Bu nedenle Türk TORAKS Derneği (TTD) tarafından 2020 Ekim ayında ilki düzenlenen ‘Halk İçin Akciğer Hastalıkları ve COVID-19 Kongresi’ bu yıl da 26-27 Şubat tarihlerinde düzenlenecek. 2 gün boyunca YouTube, Instagram, Facebook ve Twitter üzerinden canlı olarak yayınlanacak kongrede 50’den fazla uzman 25 konu hakkında halk sağlığı için halk ile bir araya gelecek. Kongreyi takip eden halkımız canlı olarak soru sorma imkânı yakalarken İngilizce olarak simultane tercüme de gerçekleştirilecek.
Ülkemizde 5 milyondan fazla astım, KOAH gibi kronik akciğer hastası bulunurken, akciğer hastalıkları dünyadaki tüm ölüm nedenleri arasında en ön sıralarda yer alıyor. Üzerine zatürre (pnömoni), verem (tüberküloz), akciğer damar tıkanıklığı (pulmoner emboli), akciğerde hava kaçağı (pnömotoraks), ağızdan kan gelmesi (hemoptizi) ile seyreden akciğer hastalıkları gibi ani gelişen hastalıklar da eklendiğinde bu sayı çok daha artmakta ve akciğer hastalıklarının toplumdaki önemi daha iyi anlaşılabilmektedir.
Kongreye başkanlık eden Prof. Dr. Füsun Topçu, pandeminin ikincil etkisi olan tedavi ve takiplerde gecikmeye dikkat çekti ve şöyle konuştu:
“Akciğerlerimizin koronavirüsten en yoğun etkilenen organımız olmasının yanı sıra pandemi döneminde bir ilk olan halk kongresinin mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaşabilmesini arzu ediyoruz. Kongre, bu yıl da çok dikkat çekici konu başlıkları içeriyor. Vatandaşlarımız bir çok soruya yanıt bulabilecektir.”
GÜNÜN SÖZÜ
“DOĞU’nun altı, Batı’nın üstü zengin; Doğu’nun üstü fakir, Batı’nın altı...” Ardından da ekliyor:
“PYD, FETÖ, PKK, DEAŞ’ın güneyde bir terör koridoru açmaya çalıştığını biliyoruz. Ürkecek miydik, ne yapacaktık? Gelecek nesle güneyimizde bir terör devletinin kurulduğu bir miras mı bırakacaktık!”
Serginin açılış davetiyesinde TAMEV Başkanı Dr. Erdal Atalay ile Düzenleme Komitesi Başkanı Prof. Süleyman Saim Tekcan’ın adları yer alıyor.
Trabzon’da üç kuşaktır süregelen resim geleneğinin örneklerinde 160 sanatçının 272 eseri yer alıyor. Bazı sanatçıların isimleri şöyle: Bedri Rami Eyüboğlu, Orhan Peker, Mustafa Ayaz, Burhan Uygur, Süleyman Saim Tekcan, Salih Turan, Kayıhan Keskinoğlu, Yusuf Katipoğlu, Muzaffer Akyol, Alaettin Aksoy, Nedret Sekman, Gönül Nuhoğlu, Aydın Ayan, Ursula Selderman Katipoğlu.
Türkiye’de ilk kez bir sergide bu kadar sanatçının adı ve resimleri yer alıyor. Bunun nedenini sorduğumuzda, Trabzonlu gazeteci İdris Akyüz, “Türkiye’deki ressamların yüzde 80’inin Karadenizli, bunun da yüzde 90’ının Trabzonlu olduğunu” söyledi.
Trabzonlu sanatçıları kutluyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
“NÜFUSUMUZ 85 milyon. Diyanet’in 138 bin personeline karşılık, mesleği bırakanlar ve yurtdışına gidenlerden sonra sadece 107 bin hekimimiz kalmış durumda. Yorumu sizlere bırakıyorum.” Prof. Dr. Bengi BAŞER
TİP 3. İTTİFAK YOLUNDA MI?
