OSMANLI Devleti'nin
İtalya ile
Kuzey Afrika sahillerinde savaşa tutuşmasını fırsat bilen
Balkan ülkeleri, 8.9.1912'de bize savaş ilan ettiler. Ancak bu büyük olayın tek sebebi yoktur. Bunun yanında
Rusya'nın Balkanlar'da Slav birliği politikası izlemesi ve buna bağlı olarak bu bölgede
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile
Osmanlı Devleti'nin varlığını istememesi de önemli bir sebeptir. Yine bizim dahili hatalarımız da
Balkan ülkelerine savaş açma cesaretini vermiştir. Mesela,
Balkan ülkelerinin kendi aralarında imzaladıkları 9 gizli antlaşmadan
Osmanlı Hariciyesi'nin haberi olmamış ve devlet buna karşı gerekli önlemleri alamamıştır. Buna bağlı olarak bu sırada
Balkan ülkelerine duyulan güven sebebi ile yetişkin, muharip ve savaş deneyimine sahip 120 tabur asker terhis edilmiş, bu hata da fırsat kollayan
Balkan ülkelerine cesaret vermiştir.
BALKANLAR'DA NE BIRAKTIK
Sonuçta iki safhada cereyan eden
Balkan Savaşları'nın birinci kısmı tam bir felaket olmuş, 30.5.1913'te imzalanan
Londra Anlaşması ile
Osmanlı Devleti, Adriyatik sahillerinden
Midye (Kıyıköy)-Enez hattına çekilmek zorunda kalmıştır.
Londra Anlaşması, Osmanlı'nın son zamanlarda imzaladığı tarihin en ağır, en acı ve en utanç verici sözleşmelerinden birisi olmuştur. Bu anlaşma ile 167.312 kilometrekare toprak kaybedilmiş, 6.582.000 Türk nüfusu yád ellere terk edilmiştir. Hepsi de binbir zahmetle alınan 7 eyalet
(Selanik, Manastır, Kovası, İşkodra, Yanya, Girit ve Ege Adaları), 33 vilayet, 158 ilçe maalesef
Balkan ülkelerine bırakılmıştır.
II.
Balkan Savaşı, 29.6.1913'te
Makedonya pastasından istediği dilimi alamayan
Bulgaristan'ın başlattığı bir savaş oldu. Bu devlet bir ay zarfında
Romanya, Sırbistan ve
Yunanistan'a karşı arka arkaya seri yenilgiler alınca bize de bir fırsat doğdu.
Osmanlı'nın orduları ileri harekáta geçerek günde 80 km'lik bir yürüyüş sonucu 21.7.1913'te
Lüleburgaz ve
Vize'yi, 22.7.1913'te de
Edirne ve
Kırklareli'ni geri aldı. İkinci safha (29.6./29.9.1913) kayıplarımızı azalttığımız ve yüzümüzün biraz güldüğü bir dönem oldu. 29.9.1913'te
Bulgaristan ile imzaladığmız
İstanbul Antlaşması sonucu olarak
Edirne ve
Kırklareli'nin alınması kesinlik kazandı.
Balkan Savaşları'nın
Kırklareli Vilayeti için de büyük bir önemi vardır.
Makedonya dağlarında,
Edirne tabyalarında ve
Arnavutluk sahillerinde cerayan eden savaşların yanında bu vilayetimizde de korkunç savaşlar olmuştur.
(Lüleburgaz'ın Karaağaç Köyü'nde Balkan Savaşı ile ilgili müze kurma çalışmalarına başlayanları kutlamak gerek.)
BULGAR MEZALİMİ
18.10.1912'de
Tırnova hudut karakollarında başlayan öncü savaşları
Kırklareli tabyalarında devam etmiş, taksit gereği buradan geri çekiliş yapılmış ve
Lüleburgaz tren istasyonu ile
Soğucakdere (Vize) arasındaki 45 km'lik hatta korkunç bir 6 gün savaşı yaşanmıştır. Başkumandan
Nazım Paşa'nın emriyle ordumuz
Çatalca'ya çekilince bu vilayetimizin arazisi
Bulgaristan'ın eline düşmüş ve 8.5 ay süren bir
Bulgar mezalimi kendini göstermiştir. Bunun yanında
Kırklareliler, II. Bakan Savaşı sonunda
Edirne ile beraber bölgelerinin
Londra Antlaşması hükümlerine göre tekrar
Bulgaristan'a verilmesi baskılarına karşı direnmişler ve bu amaçla 22.8.1913'te şehir merkezinde bir miting düzenleyerek bu haksız durumu ellerinden geldiğince protesto etmişlerdir. Bu miting sonunda IV. Kolordu Kumandanı Korgeneral
Ahmed Abuk Paşa'nın gözlerini yaşartan sahneler yaşanmıştır.
