Yalçın Bayer

Maaş ve kulis yasağı

15 Ekim 2003
<B>BAŞBAKAN Erdoğan, </B>3 Kasım'dan sonra milletvekillerinin <B>‘‘milletle komşu olmaları için Meclis lojmanlarına girmemelerini’’ </B>istemişti. Bu uygulamanın, bazı vekillerin eşlerinin türbanlı ve okuma-yazma bilmemeleri, hatta aralarında birden çok eşliler bulunduğu gerekçesiyle toplu bir görüntüden kaçınmak için getirildiği iddiaları yer almıştı.

Bunlar ayrı da asıl sorun maaşlar... Nitekim geçenlerde Doğu bölgesinden AKP'li bir milletvekili ile sohbette, ‘‘Emin olun geçinemiyoruz. Sıkıntımızı Meclis grup yöneticilerine söyleyemiyoruz. Lütfen maaşlarımızın artırılması için bir şeyler yazın’’ biçimindeki sözleriyle sıkıntıyı anlatmak istiyordu.

Erdoğan ise pazar günkü AKP Büyük Kongresi'nde 'milletvekili lojmanlarında halktan kopuk bir vekilliği kabul etmediklerini' söyleyerek, onları alkışlamıştı.

Ama durumun pek öyle 'alkışlık' bir durum olmadığı 10 ay sonra TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın sözleriyle ortaya çıktı. Vekillerin geçinemediklerini, maaşlarına zam yapılacağını, uçak ve trenden de ücretsiz yararlanacaklarını söylemek zorunda kaldı.

Ankara'
da mesleğe uzun yıllarını vermiş bir gazeteci, tasarruf sözcüğünü dilinden düşürmeyen hükümetin ne yapacağını bilemediklerini söyleyerek şu soruyu soruyor:

‘‘Erdoğan'ın sözleri üzerine Meclis lojmanları satılmaya başlandı. Acaba buradan sağlanacak kaynak, milletvekillerine yapılacak zam ve ulaşımdaki indirimleri karşılayacak mı? Sayın Arınç bir de bunun bilançosunu kamuoyuna açıklayabilir mi?’’

YASAK TUTMUYOR

Basına kulis yasağı konusunda da Arınç'a yeni bir değerlendirme yapmak üzere bir hatırlatmada bulunuyor:

‘‘1960'larda Senato Başkanı Fuat Sirmen kulisleri gazetecilere kapatmak istemişti; ancak tepkiler karşısında Başbakan Suat Hayri Ürgüplü bunu kaldırmıştı. 12 Mart 1971 döneminde Nihat Erim'in başkanlığında aynı şey yapıldı; Parlamento Muhabirleri Derneği, Fikret Otyam'ın önderliğinde öyle bir direniş gösterdi ki, vazgeçilmek zorunda kalındı. Arkadan 1975 yılında Meclis Başkanı Cahit Karakaş aynı şeyi yapmak istedi, Başbakan Ecevit'in sayesinde kulisler yeniden açıldı. 12 Eylül sırasında askerler de kulisleri gazetecilere kapattı. Parlamento muhabirlerinin, uygulamaya karşı direniş göstermeleri üzerine araya bazı paşalar girdi ve açıldı. Özal döneminde de aynı şey yapılmak istendi, gene vazgeçildi. Refahyol dönemindeki aynı girişim de sonuç vermedi. Ardından dört aylık Yılmaz-Ecevit döneminde aynı uygulamaya karşı gazetecilerin direnişi karşısında sonuç alınamadı. En son MHP'li Meclis Başkanı Ömer İzgü kulisleri gazetecilere kapatmak istedi, devreye Devlet Bahçeli girerek engel oldu. Şunu söylemek istiyorum; gazetecinin haber alma özgürlüğü neden engellenmek istenir. Gazeteci, milletvekili ile iş takibi yapmak için mi giriyor o kulislere?.. Basının görevi parlamento çalışmalarını kamuoyuna duyurmak değil mi? O zaman neden bu yasak!’’

Eşek kokusu ne demek?

EMİNÖNÜ Belediyesi'nin SP'li Meclis üyesi Abdülhakim Yeşilırmak'ın partisinden istifa ederken söylediği sözler tartışma konusu oldu. Belediye Başkanı, SP'li Lütfi Kibiroğlu, belediye olarak günde 3 bin kişiye yemek verdiklerini söylerken, iddia edildiği gibi eşek eti verme diye bir durumun söz konusu olamayacağını söyledi. ‘‘İhaleyi verdiğimiz firma TSE belgeli ve İSO kalite standartlarına sahip bir firmadır. Ben ne yiyorsam vatandaşlarım da aynısını yiyorlar’’ dedi.

Belediye'ye yemek veren firma sahibi Sabri Taş, ‘‘Eti aldığımız firmalar belli. Zaten aldığımız etler Büyükşehir Belediyesi'nin veteriner kontrolünden geçtikten sonra etler firmamıza gelir; burada hijyenik kurallar altında insan haysiyetine yakışır biçimde hazırlanıp sözü edilen muhtaç insanlara dağıtılır’’ diye konuştu.

Yeşilırmak, SP'den istifa ederken ‘‘Ben niçin belediye meclis üyeliğini bırakıyorum? Eskiden burnuma kebap kokuları geliyordu, şimdi eşek kokuları geliyor’’ diye konuşmuştu. Bu sözler bazı vatandaşlar ve belediye personeli arasında tedirginlik yarattığından yemeklerde eşek eti bulunduğu iddiaları ortaya atılmıştı. Yeşilırmak daha sonra yaptığı açıklamada, böyle bir iddianın kendisine yakıştırılmasından üzüntü duyduğunu belirtmiş ve ‘‘Bir misal getirdim, bizim oranın ata sözüdür. 'Kebap kokusu geldi, gittim ki eşek dağlıyorlar'. Nitekim orada da aynısını söyledim. Bunu abartmanın ne anlamı var. Bu iftiralar çok ayıp bir şeydir.’

Eski hamam eski tas

SAYIN Hilmi Güler... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak göreve geldiğiniz günden beri yaptığınız çalışmaları, hem hemşeriniz, hem de bir kurum elemanınız olarak gururla izliyorum.

Siz ve ekibiniz, ilk günden itibaren hırsızlığı, yolsuzluğu, talanı ve yalanı ortadan kaldırmaya, israfı en aza indirmeye çalıştığınızı, vatandaşa üç kuruş ucuza gaz verebilmek için elin Rusya'sıyla didiştiğinizi, masraf olmasın diye açılış davetlerinin çoğunu geri çevirdiğinizi, gittiğiniz gezilerde lüks oteller yerine kurum misafirhanelerini tercih ettiğinizi sizinle çalışan arkadaşlarımızdan duyuyoruz.

Heyhaat!... Gel gör ki, böyle bakanın böyle bürokratı olur mu, demeden edemiyoruz?

BOTAŞ'tan ehliyetli-ehliyetsiz kaç bürokratınız yurtdışında; İstanbul'daki toplantılarda... Ülkeye kazancı neyse!... Bakanlığa kaybı kucak dolusu harcırah ve masraf. Çok merak ederim, bu gezilere gidenlerden yaptıkları işler hakkında rapor istenir mi ki?.. Siz uğraşın didinin, kimin umurunda.

'Düzen yine eski hamam eski tas.''

S.TAŞPINAR-ANKARA


Söylev’e bugün bakma zamanı

ATATÜRK 'Söylev'ini (Nutuk) 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Meclis'te okumuştu. Kadın Araştırmalar Derneği, Söylev'in okunuşunun 76. yılında ülkemizin Söylev'de dile getirdiği iç ve dış kaynaklı kimi sorunlarla hálá karşı karşıya olduğumuza şöyle dikkat çekiyor:

‘‘Atatürk Söylev'de ülkenin bütünlüğünü ve Cumhuriyet'in laik niteliğini tehlikeye düşürecek koşullar yaşandığında; 'Yurdun içinde yönetim başında bulunanlar aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlık içinde bulunabilirler' diyerek Türk ulusunu uyarmakta ve gerekenin yapılmasını Türk ulusunun görevi olarak belirtmektedir.’’

