Yalçın Bayer

AP seçiminde Türklere oy ver

11 Haziran 2004
<B>AB </B>üyesi 25 ülkede, <B>Avrupa Parlamentosu’</B>na seçilecek 732 üyenin belirlenmesi için 350 bin seçmen dünden itibaren sandık başına gitmeye başladı.

13 Haziran’a kadar sürecek seçimlerde çok farklı renkler ve siyasi bakış açılarını temsil eden partiler ve adaylar var.

Almanya’da toplam 63 milyon 600 bin kayıtlı seçmen 24 parti arasında tercihini kullanacak. Avrupa’da; Almanya başta olmak üzere 8 ülkeden 30’a yakın Türk kökenli aday bulunuyor. Almanya’da yarışa giren adaylardan Vural Öger (SPD), Ozan Ceyhun (SPD) ve Cem Özdemir’in (Yeşiller) parlamentoya girmesi muhtemel isimler olarak görülüyor.

Ancak, Türklerin parlamentoya girmemesi için bazı çevrelerin Türk ve İslam düşmanlığı yapması dikkat çekiyor. Özellikle aşırı sağcı ve Nazi yanlısı partiler bu konudaki kampanyaya önderlik ediyor.

Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Faruk Şen, Türk seçmenlerin yalnızca %44’ünün AP seçimlerinde oy kullanmayı düşündüğünü, %12’sinin oy kullanmayacağını, geri kalan %44’ün ise kararsız olduğunu belirterek, seçimlerde oy kullanacak olan Türk kökenli seçmen oranının mutlaka yukarı çekilmesi gerektiğini söylüyor.

Yazının Devamını Oku

AB’nin emri

10 Haziran 2004
<B>TÜRKİYE’</B>de, yasal ve anayasal düzenlemeler sürerken; demokratikleşme yolunda hızlı adımlar atılıyor.

DEP’lilerin dünkü tahliyesini bir kesim sevinçle karşılandı. Buna karşı olanlar da AB’nin baskısına boğun eğdiğimizi söylüyorlar.

Türkiye, 11 yıldanberi nereden nereye geldi? Çok bedeller ödendi, canlar gitti; kirli savaştan dolayı kaynaklarımız kurudu. Her iki taraf ağır bedel ödedi. Sorunlara kulak tıkayanlar kollektif suç’ işlediler Türkiye için.

Dün ‘ihanetle’ suçlananlar bugün ‘kahraman’ olarak aramıza döndü. Tahliye kararı sevindiricidir ama barış mesajları arasında ‘tutsak’ sözcüğünün kullanılması ve zılgıt çekilmesi dikkat çekici değil midir?

DEP’liler ‘verdikleri mücadelenin boşa gitmediğini’ söylüyorlar.

Yazının Devamını Oku

AB’ye mi giriyoruz, manda mı oluyoruz

9 Haziran 2004
<B>İSTANBUL </B>Patriği <B>Bartelomeos </B>bir ayinde isminden bahsetmediği için Ortadoks olan fakat <B>Bulgar </B>kökenlilerin kilisesinin papazını görevden almış ve konu mahkemelik olmuş... Mahkemenin verdiği karara saygılı oluruz fakat papaz savunmasında ‘Ben bulgar papazıyım ve Ortodoksum. Patriği de ruhani lider olarak tanımıyorum’ diye savunma yapıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 657’ye tabi devlet memuru olan patrik, Türk vatandaşı olmasına rağmen bu cesaret ve cüreti nereden alıyor? Bulgar papazın savunmasına saygı duyuyorum. Bugünkü hükümetimize de örnek olmasını diliyorum.

Yine haberlerden duyduğum kadarıyla Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasıyla ilgili Dışişleri Bakanı yoğun bir çalışma işine girmiş. Belirli kurumlardan görüş alıp Meclis’e bir kanun tasarısı hazırlıyormuş. Türk milleti bilmelidir ki; Türkiye Ruhban Okulu açmıyor diye bir şey yok. Ama bizim din okullarımız hangi kuruma bağlıysa papaz okulunun da o kuruma bağlı olmasını istiyor. Bundan daha haklı bir istek olamaz.

Gerek Yunanistan, gerekse Türk devletinin memuru olan patrik, bu okulun Türkiye’nin hiçbir kurumuna bağlılığını istemiyor. Kopenhang kriterlerinde ne zamandan beri böyle bir şey var bilmiyorum.

AB’ye girme şartlarında bunun fevkalede art niyetli bir istek olduğunu düşünüyorum. AB bu istekte samimi ise Lozan’da Batı Trakya Türklerine verilmiş haklarımızın Yunanistan tarafından ihlal edilmesine karşı çıkmadan Yunanistan’ı bu birliğe nasıl aldı?

Örnek; halkın seçmesi gereken müftülerimizi seçememesi, resmi Yunan radyosundan Türkçe yayın yapılmaması gibi...

Hükümetimize hatırlatmak isterim ki, Kopenhang kriterlerinde istenilmemesi gereken bu hususları AB’ye girme pahasına taviz verip çözerse bunların da Cumhuriyet ilke ve inkılaplarına ters düşeceği kanaatindeyim. Belki de hükümetimiz Kopenhang kriterleri yanında Cumhuriyet ilke ve inkılaplarının bazı bölümlerine ağırlık veriyor olabilir. Fakat bu biçimde kriterleri sağlamanın da Türk milletinin ve bekçiliğini yaptığı cumhuriyetin ilke ve inkılaplarının omuzlarına ağırlık verdiğini görmeli.

Tahsin SALİHOĞLU

Avcılar-İSTANBUL


Çerkez değil Türk’üm

ANNE ve baba tarafından Çerkezim. Çerkez değil Türk’üm. Bu topraklarda doğduk, büyüdük, bu toprakların ekmeğini yedik. İleri yaşta olan aile bireylerim bu topraklar için savaştı. Şimdi ne yapılmak isteniyor. Anlamıyorum. Anlıyorum da gerekirse tüm gücümle karşı çıkacağıma namusum, şerefim üzerine söz veririm.

Bu vatan ve bu güzel lisan hepimizin.

Neva GÜRER-İSTANBUL

Kuşkulandım

BDDK Başkanı Ahmet Ertürk’e borcu olan bir işadamı sesleniyor: Çağrınız üzerine borcumuzu %50 indirimli ve peşin olarak ödemek üzere İstanbul Tahsilat Dairesi’ne başvurduk. Ancak bize borcun %50’sini yatırdıktan sonra sözleşme yapabileceklerini söylediler. Bu durumdan kuşkulandım; ya sözleşme yapılmazsa... Lütfen, önce sözleşmeyi yapalım (gerekirse şerh düşersiniz, bu para ödendikten sonra yürürlüğe girecektir diye); sonra parayı yatırıp makbuzu getirelim. Benim gibi bu endişeyi duyan birçok borçlu işadamı var. Lütfen bu konuya açıklık getiriniz.