Balkan Savaşları'nda,
Edirne'nin
Şükrü Paşa'nın komutasında 5 ay süren şanlı müdafaası da büyük bir olaydır. (
Edirne'de yeni açılan
Balkan Müzesi de, bu ülkenin nasıl savunulduğunun açık bir belgeselidir.)
90 yıl önce yaşanmış bu acılı olaylar, devlet-millet işbirliğinin sonucunda mücadele ruhunu ateşlemiş ve bu durum
Cumhuriyet'e kadar sürüp gitmiştir.
Atatürk'ün önderliğinde
Cumhuriyet'in oluşumunda bu birlik ruhunun büyük payı vardır.
Prof. Hüseyin SALMAN
Marmara Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi Balkan paneli
KIRKLARELİ Valiliği, Belediye Başkanlığı ve Anadolu Üniversitesi AÖF'nin işbirliği ile
Kırklareli'nde yarın
'Balkan Savaşlarının 90. Yılı' konulu bir panel düzenleniyor. Prof.
Sina Akşin (AÜ SBF), Prof.
Hüseyin Salman (Marmara), Prof.
Mustafa Keskin (Erciyes), Prof.
Özcan Mert (Marmara), Doç.
Hasan Dilan (Trakya),
Nazif Karaçam (Araştırmacı-yazar) ve
Mücahit Tamer (Kur. Binbaşı); birer tebliğ sunacak; Vali
Ali Serindağ kapanış konuşması yapacak. Salı günü de savaşın cerayan ettiği
Vize-Lüleburgaz hattı konuklara gezdirilecek.
(Öğr.Gör. Münür Saygın; 0532 622 93 41) Harman zamanı ithalat olmaz
DYP, tarım üretimindeki sorunlara karşı köylüden yana tavrını sürdürüyor. Genel Başkan
Mehmet Ağar dün
Türkiye'nin yağ ve çeltik üretiminde önemli bir yeri olan
Uzunköprü'de partisinin düzenlediği mitingde ‘‘Üreticinin kurtarıcısı biz olacağız’’ dedi.
Mitingdeki yorgun ve kırgın yüzler,
‘yıldık artık’ diyerek
Ağar'a destek verirken,
Türkiye'nin
IMF eliyle yönetilen tarım politikasının ülkeyi nerelere götürdüğünün işaretini gösteriyorlardı.
Nitekim
DYP'nin uzmanlarına hazırlattığı
‘Ayçiçek Raporu’nda bu konuda ciddi endişeler yer alıyor.
Türkiye'nin ayçiçeği üretimi 800 bin ton; ancak rekolte bu yıl yaklaşık 600 bin ton olmuş. Tüketimimiz ise 2 milyon ton... Verilen fiyat 430 bini bile zor buluyor; maliyet ise her yönden yetersiz. Buna karşılık gene ithalat kapıları açılmış. Üreticiye geçen yıl kalan 56 trilyonluk primden ancak 18 trilyonu ödenebilmiş...
Trakyabirlik hükümetle arasını bozmamak için sesini yükseltemiyor. Açıkçası
AKP fındıktan sonra ayçiçeği üreticisini de görmüyor.
Mehmet Ağar, coşkulu kalabalığa karşı
‘‘Hükümet utansın, hasat bitmeden ithalat kapılarını açtı; yağ getiren gemiler Tekirdağ'a geldi... 3.5 milyar dolarlık gıda ihracatına karşılık 4 milyar dolar gıda ithalatı yapan Türkiye üreticisinden çok yabancı firmaların koruyucusu olamaz’’ diye tepki gösterdi. Genel Başkan Yardımcısı
M.Ali Bayar, ‘‘Hükümetin, Trakya üreticisini bırakıp komşu Bulgaristan ve Ukranya üreticisini koruduğunu, köylünün üretim alışkanlığından uzaklaştırılmasını gelecek için çok tehlikeli bulduğunu’’ söyledi.
Köyler sanki cenaze evine dönmüş...
Ağar Uzunköprü'de bunları anlatırken; kuş uçuşu 100 km uzaklıkta Başbakan
Tayyip Erdoğan, Kemal Şahin'in
Çorlu'daki
Avrupa Serbest Bölgesi'nde 10 yeni tekstil fabrikasını hizmete sokup;
Coca Cola'nın üretimdeki su şişeleme tesisini açıyordu.
Cola Turka'ya gösterdiği yakınlıktan sonra
Coca Cola'cıların gönlünü alıyordu bir anlamda....
Erdoğan keşke
Uzunköprü'deki tepkileri duysaydı.