli büyükelçi Pulat Tacer ile Utah Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Yavuz başta, Türkiye ve Avrupa’dan hukuk profesörlerinin katkısıyla hazırlanan savunma.
İkincisi, diğer sütunda var, Celal Bayar’ın dört dörtlük çalışması.
BATI ÖLÇÜLERİNDE
” Diğer ülkeler, ki şu anda 193 ülke, 1976 ile 2011 arasında imza atıyor. İmza atılan metnin girişi özetle: “İnsanların doğuştan sahip oldukları onurun, eşit ve devredilmez haklarının tanınmasının, özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu göz önünde tutarak, devletler insan hak ve özgürlüklerine saygı göstermek ve bunlara uygun davranmakla sorumludur”.Devletler sözlerine ne kadar sadık, bunu denetlemek üzere, BM’de “İnsan Hakları Komitesi” kuruluyor, BM’ye üye ülkelerin katılımıyla. Komite her beş yılda bir her ülkede durumu denetliyor, bunun için özel oturum düzenleniyor.
Bu oturumlarda hem BM’nin hazırladığı raporlar var, hem de ülkelerin kendi sunumları.
NELER DENETİMDE
BM’nin çeşitli komiteleri var.
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar, Irk Ayrımcılığının Kaldırılması, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi, İşkenceyi Önleme, Çocuk Hakları, Göçmen İşçiler, Engelli Hakları komitelerinde 193 ülke tek tek hesap veriyor.
Bu öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın otopsi raporu, mahkemede okunuyor, ekranda gösteriliyor, annesi orada. Korkunç bir sahne, hele de 19 yaşında oğlunu kaybeden bir anne için. Ali İsmail Korkmaz cinayetiyle ilgili karardan sonra annesinin “Bu mu adalet” feryatlarını izlerken, mahkemedeki otopsi sahnesini düşünüyorum.
İki polis on yıl on ay hapis cezası alıyor, “kasten adam yaralamaktan, yani öldürme kastı yokmuş”. Eski savcı, CHP milletvekili İlhan Cihaner mahkemeyi başından beri izliyor. Ona soruyorum. Cihaner: “Bırakın kasten adam yaralama, kasten adam öldürme, görüntüler çok net, eziyet ederek öldürmeye girer bu suç, cezası ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Verilen ceza tam hukuk skandalıdır. AKP yargıçları şöyle karar verin diye aramıyor ama AKP’nin hoşuna gitmeyen kararları veren savcı ve yargıçlara sürgünler ortada. Sabah akşam ‘Gezide polis destan yazdı, Gezi iktidara darbedir’ derse, iktidar gözü kapalı, eylemcilerin peşine düşerse, vicdanlara ve hukuka aykırı bu gibi çok karar çıkar”.Karar toplumdaki adalet duygusunu bir kez daha sarsıyor, hukuka inanç bir kez daha ağır yaralı. Ya karar sonrasında tepkisini gösterenlere polisin şiddeti? İnsanlar en acılı anında cop ve biber gazına maruz kalıyor.
Vicdan, insanlık, akıl yerlerde sürünüyor. Nefret almış başını gidiyor bu ülkede.
Hesaplaşma tepede
İLK oylama sonucu açıklandığında, Zafer Çağlayan’la ilgili, AKP’de yüzler mosmor. Muhalefet alkışlarken, AKP sessiz kalıyor, kaygı tavan yapıyor, acele “kriz masası” kuruyor, bir sonraki oylamada fireyi önlemek üzere. Masa kâr etmiyor, Muammer Güler ve Egemen Bağış oylamasında fire daha da artıyor.
Yoğun baskıya, seçim vaatlerine rağmen, AKP’den kulislere yansıyan sesler var: “Biz bu lekeyi yıllarca temizleyemeyiz”, “Bu yükten kurtulalım”, “Yüce Divan’da aklansınlar, biz neden aklayalım”.
Sayı başta 70’ten fazla, sadece Meclis’te üçüncü dönemini tamamlamış, bir daha seçilmeyecek olan milletvekilleri değil, gençler arasında da bu görüş hayli yaygın. Zaten baskı burada devreye giriyor.
HANGİ LONDRA
O çalışma bir türlü bitmiyor, ne zaman yolsuzluk iddiası gündeme gelse, “Siyasi Etik Yasası” da gündemde. 2001’den sonra, bu yönde üç ciddi girişim var. 2007’de CHP’den Algan Hacaloğlu ve arkadaşları yasa önerisi veriyor, AKP yüz vermiyor. Geçen yıl CHP’den Umut Oran ve arkadaşları aynı yönde öneri veriyor, AKP yine oralı değil.
Buna karşılık, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in girişimi ile AKP, CHP, MHP, HDP’nin yer aldığı bir komisyon “siyasi etik önerisi” hazırlıyor. Öneri iki buçuk yıldır bekliyor.
KISITLAMALAR
Kore’den İsveç’e, Amerika’dan Hindistan’a, Japonya’dan Yunanistan’a kadar pek çok ülkede bulunan “Siyasi Etik Yasası” ortak ilkeler içeriyor. Bizde bekleyen öneri de öyle.
Bakan ve milletvekillerinin alabileceği hediye değeri asgari ücretin beş katını aşmayacak, (bugün beş bin lira), aşarsa, hediye Meclis Başkanlığı’na verilecek. İş takip etmeyecek, başka işte çalışamayacak, eş ve çocuklar dahil, mal varlıkları iki yılda bir açıklanacak ve benzeri kısıtlamalar...Buna uymayan milletvekili ya da bakana önce uyarı, sonra kınama, devam ederse Meclis’i temsil görevinden alıkoyma, nihayet bakanlık ve milletvekilliğinin düşürülmesine kadar uzanan yaptırım süreci...
DÖRT BAKAN
“Siyasi Etik Yasası” kabul edilmiş olsaydı, dört AKP’li bakanla ilgili yolsuzluk iddiaları bu aşamaya gelmeyecekti. Daha baştan eş ve çocuklar dahil, mal varlığı bildirimi herkesi frenleyebilirdi. AKP başka frene basıyor, o yasa yıllardır çıkmıyor.
Çaykur’da tiyatro