Türkiye'nin 80 yıllık ‘‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’’ politikasından ilk kez ayrılmasının kötü sonuçlarını Bağdat Büyükelçiliğimize yöneltilen terör saldırısı ile görmeye başladık.

Bu bakımdan Söylev'i bir kez daha okuyup bundan yeniden dersler çıkarmakta yarar yok mudur?

Mesaj Panosu

- DIŞİŞLERİ Bakanlığı'
nın, sözcüsünün de bazen önüne geçip konuştuğu, ay yıldızlı, sarı altın rengindeki logosu fazlasıyla estetikten yoksun görünüyor. Bu logonun yeni bir tasarımının Türkiye'deki kaliteli reklam ajanslarından birine tekrar yaptırılması hiç de fena olmaz sanırım.

Prof. Dr. Ömer Baybars TEK-Dokuz Eylül Üniversitesi

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Kötü hükümetlerde uygulanan kurallar da kötüdür.’’

(August Kotzebue)
Yazının Devamını Oku

Kongrelerde en çok alkışı ‘Kıbrıs’ aldı

14 Ekim 2003
<B>AKP </B>ve MHP'nin tabanları, aralarında fark olsa da son tahlilde milliyetçi ve muhafazakár... Kıbrıs davasını milli dava olarak gören Anadolu insanının hassasiyeti dünkü kongrelerde dikkat çekici şekilde öne çıktı. Denktaş, bir 'milli kahraman' olarak görülüyor. Annan Planı'na karşı direnen Denktaş'ın dün MHP Kongresi'ne gönderdiği çiçek; Başbakan Derviş Eroğlu'nun bizzat katıldığı AKP kongresinde takdimi sırasında aldığı alkış, hiç göz ardı edilecek bir durum değil.

AKP liderliği için düşündürücü bir mesaj bu...

Erdoğan'ın bu mesajı iyi okuması gerekiyor.

Buna karşın, AB'ye Kıbrıs konusunda ödün verilmesini savunan bazı AKP'liler var... Erdoğan'ın 'akıl hocaları'ndan Cüneyd Zapsu ve bazı danışmanları, Kıbrıs'ta ödün verilmesini savunabilirler ancak Tayyip Erdoğan'ı Meclis'e gönderen tabanın görüşleriyle bu desteğin pek örtüşmediğini ortaya çıktı.

Türban, imam hatip konuları söz konusu olunca ‘‘Ne yapalım, milletin hassasiyeti’’ diyen AKP liderliği, acaba Kıbrıs konusunda aynı hassasiyeti gösterebilecek mi?

AKP’de bu neyin madalyası


AKP ve MHP kongrelerinde en çok alkışı Kıbrıs konusu aldı

AKP ve MHP'nin tabanları, aralarında fark olsa da son tahlilde milliyetçi ve muhafazakár... Kıbrıs davasını milli dava olarak gören Anadolu insanının hassasiyeti dünkü kongrelerde dikkat çekici şekilde öne çıktı. Denktaş, bir 'milli kahraman' olarak görülüyor. Annan Planı'na karşı direnen Denktaş'ın dün MHP Kongresi'ne gönderdiği çiçek; Başbakan Derviş Eroğlu'nun bizzat katıldığı AKP kongresinde takdimi sırasında aldığı alkış, hiç göz ardı edilecek bir durum değil.

AKP liderliği için düşündürücü bir mesaj bu...

Erdoğan'ın bu mesajı iyi okuması gerekiyor.

Buna karşın, AB'ye Kıbrıs konusunda ödün verilmesini savunan bazı AKP'liler var... Erdoğan'ın 'akıl hocaları'ndan Cüneyd Zapsu ve bazı danışmanları, Kıbrıs'ta ödün verilmesini savunabilirler ancak Tayyip Erdoğan'ı Meclis'e gönderen tabanın görüşleriyle bu desteğin pek örtüşmediğini ortaya çıktı.

Türban, imam hatip konuları söz konusu olunca ‘‘Ne yapalım, milletin hassasiyeti’’ diyen AKP liderliği, acaba Kıbrıs konusunda aynı hassasiyeti gösterebilecek mi?

Oy miktarları neden gizleniyor


AKP Kongresi'nde Genel Başkan ve parti organlarının seçimi 18.30'da sona erdi. Sabahlara kadar süren kongrelere alışık olanlar için Türk siyasal yaşamında bu bir ilkti. MKYK listesi soyadı sırasına göre hazırlanmış; delegelere de bunu 'cam' sandığa atmak kalmıştı.

Ne yazık ki, gazeteciler kimin kaç oy aldığını, kimlerin çizildiğini öğrenemediler. Çünkü Cemil Çiçek bunları açıklamadı.

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, kongre bittikten sonra rahatladı ve polis şeflerini tek tek öperek kutladı. Erdoğan ve kongre ile ilgili ihbarların tümü asılsız çıktı.

Melih Gökçek'ten kongre hazırlıkları için katkı alınmadığı söylendi. Bazı çevrelerin beklediğinin aksine Ali Müfit Gürtuna'nın partiye girişi gerçekleşmedi.

MHP de kadını sevmiyor


DEVLET Bahçeli konuşmasında kongrenin yeni bir milat olacağını söyledi. 'Büyük Buluşma' sloganı ile değişimin işaretlerini verdi. Peki partinin yeni vizyonu nasıl olacak?

Bir üyenin şu eleştirisine ne dersiniz?

‘‘Bakın AKP nasıl değişti; bizde ise bu iş nasıl olacak merak ediyoruz. AKP, MKYK'sına 10 kadın üye sokarken bizde bir tek Meral Akşener var. Hálá 'bıyık partisi' olmaktan kurtulamayacak mıyız? Bugünden itibaren bu değişimin işaretlerinin verilmesini bekliyoruz. Örneğin genel başkanımızı bugüne kadar kısa kollu gömlek veya spor ceketle görenimiz yok. Datça'daki yazlığına kaç yıldır gitmiyor? Bir basın müşaviri olmadığı gibi, özel kaleminde bir kadın sekreter bile yok...’’

3 Kasım'dan beri suskun olan Bahçeli'nin, 'köklü değişim' söylemine uygun olarak genel merkezden dışarı çıkıp Mehmet Ağar ve Cem Uzan gibi meydanlara inmesini gerektiğini ifade eden çok sayıda eleştiri dinledik.

Hangi ‘zafer’in madalyası acaba


AKP'de delegelere madalya dağıtılması değişik yorumlara neden oldu.

AKP neyin zaferini kutluyordu? Türkiye'yi AB'ye mi sokmuştu? Kıbrıs'ı Rumlardan mı kurtarmıştı? Bu delegeler İngiltere-Türkiye maçını mı izlemişlerdi? Irak'a asker gönderilmesi kararına imza mı atmışlardı?

Tayyip Erdoğan'ın dediği ‘‘Dün bitti geçti’’ madalyası mı bu?

Bu madalya '1. Büyük Kongre' anısına verilmiş bir anı belgesi olarak mı saklanacak, yoksa ilerde kutlayacakları bir 'zafer'in işareti mi verildi?

Hangisi?

Biliyor musunuz?


CHP'nin 23-24 Ekim tarihleri arasında Ankara Atatürk Spor Salonu'nda yapılacak 30. Olagan Kurultayı'nda muhalefet gruplarının ortak adayının Erol Tuncer olduğunu (Tuncer, 12 Eylül'de CHP Genel Sekreter Yardımcısı, eski Bayındırlık ve İskan Bakanı, 1990'ın başlarında CHP ve SHP'nin birleşmesinin mimarı, TESEV Vakfı Başkanı); bu arada genel merkez ekibinden Ali Topuz ve Önder Sav'ın da Baykal'a karşı bir başka aday çıkarma hazırlıklarına başladıklarını...

