Yalçın Bayer

Daha çok Burgaz faciası olacak

7 Ekim 2003
<B>Adalar'</B>ın 1994-99 dönemi Belediye Başkanı <B>Can Esen, </B>yangını <B>Bostancı'</B>dan izlediğini söylüyor; <B>‘‘İçim yanıyor’’ </B>diyor herkes gibi. Esen'i dinliyoruz:

Adalar’da çöp sorunu yıllardır vardır; Orman'dan yer tahsisi almak zordur. Boğaziçi Üniversitesi'nden çevre uzmanı rahmetli Prof. Kriton Curi'yi danışman yaptık; bu konuda çok çalışmamız oldu. Belirli çöp alanları için önlemler tespit ettik; bunların çevresini beton duvarlarla çevirdik; tel örgüler çektik. 1995 de havalandırma bacaları kurduk. Ancak bundan sonra Orman İdaresi kullanım hakkını verdi. Bunun için Belediyeden çok da para harcadık. Lodoslu havalarda nöbetçi arazöz araçı bırakıyorduk. Şimdi duyduğuma göre, çöp alanlarına moloz dökülmüş, bacalar kapanmış. Gaz sıkışması olduğunda için için yanar çöplükler... Nitekim 3-4 gündür duman çıkıyormuş zaten. Ama dört yılın en şiddetli lodosu patlayınca, havanın da kurak olması faciayı doğurdu.

Can, çöp projesini Habitat II toplantısında anlattıklarını; Prof. Curi'nin ölümünden sonra düzenledikleri uluslararası bir panelde bu projeyi tanıttıklarını anlattı. ‘‘Çöp için iki kural var; ya çöp fırını kurulup yakılacak, ki çevre açısından uygun görülmüyor, ya da başka yere taşınacak. 1998'den sonra çöpleri Tuzla Aydınlı'ya sevketmeye başladık.’’ dedi.

Heybeliada ve Burgaz'da daha önce de PKK'nın yangınlar çıkarttığını anlatan Can, bir endişesini de şöyle iletti:

‘‘Büyükada için ilerde endişem var; onun da üstünün kapatıldığı söyleniyor; metan gazı sıkışınca Ümraniye gibi patlayabilir. Çünkü bunlar 40-50 yıllık çöplükler. Zaman zaman yanması iyidir ancak rüzgarlı havalarda hep arazözlerle kontrol altında tutulması gerekiyor.

Ağlamak yetmiyor


ADALARIN ne kadar sahipsiz olduğu dünkü yangınla ortaya çıktı. Burgazada cayır cayır yanarken, insanlar kadar kurtarma ekipleri de çaresizlik içindeydiler. Boğaz geçişleri için onlarca milyon dolarlık radar cihazlar kuranlar, güzelim Adalar için bu tür doğa felaketlere karşı hiçbir önlem geliştirmemişti.

Silahlı Kuvvetleri zaafiyete uğratmak isteyenlere dünkü lodos yangınları, ders olmalıdır. Bu arada gözler İtfaiye Daire Başkanı Sabri Yalın'ı aradı. Ne yazık ki, 10 gün kadar önce istifa ettiği öğrenildi. Neden acaba; itfaiyenin araç gereç ve personel sıkıntılarını, İstanbul'un yangın haritasındaki eksiklikleri anlatmak için Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'dan randevu mu alamamıştı?

Gürtuna belki de görüşmek için açılış törenlerinden vakit bulamamıştır. Gece yangını kontrol altına almak tam bir zaafiyettir; kimse kimseyi de ucuz suçlamaya kalkmasın; ders çıkartsın.

Allah korusun bu lodosta ya bir petrol gemisi yansaydı!

Uyanın demek çözüm de değil. Doğal güzelliklerimiz, kültür varlıklarımız birer birer giderken... 2B'ler, imar afları, SİT alanlarına hoyrat davrananlar daha acı tablolarla yüzyüze kalacaklardır.

Bize ise gözyaşı dökmek kalacaktır.

Rizeli her yerde hazır ve nazır


'ZÜMRÜT Rize' Gazetesi sahibi Faik Bakoğlu, değil bölgesindeki Türkiye'deki tüm Rizeli siyasetçi ve bürokratları yakından tanır; çoğu ile de dosttur. Onlarla sık sık haberleşir. Rize'de görev yapmış olanları da unutmaz. Rizespor gibi Galatasaray'ın da yenilgisine kahrolur.

Bakoğlu
ile dün görüşürken, ‘‘Rizeliler bürokrasiye egemen oluyor; Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı'na da bir Rizeli atandı’’ dedik.

Dedi ki:

‘‘Biliyorum. Sayın Müsteşar Fahri Kasırga, Çayeli'nin eski ismi Agolos Deresi olan Çilingir Köyü'ndendir. Mesut Yılmaz'ın hemşerisidir. Daha önce Diyarbakır'da görevliydi; buradan Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı'na getirildi. 2000 yılında Ecevit hükümeti döneminde, yine Yılmaz'ın desteğiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na atandı. Geçen hafta sonu 'Yeni Çayeli' Gazetesi'nin sahibi A. Talip Saklı'ya (Ki kendisi koyu GS'li ve MHP yanlısıdır), Sayın Fahri Kasırga'nın, Adalet Bakanlığı Müsteşarı olduğunu müjdeledim. 'Bizdendir, bizden' diye sevindi. Tabii biz de bölgemizden bir hemşerimizin böyle yüksek bir göreve getirilmesinden mutlu oluruz. Ayrıca bir başka hemşerimiz Kenan İpek, İş Yurtları Daire Başkanlığı'ndan Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'ne atandı.

Mesut Yılmaz'dan sonra Tayyip Erdoğan döneminde de Rizeliler etkin görevlere getiriliyor.

- Her zaman olduğu gibi... Rizeli her yerde hazır ve nazırdır. Dürüst olduğu bilinir ve siyasi yörüngesi de bellidir Sayın Kasırga'nın... Yılmaz'dan sonra Erdoğan'ın da kıymetli hemşerilerimize gereken değeri verdiği ve hızla yükseldikleri görülüyor.

REFAHYOL TAKIMI GELİYOR

Rize'de bürokrat atamaları ne oluyor?

- İl müdürlüklerine 'vekáleten' atamalar sürüyor. 20 yıla yakın Rize Turizm İl Müdürü olan Atilla Karahasanoğlu, baskılar sonucu emekliliğini isterken, yeni oluşturulan Kültür ve Turizm Bakanlığı'na da 'vekáleten' 20 yıllık Kültür İl Müdürü Gürkan Avcılar getirildi. Mesut Yılmaz'ın hemşerisi olan Avcılar'ın da görevden alınarak yerine İsmail Kocaoğlu'nun getirilmek istendiği ancak Cumhurbaşkanı'nca kararnamesinin henüz imzalanmadığı ortaya çıktı. Kocaoğlu, 28 Şubat sürecinde Ankara'da üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmıştı. Kültür ve Turizm İl Müdür Yardımcılığı'na da Refahyol döneminde öğretmenlikten Kültür Bakanlığı'na geçirilen Enver Toprak'ın; birçok teşekkür ve takdir belgesi almış olan Enver Kasap'ın yerine getirilmesi de siyasi çevrelerde sürpriz olarak karşılandı.

Gelenlerin çoğu Milli Görüşçü galiba...

- Kafalarının içini bilemem... Buna bir örnek verilirse; RP'li İsmail Karaman'ın döneminde imamlıktan Kültür Bakanlığı'na yatay geçiş yapan ve daha sonra Rize Kültür İl Müdürlüğü'nde Galeri Müdürü yapılan Artvinli İsmet Sivrikaya da şube müdürlüğüne terfi ettirildi. Atamalar karşısında mağdur olanlar yargıya gittiler.

İşte size çoğu yasa ve yönetmelik dinlenmeden yapılan 'kadrolaşma' harekátına yeni bir örnek.

‘Çan’ mağdurları af bekliyor


ERZURUM Atatürk Üniversitesi'nin çeşitli fakültelerinde okuyan bir grup öğrencinin YÖK ve rektörlükten istekleri var:

Üniversitelerimizin bazı fakültelerinde geçen yıl uygulanmaya başlayan ve ne ya da nasıl bir sistem olduğu hocalar tarafından dahi tam olarak açıklanamayan (bunu bütün hocalar itiraf ediyor.) 'Çan eğrisi' sistemi nedeniyle yaklaşık 150 öğrenci 'geçer not' aldığımız halde (bütünlemelerde bize sistem dışı olduğumuz ve ortalama değerlendirme yapılmayacağı söylendi; 71-77 arası not aldık) sınıfta kaldık.