Denize hasret kaldık

ÜLKEMİZDE denize ve deniz taşımacılığına ilgi yok gibi bir şey. Kara taşımacılığının yoğun ağırlığı yüzünden denizciliğimiz hep ihmal edildi. Yıllarca gelişmesi için bir şey yapılmadı. Az sayıda gemiyle işler idare edildi. Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki sayfiye yerlerine ulaşılamadı. Yurdumuzun denizi seven insanı denizlerinde yolalan gemilere hasret kaldı, gemi seyahati zevki tattırılamadı, deniz sevgisi aşılanamadı.

Siyasetçiler, deniz için fazla gayret göstermediler; denizi sevemediler bir türlü. Aynı şekilde demiryolları da ihmal edildi. Hala İstanbul-İzmir mavi tren seferi yok.

İstanbul’da trafiğe az da olsa alternatif olarak Üsküdar-Kabataş arabalı hattı olmak üzere Karadeniz, Ege ve Akdeniz limanlarına çalışacak gemileri ve Akçay-Ayvalık, Bodrum-Marmaris ve Antalya hattının hizmete girmesi özlem ve hasretiyle..

Şener YÜNGÜL

‘Mucize’ çıktı

MERHABA, ben Kırklareli Atatürk Lisesi 1. sınıf öğrencisi Nazlı Gürkaş. İlerde yazar olmayı düşünüyorum. Selin Kahraman ve Esra Çelik adlı arkadaşlarımla yıllardır hayalim olan bir projeyi hayata geçirdim ve artık gazeteciliği de ciddi bir şekilde düşünmeye başladım.

Okulumuz sosyal faaliyetler açısından pek duyarlı değildir. Neden okulumuz adına bir dergi çıkarmayalım dedik; çalıştık, mücadele ettik. Okulumuz sadece maddi açıdan çok küçük bir destek verdi. Diğer tüm işlerle biz ilgilendik, sponsor aradık, yazılar yazdık, bilgisayarda düzenleme yaptık, uygun bir matbaayla anlaştık. Tüm çabalarımıza değdi, ortaya çok güzel bir gençlik dergisi (adı Mucize) çıktı.

Kırklareli’nin ilk ve tek gençlik dergisini tanıtabilir misiniz?

nazligurkas @mynet.com

Maliye doktor reçetelerini ‘fişliyor’

DOKTOR tarafından yazılan ilaçların temini sırasında bizlere ait reçetelerin bilgisayar kayıtlarına alındığını biliyor musunuz? Bilgisayar kayıtlarının niçin alındığını eczacıya sorduğumuzda Türk Eczacılar Birliği’nin uygulaması olduğunu öğrendik. Kayıtlara alınan sağlık bilgileri ileride ne maksatla kullanılacaktır? Tutulan bilgiler hekim ile hasta arasındaki özel bilgilerdir ve üçüncü kişileri ilgilendirmez.

Bu görev, Maliye Bakanlığı tarafından Türk Eczacılar Birliği’ne verilmiş. Bakanlık bir de kamu kurumlarına talimat ile personellerinin özlük bilgilerinin TEB’e verilmesini istemiş.

Aynı şekilde İçişleri Bakanlığı’na bağlı nüfusa ait TC kimlik numarası bilgileri de TEB’e verilmiş. Bu bilgilerin bir sivil toplum örgütünün bilgisayarında takip edimesinin sebebi nedir?

Bu uygulama Anayasa’ya aykırı değil midir?

Bir grup kamu personeli

Mesaj panosu

AT
yarışlarının bir şans oyunu olduğunu, kumar olmadığını AKP Milletvekili ve At Yetiştiricileri Derneği’nin başkanı olan Sayın İnci Gülser Özdemir söylüyor... Güler misiniz, ağlar mısınız. Kendisine selam ederim; eğer bir arkadaşına kötülük yapmak istiyorsa onu at yarışlarına alıştırsın. O zaman kumar mı, değil mi görebilir. F. BİRLİK

BAKIRKÖY
çarşısı, naylon brandalarla kaplı büfeler tarafından işgal edildi. Bu haksız kazanca karşı belediyeden acil çözüm bekliyoruz.

Vedat KAYINLI

MECİDİYEKÖY, Gülbağ mahallesinde oturduğumuz apartmanın önünün nakliye kamyonlarının işyeri haline geldiğini Şişli Belediyesi görmüyor mu? Ahmet UĞUR

BAŞKENT Elektrik (BEDAŞ), geçen ay tarafımıza tebliğ ettiği elektrik faturasını bir türlü tahsil edemiyor. Faturanın üzerinde yatırabileceğimizi yazdıkları bankaların hiçbiri tahsilat yapmıyor. Ben paramla rezil olmak zorunda mıyım?

Ömer Kanburoğlu-ANKARA

SORU

BİR okurumuz merak ediyor:

Irak’ta Türklerin kaçırılması Amerika’nın bizim asker göndermemize karşı bir oyunu olmasın sakın!
Yazının Devamını Oku

AB’ye mi giriyoruz, manda mı oluyoruz

9 Haziran 2004
<B>İSTANBUL </B>Patriği <B>Bartelomeos </B>bir ayinde isminden bahsetmediği için Ortadoks olan fakat <B>Bulgar </B>kökenlilerin kilisesinin papazını görevden almış ve konu mahkemelik olmuş... Mahkemenin verdiği karara saygılı oluruz fakat papaz savunmasında ‘Ben bulgar papazıyım ve Ortodoksum. Patriği de ruhani lider olarak tanımıyorum’ diye savunma yapıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 657’ye tabi devlet memuru olan patrik, Türk vatandaşı olmasına rağmen bu cesaret ve cüreti nereden alıyor? Bulgar papazın savunmasına saygı duyuyorum. Bugünkü hükümetimize de örnek olmasını diliyorum.

Yine haberlerden duyduğum kadarıyla Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasıyla ilgili Dışişleri Bakanı yoğun bir çalışma işine girmiş. Belirli kurumlardan görüş alıp Meclis’e bir kanun tasarısı hazırlıyormuş. Türk milleti bilmelidir ki; Türkiye Ruhban Okulu açmıyor diye bir şey yok. Ama bizim din okullarımız hangi kuruma bağlıysa papaz okulunun da o kuruma bağlı olmasını istiyor. Bundan daha haklı bir istek olamaz.

Gerek Yunanistan, gerekse Türk devletinin memuru olan patrik, bu okulun Türkiye’nin hiçbir kurumuna bağlılığını istemiyor. Kopenhang kriterlerinde ne zamandan beri böyle bir şey var bilmiyorum.