Biliyor musunuz?

Güler’den açıklama


İSTANBUL Valisi Muammer Güler 'Ramazan Mesaisi' (12.10.2003) yazısı üzerine aradı. Bir yanlış anlamaya meydan verilmemesi için şunları söyledi:

‘‘Bakanlar Kurulu'nun geçmiş kararında olduğu gibi 26.10.2003'ten itibaren kış mesaisine geçilecek, saatler bir saat geri alınacaktır. Uygulama 29.3.2004'e kadar sürecektir. İstanbul'da yedi yıldan beri yapılan rutin bir uygulamanın, bir gün sonra başlayan ramazan ile ilgili bir bağlantısı yoktur.’’

İzgi, hakareti duymamış


MHP'nin MYK seçiminin sonuçları ise 02.00'lerde alınırken Divan Başkanı Ömer İzgi ve eski Ulaştırma Bakanı Oktay Vural, yaptığımıze sohbette, Bahçeli'nin seçim yenilgisine yönelik eleştirileri üstüne almasını olumlu bulduklarını söylediler.

İzgi daha önceki söylemlerinin aksine politikaya yeniden dönmüştü.

3 Kasım seçimlerine DEHAP'ın sokulmasında hukuki hata yapıldığını tam bir yıl önce söylediğini ancak bunu kimseye dinletemediğini anımsattı. ‘‘Ramiz Ongun konuşmasında Bahçeli'ye ağır hakaretler yöneltti, siz tepki göstermediniz?’’ diye sorduk.

İzgi, ‘‘O sırada hükümet komiseri ile görüşüyordum, duysaydım, sözünü keser sen bunları kime söylüyorsun, diye sorardım’’ dedi.

Ama alınan izlenim Ongun'un parti ile yollarının koparılacağı.

DELEGE, AYDIN'I AFFETMEDİ

Eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, 'Vurgun Operasyonu' iddiaları nedeniyle istifa etmek zorunda kalınca Bahçeli tarafından 'itibarı iade' edilmiş ve Meclis Grup Başkanvekilliği'ne atanmıştı. Ancak delegeler, Koray Aydın'ı affetmedi ve çok yoğun çabasına karşın 137 oy alabildi. Aydın yüz milyarlarca lira harcadı; dağıttığı tişörtlere 'Efsane Bakan' diye yazdırdı, bazı delegelere göre cep telefonları hediye etti; ama bütün bunlar aklanmasına yetmedi.
Yazının Devamını Oku

Birinde bayrak birinde ışıldak

13 Ekim 2003
<B>AKP'</B>nin 1. Büyük Kongresi ASKİ Spor Salonu'nda yapılıyor; ondan yaklaşık 20 km ötede de Atatürk Kapalı Spor Salonu'nda MHP kongresi var. AKP'ninki, salonun büyüklüğü nedeniyle MHP'ninkinden en az üç kat daha kalabalık. Türbanlılar AKP'de daha çok; MHP'de ise başı açıklar...

TV çekimlerinde AKP'de 35 kamera, MHP'de 18 kamera görev yapıyor.

Konuşmalarına Bahçeli ‘‘Aziz Türk milleti’’, Erdoğan ise ‘‘Aziz milletim’’ diye başlıyor.

MHP'lilerin çoğunluğunun elinde Türk bayrakları var, AKP'lilerin ise ‘ışıldak’lar...

SÖZCÜKLERİN DİLİ

Sözcüklerin kurgusundan Erdoğan'ın konuşma metnine Ömer Çelik'in, Bahçeli'ninkine de Doç. Esat Öz'ün damga vurdukları yorumları yapıldı.

Erdoğan vurguladığı bazı sözcükleri ilerde değişik cümlelerle yineliyor. Bahçeli en çok iktidara net vuruşlar yapıyor; Erdoğan gerilim yaratmak istemiyor; Bahçeli'nin eleştirileri ise daha köşeli... Erdoğan, kendi dışındaki partileri ‘‘siyasi şirket’’ olarak nitelendiriyor; Erbakan ve Cem Uzan gibi isimleri de üstü kapalı şekilde eleştiriyor. Bahçeli, AKP dışındaki geçmiş koalisyon ortaklarına açık eleştiriden uzak duruyor.

Erdoğan, Türkiye'nin adeta küllerinden yeni ‘‘Aydınlık Türkiye’’ doğduğunu, kendi değerleri ve evrensel değerlerini yakaladığını anlatırken; bu arada yeni söylemleri ‘‘muhafazakár demokrat’’lığı dünyanın önüne model olarak konulduğunu savunuyor. ‘‘Her inanca, her kültüre, her kimliğe 'eşit yakınlıkta' duruyoruz’’ diyerek laikliğe vurgu yapıyor. ‘‘Bunlar benim rüyamdı’’ diyor; AKP'nin artık bazılarının aradığı yerde olmadığını iddia ediyor. ‘‘Partizanlık yapamayız’’ derken kadrolaşmadan hiç söz etmiyor. Haramzade ve hortumculara ‘‘yağma Hasan'ın böreği bitti’’ mesajını veriyor.

ARALARINDAKİ FARK

Erdoğan,
ideolojik dönemlerin bittiğini ifade ederken, ‘‘Millet için devlet anlayışını yeşerteceklerini’’ söylüyor. Bahçeli, ‘‘Önce millet’’ diyerek sık sık ‘‘milli devlet’’ vurgulamaları yapıyor. Erdoğan, ‘‘Türkiye kimliği’’ sözcüğünü kullanmayı yeğliyor.

Erdoğan, Milli Görüş, İmam Hatip ve türban gibi sözcükleri hiç kullanmıyor; ABD ile olan ilişkilere hiç değinmiyor; kısaca da Irak'a barış için gittiklerini anlatıyor.Atatürk'ten sadece bir kez söz ediyor; o da ‘‘Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma hedefini’’ anlatırken...

Kıbrıs'ta çözüm için KKTC yönetiminin attığı olumlu adımları överken; Bahçeli, AKP'nin ‘‘milli kahraman’’ Denktaş'a karşı ‘‘küstah tavrını’’ kınıyor.

İKİSİ DE SOLCU

Erdoğan, ‘‘yerli ve evrensel değerlerin arasında uyumu sağladıklarını’’
belirtirken; AKP'yi ‘‘Tam teslimiyetçi, küresel büyük sermaye tekellerinin egemenliğine girmiş, etnik ve mezhep ayrımcılığına en uygun parti’’ olarak tanımlıyor Bahçeli..

MHP
‘‘Büyük Buluşmaya’’ yeni başlarken, AKP ‘‘Anadolu Hareketi’’ni almış götürmüş.

10 gün sonra kurultay yapacak olan CHP'ye haber verelim:

Erdoğan ‘‘global sosyal solcu’’, Bahçeli ‘‘milli solcu’’ olmuş...
Yazının Devamını Oku

Kıbrıs’ta seçim kaosu

12 Ekim 2003
<B>KKTC'</B>de 14 Aralık'ta genel seçimler yapılacak. <B>Denktaş </B>ile muhalefet -iktidar değil- arasında söz düellosu sürüyor. Başbakan <B>Derviş Eroğlu</B> hükümetinin bir anda ortaya çıkarttığı <B>KKTC </B>vatandaşlığına geçmek için dilekçe almaya karar vermesi <B>Denktaş'</B>ı zor durumda bırakmış. Bunun üzerine muhalefetin tepkileri, kendilerini destekleyen basının manşetlerine taşınmış... Denktaş yanlıları, bunun seçimlere şaibe düşürmek amacını taşıdığını; ancak hükümetin de 'şekil ve zamanlama' açısından hatalı olduğunu belirtiyorlar.

Kıbrıs'ta 'vatandaşlık' hakkı KKTC'de en az beş yıl oturmuş olanlara veriliyor. Baştan 'çekingen' davranan hükümetin seçimler arifesinde Muhaceret Dairesi'nin dilekçe kabulüne başlaması 'seçim yatırımı' olarak nitelendiriliyor. Hükümet, yıllardır vatandaşlık hakkı bekleyenlerin olduğunu savunuyorsa da, ortada bir 'oy' hesabının bulunduğu açık.