Üniversiteye geldiğimizde acı gerçekle karşılaştık. Bize sınav sonuçlarında 'Çan eğrisi' sisteminin kullanıldığı ve sınıfta kaldığımız söylendi. Ayrıca hocalarımız,‘‘neyse bekleyin, af çıkar’’ dediler. Fakat yeni eğitim yılının başlamasına karşın hiçbir değişiklik olmadı. Hepimiz tek dersten sınıf tekrarı yapmak zorunda kaldık. Yani haftada iki saat ders için, evimizden binlerce kilometre uzaklıkta bir yıl geçireceğiz. ‘‘Maddi durumunuz yeter mi, veya paranız var mı?’’ diye soran yok. Af beklediğimizi söylersek bizimle ilgilenirler mi?

Toplumu germeyin


VAKIF-Sen ile din görevlisi yurttaşlarımızın şunu bilmeleri gerekir ki Diyanet, mevcut düzenin bir anayasal kuruluşudur ve çalışanları da birer memurdurlar. Bunun içindir ki bir namaz kıldırma memuru, tabutun içinde kimin cesedinin bulunduğuna ve kimlerin namaz için saf tuttuklarına bakmaksınız, görevini yapmak zorundadır. Üstelik, İslam'ın bize önerdiği fikri disiplinin ön şartı, haddimizi bilmektir. Ya Diyanet memurluğuna baştan talip olmayacaksınız ya da böylesine anlamsız sözlerle toplumu germeyeceksiniz.

İsmail NACAR-ANKARA

BEYLER
size ne, ister Allah'a inanır ister inanmaz. Siz Allah'ın avukatı mısınız? Allah'ın avukata ihtiyacı yok, hele sizin gibilere... Dünya hangi çağda yaşıyor, vatan taş devrine dönüş yolunda. Allah oradaki insanlara sabır versin.

Meral ZAİM

Bir soru


OĞLUM sordu: ‘‘Baba, DEHAP % 10 barajını geçip 66 milletvekilini çıkarmış olsa ve Yargıtay DEHAP'la ilgili aynı kararı almış olsa idi, YSK nasıl bir karar alırdı? Bu karar alma sürecinde, Sayın Adalet Bakanı, AKP ve CHP kararın oluşması için hangi istikamette görüş ve temayüllerini izhar ederlerdi?’’

Ben bir cevap veremedim.

Nurhan MOTUGAN

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Türkiye'nin derdi, sağda ve solda yuvalanan hödüklerdir.’’

(Prof. İlber Ortaylı)

MESAJ


BİR fatura yatırmak için Halk ve Vakıfbank'a gidiyorsunuz ve 12.00'den sonra tahsilat yapmadıklarını; çek tahsil etmek istediğinizde ise şu anda para olmadıklarını söylüyorlar. Acaba bu kadar görev zararı olan bankalar nasıl bir anlayışta çalışıyorlar? Kaldı ki bu BDDK, bankaları nasıl denetliyor? Bu görevi de yapmayacaklarsa, kapatın gitsin bu bankaları.

Mustafa ÖZTAŞ/ İSTANBUL

Yazının Devamını Oku

Artık 41 ilde örgüt barajı ele alınmalı

5 Ekim 2003
<B>YSK,</B> 3 Kasım seçimlerine yönelik itirazları reddederken, sanıyorum siyasi partilerin 41 ilde teşkilat kurması ile ilgili konuyu tartışmak gerekiyor. Seçim Kanunu, siyasi partilerin seçimlere katılabilmeleri için en az 41 ilde teşkilatının bulunmasını emrediyor. Bu zorunluluk nedeni ile de bilinen 50 partiden ancak 21 tanesi 3 Kasım seçimlerine katılabildi. Bunlardan DEHAP'ın da yeterli teşkilatı olmadığı 11 ay sonra anlaşılabildi.

Esasında dikkatli bir inceleme yapıldığı takdirde seçime katılan diğer partilerin de kurdukları teşkilatlarının çoğunun gerçek olmadığı anlaşılır. Ayrıca il merkezinde teşkilat kurmak yetmez, birkaç ilçe ve beldede teşkilatlarının bulunması gerekir. Bu teşkilatlar gerçek olsa bile, yasal süreler dahilinde kongrelerini yapıp yapmadıkları, adres ve telefonlarının mevcut olup olmadığı kuşkuludur. Mevcut teşkilatlardan istifalar olduğu halde bunlar yetkili idarelere bildirilmeyerek varmış gibi gösterilir.

DYP'nin TBMM'ye 66 milletvekili ile girebilmesi için bence önce DYP'nin şu anda yeterli ve tartışmasız teşkilatlarının mevcudiyeti araştırılmalıdır.

Bu konudaki önerim, yeni bir seçimden önce, Seçim Kanunu'nda bir değişiklik yapılarak teşkilatlanma barajının kaldırılmasıdır. Ayrıca, teşkilatların varlığının millet yararına hiçbir faydası olmadığı gibi, hem kaynak israfına yol açmakta hem de sürekli hukuki sorunlar yaratmaktadır. İsteyen parti illerde temsilci bulundurabilir. Ama biliyorum ki bu önerime, ‘‘o zaman yüzlerce parti seçime katılır, bu da sıkıntı yaratır’’ denilecektir.

Hatırladığım kadarı ile son İtalya genel seçimlerine 174 siyasi parti katıldı. Ne sakıncası olmuş, onlara bir soralım.

Yavuz KİTAPÇI

Bira ve peynir


ERTUĞRUL Özkök, biranın bir Türk içkisi olmadığını söylüyor. Doğru bira bir Türk içkisi değil; şarap ve rakı da öyle. Bildiğim tek Türk içkisi var; kımız... Onu da bugün Anadolu'da içecek kimse yok neredeyse... Ama bira var ya bira... Sapına kadar Anadolu içkisidir. Bilinen en az 4.000 yıldır Anadolu'da bira üretilir ve içilir. Hititliler bira yaparlarmış düşünün artık. Bizler Anadolu'nun evlatları, Hititler'in, Selçukluların çocuklarıyız. Bu toprakların sahip oldukları bizimdir, geçmişiyle ve geleceğiyle.

Tanyel YILMAZ-İSTANBUL

TÜRKİYE'
nin en iyi 10 peynirinde 7. sırada 'Mihalıç Peyniri' olarak tanıttığınız peynir, güzel yurdumun, güzel kasabası olan ilçemiz Karacabey'e mahsus bir peynir çeşidir. Kaldı ki Mihalıç, Karacabey'imizin Cumhuriyet öncesindeki ismidir. Seçkin jüri üyelerinin bu hatayı kabullenmelerine inanmıyorum. Bu tür yöresel yiyeceklerimizi başka bir ilçeye atfetmeniz, Karacabey'imiz adına üzücü bir olay.

Adnan AKKOÇ-KARACABEY

Akdağ’a zor soru


ERZURUM'dan telefonla arayan bir hemşerisi, Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ'a diyor ki:

‘‘İzmir'de talihsiz Y.O.'nun diğer çocuklarla okula devam etmesinde sakınca olmadığını söyleyen sayın bakanımız, ‘‘Ben çocuğumu gönderirdim’’ demiş.

Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanı, başörtüsü nedeniyle kızını Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi eğitim kurumlarına göndermek yerine İngiltere'de bir internet sitesi üzerinden eğitim aldırıyor. Erkek çocuğunu ise okula gönderiyor.

Peki o zaman kendisine sorarız; buyurun kızınızı okula kaydedin ve Y.O.'nun okuluna gönderin.’’

Nasıl cevap ama...

Öz kız kardeş


BALKAN Savaşları'nın 90. yıldönümü nedeniyle Prof. Hüseyin Salman'ın, Balkanlar'da neler bıraktığımız yazısı üzerine bir anısını şöyle aktarıyor okurumuz Baki Cihan:

‘‘Bir süre önce gittiğim Saraybosna'da bir Boşnak bana şunları söyledi:

'Biz sizin öz kardeşinizdik. Yıllar önce bizi yalnız başımıza bırakıp gittiniz. Dört yanımız saldırganlarla çevrili, yapayalnız kaldık. Evet, biz sizin öz kardeşinizdik, hem de öz kız kardeşiniz...'

Ben ne kadar hangi şartlar altında bırakıp gitmek zorunda olduğumuzu anlatmaya çalıştıysam da, yılların birikimi, acılarıyla nasırlaşan yüreği, çaresizliğimizi bir türlü kabul etmek istemiyordu ve bir şeyler yapabileceğimize gerçekten inanıyordu.

Yaşadığımız koşullara bakarak bu küçük anekdot bir şeyler anlatıyor mu?’’

Duydunuz mu?


SİZ hiç birisinin, diş ağrısından kurtulmak için çenesine kurşun sıktığını ve beynini dağıttığını (Giresun)... Karanlıkta görmediği için yakıt deposunun, tam dolup dolmadığını çakmak yakarak kontrol ederken infilak sonucu havaya uçtuğunu (Kayseri)... Bankamatikten para çekerken elektrik çarpmasından öldüğünü (Bozcaada)... Arabası ile yolda giderken radyoda duyduğu göbek havasıyla coşup, göbek atmak için aracını kenara çeken ve otoyolda göbek atarken arkadan gelen aracın altında kalıp öldüğünü (Sapanca)...