AB’ye girme şartlarında bunun fevkalede art niyetli bir istek olduğunu düşünüyorum. AB bu istekte samimi ise Lozan’da Batı Trakya Türklerine verilmiş haklarımızın Yunanistan tarafından ihlal edilmesine karşı çıkmadan Yunanistan’ı bu birliğe nasıl aldı?

Örnek; halkın seçmesi gereken müftülerimizi seçememesi, resmi Yunan radyosundan Türkçe yayın yapılmaması gibi...

Hükümetimize hatırlatmak isterim ki, Kopenhang kriterlerinde istenilmemesi gereken bu hususları AB’ye girme pahasına taviz verip çözerse bunların da Cumhuriyet ilke ve inkılaplarına ters düşeceği kanaatindeyim. Belki de hükümetimiz Kopenhang kriterleri yanında Cumhuriyet ilke ve inkılaplarının bazı bölümlerine ağırlık veriyor olabilir. Fakat bu biçimde kriterleri sağlamanın da Türk milletinin ve bekçiliğini yaptığı cumhuriyetin ilke ve inkılaplarının omuzlarına ağırlık verdiğini görmeli.

Tahsin SALİHOĞLU

Avcılar-İSTANBUL


Çerkez değil Türk’üm

ANNE ve baba tarafından Çerkezim. Çerkez değil Türk’üm. Bu topraklarda doğduk, büyüdük, bu toprakların ekmeğini yedik. İleri yaşta olan aile bireylerim bu topraklar için savaştı. Şimdi ne yapılmak isteniyor. Anlamıyorum. Anlıyorum da gerekirse tüm gücümle karşı çıkacağıma namusum, şerefim üzerine söz veririm.

Bu vatan ve bu güzel lisan hepimizin.

Neva GÜRER-İSTANBUL

Kuşkulandım

BDDK Başkanı Ahmet Ertürk’e borcu olan bir işadamı sesleniyor: Çağrınız üzerine borcumuzu %50 indirimli ve peşin olarak ödemek üzere İstanbul Tahsilat Dairesi’ne başvurduk. Ancak bize borcun %50’sini yatırdıktan sonra sözleşme yapabileceklerini söylediler. Bu durumdan kuşkulandım; ya sözleşme yapılmazsa... Lütfen, önce sözleşmeyi yapalım (gerekirse şerh düşersiniz, bu para ödendikten sonra yürürlüğe girecektir diye); sonra parayı yatırıp makbuzu getirelim. Benim gibi bu endişeyi duyan birçok borçlu işadamı var. Lütfen bu konuya açıklık getiriniz.

Denize hasret kaldık

ÜLKEMİZDE denize ve deniz taşımacılığına ilgi yok gibi bir şey. Kara taşımacılığının yoğun ağırlığı yüzünden denizciliğimiz hep ihmal edildi. Yıllarca gelişmesi için bir şey yapılmadı. Az sayıda gemiyle işler idare edildi. Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki sayfiye yerlerine ulaşılamadı. Yurdumuzun denizi seven insanı denizlerinde yolalan gemilere hasret kaldı, gemi seyahati zevki tattırılamadı, deniz sevgisi aşılanamadı.

Siyasetçiler, deniz için fazla gayret göstermediler; denizi sevemediler bir türlü. Aynı şekilde demiryolları da ihmal edildi. Hala İstanbul-İzmir mavi tren seferi yok.

İstanbul’da trafiğe az da olsa alternatif olarak Üsküdar-Kabataş arabalı hattı olmak üzere Karadeniz, Ege ve Akdeniz limanlarına çalışacak gemileri ve Akçay-Ayvalık, Bodrum-Marmaris ve Antalya hattının hizmete girmesi özlem ve hasretiyle..

Şener YÜNGÜL

‘Mucize’ çıktı

MERHABA, ben Kırklareli Atatürk Lisesi 1. sınıf öğrencisi Nazlı Gürkaş. İlerde yazar olmayı düşünüyorum. Selin Kahraman ve Esra Çelik adlı arkadaşlarımla yıllardır hayalim olan bir projeyi hayata geçirdim ve artık gazeteciliği de ciddi bir şekilde düşünmeye başladım.

Okulumuz sosyal faaliyetler açısından pek duyarlı değildir. Neden okulumuz adına bir dergi çıkarmayalım dedik; çalıştık, mücadele ettik. Okulumuz sadece maddi açıdan çok küçük bir destek verdi. Diğer tüm işlerle biz ilgilendik, sponsor aradık, yazılar yazdık, bilgisayarda düzenleme yaptık, uygun bir matbaayla anlaştık. Tüm çabalarımıza değdi, ortaya çok güzel bir gençlik dergisi (adı Mucize) çıktı.

Kırklareli’nin ilk ve tek gençlik dergisini tanıtabilir misiniz?

nazligurkas @mynet.com

Maliye doktor reçetelerini ‘fişliyor’

DOKTOR tarafından yazılan ilaçların temini sırasında bizlere ait reçetelerin bilgisayar kayıtlarına alındığını biliyor musunuz? Bilgisayar kayıtlarının niçin alındığını eczacıya sorduğumuzda Türk Eczacılar Birliği’nin uygulaması olduğunu öğrendik. Kayıtlara alınan sağlık bilgileri ileride ne maksatla kullanılacaktır? Tutulan bilgiler hekim ile hasta arasındaki özel bilgilerdir ve üçüncü kişileri ilgilendirmez.

Bu görev, Maliye Bakanlığı tarafından Türk Eczacılar Birliği’ne verilmiş. Bakanlık bir de kamu kurumlarına talimat ile personellerinin özlük bilgilerinin TEB’e verilmesini istemiş.

Aynı şekilde İçişleri Bakanlığı’na bağlı nüfusa ait TC kimlik numarası bilgileri de TEB’e verilmiş. Bu bilgilerin bir sivil toplum örgütünün bilgisayarında takip edimesinin sebebi nedir?

Bu uygulama Anayasa’ya aykırı değil midir?

Bir grup kamu personeli

Mesaj panosu

AT
yarışlarının bir şans oyunu olduğunu, kumar olmadığını AKP Milletvekili ve At Yetiştiricileri Derneği’nin başkanı olan Sayın İnci Gülser Özdemir söylüyor... Güler misiniz, ağlar mısınız. Kendisine selam ederim; eğer bir arkadaşına kötülük yapmak istiyorsa onu at yarışlarına alıştırsın. O zaman kumar mı, değil mi görebilir. F. BİRLİK

BAKIRKÖY
çarşısı, naylon brandalarla kaplı büfeler tarafından işgal edildi. Bu haksız kazanca karşı belediyeden acil çözüm bekliyoruz.