Muhalefet partileri ve sendikalar da haklı olarak bunu bir 'seçim' malzemesi olarak kullanıyor. Tabii ki, hedef Denktaş olunca onun da hükümete 'ince' dokundurmaları dikkat çekiyor.

HÜKÜMET NEREDE?

İktidar savaşımında Eroğlu hükümeti sanki yok... Her adım Denktaş'a bırakılmış; ilmik, boynuna geçirilmiş. İktidar partilerinin kendilerine yeni kadrolarla çekidüzen vermesi gerekiyor.

Bu durumda Denktaş, yaşadığı sorunları Türkiye'de anlatıyor. Dün İstanbul'da üniversite açılışında, akşamüzeri Düzce'de konferansta; akşam da Kıbrıs devletinin 'garantörü' İngilizlerle yaptığımız milli maçtaydı.

Muhalefet, geçmişte Annan Planı'nı hemen imzalamazsa Denktaş'ın istifasını istiyordu. AKP hükümetinin, 'Kıbrıs gerçeğini' ve plandaki riskleri kavradıkça işler biraz değişti. Vatandaş da, 'aculculuğun' nelere mal olacağını anlamaya başladı. KKTC muhalefeti şimdi 'ama' demeye başladı plan karşısında...

KAFALAR KARIŞIK

Kıbrıs'
ta, Türk toplumunun geleceği 14 Aralık'taki seçimlerde daha belirgin ortaya çıkacak. Medya gücünü iyi kullanan muhalefetin anketlerinde CTP'nin oy oranı % 30 civarında... İktidar tarafı ise kendisine desteğin en az % 60'larda olacağını gösteriyor.

Vatandaş gerçekleri ne ölçüde biliyor?

Şimdilik bu zor bir soru. Önümüzde daha iki aylık bir süreç var. Bu nedenle Kıbrıs birçok gelişmeye gebe.

Yurttaşlık’tan Ecevit’e 10<


MARMARA Üniversitesi'nin 'Yüksek Ticaret Mektebi'nden gelen 120 yıllık bir geçmişi var. Bugün ilk polyglod (çok dilli) üniversitemizin, 56 bin öğrencisi, 3 bine yakın öğretim elemanı var.

Sultanahmet'teki tarihi rektörlük binasında dün yeni öğretim yılının açılış töreni ilginç görüntülere sahne oldu. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ile eski Başbakan Bülent Ecevit, Kıbrıs sorununa ilişkin yaşanan zorlu süreci bir kez daha anımsattılar, ABD ve AB'nin yaptığı 'baskı' ve 'yanlışları' ve bunlara 'çanak' tutanları eleştirdiler. Denktaş'ın muhalefete eleştirileri çok ağırdı.

Her iki lider de 79 yaşındaydı ama zihinleri açık ve berraktı.

Türkiye üzerinde oynanan oyunları çok iyi biliyorlardı.

Rektör Prof. Tunç Erem, Robert Kolej'de öğretim üyesi olan babası Prof. Turgut Ercan'ın 'Yurttaşlık' dersinde tuttuğu not defterini Ecevit'e armağan etti. Prof. Özcan Ertuna'nın Boğaziçi Üniversitesi'nde bir çekmecede bulduğu not defterini alan Ecevit o kadar mutlu oldu ki... Sınıfta 10 alan iki öğrenciden biriymiş Ecevit...

Denktaş,
1974'teki 'Barış Harekátı' nedeniyle Ecevit'e teşekkür ederken şöyle dedi:

‘‘Kıbrıs Türkü, 24 Temmuz 1974'te Türk ulusunun sayesinde kurtuldu.’’

Ve yüreğindeki sızıyı şu soruyla dile getirdi:

‘‘Kıbrıs meselesi Türkiye için milli bir mesele midir? Gazeteler 1957'lerde, 60'larda Türk ulusunun hissiyatının arkasında duruken bugün nerededir?’’

Peki Ecevit'in şu sözlerine ne demeli:

‘‘Aydın olmak iddiasındakiler 'ABD ve AB güçlüdür, bunlara karşı bu işin üstesinden gelemeyiz' diyorlar. TSK'ya güveni sarsmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Ama Türk ulusu bunların üstesinden gelemeyecek değildir. Biz 'haşhaş' nedeniyle AB'nin ağır tespitleriyle karşılaştık. Hatta bu Saddam'a uygulananlardan daha ağırdı.’’

Büyükelçi, KKTC’de ikna turlarında


KIBRIS'tan bir gazeteci dostumuzla konuşuyoruz. ‘‘Biliyor musunuz ABD'nin Lefkoşa Büyükelçisi M. Klosson, aynı Türkiye'deki ABD Büyükelçisi'nin yaptığı gibi KKTC'de ziyaretler yapıyor’’ diyor.

Klosson, partiler, sendikalar ve STÖ'ye gidiyormuş. Geçen hatfa Magosa'daki bir mahallede, ‘Annan Planı’nın kabul edilmesi yönünde' telkinlerde bulunmuş... Ancak bazı doktorlar, ‘‘Sizin ülkenizdeki seçimlerde Türk Büyükelçisi eyalet eyalet dolaşıp telkinlerde bulunabilir mi? Bu doğru bir şey midir, demokrasi ile bağdaşan yanı olur mu?’’ diye sormuşlar.

Büyükelçi yanıt verememiş... KKTC'de ulusal çizgide tavır koyan örgütler, Büyükelçi'nin bu gezilerdeki dolaylı baskılarına tepki gösteriyorlar.

Özetle diyorlar ki:

‘‘ABD Büyükelçisi ve AB, Türkiye'nin Kıbrıs'taki ulusal haklarından vazgeçmesini mi istiyorlar? Türkiye, Kıbrıs'ı Yunanistan'a vermek niyetinde olamaz. Bu bakımdan Türk hükümetinin baskılara boyun eğmeyerek açık ve net tavrını ortaya koyması gerekiyor.’’

Ramazan mesaisi


İSTANBUL Valiliği 26.10.2003'ten itibaren mesai saatlerini 08.00-12.00, 12.30-16.30 olarak değiştiriyor.

27 Ekim gecesi de ramazan başlıyor. O gece sahura kalkılacak.

Ramazan nedeniyle mi mesai saatleri değiştirildi?

Bunu hatırlatan okurumuz N. Doğan, ‘‘Eğer gerekçe bu ise, laik Cumhuriyet'ten bir tuğla daha koparılmış demektir’’ diyor.
Yazının Devamını Oku

Deve devedir pire de pire

11 Ekim 2003
<B>HER </B>iki ülkenin gazeteleri yaylım ateşi açmışlar. Bir tarafta <B>‘‘vatanseverlik’’ </B>tartışmaları, bir yanda her iki takımın oyuncularının yaşadıkları skandal, direniş ve krizler... Sporda 'tarih' yazabilmek aklıselim sahibi olmakla mümkün.

Biz ne yapıyoruz; ölüm kalım savaşına dönüştürüyoruz sporu...

'12 Dev Adam'ımızı, bayan voleybolcularımızı ve Süreyya'yı -Paris koşusunda- nasıl inanılmaz şekilde gazladık?

Sonuçta yine üzülen biz olduk.

Spor bu, galip gelmek de var, yenilmek de... Yenilmek de dünyanın sonu değil. Sporda, çirkinliklerden uzak 'rekabet' olacak tabii. Kim güzel oynarsa alkışlanacak.

Ama biz pireyi deve yapıyoruz. Gerçeği, pireyi pire, deveyi deve olarak niye kabul etmiyoruz?

Bugünkü Türkiye-İngiltere karşılaşmasını adeta ulusal sorun olarak kabul ediyoruz; durum İngiltere açısından da aynı... (İngiliz gazetelerinde bizimkilerin aksine manşetlerde...)

