Danimarka’da yılın ifade özgürlüğü ödülü ROJ TV’ye verilmek isteniyor.
Bunu Avrupa’dan, hatta Güney Afrika’dan önde gelen kişilerin önerisi izliyor.
ROJ TV’ye Nobel Barış Ödülü verme girişimi. ROJ TV’ye, yani PKK’ya.
Orada barış ödülü girişimi hız kazanıyor, burada PKK yeniden masum insanları öldürmeye başlıyor. Masum bir polis PKK kurşunlarıyla hayatını kaybediyor.
Başbakanın konvoyuna saldırıyı PKK misilleme olarak niteleniyor. Bir kaç gün önce Tunceli’de yapılan askeri operasyon sonucu yedi PKK’lı ölüyor. Saldırı buna karşı. Misilleme dedikleri bu.
ROJ TV’nin kapatılmasıyla ilgili dava Danimarka’da sekiz yıldır sürüyor. Bizde terör yaklaşık otuz yıldır sürüyor.
Bin Ladin’i terörist diye öldüren Amerika, önde gelen sekiz PKK’lının Amerika’daki mal varlığını donduruyor. Gerekçesi harika:
Doğru iktidarın hiç ilgisi yok. Benim, senin var. Benzine zammı biz yapıyoruz. Hayır hayır, biz de yapmıyoruz, zammı şu kör olası akaryakıt dağıtıcıları yapıyor.
Yıl başında benzin fiyatı 3 lira 88 kuruş. Dünkü zamdan sonra 4 lira 40 kuruş. Yıl başından bu yana benzine 52 kuruş zam yapılıyor. Yaklaşık yüzde 12 oranında zam. Bizdeki benzin dünyanın en pahalı benzini. Son zamla birlikte, dünyanın daha da pahalı benzini haline geliyor.
Dünyadaki petrol fiyatı ile benzin fiyatı elbette bağlantılı. Ama, dünyada petrol fiyatı düştüğü zaman bile, bizde benzin fiyatları yine artıyor.
Benzin ya da diğer akaryakıt türlerinin fiyatları bizde asıl vergi ile bağlantılı. Benzinde ödediğimiz fiyatın yüzde 70’i devlete vergi olarak gidiyor. Benzinde devletin payı yüzde
98, dağıtım şirketlerinin payı yüzde 1.5.
Yüksek fiyatın altında vergi
politikası yatıyor.
Orta Doğu’nun en gözü dönmüş istihbarat servisi Suriye’deki El Muhaberat. Onun başkanı 1994’te Şam’da bizim askeri ateşeyi yemeğe davet ediyor. El Muhaberat’a ait bir binada. Ateşe oraya gidiyor.
Asansöre biniyor, bir düğmeye basıyor, bir kat sonra asansör duruyor, içeriye iri yarı biri giriyor. Aaa, bu Apo, ta kendisi. Vay canına, El Muhaberat binasında.
Ateşe o anda ne yapacağını aşırıyor. On, on beş saniye sonra ineceği kata geliyor, kendisini El Muhaberat’ın adamları karşılıyor. Telaşla, aceleyle.
Ateşe bu bilgiyi Ankara’ya iletiyor. Ankara’ya döndüğünde olayı çeşitli yetkililerle paylaşıyor, bu arada Alpaslan Türkeş’e aktarıyor. Türkeş, “neden tabancanızı çekip vurmadınız” diye sorduğunda, ateşe o andaki şaşkınlığını dile getiriyor.
O yıllarda Suriye teröre destek veriyor ve ısrarla, Apo’nun Suriye’de yaşadığını ret ediyor.
26 ÜLKE
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Usame Bin Ladin’in öldürülmesini dün yorumluyor:
Beş, alt yıl önce Afganistan’dayım. Hikmet Çetin o sırada Afganistan’da NATO Temsilcisi. Çetin o görevde iken Afganistan’a gidiyorum. Devlet Başkanı Karzai başta, Afgan ve NATO’nun oradaki üst düzey yöneticileriyle görüşüyorum.
En çok merak ettiğim konu, Usame Bin Ladin’in nasıl olup da, bir türlü yakalanamıyor olması. Öyle ya, uzaydan bırakın bir insanı, o kişinin parmağındaki yüzüğü bile tespit edebilen bir teknoloji, nasıl oluyor da, Bin Ladin’i yakalayamıyor. Bulunduğu yer bilindiği halde. Aldığım yanıt hep aynı:
“Sürekli yer değiştiriyor, bulunduğu yerde ne telefon var, ne TV, ne benzer bir şey”.