Vedat KAYINLI

MECİDİYEKÖY, Gülbağ mahallesinde oturduğumuz apartmanın önünün nakliye kamyonlarının işyeri haline geldiğini Şişli Belediyesi görmüyor mu? Ahmet UĞUR

BAŞKENT Elektrik (BEDAŞ), geçen ay tarafımıza tebliğ ettiği elektrik faturasını bir türlü tahsil edemiyor. Faturanın üzerinde yatırabileceğimizi yazdıkları bankaların hiçbiri tahsilat yapmıyor. Ben paramla rezil olmak zorunda mıyım?

Ömer Kanburoğlu-ANKARA

SORU

BİR okurumuz merak ediyor:

Irak’ta Türklerin kaçırılması Amerika’nın bizim asker göndermemize karşı bir oyunu olmasın sakın!
Yazının Devamını Oku

Yağda oyunlar

8 Haziran 2004
<B>ARTIK </B>kendi üretimimizi bıraktık, ithalatla karnımızı doyurmaya başladık. İthalattan kimler neler götürüyor; tahsisleri kimler kapıyor, kimler kollanıyor, artık bütün mesele burada. Geçenlerde mısır ithali için 650 firmanın başvurduğu yazılıyordu. Palm yağı ithalatında son zamanlarda artış dikkat çekmeye başlıyor; bu ayrı bir olay; arkasından neler çıkacak göreceğiz. Özellikle ABD kökenli soya yağının AB’den nasıl getirileceğinin haberlerini izleyeceğiz.

Geçen cumartesi günü ‘Ayçiçeği ithalatında neler dönüyor?’ demiştik. Bir yağ sanayicisi, Hazine ve Dış Ticaret, İthalat Genel Müdürlüğü’nden verilen yağ ve tohum tarife kontenjanlarını gönderdi.

Sıfır gümrüklü yapılan ithalata bakar mısınız?

Ham ayçiçek yağının; Romanya’dan getirilen 30 bin tonun 25 bin tonu Trakyabirlik ve Karadenizbirlik’e; AB ülkelerinden getirilen 18 bin tonun tamamı bu iki birliğe; Bulgaristan’dan getirilen 15 bin tonun 10 bin tonu birliklere; Bulgaristan’dan getirilen ayçiçek tohumunun 25 bin tonunun tümünün birliklere tahsisi.

Trakyabirlik getirmeye başladığı ayçiçeği tohumunu kendi işleyip piyasaya sürüyor; burada sorun yok.

Ancak geçen yazımızdaki sorumuzu yinelemek zorundayız:

Karadenizbirlik kendi adına tahsis edilen ayçiçek yağının 9 bin tonunu neden ihaleye çıkartmayıp, tonda 60 dolar komisyonla İzmir’deki Küçükbay Yağ Sanayii A.Ş.’ye verdi? Birlikler, yağ piyasasındaki fiyat dengesini böyle mi koruyacaklar? İmtiyaz tanınmış böyle bir firma ucuz maliyetle piyasada haksız rekabet yaratmış olmuyor mu? Biz yağı gerçek fiyatlarla üretip ham yağın tonunu toptan 850 dolara malolurken; Küçükbay’ın maliyeti ise kendisine tanınan bu tahsisten dolayı 750 dolarda kalıyor. Bir yerde ucuzluk oluyor ama spekülasyon nedeniyle dürüst sanayici mağdur ediliyor.

Gıda terörünü kim denetler

GIDA sektöründeki başıbozukluk sürüyor. Yaz, çiz bir düzelme yok. Serdar Buhur adlı gencin yazısı acı tabloyu gözler önüne seriyor:

Dört yıldan beri tayin bekleyen Çevre Sağlık Teknisyeni adayıyım. Uğur Dündar aylardır gıda terörü üzerinde duruyor. İnanın ki Uğur Bey’in gösterdiği çabayı Sağlık Bakanlığı göstermiyor. (Tarım Bakanlığı’nın da bundan farkı yok ki. Y.B.) Sağlık Bakanlığı’na, Devlet Personel Daire Başkanlığı’na bilgiler gönderdim ama sonuç çıkmadı. Normalde Uğur Bey’in yaptığı işi biz Çevre Sağlık Teknisyenleri’nin yapması gerekiyor. Ama ne yazık ki 2002 yılından bu yana yanılmıyorsam 170 kişi alındı. Herkes denetimsizlikten, personel eksikliğinden biz ise atanamamaktan yakınıyoruz.

Serdar BUHUR

Para alamayan hakem yakınıyor

BİR
grup hakem yazıyor: Bizler Mersin amator liglerinde hakem olarak çalışan emekçileriz. Ama emeğimizin karşılığı olan maç hakedişlerimizi 20 haftadır alamıyoruz. Kişi başı 700 ile 800 milyon arasında hakedişlerimiz var. Ne zaman ödeneceği ile ilgili bilgi de verilmiyor. Bütün bir sezon verilen emeğin karşılığı bu mudur?

97 bin öğretmen adayı boşta

ŞU
anda Türkiye’de 90 bin öğretmen açığı varken 97 bin öğretmen adayı boşta gezmektedir. Bu çarpıklığı çözemeyen Sayın Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanı olmayı hak ediyor mu? İmam-hatiplerle uğraşacağına biraz da biz boş gezen ögretmen adaylarını düşünsün.

Gökhan BAL

Fransız horozu

GEÇEN gün bir Fransız müşterimle sözde ‘Ermeni Soykırımı’ yasası ile ilgili konuşurken ona şunu söyledim:

‘Anlamadığım bir şey var: Biz kimsenin işine karışmazken özellikle Avrupa ülkelerinde Türkiye hakkında kendi kendilerine kararlar almak gibi bir alışkanlık var. Üstelik siz Fransızlar, Cezayir’de yaşadıklarınızı unutuyorsunuz, nasıl olup da bir numaralı demokrasi savunucusu olduğunuzu iddia ediyorsunuz, anlamıyorum.’

Bunun üzerine müşterim sordu:

Fransa’nın sembolü neden horozdur biliyor musun?’

Neden’ dedim, cevabı aynen şöyleydi, aynen yazıyorum:

‘Kendi ayakları bo.un içindeyken şarkı söyleyen tek hayvan horozdur da ondan.

Sanırım bu durumu hiçbir cümle daha iyi özetleyemezdi. R.R.

Bu bayrağı kirletmeyelim

İÇİM yanıyor, çok üzülüyorum. Ben Türk’üm. Kendimi Türk hissediyorum. Kürt, Çerkez, Arap, Laz, Sebatay hepsi benim kardeşim ve bizi birbirimizden ayırmaya, karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar, fakat hiç kimseden ses yok.

Oysa, kendini Türk hissedenlerin hepsi bir bayraktır; birer Türk Bayrağı’dır.

Gelin bu bayrağı lekelemeyelim, kirletmeyelim ve yere düşürmeyelim. Birilerini göreve davet etmekten artık vazgeçelim. Hukuk içinde kendi üzerimize düşeni yerine getirelim. Unutmayın, herkesin yapabileceği bir şeyler vardır.