SİYASETÇİ
- Kıbrıs'taki Rumlar Yunanistan’a bağlanmak için ‘ENOSİS’ hayaliyle yanıp tutuşuyordu. 1955’ten sonra EOKA adlı örgüt kurup hem İngiliz yönetimine hem de Türklere karşı eylemlere başladılar. Türk mahallelerine saldırıyorlardı.
- EOKA’nın saldırganlığına karşı Kıbrıslı Türkler de örgütlenmeye başladı. İleride Kıbrıs’ın önde gelen siyasetçilerinden olacak Dr. Fazıl Küçük’ün de desteklediği direniş örgütleri kısa sürede gelişti. 1956’da önce Volkan örgütü kuruldu. Ardından 9 Eylül Cephesi, Kara Çete, Yıldırım, Kara Şahin ve Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği geldi.
- Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği ve Kara Çete daha sonra Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’na (TMT) dönüştürüldü.
- 23 Kasım 1957. Türkiye Kıbrıs Büyükelçiliği görevlisi Mustafa Kemal Tanrısevdi’nin evinde Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Mustafa Kemal Tanrısevdi, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı’nın adımını attı.
- Kıbrıslı Türkler arasında silahlanmanın az olmasının da etkisiyle silahlı direnişten ziyade ada sathına yayılan pasif bir direniş öngörülüyordu.
Tunus Askeri Ataşeliği’nde görevli yerel bir personelin işe iade talebiyle açtığı davada, görevli iş mahkemesi akıllara durgunluk verecek bir gerekçeyle personelin işe iadesine karar verirken, İstinaf Mahkemesi’nin yerel mahkeme kararını onaması ile skandal yeni bir boyut kazandı. Belirli süreli iş sözleşmesiyle Tunus Askeri Ataşeliği bünyesinde görev yapan yerel personel A.Ç., iş sözleşmesinin gerekçesiz olarak feshedildiği iddiasıyla Ankara 11. İş Mahkemesi’nde işe iade ve tazminat talebiyle dava açtı. Tunus Askeri Ataşeliği, A.Ç.’nin belirli süreli sözleşmeyle çalıştırıldığını ve hizmetlerinden memnun olunmamasından ötürü sözleşme yenilememe kararının Tunus Savunma Bakanlığı’nca alındığını ve Türk İş Kanunu’na göre ‘işe iade’ kararının verilebilmesi için aynı işyerinde en az 30 işçinin çalışıyor olmasının şart koşulduğunu, Askeri Ataşelik’te İş Kanunu’na tabi tek çalışanın davacı olduğu, bu nedenle talebin haksız olduğunu savundu. İş Mahkemesi’nin, SGK’ya yazdığı bilgi isteme yazısına gelen cevapta tek SGK’lı çalışanın davacı olduğu; Dışişleri Bakanlığı’nın cevabında ise, sadece Askeri Ataşelik değil Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilindeki Tunus Cumhuriyeti Misyonları’nın tamamında (Ankara’daki Büyükelçilik ve İstanbul’daki Başkonsolosluk) görevli Diplomatik ve Konsüler statüdeki yabancı personel sayısının 35, yerel personelin ise 11 olduğu belirtildi. İş Mahkemesi, Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen yazıya dayanarak, İş Kanunu’nun 18. maddesindeki 30 işçi ön şartının yerine geldiğine hükmederek A.Ç’nin işe iadesine karar verdi. Askeri Ataşelik, kendilerinin Tunus Büyükelçiliği’yle idari bağının bulunmadığını, öyle kabul edilse bile Türkiye’deki tüm misyonlardaki İş Kanunu’na tabi personel sayısının 11 olduğunu, İş Mahkemesi’nin büyük bir yanılgıyla, diplomatları da ‘işçi saydığını’ gerekçe göstererek İstinaf Mahkemesi’ne başvurdu. İstinaf mercii Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi ise bu açıkça hukuka aykırı kararı onarken, gerekçesiyle daha büyük bir skandala imza atarak, “... davalı ile Büyükelçiliğin Tunus Devletine bağlı olduğu, Türkiye ve yurtdışında aynı idari birime bağlı olarak çalışan işçi sayısına göre yasada yer alan 30 işçi sayısı koşulunun gerçekleştiği kabul edilmelidir...” şeklinde gerekçe oluşturdu. Onama kararının kesin olduğu belirtilen karara karşı Askeri Ataşelik Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunurken, Tunus Büyükelçiliği, Türk Dışişleri Bakanlığı’na nota vererek, bu skandal kararın izahını istedi.