Duydunuz mu?

Biliyor musunuz?


İNTERNETTEKİ özel www.sansursuz.com (1.10.2003) ve Dışişleri Bakanlığı'nın mfa.gov.tr (2.10.2003) sitelerinde, İtalya'da çıkan ayrılıkçı ve yabancı düşmanı 'La Padania' Gazetesi'nde yer alan bir habere yer verildiğini; yazıda ‘‘Türkiye'de ilk köktendinci üniversite; İslam, dünyadaki tek dine dönüşecek’’ denildiğini; üniversitenin çoğunlukla ABD'de yaşayan DPT eski uzmanı İskender Evrenosoğlu tarafından kurulduğunu, Türkiye'deki MİHR Vakfı'nın televizyonunun yayınının RTÜK tarafından durdurulduğunu... Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Seçimlerin demokrasi namusu olabilmesi için siyasetin haklı ve geçerli nedenlere dayalı ikna uğraşı olması gerekir.’’

(N.N.-ANKARA)
Yazının Devamını Oku

Eski vekilden kaos teorisi

4 Ekim 2003
<B>GEÇEN </B>dönem parlamentoda görev yapan iktidar ortağı bir partinin hukukçu milletvekili <B>‘‘Bir de ben konuşayım’’</B> dedi bize... Konu, <B>DEHAP'</B>la ilgili karar sonrası parlamentonun ne olacağı... İki yılını doldurmadığı için emekliliklerini sağlayamayan milletvekilleri ne düşünüyor? Bir süreden beri nasıl bir psikolojik durumdalar? Eski milletvekili anlatıyor:

‘‘Biliniz ki vekillerden bazıları ağır bir titreme içindeler; YSK'dan ne çıkacak diye... Milletvekiline her şeyi söyle ama sakın seçimden bahsetme... Bu gibi durumlarda insanın teri sırtından topuğuna kadar akar. Seçim olursa CHP'nin bu oranda gelme ihtimali yok. AKP'liler de korkmuyor değil; çünkü onların oyları çok konjonktürel; toplama oy... Yeni bir seçimde şansları eskisi gibi olamaz; gidip de dönmemek var. Bu psikolojiyi çok iyi değerlendirmek lazım.

Hükümet...

-
Vatandaşın sofrasına ne ekledi; fındığa ne geldi, pamuk, ayçiçeği üreticisi ne durumda; pancar kotası arttı mı? Başbakan Erdoğan meydanlarda konuşuyor ama hangi iyileşme oldu? Erbakan'ın ‘‘Üzüm tadı veriyorlardı şimdi sirke tadı veriyorlar’’ demesi önemli...

YSK'dan ne karar çıkabilir.

-
3 Kasım seçimleri öyle bir hukuki sürece sıkıştırıldı ki, Tayyip Erdoğan'ın ismi oy pusulalarına yazdırıldı; Genç Parti, Yeniden Doğuş Partisi'nin yerine seçime sokuldu. Bunlar fahiş maddi hatalardır. Yargıtay'ın son kararından sonra dünyadaki bütün hukuk otoriteleri bir araya gelse, kurumsal ve bireysel kamu vicdanına en uygun çözümü bulmakta ciddi anlamda zorlanırlar.

YSK seçim kararı verirse ne olur?

- Hukukçular arasında değişik görüşler var ama iptal kararı çıkarsa Meclis bunu görmemezlikten gelemez. Anayasal anlamda bir tasarrufta bulunmak zorundadır. Seçime gitmemesi durumunda... Hukuki varlığı olmayan bir Meclis'in karar alması gibi yine hukuk bakımından kabulü çok zor bir durum doğurur. Türkiye de bir başka meşruiyet tartışmasına girer...

- Siyasi dengeler ne olur?

-
Siyasi anlamda etkiler... Zaten 3 Kasım seçimlerinden beri dengeler oturmuş değil... Seçmenin %40'ının iradesinin Meclis dışında kalması ve bir de buna 1.9 milyon oyunun geçersiz sayılması gibi bir durum dünyanın hiçbir parlamentosunda yoktur. Bunu hangi demokrasi taşıyabilir? Demokrasi nedir; temsilde adalet, yönetimde istikrar değil midir? Burada yönetimde istikrar öne çıkarılıyor, ama temsilde adalet nerede? Bu nedenle sorun ciddidir.

YSK reddederse...

-
Artık Meclis'in balansı bozulacaktır. İnce ayarı kim yapacak bilemem ama.... Ancak 3 Kasım seçimlerinde ısrar eden merciler, makamlar, mahfiller, yüksek irtifada konuşmayı sevenler, bugün ne düşünüyor acaba diye sormak lazım kendilerine?

KİK, ihale yapma diyor!


AKP, bürokrasiden de yakınarak iktidara geldi. Şimdi reform adı altında yaptıklarına bakın. Gelen bir şikayetin özeti şu:

10.9.2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Kamu İhale Tebliği'nde 'doğrudan alımlar' ihale usulleri arasından çıkarılıyor. Fakat bir gecede ne oluyorsa oluyor! Kamu İhale Kurumu'nca (KİK) hazırlanan 11.9.2003 tarihli yeni bir tebliğiyle -kapsam dışı olmasına rağmen- acil alımlar için de KİK'in merkezinden İhale Kayıt Numarası alma zorunluluğu getiriliyor. Zorunluk sonucu, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden binlerce idarenin başvurusu ile KİK'in içine düşeceği durumu tahmin etmek çok mu zor?

Hele 24 saat görev yapan hastanelerin, TCDD, THY, İDO, TDİ ve vs. gibi önemli kuruluşların acil alımları sırasında ne gibi sorunların yaşanacağı şimdiden öngörülüyor mu? Ameliyat hastasına, uçak, feribot veya tren yolcusuna, ‘‘Kusura bakmayın sizi bekletiyoruz, çünkü sizin için önce ihale kayıt numarası almamız gerekiyor’’ denebilir mi? Bu bir reform değildir.

Erdoğan’ın hemşerisi Adalet Müsteşarı oldu


İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi'nde Gürtuna ve Erdoğan döneminde Albayraklar'ın verilen ihaleler ile Tayyip Erdoğan'ın malvarlığı hakkında soruşturma yapan Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren şimdi kim bilir nerede görev yapıyor?

Albayraklar hakkındaki bu soruşturma sonunda dava açıldı. Aralarında Erdoğan ve Gürtuna'nın da bulunduğu sanıklar, bu hükümet döneminde beraat ettiler. Büyükşehir Belediyesi ise davayı temyiz etmedi. Yine Eren'in Erdoğan'ın malvarlığı ile ilgili olarak hazırladığı soruşturma dosyası, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Bekir Selçuk dava açtı. Ancak dava görülürken Bekir Selçuk'un yerine bir başka savcı görevlendirildi. Duruşmalar sonunda yeni başbakan olan Tayyip Erdoğan beraat etti.

Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Fahri Kasırga, karara 'kamu' adına itiraz etmesi gerekirken temyiz başvurusunda bulunmaya gerek duymadı. Ve Başbakan'ın beraat kararı kesinleşti.

Bu arada Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren, AKP iktidara geldikten sonra İzmir'de bir ilçe belediyesinde ön inceleme yaparken bir başkan yardımcısını açığa aldı. Başkan yardımcısı usulsüz görevden alındığı gerekçesiyle kendisinden şikayetçi oldu. Başmüfettiş Eren hakkında, Danıştay'dan gelen dosya üzerine savcılık iddianamesini, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Fahri Kasırga düzenledi.

Eren
hakkındaki bu dava sürüyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Fahri Kasırga şimdi Adalet Bakanlığı Müsteşarı oldu. O da Başbakan'ın hemşerisi; Rizeli.

Yolunuyoruz


ANKARA'da yeni taşındığım evin su saatini ASKİ'ye kaydettirmek istediğimde 950 milyon TL kayıt parası isteniyor. (Benim 1 aylık maaşımdan çok.) Tek başıma yaşıyorum. Bu benim 900 ayda harcayacağım su parama denk gelmekte. Böyle başka bir şikayette bulunan oldu mu, bu uygulamayı mantıklı bir seviyeye çektirme şansım olabilir mi? Bu para müteahhidin borcu olamaz, onlar da tüm borçlarını ödediklerini söylüyorlar. ASKİ'den aradığım birisi bu bedeli arsa bedeli üzerinden hesapladıklarını söyledi. Daha önce elektrik için de 105 milyon TL depozito almışlardı. Yolundukça yolunuyorum devlet tarafından... Bu başıma gelenler normal olaylar mı?