Osman Metin ÖZTÜRK

Türkçe’yi kaldırın

BU
ülkeyi ‘Türk’ devleti korumasındaki etnik milliyetçiler, teröristler, misyonerler, azınlıklar, papazlar, hahamlar, hocaefendiler, ajanlar, hortumcular, kamu peşkeşçileri, uyuşturucu-silah kaçakçıları, medya baronları, sivil toplum ve gayri milli sermaye vasıtasıyla AB-ABD-İsrail yönetiyorsa Türkçe ve Türk kelimesini kullanmak, olmayan anayasamıza ve fiili duruma bütünüyle aykırıdır.

Kaldırın Türk kelimesini, kaldırın Türkçe’yi ve kaldırın var olmayan Türk Devleti’ni...

Ozan ÇALLI

Biliyor musunuz?

BURSA’nın AKP’li Yıldırım İlçesi Belediyesi’nin tek SP’li meclis üyesi Zekeriya Yılmazgöz’ün, Ahmet Taner Kışlalı Meydanı ve Barış Manço Kültür Merkezi’nin adlarının ‘Yıldırım’ olmasını ve belediye ambleminin ‘bir çam ve altında bir haç’ çağrışımı yaptığını belirterek değiştirilmesini önerdiğini... FB’li işadamı Abdullah Kığılı’nın, mezunlar olarak (İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı) İstanbulspor’u geri almak istediklerini... Hasan Celal Güzel’in (AKP’ye girmesi konusunda kendisine çağrı yapılıp yapılmadığı sorusuna) ‘Talep olmadı; benim gibi çıkıntı adamları fazla istemezler’ dediğini, Konya’da 42 katlı Selçuklu Kulesi’ndeki alışveriş merkezinin ‘Kule City’ olan adının bazı tepkiler üzerine ‘Kule Site’ olarak değiştirildiğini...

Biliyor musunuz?

MESAJ PANOSU

TÜRK Solu Gazetesi’nin düzenlediği, Yekta Güngör Özden’in açılış konuşmasını yapacağı Rauf Denktaş’ın konferansı; bugün 18.00’de The Marmara Oteli’nde.

KURTCEBE Alptemoçin’in başkanlığını yaptığı Vakıf 2000’in ‘Türkiye Turizmi; Bugünü ve Geleceği’ konulu toplantısı bugün Hilton’da 10.00-16.30 arasında; konuşmacılar Yücel Özden, Cem Kınay, Hüseyin Baraner, Doç. İbrahim Birkan, Erkan Mumcu, Tavit Köletavitoğlu, Prof. Dr. Talat Halman, Sunay Akın ve Kadir Topbaş.

DÜNYANIN 60’a yakın ülkesinde 7 bine yakın üyesi bulunan World’s Poultry Science Association’ın (WPSC) düzenlediği 22. Dünya Kanatlı Hayvanlar Kongresi ve Fuarı, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde bugün 18.00’de başlayıp, 13 Haziran’a kadar sürecek. WPSA’nın başkanlığını 4 yıl süreyle üstlenecek olan Bilimsel Tavukçuluk Derneği’nin Başkanı Prof. Rüveyde Akbay, kongreye bilim adamı ve sektör temsilcisi 3 bin yabancı konuğun katılacağını bildiriyor.
Yazının Devamını Oku

Kadir Has’tan yanıt geldi

6 Haziran 2004
<B>‘AYIP olmuyor mu?’ </B>(4.6.2004) başlıklı yazımıza <B>Kadir Has’</B>ın vekili Av. Dr. <B>Levent Bıçakçı,</B> Genel Yayın Yönetmenimiz <B>Ertuğrul Özkök’</B>e gönderdiği yazıyla bir açıklama yaptı.Marmara Üniversitesi Senatosu’nun kamuoyuna açıklayarak ilan ettiği senato duyurusu çerçevesinde gündeme getirdiğimiz yazılara karşılık Has’ın avukatı Bıçakçı bize şunları söylüyor:

Marmara Üniversitesi’ne bağlı hastanenin yapılmasına başlandıktan sonra tahsisat yetersizliği nedeniyle inşaatın durması üzerine, dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in talebi ile Sayın Kadir Has Türkiye’nin en büyük hayırseveri olarak hiçbir karşılık beklemeksizin üç kez büyük miktarda bağışta bulunmuştur.

Sayın Kadir Has’ın cömert bağışlarına rağmen hastane inşaatının, devletin tahsisat yetersizliği nedeniyle tamamlanamaması üzerine, bizzat Marmara Ünivesitesi Rektörlüğü’nün isteği çerçevesinde müvekkilimiz bu kez Sayın Başbakanımızın konuyla ilgilenmesini basın yoluyla talep etmiş ve bu tesisin Marmara Üniversitesi’ne kazandırılmasına gayret göstermiştir.

Sayın Kadir Has’ın bu gayretleri nedeniyle Marmara Üniversitesi Rektörü ve yetkililleri, müvekkilimize minnettarlıklarını bizzat belirtmişlerdir.

Kadir Has Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin bu konu ile hiçbir ilgi veya alakası bulunmayıp, üniversitemiz Tıp Fakültesi öğrencileri mükemmel bir şekilde geniş imkánlarla kendi binalarımız ve kendi hastanelerimizde eğitim görmektedirler.

Gazeteniz çalışanı Yalçın Bayer, gerçek dışı haberini yayınlarken Sayın Kadir Has ile görüşme çabası içinde dahi olmamıştır.

Gerçek dışı hayali senaryoların haber adı altında sunulmasının basın ahlakına aykırı olduğu açıktır.

Yalçın Bayer verdiği haberlerin tekzip edilmediğini öne sürerek, ‘Sükût ikrardan mı geliyor?’ diye sormaktadır. Onurlu gazetecilik bu tekzibimizin yayınlanarak, halkın aydınlatılmasını zorunlu kılar.

Türkiye’nin en büyük hayırseverini hiçbir araştırmaya dayanmayan gerçek dışı haberlerle karalamaya kalkışmanın en hafif deyimiyle ‘ayıp olduğu’ mutlaktır.’