Yenersek çağ mı atlayacağız, yenilirsek Türk futbolu mu çökecek? Veya İngiltere kocaman bir madalya mı alacak? Bilinçli bakarsak hiçbiri olmayacak.

Her iki takımın dünya futbolundaki yeri ve gücü belli. Nasıl olsa biri grup lideri olacak, diğeri de play-off'a kalacak. Değişen ne var ki?

Hayal kırıklığına gerek yok!

Gerçek ortada... Olay çıkma olasılığı yok, çünkü adamların taraftarı yok. Yeter ki, bizler çirkinlik yaratmayalım; sahaya bir şeyler atmayalım.

Bu karşılaşmaya verdiğimiz önem kadar Irak'a asker gönderme kararına karşı kılımızı hiç kıpırdatmayacak mıyız, Kıbrıs'ın geleceğinin ne olacağını düşünmeyecek miyiz? Laik Cumhuriyet'in nereye gittiğini sorgulamayacak mıyız? Hiç olmazsa bu akşamdan sonra...

Asıl ölüm kalım savaşı bu temel sorunlarda değil mi?

Milli Takımımıza başarılar.

Halka eşek eti veren belediye


EMİNÖNÜ Belediye Meclisi'nde geçenlerde ilginç bir istifa olayı meydana geliyor.

SP'li Abdülhakim Yeşilırmak, bir anda söz alarak Meclis üyelerini şoke eden bir açıklama yapıyor:

‘‘Siz fakir vatandaşlara yemek veriyorsunuz. Yemekte verdiğiniz etleri ben kebap eti sanıyordum, maalesef bunlar eşek etiymiş. Artık bu partide kalamam, istifa ediyorum.’’

Aslen Bingöllü olan Yeşilırmak'ın sözleri tutanaklara geçiyor, istifa mektubunu bırakarak salondan çıkıyor.

Bu olayı bize anlatan bir partili, ‘‘Böyle bir şeyi ilk defa duyduk, biz de şaşırdık. Bu yemek olayı tamamen oy avcılığına bağlı olarak sefertası ile evlere yapılan yardım... Bu yapılan çok ayıp’’ dedi.

Eminönü Belediyesi'nde Saadet Partililer ağırlıkta; Başkan Lütfi Kibiroğlu da bu oturumda bulunmadığı için bu açıklamayı tutanaklardan öğreniyor.

‘Niyazi’ olamayız


ASKERLERİMİZİN gitmesi halinde Irak'ta kayıp vermeyeceğimizi kim iddia edebilir? Misak-ı Milli ile belirlenen sınırlarımızı korumak için gerekirse hepimiz ölürüz. Ancak Kuzey Irak'taki KADEK'i yok etmek için oraya gider ama ABD ordusunu kurtarmak için hiçbirimiz 'niyazi' olmayız.

İktidarın üyelerinin ABD'de okuyan çocukları, Amerikan askerlerini kurtarsın. Hiçbir askerimizin canı dolar ile ölçülmez. Lütfen uyanın, kör bile aynı kuyuya iki defa düşmez. Kore'de düştük, Irak'ta düşmeyelim bari...

Dr. Halil FIRINCI AFYON

Haklı bir tepki


SAMSUN 19 Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Turgut Öztürk'in sitemi: Fakültemiz tarafından fındıkta var olan sorunların aşılması amacıyla 'Fındık Borsası' konusu ele alınmıştır. Trabzon, Ordu ve Samsun milletvekillerinden hepsi olmasa bile önemli bir kısmı telefon ederek, telgraf ve faks çekerek panelle ilgilendiklerini ortaya koymuşlardır. Ancak ne hazindir ki fındığın ana üretim merkezi olmakla övünen Giresun parlamenterlerinden konuyla ilgilendiklerine ilişkin tek bir mesaj dahi alınamamıştır.

Durumu Giresun kamoyunun takdirine sunuyorum.

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘2004 yılı bütçesi AK Parti'nin değil, IMF'nin, Dünya Bankası'nın bütçesidir. AK Parti sadece noter gibi bu bütçeyi Meclis'te onaylatacaktır. Hükümet halka değil, IMF'ye hesap verecektir.’’

(KESK Genel Başkanı Sami Evren)

Biliyor musunuz?


BERTRAND Russell Barış Vakfı'nın desteğiyle dünyanın çeşitli ülkelerinden savaş karşıtlarının girişimiyle oluşturulacak Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nin, ABD Başkanı Bush ve İngiltere Başbakanı Blair ve yönetimlerinin İstanbul'da yargılanacağının açıklandığını... (peaceturkeyQttnet.net.tr)

Biliyor musunuz?

MESAJ


ÖZÜRLÜ plakalı araçlara, şehrin alışveriş merkezlerinin bulunduğu bölgelerde ve kamu hizmetlerinin yoğun olduğu yerlerde özel yerler tahsis edilmesi, çağdaş kent yönetimi açısından son derece gerekli ve önemlidir. Bu amaçla Ankara için başta Kızılay, Ulus, Çankaya, Sıhhiye bölgeleri olmak üzere genel park yerlerinde hiç olmazsa, bir-iki araçlık, özel işaretli yerlerin tahsis edilmesini kent yöneticilerinden talep ediyorum.

Adnan HORAN-ANKARA

HALİÇ'in Cibali, Balat ve Ayvansaray semtlerinde son zamanlarda nezih lokantalar açılıyor; bölgenin sosyal yapısı değişiyor. Ancak beraberinde sorun da getiriyor. Mafya özentisindeki başıbozuk, hapçı kişiler bölgedeki işyerleri sahiplerini tehdit ederek bağlı kahyalarından haraç toplamak istiyorlar. Ne yazık ki, bu çapulcu takımı, Fatih Ekipler Amiri Süleyman Ulusoy'un Avcılar'a atanmasından sonra meydanı boş buldular. Yılanın başı şimdiden ezilmezse Haliç kıyılarında böyle bir sorunun başlayacağı bilinmelidir.

ÇAĞDAŞ Eğitim Vakfı'nın düzenlediği 'Çağdaş ve Laik Eğitimde Yeni Arayışlar, Yönelişler' konulu sempozyum Harbiye Askeri Müzesi'nde pazartesi günü 09.00-18.00'de. Ali Sirmen, Coşkun Kırca, Kemal Yavuz'un yöneteceği sempozyumun konuşmacıları; MEB Müsteşarı Prof. Necat Birinci, Prof. Ayhan Çavdar, Prof. Cem Alptekin, Cengiz Özakıncı, Gülseven G. Yaşer, Halim Mete, Prof. İsa Eşme, Kemal Özden, Prof. Mahmut Adem, Av. Muammer Aydın, Prof. Nur Serter, Doç. Şengül Hablemitoğlu, Tuncay Özkan, Tufan Türenç ve Prof. Türkan Saylan.

MARMARA Üniversitesi'
nin yeni öğretim yılına başlaması dolayısıyla bugün 10.30'da yapılacak açılış törenine Bülent Ecevit, Rauf Denktaş ve İstanbul'daki 6 üniversite rektörünün katılacağı bildirildi.
Yazının Devamını Oku

Musluğumuz akmazsa

10 Ekim 2003
<B>ASANSÖR, </B>kalorifer, sıhhi tesisat, ısı yalıtımı, enerji tasarrufu, klima, ısıtma-soğutma, yangın tesisatı, yapı denetimi, doğalgaz, jeotermal ve <B>AB</B> sürecinde tesisat mühendisliği... Bu konuları içeren deyimler sıralandığında size sıkıcı gelebilir.

Ama asansörde kalırsanız, musluğunuz bozulursa, çatılarınız akıyor ve gereksiz şekilde gökyüzünü ısıtıyorsanız, sularınız kirliyse, borularınız patlıyorsa, ormanlar yanıyorsa vs... gibi sorunlarla karşı karşıya kaldığınızda hiç korkup öfkelenmediniz mi?

Evet...

