Yalçın Doğan

Dilim varmıyor söylemeye, gidip görmek yetiyor

6 Mayıs 2011
DANİMARKA eski Bekaa Vadisi gibi.<br><br>Suriye’de Bekaa Vadisi 80’li, 90’lı yıllarda PKK’yı barındırıyor. Günümüzde Danimarka PKK’ya öyle arka çıkıyor ki, PKK’nın yayın organı ROJ TV ile ilgili girişimi müthiş.

Danimarka’da yılın ifade özgürlüğü ödülü ROJ TV’ye verilmek isteniyor.
Bunu Avrupa’dan, hatta Güney Afrika’dan önde gelen kişilerin önerisi izliyor.
ROJ TV’ye Nobel Barış Ödülü verme girişimi. ROJ TV’ye, yani PKK’ya.
Orada barış ödülü girişimi hız kazanıyor, burada PKK yeniden masum insanları öldürmeye başlıyor. Masum bir polis PKK kurşunlarıyla hayatını kaybediyor.
Başbakanın konvoyuna saldırıyı PKK misilleme olarak niteleniyor. Bir kaç gün önce Tunceli’de yapılan askeri operasyon sonucu yedi PKK’lı ölüyor. Saldırı buna karşı. Misilleme dedikleri bu.
ROJ TV’nin kapatılmasıyla ilgili dava Danimarka’da sekiz yıldır sürüyor. Bizde terör yaklaşık otuz yıldır sürüyor.
Bin Ladin’i terörist diye öldüren Amerika, önde gelen sekiz PKK’lının Amerika’daki mal varlığını donduruyor. Gerekçesi harika:

Yazının Devamını Oku

Benzin pompaları, vergi memuru gibi

5 Mayıs 2011
“BENZİNE yapılan zamla bizim ilgimiz yok”.

Doğru iktidarın hiç ilgisi yok. Benim, senin var. Benzine zammı biz yapıyoruz. Hayır hayır, biz de yapmıyoruz, zammı şu kör olası akaryakıt dağıtıcıları yapıyor.
Yıl başında benzin fiyatı 3 lira 88 kuruş. Dünkü zamdan sonra 4 lira 40 kuruş. Yıl başından bu yana benzine 52 kuruş zam yapılıyor. Yaklaşık yüzde 12 oranında zam. Bizdeki benzin dünyanın en pahalı benzini. Son zamla birlikte, dünyanın daha da pahalı benzini haline geliyor.
Dünyadaki petrol fiyatı ile benzin fiyatı elbette bağlantılı. Ama, dünyada petrol fiyatı düştüğü zaman bile, bizde benzin fiyatları yine artıyor.
Benzin ya da diğer akaryakıt türlerinin fiyatları bizde asıl vergi ile bağlantılı. Benzinde ödediğimiz fiyatın yüzde 70’i devlete vergi olarak gidiyor. Benzinde devletin payı yüzde
98, dağıtım şirketlerinin payı yüzde 1.5.
Yüksek fiyatın altında vergi
politikası yatıyor.

Yazının Devamını Oku

Çiçek hafif unutkan besleyen var, yakalayan var

4 Mayıs 2011
BİZİM askeri ateşe Abdullah Öcalan ile asansörde karşılaşıyor.

Orta Doğu’nun en gözü dönmüş istihbarat servisi Suriye’deki El Muhaberat. Onun başkanı 1994’te Şam’da bizim askeri ateşeyi yemeğe davet ediyor. El Muhaberat’a ait bir binada. Ateşe oraya gidiyor.
Asansöre biniyor, bir düğmeye basıyor, bir kat sonra asansör duruyor, içeriye iri yarı biri giriyor. Aaa, bu Apo, ta kendisi. Vay canına, El Muhaberat binasında.
Ateşe o anda ne yapacağını aşırıyor. On, on beş saniye sonra ineceği kata geliyor, kendisini El Muhaberat’ın adamları karşılıyor. Telaşla, aceleyle.
Ateşe bu bilgiyi Ankara’ya iletiyor. Ankara’ya döndüğünde olayı çeşitli yetkililerle paylaşıyor, bu arada Alpaslan Türkeş’e aktarıyor. Türkeş, “neden tabancanızı çekip vurmadınız” diye sorduğunda, ateşe o andaki şaşkınlığını dile getiriyor.
O yıllarda Suriye teröre destek veriyor ve ısrarla, Apo’nun Suriye’de yaşadığını ret ediyor.