Yeniden doğan bir filozof

TÜRKİYE’de adı çok duyulan ama kim olduğu hemen hiç bilinmeyen Sinoplu Diyojen’den sonra Anadolu topraklarının yetiştirdiği ikinci büyük halk filozofu olan Sakallı Celal, 42 yıl önce bugün vefat etmişti. Çok sevdiği hocası Tevfik Fikret’in Aşiyan’daki kabrine yakın bir yerde yatan Sakallı Celal,Türkiye doğuya giden bir gemidir, içindekiler batıya gittiklerini sanırlar. Ve bunun için de doğuya giden gemide batıya doğru koştururlar. Türkiye’de ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir... Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür’ sözleriyle bugünleri adeta önceden görmüş gibidir. O Galatasaray Lisesi’nde Názım Hikmet’in hocasıydı... İşte böylesine büyük bir eğitimcinin kaybolup gitmesine Orhan Karaveli’nin geçen hafta Pergamon Yayınları tarafından yayınlanan ve ilk baskısı tükenen ‘Bir bilinmeyen ünlünün yaşam öyküsü-Sakallı Celal’ kitabıyla yeniden gündeme oturuyor. Bu kitabı okurken, Abdülhamid’in Bahriye Nazırı Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa’nın oğlu olan Sakallı Celal’in başından geçen inanılmaz olayları, çocuklara futbol oynattığı için başına gelenleri ve okul müdürlüğünden fabrika işçiliğine kadar uzanan ilginç yaşamını ve tabii bu arada dönemin en ünlü kadınlarıyla olan aşklarını öğreneceksiniz.

AB’ye giriş sınavı

AB Dışişleri Bakanları’nın bir araya geldiği Meis Adası’nda, Verheugen, bakanlara bir öneri sunar:

‘Sayın bakanlar, son aday ülkeler olan Romanya, Bulgaristan ve Türkiye dışişleri bakanlarına birer soru yöneltelim ve soruların cevaplarını bilen bakanların ülkelerini gelecek sene AB’ye alalım, ne dersiniz?’

Öneri kabul edilir ve Verheugen ilk sorusunu Romanya Dışişleri Bakanı’na yöneltir:

Sayın Bakan, Amerikalılar ilk atom bombasını kaç yılında kullandı, lütfen söyler misiniz?

- 1945 yılında.

- Romanya alkışlarla birliğe kabul edilir ve ikinci soru Bulgaristan Dışişleri Bakanı’na yöneltilir:

Sayın Bakan, ilk atom bombası nereye atıldı, lütfen söyler misiniz?

- Hiroşima’ya atıldı.

Bulgaristan alkışlarla birliğe kabul edilir ve üçüncü soru Türkiye Dışişleri Bakanı’na yöneltilir.

Siz de lütfen Hiroşima’da kaç kişinin öldüğünü, ölenlerin isimlerini ve adreslerini söyler misiniz?

Biliyor musunuz?

ESKİ Tekirdağ milletvekili Avukat Güneş Gürseler ile CHP’nin 16 yıl süreyle il başkanlığında bulunan Burhan Karaevli, Egemen Güngör ve bir grup partilinin ihraç istemiyle İl Disiplin Kurulu’na verildiğini... DİRENİŞ göstererek semtlerine 3. köprüyü yaptırmayan Arnavutköy Semt Girişimi’nin ‘Arnavutköy Şenliği’nin, bugün 12.00’de İskele Meydanı’nda yapılacağını (0212-265 67 95)...

Biliyor musunuz?

Mesaj panosu

ALMANYA
Konsolosluğu, vize alabilmek için yapılan müracatta devlet kurumu SSK’nın verdiği AT2 belgesini geçersiz sayıyor. Yerine de en az 160 dolar ödeyerek özel sigorta şirketlerine zorunlu sigorta yaptırmamızı istiyor. Bu uygulama ne kadar doğrudur?

İlham BİRİCİK

GÜNÜN SÖZÜ

‘Yüce Atatürk’ün kurduğu bir derneğin üyesiyim. Laikim, demokratiğim Atatürk’ün sayesinde buradayım ve buraya siyaseti karıştırmayacağım.’

(Türkiye Yarış Atı Yetiştircileri Derneği başkanlığını 456 oyun 309’unu alarak kazanan AKP İstanbul Milletvekili İnci Gülser Özdemir)
Yazının Devamını Oku

Atçılığı öldürmeyelim

5 Haziran 2004
<B>4000 </B>üyesiyle <B>Türk </B>atçılığının en büyük sivil toplum örgütü olan <B>Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği’</B>nin bugün Bakırköy Hipodromu’nda genel kurulu var. Başkanlık için bizzat Başbakan Erdoğan’ın onay verdiği AKP İstanbul milletvekili İnci Gülser Özdemir ile yetiştirici Ömer Halim Aydın yarışacaklar.

900 dolayında üyenin oy kullanacağı seçim, sektörde istihdam edilen 33 bin kişiyi yakından ilgilendiriyor. At yarışı müşterek bahisinde kayıt içinde görülen yıllık tutar 1 katrilyonu buluyor. Ancak at yetiştiricileri, Türkiye’deki at yarışlarından yapılan yüksek kesintinin dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediğini belirterek, ikramiyelerden düşük pay alan at yetiştiricilerinin bundan zarar gördüğünü savunuyor.

Bugün ikramiye kesintilerinden yapılan kesinti oranı % 60’ları buluyor.

SİYASİLER ANLAMIYOR

Gerek Jokey Kulübü gerek at yetiştiricileri, her dönemde olduğu gibi hükümete ve siyasetçilere yaşanan sıkıntıları anlatamıyor.

At yetiştiricilerin 18 yıllık başkanı olan Bahadır Gödek, bunu açıkça ifade ediyor; bu nedenle AKP İstanbul Milletvekili İnci Gülser Özdemir’e başkanlık önerisi götürmüş. Özdemir’in ‘Die for you’ adlı bir atı ile iki tayı var; ancak daha henüz piste çıkmamışlar. Başbakan’dan izin alarak başkanlığa soyunan ve bu arada adı belirli çevrelerde tepki gören Özdemir, ‘Atçılığın içindeyim; Kayseri’nin Uzunyayla’sında atçılığın içinde yetiştim. Atçılık geleneklerimizde olan bir şey. Sorunları gayet yakından biliyorum. Yüksek kesintiler karşısında atçılığımız ölebilir; bunların önlemini almamız gerekiyor; bu sorunlara çözüm bulmamız gerekiyor.’

Yüksek kesintiler nedeniyle şans oyunlarının internet üzerinden girdiğini, kayıtdışının arttığını söyleyen Özdemir, ‘Bu toplumumuzda sosyal yaralar açıyor. Başbakan’a bunları anlattım, o da ‘Sen bu işlerin üstesinden kalkabilirsin’ dedi. Ben de bu işe soyundum’ diyor.

AT YARIŞI NEDİR

Şimdiden, Jokey Kulübü’nün yöneticileriyle Tarım Bakanı Sami Güçlü’yü ziyaret ettiklerini, sorunların çözümü için bir komisyon kurulmasının kararlaştırıldığını, buna Maliye Bakanlığı temsilcisinin de katılacağını söyleyen Özdemir’e soruyoruz:

Atatürk’ün kurduğu Jokey Kulübü özelleştirilecek mi?