Hatalı, yanlış ve eksik yapılan tesisatlara karşı mühendislik hizmetlerinin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz o zaman... O nedenle sağlıklı, güvenlikli ve çağdaş bir yaşam ortamı sağlamak çok önemli değil mi?

Aynı eczacılık gibi...

Uluslararası kurallara uygun, verimli ve ekonomik yönü ağır basan bir meslek tesisat mühendisliği... Özellikle büyük binaların 'akıllı' olması gerekiyor; modern, kullanışlı, tasarruflu, daha az kirletici ve hijyenik...

İzmir Kültürpark Fuar alanında önceki gün başlayan 6. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi'nde 38 bildiri, 6 seminer, 3 kurs, 3 panel ve bir forumda bütün bu konular tartışıldı. 55 bin makine mühendisi olduğu -üniversitelerde 21 bin öğrenci de okuyor- düşünülürse sanayileşen ve üreten bir Türkiye için bu kongrenin ne kadar önemli olduğu ortada...

120 firmanın sergilediği teknolojinin yeni ürünlerinin ne olduğunu anlayabilmek için ille de mühendis olmak gerekmiyor.

1500 MAKİNE MÜHENDİSİ

Büyük bir organizasyon hem insanı hem makineyi bir araya getirmiş. İzmir Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına, 10. yılını kutlayan TESKON 2003 adlı kuruluş yapmış bunu... TESKON, Türkiye'de tesisat mühendisliğinin gelişmesinde sektörün en önemli organizasyonu... Sektörün farklı kesimlerinden bir araya gelen 1500'ye yakın makine -ağırlıklı-, mimar ve teknik elemanın katıldığı kongre, bilim ve teknolojiyi sanatın ışığıyla da aydınlatmış. Mizahseverlerin yakından tanıdığı İrfan Sayar'ın, halk diline yerleşen 'Zihni Sinir'in objeleştirdiği birbirinden ilginç projeler ilgiyle izlendi; 'Üretimde İnsan' konulu fotoğraf sergisi de...

Tesisat sektöründe Ege'de çok önemli tesislerin olduğunu da bu arada öğrendik.

Profesyonel uygulayıcılar ve kullanıcılar için ilginç bir kongre... Bunu 'sürekli eğitim' anlayışı ile İzmir'de gerçekleştirerek, sanayileşen, üreten, aydınlık bir Türkiye için 'yaşama müdahil' olmak isteyen bir Oda...

Jeotermal doğalgaza karşı

KONGREDE tartışılan konulara gelince... Sanayi ürünlerinin AB normlarına uygunluğunun belgelenmesi özel bir gündem oluştu. Kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları bu çalışmalarda uzmanlık alanlarına giren konularda görev almak istiyor. Makine Mühendisleri Odası (MMO) bu amaçla, uzmanlık alanındaki tüm konularda 'Uygunluk Değerlendirme Kuruluşu' olma yönündeki hazırlıklarını tamamlayıp Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na başvurmuş... Bu konuyu açıklayan Makine Mühendisleri Odası Başkanı Emin Korkmaz, ‘‘Tesisat sektörü 3 milyar dolarlık bir pazar. Bizler, bilgi ve deneyimlerimizi sanayinin hizmetine kazandırarak, uluslararası platformda rekabet altyapısına kavuşturulmasını istiyoruz’’ dedi.

Bu organizasyonla kutlanan MMO İzmir Şubesi Başkanı Doğan Albayrak, ‘‘Ege'de önemli potansiyele sahip jeotermal enerji kaynakları bilimsel, güvenli ve yaygın kullanıma açılmalıdır’’ dedi. Bu konuda İzmir Jeotermal Yüksek Danışma Kurulu'nca hazırlanan Jeotermal Enerji Yasası'nın bir an önce yaşama geçirilmesi gerektiğini anlattı Albayrak...

Bu konuda Prof. Macit Toksoy'un öncülüğünde dört günlük seminer ve atölye çalışmaları sonunda 500 sayfalık bir kitap hazırlanmış... Kitap bu alanda son derece kısır olan Türkçe literatüre önemli bir kaynak. (İlgilenenlere; http://teskon.mmo.org.tr)

Bastığımız yerin altında zengin jeotermal yataklarımız varken, İzmir neden doğalgazla ısıtılsın!..

Hükümet soru önergesinden kaçıyor

CHP Antalya Milletvekili Feridun F. Baloğlu, TBMM Başkanı Bülent Arınç'a bir soru önergesi ile ilgili gönderdiği mektubunda özetle şöyle diyor:

‘‘SON dönemde, hükümet üyeleri, milletvekillerinin denetleme görevlerini yerine getirmesini engelliyorlar. Bakanlar, Genel Kurul'da bırakın yanıtlamayı, yazılı önergelerimize de içeriklerine uygun yanıtlar vermiyor.

29.7.2003'te Sayın Tayyip Erdoğan'a yöneltilen yazılı soru önergemizde ‘... Çünkü iktidarımız midelerine oturdu da ondan yapıyorlar... Bunun için kuduruyorlar' biçimindeki beyanın dil sürçmesinden mi, siyasal yaşamla ilgili bir üslup tercihinden mi kaynaklandığını sormuştum.

Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından gönderilen 30.9.2003'teki yanıtta, sorularımıza yanıt verilmemiş, AKP iktidarının çalışmalarını içeren bir metin tarafıma iletilmiştir. Bu durumda, soru önergem ‘yanıtlanmamış' olmaktadır. Kasten yapılmamışsa, bir yanlışlıkla tarafıma gönderilen bu yanıtı, gereğinin takdiri için Başbakanlığa iade ettim.’’

Mesaj Panosu

ANKARA'
da bazı hastaneler sağlık konusunda sınıfta kalıyor. Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nin önünde önceki geceden oluşan kuyruklar ve sabah 06.00'da numara dağıtılması yüzünden oluşan hengame Ankara gibi bir metropole hiç yakışıyor mu? SB Ankara Hastanesi'nde de durum farklı değil. Ya otopark ücretlerine ne demeli? İnsan muamelesi görerek tedavi olmak istiyoruz.

M. ATAK-ANKARA

ÜSKÜDAR'ın akciğerlerinden biri de Üsküdar Fethipaşa Korusu'dur. Peki bu güzelim yeri kim koruyor? Uyarı levhalarında ‘‘Ateş yakmayın’’ deniyor ancak önünde mangal yakılıyor. Hiç bir görevliyi ortalıklarda göremiyorsunuz. Korudan Paşalimanı'na iniyorsunuz sahildeki park çöplükten geçilmiyor. Üsküdar'a geliyorsunuz Demokrasi Parkı otopark olmuş. Belediyecilik sadece konser vermek ile mi oluyor?

Abdurahman BABAL-ÜSKÜDAR
Yazının Devamını Oku

‘Kaçak’ Mercedes davaları ne zaman biter

9 Ekim 2003
<B>YILLARCA </B>devlete hizmet ettim ve daire başkanı olarak 60 yaşında emekli oldum. Geçen yıl aldığım 1985 model bir<B> Mercedes </B>marka otomobil için geçen mart ayında Ankara Savcısı <B>Mehmet Çavuşoğlu'</B>ndan bir celp aldım. Gittiğimde ‘‘arabamın kaçak olduğu’’ belirtildi. Hakkımda kaçak arabayı bilerek satın almaktan dava açıldı. Arabama da el konuldu. Bir tutuklanıp hapse girmediğim kaldı.

Araba 1986'da Türkiye'ye girmiş ve 7 el değiştirmiş. Ben arabayı, noter satışıyla trafikten yeni plaka çıkartarak aldım ama dinletemedim kimseye... Benimle diğer altı şahıs da mahkemeye verilmiş.

Madem kaçaktı bu arabalar bugüne kadar niye yakalanamadı?

Savcılığın elinde 30-40 bin kaçak araba dosyası varmış. Bu kadar çok dava, tek bir savcı tarafından nasıl yürütülür? Bu durumda bu davaların yıllarca sürmesi gerekiyor.