26 ÜLKE

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Usame Bin Ladin’in öldürülmesini dün yorumluyor:

Yazının Devamını Oku

Başkanlık operasyonu

3 Mayıs 2011
EN yüksek rütbeli NATO yetkilisi, Amerikalı general haritada elini bir bölgenin üstüne koyuyor:<br><br>“Burası Veziristan, Usame Bin Ladin işte burada”.

Beş, alt yıl önce Afganistan’dayım. Hikmet Çetin o sırada Afganistan’da NATO Temsilcisi. Çetin o görevde iken Afganistan’a gidiyorum. Devlet Başkanı Karzai başta, Afgan ve NATO’nun oradaki üst düzey yöneticileriyle görüşüyorum.
En çok merak ettiğim konu, Usame Bin Ladin’in nasıl olup da, bir türlü yakalanamıyor olması. Öyle ya, uzaydan bırakın bir insanı, o kişinin parmağındaki yüzüğü bile tespit edebilen bir teknoloji, nasıl oluyor da, Bin Ladin’i yakalayamıyor. Bulunduğu yer bilindiği halde. Aldığım yanıt hep aynı:
“Sürekli yer değiştiriyor, bulunduğu yerde ne telefon var, ne TV, ne benzer bir şey”.
Veziristan, Afganistan-Pakistan sınırında, Hindikuş Dağlarında içinde binlerce mağara bulunan sarp bir bölge. El Kaide’nin egemenliğinde. Veziristan’a pek çok operasyon yapılıyor, yanındakiler yakalanıyor ama, Bin Ladin kaçmayı her sefer başarıyor.
ASKERİ SİTEDE
Bin Ladin’i yakalamak için düğmeye bu kez Ağustos’ta basılıyor.
Pakistan’da emekli generallerin oturduğu siteye bir villa inşa ediliyor. Eylül’den itibaren Amerika villayı gözetime alıyor. Villada oturanlar ne telefon kullanıyor, ne TV, çöp bile dökmüyorlar.

Yazının Devamını Oku

Bir milyon 300 bin satan kitap

30 Nisan 2011
Kitabı yazdığında 93 yaşında. Üç kitabı daha var, o kitapları 80, 89 ve 91 yaşında yazıyor. Dinç ve dinamik olarak hala hayatta, mücadelesini inatla sürdürüyor.

Stephane Hessel Alman asıllı,1917’de Berlin’de doğuyor.  Yedi yaşında ailesi Paris’e taşınıyor. Bir süre sonra Hessel Ailesi Fransız yurttaşlığını seçiyor. Hessel’in yaşamı romanlara konu olacak türde. İkinci Dünya Savaşı sırasında De Gaulle ile yan yana geliyor, Fransız direnişine katılıyor.
1944’te Naziler tarafından yakalanıyor, Buchenwald toplama kampına gönderiliyor. Ölüm kampından kaçarak kurtulan çok az kişiden biri. Kamptaki yaşamı ve kaçışı insanı titreten maceralarla dolu.
Savaş sonrasında B.M. Genel Sekreterinin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı. B.M.’deki başkanlığı sona erdikten sonra, 1970’lerden itibaren Fransa’da her Cumhurbaşkanı döneminde mutlaka önemli bir görevde.
Müthiş bir kariyer, binlerce anı ve deney.
AYAKLANINHessel’in 93 yaşında yazdığı kitabın adı “Ayaklanın” adını taşıyor. İsterseniz, “İsyan Edin” diye de, tercüme edebilirsiniz. Türkçeye henüz çevrilmiş değil.
Aslında kitap demek belki doğru değil, çünkü 25 sayfadan ibaret, bir broşür. Bir ay içinde bir milyon 300 bin satıyor.
Neden ayaklanacağız? Neye isyan edeceğiz? Birkaç neden sıralıyor Hessel:

Yazının Devamını Oku

GAP’ı görüp, Kanal İstanbul’u üfleyerek yemek

29 Nisan 2011
ÖNÜMDE rahmetli Ecevit’in daktilosundan çıkan orijinal belge duruyor. Aklımda ise, GAP Projesi.

17 Ocak 1994 tarihli Ecevit’in belgesi “İstanbul Kanalı Önerisi” başlığını taşıyor. İstanbul’a kanal açmayı öngören proje, en çok Boğaz trafiğinin hafifletilmesi tezinden hareket ediyor. Kanalla birlikte, İstanbul’un turistik değerinin artması, yeni yerleşim ve çekim merkezi olması, yeni serbest bölgeler kurulması üzerinde duruyor.
Öyle ki, sanki Recep Tayyip Erdoğan Ecevit’ten kopya çekmiş gibi. İstanbul’a Kanal projesini tanıtırken, vurguladığı noktalar birebir aynı.
İlginç olan, on yedi yıl önce Ecevit bu projeyi ortaya attığında, tek bir Allahın kulu çıkıp da, buna “çılgın proje” demiyor. Hiç kimse, bu projeden dolayı Ecevit’i göklere çıkarmıyor, hiç kimse davul çalmıyor, “en büyük sensin” diye tempo tutmuyor.
Şimdi bakıyorum, Tayyip Erdoğan sanki aya insan indiriyor, Merih’te hayat olduğunu kanıtlıyor. Oysa, Kanuni’den beri var olan bir projeye el atıyor. Ama, öyle mi? Ortalık yıkılıyor.
FAYDA/MALİYETOrtaya çıkacak rantlar, kesilecek ormanlar, değişecek ekolojik denge, aynı parayla alternatif nelerin yapılacağı, İstanbul’a yarar sağlayıp sağlamayacağı gibi teknik konular bir yana.
Temel soru şu: Kanal İstanbul, İstanbul ve Türkiye için gerçekten birinci önceliğe sahip bir proje mi? Yoksa, AKP’nin yeni seçim malzemesi mi?
Her iktisatçı her proje için fayda/maliyet analizi yapar. Bu projenin fayda/maliyet analizi henüz yok. Ortaya atılan bir fikir var.

Yazının Devamını Oku

Ajanstan al haberi

28 Nisan 2011
MESLEKLERİNDEN atılanlar mesleklerine dönüyor. İyi, güzel. Mesleklerine dönmek isteyenler arasında Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararıyla meslekten çıkartılan yargıç ve savcılar da var.
Onlar arasında 52 yargıç ve savcı HSYK’ya başvurarak, haklarındaki ihraç kararının kaldırılmasını istiyor.

14 Nisan günü HSYK on iki kişinin durumunu inceliyor. Onlardan yedi kişi yazılı savunma veriyor. Beş kişi sözlü savunma isteminde bulunuyor.

Sözlü savunmalar 14 Nisan günü saat 15.10’da başlıyor. Her savunma 10 dakika kadar sürüyor. Giriş çıkışlarla birlikte, sözlü savunmalar 16.30’da bitiyor. Savunmalar bittikten sonra, HSYK’nın çalışması saat 18’e kadar sürüyor.

SAATLERE DİKKAT

Buraya kadar hayat normal.

Sözlü savunmalar saat 16.30’da bitmesine rağmen, saat 16’da Anadolu Ajansı bir haber geçiyor:

“Adalet Yerini Buldu” başlığı altında verdiği haberde, Van eski Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın cezasının kaldırıldığını duyuruyor.

Saat 17.02’de ise, bu kez “Diyarbakır DGM eski savcısı Hüseyin Altun hakkındaki kararın da kaldırıldığını bildiriyor.

Ben bu cezaların kaldırılmış olmasına seviniyorum. Meslekten ihraç çok ağır bir ceza. Haklı, haksız, bilemem, ama ceza çok ağır. Şimdi kalkıyor ve iyi oluyor.
Ancak, olmayan ortaya çıkan şu soru:

“Anadolu Ajansı nasıl oluyor da, HSYK toplantısı daha bitmeden, HSYK’nın bu kararlarını duyuruyor?”

Müthiş bir gazetecilik başarısı mı, birilerinin belli yerlere haber servisi mi, yoksa şarkılardaki gibi, “hep beraber Mathilda” vaziyeti mi, yani ortak çalışma mı?