Ayrıntılı bir araştırmadan yapmadan bir beyanda bulunmak mümkün değildir. Yarış ikramiyeleri düşürülürse, atçılık da çöker. Dünyanın hiçbir yerinde %68 kesinti yoktur. Haralarımız bununla gelişir. Biz niye arap atı yetiştirip ihraç etmeyelim; başka ülkeler bundan 3-4 milyar dolar gelir sağlıyor.’

At yarışı kumar mıdır?

Hayır, şans oyunudur, toto, loto gibi... Bunun dışındaki oyunlar kumardır; yeraltına girmeye başladığında ciddi sosyal yaralar açar.

Atçılık sektörüne siyaset mi giriyor?

Atçılığın içine girmiş bir siyaseti değil, atçılığın sorunlarını çözecek bir siyasi anlayışı temsil ediyorum; yoksa AKP’nin atçılık üzerindeki etkinliğini arttırmak değil... Başkanlığı kaybetsem bile atçılığın yanında olacağım.

‘Yeni Oluşumlar’ adıyla AKP milletvekili Özdemir’in karşısına çıkan diğer aday Halim Aydın da, kavga etmek için gelmediklerini söylüyor. Derneğin atçılığın hiçbir sorununa çözüm bulamadığını belirterek, ‘Uyuyan devi uyandırmaya adayız. Projelerimizle atçılığın modern geleceğini oluşturacağız. Yoksa at yarışları ortadan kalkarsa en başta 33 bin kişi işsiz kalır’ diyor.

Yağda yine bir şeyler dönüyor

TRAKYA bölgesinden bir yağ sanayicisi dertli; ilginç şeyler anlatıyor:

Karadenizbirlik, Trakyabirlik gibi Türkiye’deki yağ piyasasının tanzimi için oluşturulmuş bir kooperatif birliğidir. Her iki birliğe de Hazine Dış Ticaret’ten sıfır gümrükle yağ ithal izni verilmiştir. Karadenizbirlik, İzmir gümrüğüne tonu CIF 680 dolardan mal ettiği 9 bin ton yağ getirmiş ve bunu hemen yine İzmir’de kurulu Küçükbay Yağ Sanayii A.Ş’ye 60 dolar komisyonla devretmiştir. Trakyabirlik sıfır gümrükle getirdiği yağı rafineri edip piyasaya satarken, Karadenizbirlik Genel Müdürü Ebubekir Türk neden farklı bir yöntem izlemiştir? Burada kollanan İzmirli firmanın, AKP’li bir bakanla yakın ilişkisi var mıdır?

Ayçiçek, soya ve mısırözü yağında fon %33 dolayında iken, sıfır gümrüklü imtiyazlı ithalle özel sektöre rant mı dağıtılmaktadır.’

Bunun altından mısır ithalinde olduğu gibi çok şeyler çıkabilir.

Kuşları da bitirin

TÜRKİYE’nin en önemli sulak alanlarından biri olan Meriç Deltası tespit edilen 455 kuş türünden 304’üne ev sahipliği yapıyor. Bu ölçüde zengin bir kuş yaşamı Avrupa’daki sulak alanların çok azında bulunuyor. Meriç Deltası, sadece kuşlar için değil, balıkların yumurta bıraktığı, yavru balıkların beslendiği ve geliştiği korunaklı alanlara sahip... Aynı zamanda 1. derece doğal sit alanı..

Kuş Araştırmaları Derneği uyarıyor:

Uluslararası Ramsar Sözleşmesi ve çok sayıda yasa ile koruma altına alınan deltadaki sazlıklar, ılgınlıklar ve sulak çayırlıklar biraz daha çeltik uğruna dozerlerle, kepçelerle talan ediliyor.

Ses veren var mı?

Patatesçinin feryadı

YAZACAKLARIM
bütün Ödemişli çiftçilerin derdi. Patatesin en kalitelisini yetiştiriyoruz ama hiç bu kadar rezil olmamıştık.

Bakın 200 bin liraya yetiştirdiğimiz patatesi 50 bin liraya bile zor satıyoruz. Kimse sesimizi duymuyor. Size yalvarıyoruz, yardım edin.

Refik KIRGAN

Biliyor musunuz?

CHP’den istifa eden İstanbul Milletvekili Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ün kuracağı partinin kurucular kurulunda yer alacak isimlerin, hiçbir kirliliğe bulaşmamış, kendi dallarında başarılı ve dürüst olarak bilinen kişilerden oluşacağını... İşadamı İbrahim Cevahir’in, Başbakan Erdoğan’ın katıldığı Ataköy’deki Dünya Göz Hastanesi’nin açılış töreni sırasında içinde silah ruhsatı ve ehliyetinin bulunduğu cüzdanını çaldırdığını...

Mesaj panosu

DİYANET
İşleri cuma namazında ‘Kıskanmayın’ hutbesi okutacakmış. Neden?

AKP ve Tayyip Erdoğan’ı kıskanıyoruz diye mi?

Deniz ALEN

SSK Levent polikliniğini, sabahtan akşama kadar aramamıza rağmen bir türlü randevu alamıyoruz. Ne zaman çözümlenecek?

Selahattin ÜNALAN

YILDIZPOSTA
Caddesi’nde yapılan kavşak çalışması sebebiyle yaya geçidi kaldırıldı. Yayalar için bir önlem alınamaz mı?

Sadun ÇEBECİ

GÖNÜL Birliği Yeşiller Partisi
bugün 12.00’de Dünya Çevre Günü sebebiyle Galatasaray Lisesi önünden Taksim meydanına yürüyecek.

‘BUSH gelme’ diyenler bugün 13.00’da Saraçhane’de buluşuyor.
Yazının Devamını Oku

DGM sanığı çağının tanığı

4 Haziran 2004
<B>DÜNYA </B>Gazeteler Birliği’nin (WAN) üç gün süren 57. Genel Kurulu ve 11. Dünya Editörler Forumu (WEF) başarıyla sona erdi. Bu süre içinde dünyanın gözü İstanbul’a çevrildi; 90 ülkeden 1000’den fazla gazete patronu ve gazeteci Türkiye’yi tanıdı; kafalarındaki Türkiye imajı değişti.

Türkiye’deki değişimin göstergesi WAN toplantısında açıkça görüldü. Daha birkaç yıl öncesine kadar böyle bir kongrenin Türkiye’de yapılmasında çekinceli davranan örgüt, yönetimde başkanvekili olarak yer alan Aydın Doğan’ın gayretleriyle buraya taşındı; sonuç itibarıyla çok da iyi oldu.

Gazete çalışanları ve çalıştıranlarının bir arada olduğu toplantılarda, dünya medyasının önüne çıkan en çarpıcı tablo, herhalde açış konuşmasını yapan Yaşar Kemal oldu.