Biten dava da yokmuş bugüne kadar. Binlerce araba da gümrük sahalarında çürüyüp kalacak.

Ben şu ana kadar iki duruşmaya gittim, herhalde ölünce mezarda devam eder dava.

Sayın Adalet Bakanım; bu kadar yoğunluk karşısında nasıl adalet dağıtılacak. Dosyalar daha çok savcıya dağıtılamaz mı?

İsmi Saklı-ANKARA

Nemrut’a telesiyej


KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı'na soruyorum... Nemrut Dağı'na telesiyej yapılamaz mı? Şayet yapılırsa orası Darphane gibi para basar. Çünkü gelen yerli ve yabancı turistlerin % 80'i yaşlı ve büyük çoğunluğu kalp hastası veya ameliyatlısı. İnsanlar 2 milyon verip merkeplerle tepeye çıkacağına telesiyeje seve seve 10 milyon öder. Çünkü 1600 m'de elektrik var. Ayrıca tesise kafeterya da yapmışlar ancak WC'de su yok. Hiç olmazsa o tırmanış yolu yapılsın. İlgililerin burayı bir defa ziyaret etmesini ve durumun vahametini kendi gözleri ile görmesini istiyoruz.

Bahri BAŞKAYA İSTANBUL

KİK yakınmaları giderdi


KAMU İhale Kurumu Başkanı O. Şener Akkaynak, ‘‘KİK İhale Yapma Diyor’’ (4.10.2003) başlıklı yazımıza bir açıklama gönderdi:

‘‘KİK, Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nda belirtilen esas, usul ve işlemlerin doğru olarak uygulanması konusunda görevli ve yetkili bir kurumdur.

Kamu İhale Kanunu'nda yapılan son değişiklikle doğrudan temin yoluyla yapılan alımların ilgili idarelerin bütçesinin % 10'unu geçemeyeceği hükmü getirilmiştir. Bu konunun da kurumumuz tarafından takibi ancak İhale Bilgi Sistemi (İBİS) ile mümkün olabilecektir. İBİS ile Kamu İhale Kanunu kapsamında olsun ya da olmasın kamu kaynağı kullanılarak yapılan tüm alımların kayda alınması, takip ve kontrol edilmesi sağlanacaktır.

Yazınıza konu olan doğrudan alımlarda ihale kayıt numarası alınması işlemi de bu uygulama çerçevesinde yapılmaktadır. İdarelerin konu ile ilgili işlemlerini daha kolay, daha verimli hale getirmek ve hız kazandırmak amacıyla Kamu İhale Kurumu tarafından yeni bir tebliğ hazırlanmış ve Resmi Gazete'de çarşamba günü yayınlanmıştır.

Buna göre doğrudan temin yoluyla yapılacak alımlardan önce her bir mal, hizmet veya yapım işi için ayrı bir ihale kayıt numarası alınması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bunun yerine, kurumlar her türlü alımlarını yaptıktan sonra en geç bir ay içerisinde, kurumumuzun web sayfasında (www.kik.gov.tr) yer alan ‘‘Doğrudan Temin Kayıt ve Bilgi Formu’’nu doldurarak kurumumuza iletebilecektir. Dolayısıyla kurumların anlık alımlarda sıkıntı yaşamaları gibi bir sorun söz konusu olmayacaktır.’’

Sorumsuz madenci altımızı oyuyor


ZONGULDAK Dilaver bölgesi, kömür havzasına sahip dağlık bir bölge. Havza Türkiye Kömür İşletmeleri'nin elindeyken kömür çıkarma sırasında orada yerleşik olan evlere zarar vermemeye gayret edilirdi. Fakat özel sektör devletten ihale ile buraları alınca iş değişti. Eski adı Demir Madencilik yeni adı Kümesi (Sahibi Erdoğan Demir) olan maden firması, kömür bulduğu yeri dipten oymaya başladı. Burada babadan kalma evimizin altına dinamit patlatarak girildi. Evimiz oturulamaz hale geldi. Şikáyetimiz üzerine geçen temmuz ayında 1.2 milyar lira 'sus payı' verdiler. Bu parayla çatlakları tamir ettirelim derken, dinamit patlatmaları devam ediyor. Evimizin cam ve çerçeveleri inmeye devam ediyor. Bu para nedir ki?..

Söz konusu şirket hiçbir kural dinlemiyor. Valiliğe şikáyet edeceğimizi söylediğimizde, ‘‘Gidin şikáyet edin. Bize bir şey olmaz’’ diyorlar.

Zonguldak'a kulak vermek gerekiyor. Kömürden başka bir yatırımı yok. Devlet kömürden elini çekince, işsizlik had safhaya gelmiş. Kömür çıkarmak da bu gibi sorumsuz firmaların eline kalmış... Birçok kişiye de iş verdikleri için devlet kuruluşlarından her konuda akıl almaz müsamaha görüyorlar.

Biz yurtdışındayız ama bu mağduriyetimizin peşini bırakacak değiliz.

Turan KÜÇÜK/Essen-ALMANYA

Neye yarar ki


PTT Genel Müdürlüğü 25-30 sene önce telefon bakım ücreti almıştı. Vatandaşın biri de tuttu dava etti. Dava sonucunda bakım ücreti alınmayacağı karara bağlandı. Haksız olarak aldığımız paraları geri vereceğiz dediler. Sadece dava eden parasını geri alabildi. Ek motorlu taşıt vergisini ödemeden önce, ancak vergi dairesine 'vergi iptal edilirse ödediğimi geri alma hakkım saklı kalmak üzere' şeklinde bir dilekçe vermiş olanlar, dava açarlarsa paralarını geri alabilecek. Aksi takdirde dilekçe vermeyenler alamayacaklar. Vatandaş yine mağdur; değişen hiçbir şey olmayacak.

Kerim SİLİVRİLİ-İSTANBUL


Vapur dumanı


SULTANAHMET'teki 'Sultanahmet Köftecisi' ve 'Meşhur Sultanahmet Köftecisi'nin bacaları vapur dumanı gibi... Bütün Sultanahmet meydanının üzerine çöküyor, insanlar köfte kokusu ile yürüyorlar. Üzerimiz köfte kokuyor. Bu durum meydanın o güzelim parlayan görüntüsünü de bozuyor. Acaba bu durum için daha ciddi bir önlem alınamaz mı?

A.YAYLACIOĞLU-İSTANBUL

MESAJ


TÜRKİYE Trafik Kazalarını Önleme Derneği Denizli Şube Sekreteri Tevfik Karataş'tan hatırlatma: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 4. maddesi (a) bendinde ‘Karayolları Güvenliği Yüksek Kurulu’nun Başbakan'ın başkanlığında yılda iki defa olağan, Başbakan'ın gerek görmesi halinde de olağanüstü olarak gündemle toplanacağı yazmaktadır. Sayın Başbakanım, 'Karayolları Güvenliği Yüksek Kurulu'' son dört yıldır toplanamamıştır. Kurulun ivedilikle toplanmasını istiyoruz.

E-5 Karayolu'ndan Maltepe'ye ulaşım sağlayan, Atatürk Caddesi'nin minibüs yoluna bağlantısı, Adalı sokaktan yapılıyor. Trafiğin bu güzergahtan düzenlenmesinden sonra, yeni belediye binası karşısına çıkan daha geniş iki cadde açıldı. Maltepe'ye ulaşımın bu caddelerin biri geliş, diğeri gidiş olarak düzenlenmesi uygun ve gerekli değil mi? Belediye bu öneriyi düşünmeli...

Cevdet AYERİ-İSTANBUL

TRAFİK Vakfı tarafından işletilen Kartal Açık Oto Pazarı giriş ücretleri 8 milyondan 15 milyona çıkarıldı. Enflasyon %25 seviyelerinde iken bu zammın bir açıklaması var mı?

A. CANASLAN-BOSTANCI

MAHMUTBEY gişelerini Hadımköy'e veya daha ileri bir noktaya taşıyarak Bahçeşehir, Esenkent ve civarında yaşayan 50 bin kişiyi şehir içi yola para ödemekten kurtaramaz mıyız?