Tekin TÜRKDOĞAN - ANKARA

MESAJ


ABD'deki elektrik kesintisi dünyada haber olurken, bizim elektriklerimiz her gün kesiliyor ve bu normal bir durummuş gibi algılanıyor. Bu yüzden hálá üstelik her gün bu sorunu yaşamayı anlamıyoruz. Üstelik kurum Boğaziçi Elektrik'ten de aydınlatıcı bir yanıt alamıyoruz. Hasköy Çıksalın'da oturan yüzlerce insanın evlerindeki elektrikli aletler bu gelgitler yüzünden bozuluyor. Toplu halde dava mı açmak gerek? Kendisine amblem olarak ampulü seçen AKP'ye duyurulur.

Mustafa YILDIRAY-BEYOĞLU

METRO
ile ilgili sorunları istasyonlara konan bilgisayar ile Ulaşım A.Ş'e aktarmış olsak da bir türlü yanıt alamadık. Bunları bir yana bırakırsak, Taksim-4. Levent girişlerindeki normal ve yürüyen merdivenlerin üstü neden kapatılmaz? Yoksa merdivenlerin bakımlarını yapanların ceplerini doldurmak için mi?

G. Mevlut ÇAKIR-İSTANBUL

TÜRK sanat musikisinin büyük bestekárı bir hocamızın pazar akşamı 80. doğum gününü kutluyoruz. Kim olduğu 0216-442 00 00, 0533-570 88 88'den öğrenilebilir.
Yazının Devamını Oku

Bu da yargının savcısına ettiği

3 Ekim 2003
<B>HÜRRİYET'</B>te dün yer alan <B>‘‘Adaletin bu mu yargıç bey’’</B> manşeti, <B>Türkiye'</B>de yargı kurumunun işleyişindeki aksaklıkları yeniden gün yüzüne çıkartmıştır. Ben Bakırköylü bir ailenin burada doğmuş oğluyum. Küçük yaştan beri idealim olan savcılık mesleğine intisap ettim. Kayseri'nin Yeşilhisar ilçesine atandım.

Dört yıl önce Bursa'da trilyonluk arazilerle ilgili hákim Turan Ünsal'ın işlediği bir suça, 'Bursalı olduğum, yıllarca avukatlık yaptığım, hákimi suça azmettirdiğim' gibi gerçek olmayan özensiz iddianame ile sokuldum.

İddialar karşısında HSYK tarafından daha ceza yargılaması başlamadan meslekten ihraç edildim. 8 ay da cezaevinde tutuklu kaldım; hem de camide adam öldürmek iddiasıyla hakkında iddianame yazdığım sanıkla birlikte...

'Tapu tescil' davasındaki iddianın aksine benim değil de sayın hakim Turan Uysal'ın hesabında para çıktı. Nitekim Uysal, Niğde Cezaevi'nde 2 yıl 8 aydır yatıyor.

346 dosyayı mafyadan komisyon alarak satmaktan 1.710 liraya mahkûm olan eski savcı Nurettin Altın'a verilen cezaya Hürriyet haklı olarak 'Büyük suça komik ceza' diyor.

Nurettin Altın ile aynı tür suçtan yargılanmamıza rağmen hakkında ne meslekten ihraç kararı, ne de avukatlık hakkının elinden alınması gibi bir yaptırım yok. Ben ise suçlama nedeniyle 3 yıldır avukatlık yapamıyor; bir işe giremiyorum.

Hakimler Yasası'nın 95. maddesine göre savcılara karşı açılan davaların 3 ayda bitirilmesi gerekiyor. Bu durumu protesto etmek için İstanbul'dan yargılandığım Kayseri'ye iki kez 10 günde bisikletle gittim.

Türkiye'de savcıların yasal teminatı işte bu düzeyde...

Suç işlediği hükmen kesinleşinceye kadar kimseye suçlu muamelesi yapılamaz. Bu hukukun en temel ilkesidir. Eğer hakkımdaki ceza yargılamasının sonucu beklenmiş olsaydı; yani hukuk aceleciliğe feda edilmeseydi; eminim ki bunca kaos yaşanmazdı.

Önceki mahkeme başkanı davamı 3 yıl oyaladı. 3 yıllık görev süresini doldurup tayin oldu. Bu tipik bir memur hukukçu zihniyetidir.

Sayın Bakan Çiçek'e soruyorum; eğer Develi Ağır Ceza Mahkemesi'nde beraat edersem benim için elinizden geleni yapacak mısınız?

İsmet TUNCER

Müstafi savcı-İSTANBUL


Seçim en güzel sınavdır

CUMHURİYETÇİ
Demokrasi Partisi Genel Başkanı Yekta Güngör Özden, ‘‘Anayasa Mahkemesi eski Başkanı olarak, açıklanan görüşlere ne diyorsunuz?’’ sorusuna şu yanıtı veriyor:

- Seçimden korkan partilerin yaşama hakları yoktur. Seçimden kaçan partiler minderden kaçan pehlivana benzer. Seçim onların ulus önüne çıkacakları ve umut besleyecekleri en güzel sınavdır.

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç, ‘‘YSK'ya seçimlerin iptali istemiyle yapılan başvurular karşısında olaya hukuk güvenliği açısından bakıyorum’’ diyor.

- Haşim Bey muhasebecidir, hukukçu değildir. Eskişehir İTİA mezunudur. Bir kuruma üye olmak başka şeydir, hukukçu olmak başkadır.

Peki sizce hukuk güvencesi nedir?

- Asıl güvenlik kaynağı hukuktur. Hukuk güvencelerin güvencesidir. Hukuktan çekinenlerin hiç başka bir şeye dayanacak yüzleri olamaz. Hukuku siyasallaştırmak yerine siyaseti hukuksallaştırmak ilkesi benimsenmelidir.

YSK'dan ne çıkabilir?

- YSK'dan her şey çıkabilir. Ama bir şey mutlaka yapmalıdır. Fakat ne yapacağını ben söyleyemem.

Kimlere ne düşüyor?

-
Seçimler demokrasinin namusudur. 3 Kasım'da Türk demokrasisinin alnına sürülen lekeyi YSK temizlemek zorundadır. Ayrıca, TBMM'nin de bunu düşünmesi zorunludur.

Dut ağacı gibi

DYP'
liler Meclis'e girerse ne yapar?

Ankara'dan bir dostumuz ‘‘İktidarı dut ağacı gibi silkeler’’ diyor.

Nasıl?

-
Baksanıza Tansu Hanım'dan başka eski kurt politikacılar gelecek; hukuku iyi bilen Turan Güven, Ahmet İyimaya, Halit Dağlı, Kemal Kabataş, Ali Şevki Erek, Eyüp Aşık... Kamer Genç'i de unutma! CHP'nin gidecekleri yanında bunlar AKP'yi sarsar.

Hepsi hazır ve nazır bekliyor.

Çelik yanıltıyor

CHP
İstanbul Milletvekili ve Milli Eğitim Komisyonu üyesi Berhan Şimşek, Bakan Hüseyin Çelik'in kamuoyunu yanılttığını söylüyor.

İmam-hatiplilerin uzun süredir sessiz kalmalarının nedeni açığa çıktı; hükümet 'arka bahçe'ye üniversitelere giriş kapısını açıyor. Bakanlık meslek lisesi mezunlarına uygulanan katsayıyı normal liseler seviyesine çıkarıyor. Yani katsayı 0.3 ile çarpılmayacak, genel liselerden mezun olan öğrenciler gibi 0.8 ile çarpılacak.

Şimşek, bu taslaktaki amacı şöyle anlatıyor:

‘‘Eğitim Sen'in istatistiklerine göre, genel lise mezunları %22 oranında üniversiteye yerleşirken, bu oran mesleki liselerde %46... Düzenlemede esas zarar görenin genel liselerde okuyan öğrenciler olacağı açık. Peki meslek liseleri, 0.3 katsayısına rağmen daha fazla üniversiteye girebilirken katsayı neden düşürülüyor? Amaç, imam hatip mezunlarının kendi branşları olan İlahiyat'ta değil de tıp, hukuk ve mühendislik gibi dallarda okuyabilmelerini sağlamaktır. Hükümet, YÖK'ü değiştirmekte zorlanınca ekim ayında basılacak ÖSS rehberlerine bu değişikliği sokmak istemektedir. AKP'nin amacı eğitimdeki eksiklikleri düzeltmek değildir, Türkiye'deki eğitim yapısını değiştirmektir.’’

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Hakeme itiraz edilmez, hakemin kararı değişmez. Eğer değişecek olsaydı dünyada hiçbir futbol maçı bitmezdi. O seçim yasasını ben mi hazırladım; o zaman neredeydiniz?’’