Veziristan, Afganistan-Pakistan sınırında, Hindikuş Dağlarında içinde binlerce mağara bulunan sarp bir bölge. El Kaide’nin egemenliğinde. Veziristan’a pek çok operasyon yapılıyor, yanındakiler yakalanıyor ama, Bin Ladin kaçmayı her sefer başarıyor.
ASKERİ SİTEDE
Bin Ladin’i yakalamak için düğmeye bu kez Ağustos’ta basılıyor.
Pakistan’da emekli generallerin oturduğu siteye bir villa inşa ediliyor. Eylül’den itibaren Amerika villayı gözetime alıyor. Villada oturanlar ne telefon kullanıyor, ne TV, çöp bile dökmüyorlar.
Stephane Hessel Alman asıllı,1917’de Berlin’de doğuyor. Yedi yaşında ailesi Paris’e taşınıyor. Bir süre sonra Hessel Ailesi Fransız yurttaşlığını seçiyor. Hessel’in yaşamı romanlara konu olacak türde. İkinci Dünya Savaşı sırasında De Gaulle ile yan yana geliyor, Fransız direnişine katılıyor.
1944’te Naziler tarafından yakalanıyor, Buchenwald toplama kampına gönderiliyor. Ölüm kampından kaçarak kurtulan çok az kişiden biri. Kamptaki yaşamı ve kaçışı insanı titreten maceralarla dolu.
Savaş sonrasında B.M. Genel Sekreterinin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı. B.M.’deki başkanlığı sona erdikten sonra, 1970’lerden itibaren Fransa’da her Cumhurbaşkanı döneminde mutlaka önemli bir görevde.
Müthiş bir kariyer, binlerce anı ve deney.
AYAKLANINHessel’in 93 yaşında yazdığı kitabın adı “Ayaklanın” adını taşıyor. İsterseniz, “İsyan Edin” diye de, tercüme edebilirsiniz. Türkçeye henüz çevrilmiş değil.
Aslında kitap demek belki doğru değil, çünkü 25 sayfadan ibaret, bir broşür. Bir ay içinde bir milyon 300 bin satıyor.
Neden ayaklanacağız? Neye isyan edeceğiz? Birkaç neden sıralıyor Hessel:
17 Ocak 1994 tarihli Ecevit’in belgesi “İstanbul Kanalı Önerisi” başlığını taşıyor. İstanbul’a kanal açmayı öngören proje, en çok Boğaz trafiğinin hafifletilmesi tezinden hareket ediyor. Kanalla birlikte, İstanbul’un turistik değerinin artması, yeni yerleşim ve çekim merkezi olması, yeni serbest bölgeler kurulması üzerinde duruyor.
Öyle ki, sanki Recep Tayyip Erdoğan Ecevit’ten kopya çekmiş gibi. İstanbul’a Kanal projesini tanıtırken, vurguladığı noktalar birebir aynı.
İlginç olan, on yedi yıl önce Ecevit bu projeyi ortaya attığında, tek bir Allahın kulu çıkıp da, buna “çılgın proje” demiyor. Hiç kimse, bu projeden dolayı Ecevit’i göklere çıkarmıyor, hiç kimse davul çalmıyor, “en büyük sensin” diye tempo tutmuyor.
Şimdi bakıyorum, Tayyip Erdoğan sanki aya insan indiriyor, Merih’te hayat olduğunu kanıtlıyor. Oysa, Kanuni’den beri var olan bir projeye el atıyor. Ama, öyle mi? Ortalık yıkılıyor.
FAYDA/MALİYETOrtaya çıkacak rantlar, kesilecek ormanlar, değişecek ekolojik denge, aynı parayla alternatif nelerin yapılacağı, İstanbul’a yarar sağlayıp sağlamayacağı gibi teknik konular bir yana.
Temel soru şu: Kanal İstanbul, İstanbul ve Türkiye için gerçekten birinci önceliğe sahip bir proje mi? Yoksa, AKP’nin yeni seçim malzemesi mi?
Her iktisatçı her proje için fayda/maliyet analizi yapar. Bu projenin fayda/maliyet analizi henüz yok. Ortaya atılan bir fikir var.
- Yok.
- Siz avukatsınız, kitabın bir örneği neden sizde yok?
- Yok.
- Kitap olmadan kitabı nasıl savunacaksınız?
- Bilmiyorum.
- Kitaplar sizde ne zamandan beri tehlikeli bulunuyor?
- Ülkenin yaşadığı tarihe göre değişiyor.