GÜNÜN SÖZÜ
Sevgi, kariyer ve para mıdır?
“SON yıllarda tüm dünyadaki insanların sevgiden çok az bahsediyor olmaları, maddiyatın ön planda olması, para ve kariyerin, daha güzel evlerin ve arabaların peşine düşüp sevgiyi ve aşkı unutmuş olmaları aslında Sevgililer Günü’nün önemini daha da arttırıyor. Sevgi sözcüklerini unutmayın sakın.” Erdem KOCA
DR. YÜCEER, PAKOP’U İZLİYOR
CHP Tekirdağ Milletvekili Dr. Candan Yüceer, Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (PAKOP) yapılması planlanan, Ergene Havzası Koruma Alanı içerisinde yer alan birinci sınıf tarım arazisi niteliğindeki alanda çevre planı değişikliğine gidilmesini hukuku yok saymak olarak nitelendirdi. CHP’li Yüceer, “Tekirdağ’ın en verimli arazilerinin üzerinde Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulması kabul edilemez. Nitekim mahkeme daha önce bu proje için 2 kez yürütme durdurma kararı aldı. Buna rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ÇED olumlu raporu verdi. ÇED’in iptal davası süreci devam ederken, bu alanda çevre planı değişikliğini askıya çıkartarak hukuku pas geçip bir an önce yapılaşmanın başlanması hedefleniyor. Ergene halkını, çevrecileri yok sayarak bu ülkenin verimli topraklarını talan etmek isteyenlere karşı mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi.
Dr. Yüceer, konuyu Meclis gündemine taşıyarak Bakan Murat Kurum’a “Hukuka ve halka rağmen bu projede neden ısrar ediliyor. ÇED iptali için dava süreci devam ederken Bakanlığınızın çevre planı değişikliğini onaylamasının gerekçesi nedir?” diye soruyor.
EDİRNE GÖMÜT TAŞLARINDAN ‘OSMANLI HAZİNESİ’ ÇIKTI
Başkonsolos Buravov, gramofon atölyesine sahip olan Türk sanatsever Hüseyin Tanrıöven ve ailesini törenle Başkonsolosluk binasında ağırladı ve kendisine geleneksel Rus halk zanaatlarından ‘Gzhel’ desenli kahve takımını sundu.
Mühendis Tanrıöven, el yapımı gramofonu, Kasım 2015’te Suriye’de Rus askeri pilot Oleg Peşkov’un ölümü, Aralık 2016’da Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un suikast sonucu öldürülmesi ve Aleksandrov Rus Kızıl Ordu Korosu üyeleri dahil olmak üzere 92 kişinin ölümüne neden olan Karadeniz’deki uçak kazası gibi trajik hadiselerin anısına özel olarak tasarladığını söyledi. Gramofonun üzerinde Rus ve Türk bayrakları ile iki dilde bu bilgiler yer alıyor. Tanrıöven, kendisinin ve Putin’in müzik sevgisi ve tutkusunun olduğunu söyleyerek gramofon için şu ifadeleri kullandı:
“Bu, dünyada olmayan bir tasarım yani Türkiye’de bir tek ben yapıyorum. Özellikle Kızıl Ordu Korosu’nun uçağının denize düşmesi ve o insanların ölmesi beni çok üzdü. Çok güzel bir tasarım olduğunu düşünerek bunu Rusya Devlet Başkanı’na sunmak istedim. Benim için duygusal bir hareket oldu. Sayın Putin özellikle çok sevdiğim ve takdir ettiğim güzel bir devlet adamı. Sayın Başkonsolos’un davetine çok sevindim” dedi.