ATİLLA KART’IN DİKKATİ

Olayı aktaran CHP Konya milletvekili Atilla Kart soruyor:

- On iki kişi başvurduğu halde, HSYK diğer kişilerle ilgili bugüne kadar neden açıklama yapmıyor?

- Mesleğe dönüşe imkan veren yasa, sadece Sarıkaya ve Altun için mi çıkartılmıştır?

HSYK herhalde bu sorulara açıklık getirecek. Açıklaması gereken diğer soru ise, Anadolu Ajansı’nın acar gazetecilik sırrı ile ilgili. Toplantı daha bitmeden Anadolu Ajansı habere nasıl ulaşıyor?

TRT’de bakalım kimler soracak

TRT atak yapıyor, “Liderlerle Seçim Programı” düzenliyor. Bunun için AKP, CHP, MHP ve belki başka partilerin de genel Merkezlerine başvuruyor.

Liderler tek tek TRT ekranlarına çıkacak, gazeteciler liderlere soru soracak. Seçime giderken klasik bir program.

TRT yönetimi geçen gün CHP Genel Merkezini arıyor, hatta Kemal Kılıçdaroğlu’na soru soracak gazetecilerin isimlerini veriyor. Kim bu gazeteciler? Zaman’dan Ekrem Dumanlı, Star’dan Ergun Babahan, Radikal’den Oral Çalışlar. Bu üç gazetecinin ortak yanı ne? Gözü kapalı CHP’ye muhalif olmak, her fırsatta AKP’yi savunmak.

Tartışmanın tarafsız ve heyecanlı geçmesi, genel başkanların sıkıştırılması için muhalif isimlerin seçilmesi yerinde.

Aynı kuralın Tayip Erdoğan ile Devlet Bahçeli içinde geçerli olması gerek.

Şimdi ben merak ediyorum, Tayyip Erdoğan bu programa katılmayı kabul ederse, Erdoğan’a hangi gazeteciler soru soracak? Kılıçdaroğlu’na olduğu gibi, TRT bu kez AKP’ye muhalif gazetecileri mi önerecek? Yoksa o gazetecileri Erdoğan mı seçecek?

Baykal: Hep davet edildim

DEVLET protokolünde tepedeki sıra şöyle. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Ana Muhalefet Lideri, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar.

Bütün törenlerde, davetlerde, toplantılarda gelenek böyle işliyor. Oturma düzeni, tören ayakta ise, katılım sıralaması buna göre.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç mahkemenin kuruluş yıl dönümünde Ana Muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na davetiye göndermiyor. Bu ayıp yetmiyormuş gibi, hepimizin gözünün içine baka baka, “yasada yeri yok” gibi, bir mazeretin arkasına sığınmaya çalışıyor.

Başka kurumlarda ve Anayasa Mahkemesinde benzer törenlere, “Ana Muhalefet Lideri” olarak pek çok kez katılan Deniz Baykal’a soruyorum dün. Baykal:
“Ben Anayasa Mahkemesi’nin bütün törenlerine davet edildim, zamanım el verdiği ölçüde çoğuna katıldım. Yasa filan hiç duymadım. Günümüzde işler çığrından öyle çıkmış ki, kurallar, gelenekler, demokratik moral bir kenara itilmiş.”

Haşim Kılıç hangi nedenle, ne zaman konuşsa, mutlaka bir olay çıkıyor. Anayasa Mahkemesi Kılıç’la birlikte, AKP’nin sanki arka bahçesi. İnanılmaz politik ve müthiş yanlı.

Arka bahçeden yükselen nağmeler, koca bir kurumun saygınlığını yerle bir ediyor. Bu saatten sonra Anayasa Mahkemesi’ne kim güvenir?
Yazının Devamını Oku

Fransız, İtalyan, Portekiz hukukçu bir türlü anlamıyor

27 Nisan 2011
- MATBAADA iken toplatılan o kitap sizde var mı?

- Yok.
- Siz avukatsınız, kitabın bir örneği neden sizde yok?
- Yok.
- Kitap olmadan kitabı nasıl savunacaksınız?
- Bilmiyorum.
- Kitaplar sizde ne zamandan beri tehlikeli bulunuyor?
- Ülkenin yaşadığı tarihe göre değişiyor.

Yazının Devamını Oku