(Başbakan R. Tayyip Erdoğan)

MESAJ PANOSU

EMNİYET teşkilatında görev yapan 4 yıllık üniversite mezunlarından bir grup polis, Bakan ve Emniyet Genel Müdürü'ne ‘‘Yaş haddinden dolayı komiser yardımcılığı sınavına giremedik; bize yeni bir sınav olanağı sağlar mısınız?’’ diye soruyor.
Yazının Devamını Oku

Takke düştü kel göründü

2 Ekim 2003
<B>SON </B>zamanlarda devletin önemli kurumlarından <B>YÖK'</B>e karşı savaş açmış olan, imam hatip okulları mezunlarının üniversiteye girmelerini kolaylaştırmak için ayrıcalıklı yollar arayan, okul kitaplarından Atatürkçülüğün kaldırılması konusunda ciddi uğraşlar veren ‘Milli Eğitim’ Bakanı <B>Hüseyin Çelik</B>'in, <B>Türkiye</B>'yi yeniden tarikatlar, tekkeler, zaviyeler ve meczuplar ülkesi yapmak isteyen köktendinci kimseleri rehber kabul etmiş olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. <I>(Bakınız, <B>Hürriyet'</B>in 1.10.2003 tarihli sayısındaki Anka'nın haberi.)</I> Bu gelişmeler göstermektedir ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli bakanlığının başında, dini yeniden devlet işlerine karıştırmayı amaçlayan bir kimse bulunmaktadır. Takıyyeci bir bakanın daha takkesi düşmüş ve keli görünmüştür.

Bu bakan görevinden hemen ayrılmalıdır ya da alınmalıdır. Aksi takdirde, anamuhalefet partisi, bu bakan hakkında TBMM'ye acilen bir gensoru önergesi vererek, görevden alınmasını sağlamalıdır.

Çünkü laik ve demokratik, halka dayalı ve halk mayalı cumhuriyetimizin düşmanlarını rehber edinen kimselerin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en önemli bakanlığını yönetme hakkı olamaz!

Dursun ATILGAN

Avrupa-ADD Genel Başkanı-KÖLN


Türkçe’ye saygı


‘‘DİLİMİZE girmiş bütün kelimelerin Türkçe kabul edilmesi gerekir, her kelimeye Türkçe karşılık bulma çabası yanlıştır’’ diyor Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik...

Fransız, İngiliz
ya da bir Arap hükümetinin yetkilisi böyle konuşabilir mi?

Yoksa Çelik Türkçe'yi, Arapça ya da İngilizce kadar sevmiyor mu?

Aptallığımız


ANTALYA'da, Alman turistin çantasındaki taşı bularak görevini yapan, gümrük memurunu tebrik ederim.

Yıllarca yurdumuzdaki tarihi eserleri, elçilik görevlisi veya gezgin numarasıyla, memleketimize gelip, çalıp soydular. Şimdi, bu hazineler dış ülkelerin müzelerinde sergilenmektedir.

Çanakkale'deki Truva hazinesini soyup kaçıran, Mecklenburg'daki fakir köy papazının oğlu Heinriche Sehlieman... Bergama Tapınağı'nın taş ve mermerlerini günlerce keserek numaralayıp yurtdışına kaçıran da Alman'dı... Zamanın saf idarecilerine, ‘‘Kıymetli madenleri siz alın, ehemmiyetsiz mermer ve tasları ben alayim’’ demişti.

Bergama Tapınağı şimdi Berlin'de sergileniyor. Bembeyaz, görkemli tapınağı, aptallığımıza yanarak, hüzünle seyrettim.

Kazım ERBİL - İSTANBUL

Hırsız mı çok polis mi az!


AYDIN'da öğretmenlik yapan kızımın evine zaman zaman gidiyorum. Aydın'da medeniyete şahit oldum. İnsanlar iyi niyetli ve çok yardımsever. Polisimiz de öyle. Evimize hırsız girdi; ihbar ettikten 5-10 dakika sonra geldiler. Yapılması gerekeni yaptılar. Bir hafta içinde 134 evin soyulduğunu öğrendiğimizde, kendi üzüntümüzü bir kenara attık. Şimdi hırsızlarımızın yakalanmasını bekliyoruz. Sayın Emniyet Müdürü'ne soruyorum; acaba güvenlik güçlerinin sayısı mı az, yoksa hırsızlar mı çok?

Dr. İlker YÜCEL-ANKARA

Seçimler ‘hileli bilgi’ ile yapıldı


‘HALKIN avukatı' Nusret Çakıroğlu, Siirt seçimlerinin iptali için geçen şubat ayında YSK'ya başvurdu. YSK, 22.3.2003 tarihinde gönderdiği yazı ile talebi reddetti. Çakıroğlu, Erdoğan'ın milletvekili olamayacağını bu kez AİHM'ye götürdü. Dosyanın raportörde olduğunu, 3. dairede görülmesi için sıra beklediğini söyleyen Çakıroğlu, Yargıtay'ın DEHAP'la ilgili onama kararı üzerine YSK'ya başvuran altıncı kişi oldu. Çakıroğlu, genel seçimlerin iptali için şu talepte bulunuyor:

‘‘DEHAP'lılara verilen ceza, seçimlere hileli bilgiyle girildiğinin kanıtıdır. Sanıklar dışına kimse de aksini ileri sürememektedir. Demokrasimizi yaralayıp karalayan bu durumun Anayasa'nın 79. maddesinin görevli kıldığı YSK tarafından düzeltilmesi zorunludur. Olayda süre, sınır, önceki karar önemini yitirmekte, durumu değerlendirip demokrasimizin yüzünü ağartan bir karar verme zorunluluğu sizleri vicdanınızla karşı karşıya bırakmaktadır.’’

'Vatandaş' Nurettin Kaptan da bu konuda şöyle diyor:

‘‘YSK Başkan ve üyeleri, Yargıtay Başsavcılığı'nın resmi belgelere dayalı duyuru (önceden) başvurusunu incelemeden reddetmekle görev yetkilerini kötüye kullanmışlardır. Yargılanmaları için prosedür işletilmelidir. YSK Başkan ve üyelerinin bu kadar olumsuz gelişmeler karşısında toptan istifaları gerekir.’’

Kuşkum var


KPSS-BS 2003 yerleşmelerine TEDAŞ'a sözleşmeli personel olarak yerleştirildim. ÖSYM tarafından gönderilen yerleştirme sonuç belgem elime ulaştı. Yerleştirme kılavuzunda atama için son müracaat tarihinin 10.10.2003 olduğu yazıyor. TEDAŞ'ı arayıp atama süreci hakkında bilgi almak istediğimde 11.10.2003'te yerleştirilen adayları genel müdürlüklerine çağırmayı düşündüklerini, kesin bilgi için birkaç gün sonra tekrar aramamı söylediler. Bazı gazetelerde, ÖSYM'nin yerleştirme işlemlerinde birçok hata yaptığı ve yerleştirmenin iptal olabileceği konusunda haberler çıkıyor. Bu konu ile ilgili ÖSYM'yi tekrar aradığımda ise şu anda sistemlerinde problem olduğunu, sonuçlara ulaşamadıklarını, kurumun belirttiği müracaat tarihinin kendileri ile ilgileri olmadığını söylediler.

Bu durumda son müracaat tarihi 10.10.2003 iken atama için 11.10.2003'ü beklemek bana pek mantıklı gelmiyor.

Mağdur olmamamız için bizleri aydınlatır mısınız? Z.S.

İskeleye yazık


BEYLERBEYİ'nde tarihi bir iskelemiz var. Bilmem gelenlerin dikkatini çekti mi? Çünkü bu iskele Şehir Hatları vapurlarının yanaştığı bir iskeleydi. Tabii ki uzun bir süredir sefer olmadığından kırık dökük viraneye dönüştü. Beylerbeyli olarak yaz aylarında semtimize gelen turistlere bu viraneliği anlatamıyoruz. Öğrendiğimize göre iskele alanı Vakıflarınmış. Tabii ki Vakıflar ve Şehir Hatları arasında olan bir anlaşmazlık yılların tarihi iskelesini devre dışı bıraktı. İnsanlar Çengelkey ve Kuzguncuk iskelelerine yöneldiler. Dolayısıyla bir tarih böylece yok edildi.

Mustafa ALBAYRAK BEYLERBEYİ


Biliyor musunuz?


BİR kalp krizi sonucu kaybettiğimiz Türkiye'nin ilk çağdaş gastronomi uzmanı ve siyaset bilimcisi Tuğrul Şavkay'ın, Sosyaldemokrat Halk Partisi (SHP) kurucularından olduğunu ve bu partinin hzırladığı yoksullukla ilgili projede ucuz beslenmenin önemi konusunda önemli katkıları olduğunu...

MESAJ


TAKSİ şoförlerinden fiş/fatura alabilmek için sorun oluyor. Taksilere yurtdışındaki gibi fiş-fatura makinası konulamaz mı? Böylece hem taksilerden gerçek anlamda vergi alınır, hem de trafikteki tıkanmalar azalır. Ceyhun BARLAS-İSTANBUL

4. AVRASYA Ekonomi Zirvesi
bugün İTO Meclis Salonu'nda başlıyor. 20'ye yakın ülkenin katılacağı 3 günlük zirvede, Türkiye- Avrasya ve Avrupa ilişkileri ele alınacak.