Türkiye’nin hukuk, demokrasi ve ekonomi sorunlarının temelinde yatan kök sebebin yargı sorunu olduğuna, bu sorunun hukukun üstünlüğü sorunu ile iç içe geçtiğine ve hepsinin çözümünün yargıda olduğuna inanan Daha İyi Yargı Derneği, Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü, dünya ekonomisinden aldığı payı ve toplumsal refahı kalıcı şekilde artırmanın, hukukun üstünlüğü ve kaliteli yargı ile mümkün olduğu inancıyla çalışıyor.
Çalışmalarında önce Türkiye’nin bir ‘orta demokrasi’ sorunu olduğunu tespit eden Daha İyi Yargı Derneği, bu konuda dernek çalışma grubunun katkıları ile hazırlanan kapsamlı ve ayrıntılı çözüm önerileri, derneğin kurucu başkanı Av. Mehmet Gün’ün kaleminden “Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolu: Yargı, Hesapverirlik ve Temsilde Adalet” adı ile kitap olarak yayınlandı.
Daha İyi Yargı Derneği, ‘Orta Demokrasi’ raporunda belirlediği ‘hukukun üstünlüğü’, yani ‘hesap verirlik’ sorununu çözebilmek için ise yargıda köklü reforma gidilmesi ve yargının kaliteli bir hale getirilmesi gerektiğini savunuyor. Dernek, bu savunu ile Türkiye’nin tarihi ve toplumsal gerçeklerinden yola çıkarak, üyelerinin ortak çabası ile Türk yargısının temel sorunlarına ilişkin bir dizi yenilikçi çözüm önerisi geliştirdi. Yargının kaliteli hizmet vermesi odaklı çözüm önerileri ‘A’dan Z’ye Türk Yargı Reformu’ adı ile kitaplaştırılıp Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanarak Türkiye ve dünya kamuoyunda tartışmaya açıldı. Kitaba ve önerilere şu linkten ulaşmak mümkün: https://www.dahaiyiyargi.org/adan-zye-turk-yargi-reformu/
GÜNÜN SÖZÜ
“BAKTIN hayatın tadını çıkaramıyorsun; tadını kaçıranı hayatından çıkar.” Bob Marley
‘DUMANSIZ, TÜTÜNSÜZ BİR DÜNYA İSTİYORUZ’Bugün Sigara Bırakma Günü
TÜTÜNÜN bilançosu tüm dünyaya çok ağır: Milyonlarca insan, 65 bin çocuk ve 3.5 milyon hektar alan yok oluyor.
Her yıl 8 milyondan fazla insan tütün kullanımı nedeniyle, 65 bin çocuk da pasif içiciliğe bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Tütüne bağlı ölümlerin büyük çoğunluğu ise tütün endüstrisinin yoğun reklam ve pazarlama taktiklerinin hedefi olan düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana geliyor.
Hoşsohbet, meclisinde herkesin bulunmak istediği biriydi. Eşi, dostu, çevresi çok genişti. Onunla birlikte Avrupa’da Türk gıda sektöründe bir neslin dönemi kapandı. Bu konuda yazılacak tarih kitapları hep ondan bahsedecek. Onun yarattığı misyonu şimdi ailesi devralıp bayrağı daha da yükseklere çıkaracak mutlaka. Onun hakkında pek çok yazı okuduk gazeteci dostlardan.
Yaşamı adeta film senaryosu gibiydi. Yıl 1961, yer İstanbul Tophane İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun önü. Sanat okulu mezunu Hilmi Selçuk çalıştığı firmanın parçası için yakındaki Kalafat Caddesi’ne gider. Firma sahibi “Birkaç saat sonra gel” der. O da vakit geçsin diye etrafı gezerken sıra olmuş kişiler görür. Hoşsohbet olduğu için kalabalığı merak edip aralarına girer. Sıradakiler Almanya’ya gidecekler ya. Onun da adı bir şekilde listeye yazılır. Bir süre sonra mektup gelir; “Hadi Almanya’ya gidiyorsun” derler. Yaş 27. “Biraz para kazanıp döner, atölye açarım” der ve Almanya’nın yolunu tutar.