‘Türkçe’de bir söz vardır; biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar. Biri yiyor, milyonlar bakıyor, kıyametin kopmasını mı bekleyelim’ sözünden bütün konuklar etkilendi.

Türkiye öylesine bir değişim süreci yaşıyor ki... 12 yıl önce DGM’de yargılanan Yaşar Kemal, bu toplantılarda ‘çağının tanığı’ olarak yer aldı.

Alman Der Spiegel dergisinde ve ‘Düşünceye Özgür-lük’ adlı kitapta yer alan ‘Zulmün Artsın’ başlıklı yazısında, etnik ve ırk ayrımına teşvik ettiği gerekçesiyle TCK’nın 312. maddesine göre yargılandı.

Daha sonra davayı AİHM’ye götürdü ve kazandı.

Oysa, bu konuşmayı yaptığı günde DGM’ler kaldırıldı.

Türkiye nereden nereye geldi.

Yaşar Kemal’le bu konuyu konuşurken;

‘O zaman DGM’de yaptığım savunma daha iyiydi. Kongrede yazılı metinden okurken heyecanlandım; irticalen daha iyi konuşurdum ama usul böyleymiş’ dedi.

Yaşar Kemal
bugün hálá dimdik ayakta duruyor; onu yargılayan mahkemeler ise artık yok.

NELER OLDU

Dünya medyasının kalbi İstanbul’da atarken, toplantının sonuçları ne oldu?

Toplantıların ana gündeminde şu soru ortaya çıktı; şiddetlenen TV ve internet rekabeti karşısında gazeteler ne yapmak zorunda?

Bu yolda yeni teknolojilerden nasıl yararlanılabilir? Bu konuda başarılı örnekler üzerinde duruldu. Örneğin, İngiltere’deki ciddi Independent gazetesinin büyük boyuttan tabloid boyuta geçmesi. Buna ‘compact edition’ adı veriliyor. Bu yolla tiraj alınabilir ama içerik zengileştirilemezse bunun bir yararı olabilir mi; görülecek.

Bu arada yeni dağıtım ve satış teknikleri patronlar açısından önemliydi.

Kamuoyunun pek algılayamadığı bir olay da şu: Gazete sahipleri ve genel yayın müdürleri, bir iki kez bir araya geldiler ama farklı sorunlarını görüştüler. Patronlar parasal ve teknik konuları görüşürken; genel yayın müdürleri ise gazetelerinde içerik açısından neler yapılabileceğini tartıştılar. Patronların sayısı 800’ü bulurken, genel yayın müdürleri 400 dolayındaydı.

Batıda uygulanan, genel yayın yönetmenleri ile yayıncıların ayrı ayrı olması genel kabul gören bir uygulama olduğu için herkesin bu modele yöneldiği dikkat çekti.

Bir başka önemli konu da; gazetelerin hayatta kalma mücadelesiydi... Dünyada genel olarak gazeteler tiraj kaybediyor; kesin bir çözüm ortaya çıkmış değil.

TV’ler karşısında reklam gelirleri düşüyor. 10 yıl kadar önce reklam pastası hemen hemen eşitti; ancak bu oran 2/3 oranında TV’ler lehine öne çıktı. Farkın daha da büyüyeceği görülüyor.

Çarpıcı bir tespit de; en temel haber kaynağı olan gazetelerin, TV ve internetin ardından üçüncü sıraya düşmesi... Yayıncı ve gazeteciler buna karşı çare aradılar; herkes bilgi ve deyenimlerini ortaya koydular.

Yazılı basın çıkış yolu arıyor.

Ayıp olmuyor mu?

MARMARA Üniversitesi Senatosu, 5 Mayıs’ta bir bildiri yayınlayarak, üniversitenin Maltepe-Başıbüyük Kampusu’ndeki hastane inşaatı ile ilgili olarak yer alan ve ilgililerce resmen tekzip edilmeyen haberler ve hastanenin geleceğine ilişkin yorumların üniversite camiasını rahatsız ettiğini açıklamıştı.

Taraflar sessizliğini hálá sürdürüyor.

Sükut ikrardan mı geliyor?

Bilindiği gibi Hastanesi, kendisine ait olmayan binalarda hizmet veriyor. Bayübüyük Kampusu’ndeki hastane inşaatı 13 yıldan beri ödenek yetersizliğinden tamamlanamıyor.

Bu arada Kadir Has, geçmişte hastanenin yapımı için bağışta bulunması nedeniyle bu yerin adına kurulu özel vakıf üniversitesine devrini istiyor. Nitekim bu konuda hemşerisi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü devreye sokmak istiyor, Başbakan Erdoğan’la görüşmek için. Ancak Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, bu yerin her ne isim altında olursa olsun başka bir yükseköğretim kurumuna veya benzeri bir kuruluşa devredilmesine karşı çıkıp tepki gösteriyor.

Bir yıldır öğrenci almayan KMÜ ancak tıp eğitimi vermekte ısrarlı; öğrenciler ise fakültelerinin kapatılmasından üzüntü duyduklarını söylüyorlar. ‘Bir üniversitenin kapatılmış fakültesinden mezun olmak hangi yararı sağlayabilir’ diyorlar.

Buna karşılık MÜ Tıp Fakültesi’nden bazı öğretim üyeleri, şu görüşü belirtiyorlar:

Kadir Has’ın davranışını bilim adına etik bulmuyoruz. Oraya yaptığı bağış yüzde 10’u zor bulmasına karşın buraya talip olabiliyor. Kamu adına yapılan bir bağış geri istenir mi? Dünyada her üniversite tıp fakültesi kurmaz. Örneğin; Harvard Üniversitesi’nin tıp fakültesi yoktur. KHÜ, tıp fakültesi açacaksa, öğrencilerini bu konuda uzmanlıklarını kanıtlamış İÜ ve Tıp Fakültelerinde okutturabilir. Zaten baştan aldığı öğrenciler bizim Marmara’nın tıp fakültesinde; hatta Türk Kardiyoloji Vakfı’nın hastanelerinde eğitim görüyorlar.

Başbakan’ın okuduğu bir üniversitenin Başıbüyük’teki tıp fakültesi binalarının inşaatının bitirilmesi için ödenek sorununu çözümlemek Maliye Bakanı Unakıtan’a düşüyor. MÜ Rektörü Prof. Tunç Erem de, inşaatın ödeneğinin artırılması için hükümet kanadıyla görüşüyor.

Marmara Üniversitesi öğretim üyeleri rahatsız eden bu durum karşısında Kadir Has’ın sessizliğini bozarak kamuoyuna inandırıcı bir açıklama yapması gerekmiyor mu?

GÜNÜN SÖZÜ

‘Bindirim değil, indirim bakanıyım.’

(Ulaştırma Bakanı

Binali Yıldırım)
Yazının Devamını Oku