(0212-2130557)
Yazının Devamını Oku

Fındık yemeliyiz

1 Ekim 2003
<b>DÜNYA</B> fındık üretiminin %73'ü ülkemizde gerçekleşiyor. <B>TÜBİTAK</B> tarafından yapılan bir araştırmada fındığın kalp-damar hastalıklarına, kansızlığa, kolestorole, kansere iyi geldiği ve ömrü 5-10 yıl uzattığı araştırmalar sonucu tespit edilmiştir. B ve E vitaminleri, kalsiyum, demir, çinko, magnezyum, bakır ve manganez bakımından zengin olan fındığa ülkemizde rağbet edilmiyor.

Üreme organları yönünden çok faydalı olan fındık, çocuk sahibi olamayanların neslinin devamında büyük fayda ve sonuç sağlamıştır. TÜBİTAK'ın araştırmasına göre fındık yağı çok faydalı olup kızartmalardan keklere kadar her yiyecekte margarin yerine rahatlıkla kullanılmaktadır. Yakın bir zamanda halkımızın fındık yağına alışması sonucu eczanelerde satılacağını iddia edenler var.

Türk halkına sesleniyorum. Çocuklarınıza fındık yedirin, dinamik ve enerjik çocuklarınız olacak, zeka yönünden çok faydasını göreceksiniz.

Hatırlatması benden.

Yalçın MELİKOĞLU-ORDU

ABD’den terör heyeti

ANKARA'ya bugün yeni bir Amerikan heyeti geliyor.

Heyete, ABD Dışişleri Bakanlığı Terörle Mücadele'den sorumlu Müsteşar Cofer Black başkanlık ediyor.

'Aydınlık' dergisinde yer alan ilginç habere göre, ABD'lilerin çantasında 'PKK'ya af dosyası' bulunuyor.

Daha önce gelen ABD heyetleri sık sık Diyarbakır, Van, Elazığ ve Mardin'de incelemeler yapıyor. Hatta Ankara'daki Büyükelçiliğin Siyasi İşler Müsteşar Yardımcısı Charles Blaha, AKP Bolu İl Başkanı Fatih Metin'e 'nezaket' ziyaretinde bulunuyor.

Heyetlerin, AB uyum yasaları ve 'Topluma Kazandırma Yasası'nın nasıl uygulandığını sorguladıkları biliniyor. Bugün gelecek heyetin, PKK/KADEK ile ilgili 'siyasi konuları' gündeme getirerek PKK'ya affın genişletilmesi konusunu ele alacağı bildiriliyor.

Washington, Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan Sincan Cezaevi'ne gelmesini istiyor. Yani, 'Topluma Kazandırma Yasası'nı yeterli bulmuyor.

Türkiye, bir yanda Irak'a asker gönderme konusunu tartışıyor.

Abdullah Öcalan, görüşe çıkmama kararı alıyor.

Türkiye sıkıştırılıyor.

Tavukta faturasız satışlara dikkat

TAVUK
ticareti ile uğraşan bir okurumuz, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'a sesleniyor:

Son günlerde tavuk fiyatları düşünce, haksız rekabetle karşı karşıya kalıyoruz. (Daha önce bu konuda köşenizde bir yazı çıkmıştı.) Bazı firmalar sattıkları malın %35-40'ını faturasız satıyorlar. Bizler gibi her şeyi kayıt altında olan firmalar mağdur oluyor.

Yılda 750 bin ton tavuk eti üretiliyor. Bu konu ile ilgili kişilerin yaptıkları hesaplara göre, bu orandaki bir kaçak nedeniyle sadece KDV'den devletin yılda yaklaşık 50 trilyon kaybı oluyor. Bir o kadar da gelir vergisi kaybı meydana geliyor.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, daha önce tavuk yem hammaddesi ticareti ile uğraştığını biliyoruz. Sayın Bakanım, size bir örnek vermek istiyorum. Üretici firma 15 tonluk bir araca 9 ton faturalı 6 ton faturasız mal yükleniyor. Şehir girişlerindeki denetimlerde, kantar olmadığı için vergi kontrolörleri doğal olarak sadece irsaliyede yazılı miktarı kontrol ediyorlar. Firmalar bu yolla açıktan vurgun yapıyorlar. Bu tür olayların Adapazarı, Göynük ve İzmir'de üretim yapan bazı şirketlerce yapıldığını bildirmek isteriz. Bu ticareti bilen bir kişi olarak, Gelirler Genel Müdürü Osman Arıoğlu ve İstanbul Defterdarı Kadir Boy'u uyarırsanız, onların gereğini yapacaklarını biliyoruz.

Bir müteahhit konuşuyor

‘ADALETİN bu mu Türkiyem’
(20.9.2003) başlıklı üzerine avukatı Rahmi Akyürek tarafından yapılan açıklamada müteahhit Turhan Kaynar şunları söylüyor:

‘‘Yazınızı üzülerek okudum. Bu inşaattan dolayı mağdur oldum. Belçika'da işçi Hüseyin Narin ve hissedarlarının arsasına inşaat yapmayı kabul ettim; halen ikisi nizamlı 7 daire verdim. Sözleşmedeki bütün yükümlülükleri yerine getirdim. Bana, yazıda sözü edilen emlakçi diye getirdiği Ercan Kambur ve Hakan Salim Bilgili'yi tanımam. Nadir'in onlarla rakı sofralarında muhabbetlerinden bilgim yok. Dikmen'de inşaat işlerinden dolayı itibar kazanmış biriyim. Hüseyin Nadir'in iddiaları mahkemede kabul görmemiştir. Kendisinin, bu kişilere ne sebeple ve nasıl borçlandığını bilmemekteyim. Ben de tapuları vermediğinden dolayı kendisiyle davalığım.’’

Mezar mafyası

İSTANBUL'
dan Selimoğlu, Metin ve Demiral aileleri haklı olarak tepki gösteriyorlar:

Edirnekapı Şehitliği'nde 1. adada yanyana Selimoğlu ve Demiral ailesi olmak üzere iki ayrı aile mezarlığımız var. Dün yaptığımız ziyarette ne yazık ki, koca mezar mermerlerinin ve henüz isim yazılmamış olan boş mezar başlarının çalınmış olduğunu gördük. Orada çalışanlar ‘‘Biz saat 16.00'ya kadar bekliyoruz, sonrasını bilmeyiz’’ diyor. Demek ki o saatten sonra mezar mafyası işe koyuluyor. Evler, arabalar, kapkaçcılar derken öbür dünyaya göç etmişlere de son mekanlarında rahat yok. Bu durumda bizim de ölülerimiz yakılsın, küllerimiz denize serpilsin ki mezar soyguncularına kurban gitmeyelim.

Müslümanız diyenler, gavur dediklerinin ölmüşlerine gösterdikleri saygıyı gösterebilseler adam olurlar. Ayıptır, günahtır. Bunlara dur diyecek kimse yok mu Allah aşkına!

Biliyor musunuz?

CHP eski İl Yönetim Kurulu üyesi Mesut Sönmez'in, İstanbul'da sahte ve naylon üyelikler yazıldığı yolundaki şikayeti üzerine Yargıtay C. Başsavcılığı'nca soruşturma açıldığını; bu konuda CHP İl Merkezi'nin bulunduğu Beyoğlu Savcılığı'nın diğer savcılıklara bu tür üyeliklerin olup olmadığı konusunda soruşturmaya esas olmak üzere araştırma yapmalarını istediğini.... Bu arada Sönmez'in bu başvurusu üzerine kendisine bir yıl partiden uzaklaştırma cezasının verildiğini...

Mesaj Panosu

HÜKÜMET,
yüz binlerce işsiz üniversite öğrencisini gelir kapısı olarak görüyor. Kasımda KPSS sınavı yapılacak. 3.5 milyon başvuru formu ve 35 milyon sınav ücreti ne demektir? Kamuda istihdam olanağının çok sınırlandığı bir zamanda bu sınavın gelir sağlamak amacından başka bir amacı olup olmadığını Personel Müdürlüğü'ne sormak istiyorum.

A.K. KONYA

ADALET Bakanlığı özürlüler için kontejan açmıştı. Sınava girmek için toplam 75 milyon lira harcadık. Ancak sınavı kazanamayanların ödedikleri bu sınav harcı gitti. ANAP Milletvekili Lokman Ayva, bu paranın ödenmemesini istemişti. Şimdi bu parayı Ziraat Bankası şubelerinden geri alabilecek miyiz?