Birol TEKELİ-BAHÇELİEVLER
Yazının Devamını Oku

Türkiye’de bir afet otoritesi ne yazık ki yok

8 Ekim 2003
<B>İSTANBUL </B>Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı <B>Sabri Yalın,</B> ‘‘Söylendiği gibi görevimden istifa etmedim; karaciğere bağlı bir rahatsızlığım nedeniyle bir süredir hastanede yatıyorum.Burgazada yangınını buradan yaşadım, tansiyonum yükseldi, hop oturdum kalktım, ancak telefonla talimatlar verebildim’’ diyor. Buna rağmen Türkiye İtfaiyeciler Birliği Başkanı olarak merkezi hükümetle ciddi sıkıntıları bulunduğunu söylüyor.

Burgazada yangını vesilesiyle diğer yangınlar ve doğal afetler konusunda ne kadar altyapısız olduğumuzu anlıyoruz Sabri Yalın'la yaptığımız konuşmadan....

Burgazada'daki yangınla ilgili ne diyorsunuz?

- Adaların ilginç bir durumu, araçların girmesinin yasak olduğu bölgeler var. Çöplük gibi hassas bölgeler için ya 500 metrede 100'er tonluk su depoları yapılması ya da denizden yukarıya doğru motopomplarla su çekilecek 'kuruboru' sisteminin kurulması gerekiyor. İtfaiye ile çalışacak halkın arasından eğitilmiş gönüllü ekiplerin oluşturulması gerekiyor. Sadece yangın için değil, deprem için de bu geçerli bu... Bir felaket halinde koordinasyon halinde çalışacaklar. Hasta hasta yaramı deşiyorsunuz.

İTFAİYE GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Ne gibi?..

- Anlatamadığım bir sıkıntım var; doğal afetlere karşı merkezi bir otorite hálá oluşturulamadı. Önce yapısı, eğitimi, denetimi standardize edilmiş bir Koordinatör İtfaiye Genel Müdürlüğü'nün kurulması gerekiyor. Tabii belediyelerin itfaiye ekipleri kalacak ama bir afet halinde Türkiye'deki bütün itfaiyeleri yönlendirecek bu kuruluş.

Eğitim çok önemli değil mi?

- Bizim İtfaiyeciler Birliği'nin zoruyla İstanbul, İzmit ve Antalya'daki üniversitelerde iki yıllık ön lisans okulları açıldı. Ancak yeterli değil. Ayrıca Endüstri Meslek Liseleri'nde de 'Yangınla mücadele' bölümlerinin açılması lazım. Esas olarak Yangın Araştırma Akademisi/Enstitüsü'nün de oluşturulması gerekiyor. Düşünün yangınla mücadele kanunumuz bile yok.

PERSONEL AZALIYOR

Bu organizasyonu biraz daha açar mısınız?

- Başbakanlığa bağlı 'Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü', 'Acil Durum Müsteşarlığı' veya aynı adlı bakanlık olabilir. Kimler bağlanabilir buna; Afet İşleri, Meteoroloji, İtfaiye Genel Müdürlüğü ve hatta Kızılay da... Sistem birbirine entegre olacak; bir afet karşısında merkez olay yerine yönlendirecek. Bizim önümüzü açsınlar, dünyada nasıl yapılmışsa aynısını kurarız. Yunanistan'da bile 2 İtfaiye Akademisi var; Bulgaristan'da İtfaiye Fakültesi, keza Azerbaycan'da da; sorunu çözmüşler.

SORUNUN SAHİBİ YOK

Elinizden tutan olmuyor mu?

- Maalesef yok. Yangınla mücadelenin sorunları ortada ama sorunun sahibi yok bugün.

İstanbul'da itfaiye personeli...

- Acımızdır... Eleman yok. Ben İstanbul İtfaiyesi'nin başına 1997'de geldim. 35 istasyonda 2187 personel vardı. Bugün istasyon sayısı 39'a çıktı; personel 1800'e düştü... Araç gereç yapımızı güçlendirdik ancak personelsiz ne yapacağım? Bazı araçları personelsiz yangın yerine götürüyoruz. Oradan buradan kıt kanaat götürüyoruz; nereye kadar belli değil.

İtfaiyeci=Hademe

Türkiye'deki itfaiyeciliğin durum nedir?

- 1994'lerde Türkiye'de 26.500 itfaiyeci vardı; bugün bu sayı 17 binlere düşmüş durumda. 9 milyonluk Yunanistan'ın ise 9 bin itfaiyecisi bulunuyor. Fakat Türkiye'deki itfaiyeci sayısı kadar polis var İstanbul'da... Devlet öğretmen, sağlık ve polis kadroları çıkartıyor; belediyelere -itfaiye- kadro vermiyor. Gelin de yangın güvenliği ile ilgili politikaları geliştirin bakalım.

Sorun sadece bu mu?

- İtfaiye Haftası'nı bu yıl kutlamadık; niye? Hiçbir sorunumuz çözülmedi ki... Erken emeklilik verilmedi, 'itfaiye sınıfı' kadrosu çıkarılmadı. Bugün hálá itfaiyeci 'hademe' sayılıyor. Bu durum dünyada görülmüş bir şey değil. Amerika'da itfaiyeciler en klas ve itibarlı kişilerdir. Amerika'daki araştırmalarda; kızların % 15'i bir itfaiyeci ile evlenmek istiyor. New York'ta 11 Eylül'de itfaiyecilerin gücünü, saygınlığını bütün dünya gördü; imrendi.

Kozalaklar ateşi taşıdı

BURGAZADALI eski milletvekili Metin Tüzün, kimsenin böyle bir afet karşısında politika yapmamasını gerektiğini söylüyor. Adalar Belediye Başkanı Coşkun Özden'in yangın karşısındaki çaresizliğini görünce ‘‘Bu Belediye'nin eti ne budu ne?’’ diyor. Özden, Adalıların denizyolundan bağlantı kuracağı Maltepe İskelesi'nin hálá yapılmamasından yakınıyor; ‘‘Erdoğan Demirören'e teşekkür ediyoruz, gaz tankerleri ile araçları adaya yetiştirdi’’ diyor. Tüzün de, ‘‘Fak-Fuk-Fon'u mu, Afet Fonu mu olur lütfen Ada'ya yardım göndersinler. Burgazada'da vatandaşlar evsiz yurtsuz’’ diyor. Emekli öğretmen Perihan Ergun, itfaiyenin yetersizliğinden yakınırken, ‘‘Isınan kozalakların yangını genişlettiğini’’ anlatıyor.

Konya’da trafik

KONYA, diğer illerin tabi olduğu kanunlara tabi midir? Yoksa Konya'nın başka bir emniyet kanunu mu vardır? Yollarda cirit atan ışıksız araçlara, ters yönde giden araçlara Konya'da nasıl izin verilir? Bu araçların yolda terör estirdiğini yörede çalışan emniyet görevlileri bilmiyor mu?

Konya'dan geçerken bizleri trafik başıbozukluğuna kurban etmeyiniz.

Metin ATAMER

Yıldız-ANKARA


Kimin askeri

BAŞBAKAN
Tayyip Erdoğan bir televizyon programında ‘‘Bu asker benim askerim’’ şeklinde bir ifade kullanmıştır.

Başbakan'ın sözünü ettiği asker, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin askeridir.

Şükrü TANDOĞAN Emekli Albay

Mesaj Panosu

Doğanevler
Mahallesi Kanal Boyu Mevkii'nde bulunan fabrikamıza gönderilen Resmi Gazete'ler ile fatura bulunan mektuplar temmuz ayından bu yana tarafımıza teslim edilmiyor. Şirket olarak mağdur oluyoruz; PTT Genel Müdürlüğü'ne duyuruyoruz.

Erol MALCILAR

Malcılar Tekstil-BURSA
Yazının Devamını Oku