M.Y. ANKARA

ULUSAL Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever'den: ‘‘AKP, RTÜK'e baskı yaparak ve Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin Ulusal Kanal lehine verdiği 4 ayrı kararı hiçe sayarak kablolu yayınlarımızı durdurdu. İktidarın talimatlarıyla yasaları pervasızca çiğneyen görevliler hakkında maddi ve manevi tazminat davaları açacağız’’
Yazının Devamını Oku

Kelkit’ten izlenimler

30 Eylül 2003
<B>KELKİT; Gümüşhane </B>ve <B>Erzincan'</B>ın tam ortasında; <B>Karadeniz</B> üzerinden <B>Zigana </B>geçidini aştıktan sonra sizi karşılıyor. Kar yağışının yoğunluğu nedeniyle evlerin damları genellikle çinko kaplı... Çevresindeki dağların çoğu doğaya küskün, kıraçtı... Daha aşağıya indiğinizde meşe ağaçları 'güz'ün geldiğini haber veriyor. Kızarmış <B>kuşburnu </B>meyvesi, toplanmayı bekliyor. 19 bin nüfuslu Kelkit'in 6 beldesi ve 77 köyü var. Tarım ve hayvancılıktan başka ekonomisine yurtdışında çalışanların katkı sağladığı, ilçede 'gurbetçi apartmanları'ndan fark ediliyor.

65 kilometre uzaklıktaki Erzincan'dan kente girerken solda 15 bin metrekare kapalı alanı olan 40 dönüm arazide kurulan Atatürk Üniversitesi'ne bağlı bir yüksekokulun tabelası dikkat çekiyor. 114'ü kız olmak üzere 432 yatak kapasiteli okulda öğrenciler, ilk yılda İngilizce hazırlık okuyacaklar. 10 dersliği, 20 laboratuvarı ve 210 kişilik konferans salonu ile sayısı 500'ü bulan ve çoğu fiziki yetersizlikleri nedeniyle Türkiye'deki YO'ların içinde en modern yapısı sayılabilir. Bilgisayar, elektronik ve muhasebe bölümleri yanında 'organik tarım' bölümü yine bir ilki temsil edecek.

Aydın Doğan Vakfı'nın 7 trilyonu aşkın bir harcama ile yaptırdığı altıncı okul bu...

'Dİ GEL YANIMA...'

‘‘Aç aç kolların, di gel yanıma’’
diyen türkücünün aksine doğduğu kentle ilgisini hiçbir zaman koparmamış Aydın Doğan... Önceki gün miting havasında geçen açılışta ‘‘Kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan ülkemizde yanlış politikalar sonucu bugün ciddi miktarda tarım ürünleri ithalatı -4 milyar dolar- yapıldığını’’na dikkat çekerken, ‘‘Yapımı için hiçbir fedakárlıktan kaçınmadıkları bu okula girmek isteyen gençlerin yarışmalarını’’ diledi.

Çünkü bu yüksekokul, son yıllarda gelişen organik tarım projelerine kalifiye eleman ihtiyacını karşılayacak. Ve bu gençler, yüksekokuldan 2-3 kilometre uzaklıkta 30 milyon dolarlık bir harcama ile kurulmakta olan organik ürünler, organik süt sığırcılığı tesislerinde görev yapacaklar.

Böylece 1000 aile gelir sağlayacak buradan.

İLLERİNİ UNUTAN İŞADAMLARI

Doğan
çok coşkuluydu... Gümüşhane ilinde istihdama katkı yaratmak üzere bir sanayi tesisi kurmak için söz verdi. Belki de bu vaadi, ‘‘40 vilayetin zengin işadamlarını davet edeceğim, ‘Gelin bakalım, ilinize yatırım yapın' diyeceğim’’ diye konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan’a ilham kaynağı olmuş olabilir.

Erdoğan'ın bu sözleri üzerine, törendeki konuklardan bir siyasetçi ‘‘İllerini unutan varlıklı işadamlarının isimlerini yayınlarsanız Tayyip Bey'e yardımcı olursunuz’’ dedi bize... İşadamları şimdiden projeleri ile hazır olsunlar; pamuk ellere cebe girmek zorunda.

Muşlu Muş'ta yatırıma hazır olsun; çünkü hükümet inanılmaz teşvikler çıkardı.

ALKIŞA YANIT

İstanbul
ve Ankara'dan; çevredeki resmi erkan ve sivil konukların dışında en aşağı 5 bin kişi vardı tören alanında; bizlerin dışında 10'u DHA'dan olmak üzere tam 43 yerel medya mensubu da...

Yöresel giysileriyle kadınlar ayrı bir yerde kümelenmişti. Orta yaşlı erkeklerin çoğu sakallıydı.

Çalışacak iş yok; ama camiler dolu.

Bir pankart dikkati çekiyor:

‘‘Kelkit, AK Parti'ye % 50 oy verdi-AK Parti Kelkit İlçe Başkanlığı’’

Komşu Erzincan ilinde valilik yapan rahmetli Recep Yazıcıoğlu'nun bölgedeki çalışmaları unutulmuyor. Pankartlarda, onun adına üniversite istiyorlar.

Hemşerileri adına Aydın Doğan, Keltik'te Sadak Barajı'nın bitirilmesi için ödenek ayrılmasını istediği anda alkış kopuyor.

SÖZ VERMEDİ

Tayyip Erdoğan
da gülüyor, ama ‘‘Durun’’ diyor:

‘‘Bu güzel alkışa teşekkür ederim ama söz veremeyeceğim; çünkü programda yok... Az sonra Gümüşhane'deki Kürtün Barajı'nı hizmete sokağım; bunu ancak 2004 programına alabileceğiz. Ben sizi aldatamam. Ne aldatan, ne aldanan olacağız. Ama umutlarınızı da karartmayacağız.’’

Buna da alkış geliyor.

Erdoğan, bir kadınlara, bir erkeklere 'gönülden' öyle bakıyor ki; karşı bir tepki gelmiyor.

Ödenek yokluğundan yarım kalan barajlardan 50 kadarını bu yol sonuna kadar tamamlayacaklarını, ilk etapta bunun 11'ini önümüzdeki günlerde hizmete sokacaklarını anlatıyor.

Kelkitlinin gözüyle


KELKİT'te kalabalıktan bazılarına soruyoruz:

- Aydın Doğan sizin için kimdir?

- Aydın Amice diyince durmak lazım.

- Neden?

- Allah
biriyin (birini) bin etsin onun. O Kelkit'i unutmadı, Kelkit de onu unutmaz.

Almanya'da çalıştığını söyleyen birisi:

- Gazete sahibi...

Bir başkası:

- Feriti Beğ'in oğlu.

Konuşması sırasında öndeki gençler hep birlikte bağırıyor:

- Türkiye sizinle gurur duyuyor.

Başbakan da konuşurken aynı slogan atılıyor.

Doğan, ‘‘Medya sahipleri bütün topluma örnek olmak durumundadır. Gelin temiz bir Türkiye için namuslu ile namussuzu, iyi-kötüyü birbirinden ayırt edelim. Namussuzun ve kötünün üstüne hep birlikte gidelim’’ diyor.

‘‘Hortumcu, vurguncu, hırsız, uğursuz, mafya, bağnaz ve yobaz’’lara yüklenirken de büyük alkış alıyor.

Tayyip Erdoğan'ın bu sözlere destek anlamındaki ifadeleri de aynı alkışı alıyor.

Milletin yolsuzluklara ve hortumculara karşı tepkisi dinmiyor.

10 kişi kim?


KELKİT'teki törende Aydın Doğan'ın konukları arasında lise ve üniversiteden arkadaşları ile holdingde çalışma arkadaşları da vardı.

Dönüşte uçakta Doğan'ın ‘‘Türkiye'yi krize sürükleyen topu topu 10 ailedir. Bunların yarısının elinde medya vardır’’ sözleri üzerine herkes elinde kalem-káğıt bu isimlerin kim olacağını sorguladı.

Listeler Tarhan Erdem ile Prof. Mustafa Aysan'a gösterildi. Bazı listeler 12; bazıları da 9'da kaldı.

Ama sonunda 10 isim üzerinde ittifak sağlandı.

Yeter artık


İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan beri Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmüyorduk.

Köşemizde, kendisi, arkadaşları ve partisine yönelik bazı eleştirilerden rahatsız olduğunu biliyorduk. Bunlar için bir kez bile açıklama yapmamış ve aramamıştı; diğer meslektaşlarımıza davrandığı gibi.

Kelkit'te yemekten ayrılırken bulunduğumuz masadakilerle birlikte bizim de elimizi sıcak bir şekilde sıktı. Gülerek şöyle takıldı:

‘‘Bırak bu eleştirileri... Yeter artık...’’
Yazının Devamını Oku

6.5 milyon nüfusu yád ellerde bıraktık

28 Eylül 2003
<B>Bugün Balkan Savaşları’nın 90. yıldönümü</B> OSMANLI Devleti'nin İtalya ile Kuzey Afrika sahillerinde savaşa tutuşmasını fırsat bilen Balkan ülkeleri, 8.9.1912'de bize savaş ilan ettiler. Ancak bu büyük olayın tek sebebi yoktur. Bunun yanında Rusya'nın Balkanlar'da Slav birliği politikası izlemesi ve buna bağlı olarak bu bölgede Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti'nin varlığını istememesi de önemli bir sebeptir. Yine bizim dahili hatalarımız da Balkan ülkelerine savaş açma cesaretini vermiştir. Mesela, Balkan ülkelerinin kendi aralarında imzaladıkları 9 gizli antlaşmadan Osmanlı Hariciyesi'nin haberi olmamış ve devlet buna karşı gerekli önlemleri alamamıştır. Buna bağlı olarak bu sırada Balkan ülkelerine duyulan güven sebebi ile yetişkin, muharip ve savaş deneyimine sahip 120 tabur asker terhis edilmiş, bu hata da fırsat kollayan Balkan ülkelerine cesaret vermiştir.

BALKANLAR'DA NE BIRAKTIK

Sonuçta iki safhada cereyan eden Balkan Savaşları'nın birinci kısmı tam bir felaket olmuş, 30.5.1913'te imzalanan Londra Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Adriyatik sahillerinden Midye (Kıyıköy)-Enez hattına çekilmek zorunda kalmıştır. Londra Anlaşması, Osmanlı'nın son zamanlarda imzaladığı tarihin en ağır, en acı ve en utanç verici sözleşmelerinden birisi olmuştur. Bu anlaşma ile 167.312 kilometrekare toprak kaybedilmiş, 6.582.000 Türk nüfusu yád ellere terk edilmiştir. Hepsi de binbir zahmetle alınan 7 eyalet (Selanik, Manastır, Kovası, İşkodra, Yanya, Girit ve Ege Adaları), 33 vilayet, 158 ilçe maalesef Balkan ülkelerine bırakılmıştır.

II. Balkan Savaşı, 29.6.1913'te Makedonya pastasından istediği dilimi alamayan Bulgaristan'ın başlattığı bir savaş oldu. Bu devlet bir ay zarfında Romanya, Sırbistan ve Yunanistan'a karşı arka arkaya seri yenilgiler alınca bize de bir fırsat doğdu. Osmanlı'nın orduları ileri harekáta geçerek günde 80 km'lik bir yürüyüş sonucu 21.7.1913'te Lüleburgaz ve Vize'yi, 22.7.1913'te de Edirne ve Kırklareli'ni geri aldı. İkinci safha (29.6./29.9.1913) kayıplarımızı azalttığımız ve yüzümüzün biraz güldüğü bir dönem oldu. 29.9.1913'te Bulgaristan ile imzaladığmız İstanbul Antlaşması sonucu olarak Edirne ve Kırklareli'nin alınması kesinlik kazandı.

Balkan Savaşları'nın Kırklareli Vilayeti için de büyük bir önemi vardır. Makedonya dağlarında, Edirne tabyalarında ve Arnavutluk sahillerinde cerayan eden savaşların yanında bu vilayetimizde de korkunç savaşlar olmuştur. (Lüleburgaz'ın Karaağaç Köyü'nde Balkan Savaşı ile ilgili müze kurma çalışmalarına başlayanları kutlamak gerek.)

BULGAR MEZALİMİ

18.10.1912'de Tırnova hudut karakollarında başlayan öncü savaşları Kırklareli tabyalarında devam etmiş, taksit gereği buradan geri çekiliş yapılmış ve Lüleburgaz tren istasyonu ile Soğucakdere (Vize) arasındaki 45 km'lik hatta korkunç bir 6 gün savaşı yaşanmıştır. Başkumandan Nazım Paşa'nın emriyle ordumuz Çatalca'ya çekilince bu vilayetimizin arazisi Bulgaristan'ın eline düşmüş ve 8.5 ay süren bir Bulgar mezalimi kendini göstermiştir. Bunun yanında Kırklareliler, II. Bakan Savaşı sonunda Edirne ile beraber bölgelerinin Londra Antlaşması hükümlerine göre tekrar Bulgaristan'a verilmesi baskılarına karşı direnmişler ve bu amaçla 22.8.1913'te şehir merkezinde bir miting düzenleyerek bu haksız durumu ellerinden geldiğince protesto etmişlerdir. Bu miting sonunda IV. Kolordu Kumandanı Korgeneral Ahmed Abuk Paşa'nın gözlerini yaşartan sahneler yaşanmıştır.

Balkan Savaşları'nda, Edirne'nin Şükrü Paşa'nın komutasında 5 ay süren şanlı müdafaası da büyük bir olaydır. (Edirne'de yeni açılan Balkan Müzesi de, bu ülkenin nasıl savunulduğunun açık bir belgeselidir.)

90 yıl önce yaşanmış bu acılı olaylar, devlet-millet işbirliğinin sonucunda mücadele ruhunu ateşlemiş ve bu durum Cumhuriyet'e kadar sürüp gitmiştir. Atatürk'ün önderliğinde Cumhuriyet'in oluşumunda bu birlik ruhunun büyük payı vardır.

Prof. Hüseyin SALMAN

Marmara Üniversitesi,

Fen-Edebiyat Fakültesi


Balkan paneli


KIRKLARELİ Valiliği, Belediye Başkanlığı ve Anadolu Üniversitesi AÖF'nin işbirliği ile Kırklareli'nde yarın 'Balkan Savaşlarının 90. Yılı' konulu bir panel düzenleniyor. Prof. Sina Akşin (AÜ SBF), Prof. Hüseyin Salman (Marmara), Prof. Mustafa Keskin (Erciyes), Prof. Özcan Mert (Marmara), Doç. Hasan Dilan (Trakya), Nazif Karaçam (Araştırmacı-yazar) ve Mücahit Tamer (Kur. Binbaşı); birer tebliğ sunacak; Vali Ali Serindağ kapanış konuşması yapacak. Salı günü de savaşın cerayan ettiği Vize-Lüleburgaz hattı konuklara gezdirilecek. (Öğr.Gör. Münür Saygın; 0532 622 93 41)

Harman zamanı ithalat olmaz


DYP, tarım üretimindeki sorunlara karşı köylüden yana tavrını sürdürüyor. Genel Başkan Mehmet Ağar dün Türkiye'nin yağ ve çeltik üretiminde önemli bir yeri olan Uzunköprü'de partisinin düzenlediği mitingde ‘‘Üreticinin kurtarıcısı biz olacağız’’ dedi.

Mitingdeki yorgun ve kırgın yüzler, ‘yıldık artık’ diyerek Ağar'a destek verirken, Türkiye'nin IMF eliyle yönetilen tarım politikasının ülkeyi nerelere götürdüğünün işaretini gösteriyorlardı.

Nitekim DYP'nin uzmanlarına hazırlattığı ‘Ayçiçek Raporu’nda bu konuda ciddi endişeler yer alıyor. Türkiye'nin ayçiçeği üretimi 800 bin ton; ancak rekolte bu yıl yaklaşık 600 bin ton olmuş. Tüketimimiz ise 2 milyon ton... Verilen fiyat 430 bini bile zor buluyor; maliyet ise her yönden yetersiz. Buna karşılık gene ithalat kapıları açılmış. Üreticiye geçen yıl kalan 56 trilyonluk primden ancak 18 trilyonu ödenebilmiş... Trakyabirlik hükümetle arasını bozmamak için sesini yükseltemiyor. Açıkçası AKP fındıktan sonra ayçiçeği üreticisini de görmüyor.

Mehmet Ağar, coşkulu kalabalığa karşı ‘‘Hükümet utansın, hasat bitmeden ithalat kapılarını açtı; yağ getiren gemiler Tekirdağ'a geldi... 3.5 milyar dolarlık gıda ihracatına karşılık 4 milyar dolar gıda ithalatı yapan Türkiye üreticisinden çok yabancı firmaların koruyucusu olamaz’’ diye tepki gösterdi. Genel Başkan Yardımcısı M.Ali Bayar, ‘‘Hükümetin, Trakya üreticisini bırakıp komşu Bulgaristan ve Ukranya üreticisini koruduğunu, köylünün üretim alışkanlığından uzaklaştırılmasını gelecek için çok tehlikeli bulduğunu’’ söyledi.

Köyler sanki cenaze evine dönmüş... Ağar Uzunköprü'de bunları anlatırken; kuş uçuşu 100 km uzaklıkta Başbakan Tayyip Erdoğan, Kemal Şahin'in Çorlu'daki Avrupa Serbest Bölgesi'nde 10 yeni tekstil fabrikasını hizmete sokup; Coca Cola'nın üretimdeki su şişeleme tesisini açıyordu. Cola Turka'ya gösterdiği yakınlıktan sonra Coca Cola'cıların gönlünü alıyordu bir anlamda....

Erdoğan keşke Uzunköprü'deki tepkileri duysaydı.
Yazının Devamını Oku