Hamburg’da tersanede işe başlayan Bursa Orhangazili Hilmi Baba, para biriktirip vatana döner. Bir akrabasının tavsiyesiyle karpuz işine girer. 400 dönüm eker. İş beklediği gibi olmaz, batar. Yine Almanya’nın yolunu tutar, ağır bir kaza geçirdikten sonra hastanede yatarken gıda ticaretine atılmaya karar verir. O kadar büyür ki... 1968’de Hamburg, Hannover, Duisburg ve Frankfurt toptancı hallerinde satış yerleri vardır. 15 kamyonuyla mal yetiştiremez marketlere. Haksız rekabet, çok fazla büyüme gibi nedenlerle şirketini küçültür, daha sonra da kapatır.
Ama durmaz. Yine market açıp işe koyulur. Bir süre sonra kimsenin yapmadığı bir işe soyunur. Pastırma imalatı. “Ben zor işlerin adamıyım” diyerek kolları sıvar. Bu işi öğrenmek 80-100 bin Mark’a mal olur, ama öğrenir. Bugün artık Avrupa’nın dört bir yanındaki marketlerde ‘Öz Kayseri’ pastırması baş köşeyi alıyorsa rahmetlinin çalışkanlığı sayesindedir. Ürettiği pastırma “Alman Tarım Ürünleri Birliği” tarafından defalarca altın madalya ile ödüllendirilir. Çemeni Kayseri’den geliyor. Baharatı ise sır! Ürün çeşidine hazır işkembe ve dili de kattı daha sonra. Her yıl dönüşümlü olarak Köln ve Paris’te açılan Avrupa Gıda Fuarı “ANUGA”da onun ürünlerini teşhir ettiği dev standı, katılımcıların en önemli uğrak yeridir.
“Geriye dönüp bakınca ne görüyorsun?” demiştim bir defasında. “Dur bakalım, daha işin başındayız. Avrupa’da köklü deyince 100-150 yıllık firmalar var. Benim firmam da böyle olmalı. Hayat dalgalı deniz gibidir. Sakin günü de vardır. Dalgalı günü de. Moralinizi bozmayacaksınız. Yola devam” diyerek felsefi bir cevap vermişti. Seni dostların hiç unutmayacak.
Cenazesi yarın 11.00’de Frankfurt’taki Müslüman Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
GÜNÜN SÖZÜ
“MEMLEKET
Bugünkü duruma bir günde gelinmedi; krizin kökleri hayli derin, tarihçiler işi Ortaçağ’a Doğu Slav Devleti’ne kadar götürüyor. Bu yüzden Devlet Başkanı Putin, tek halktan bahsediyor. Ama o kadar uzağa gitmeye gerek yok. Yakın tarihte iki Almanya’nın birleşmesi görüşmelerinde Sovyetler Birliği Lideri Gorbaçov’un Batılı liderlere Belarus ve Ukrayna coğrafyasını kastederek bu bölgelerin kendileri için hayati önemi olduğunu, buralara yanaşmamalarını söylediği biliniyor.
Putin, ABD’nin Bulgaristan-Romanya-Ukrayna-Gürcistan vasıtayla Rusya’yı güneyden çevreleme politikası ürettiğini düşünüyor.
Herkesin merak ettiği soru şu: Ukrayna krizi nereye evrilir? Bu soruya, bugün itibarıyla bir cevap bulmak çok zor. Alman dergisi ‘Der Spiegel’, ‘Putin ne kadar ileri gidebilir?’ diye soruyor.
Rusya ‘askeri güç tehdidi’ni kullanıyor; batı da Rusya’ya karşı ‘caydırıcılık’ politikası izliyor. Ukrayna’yı işgal durumunda yaptırımların yol açacağı ‘yüksek maliyetler’ konusunda Rusya’yı uyarıyorlar.
Rusya’yı iyi tanıyan bir uzman bir süre önce şaka yollu, “Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u dinlemek istemiyorsanız Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile uğraşmak zorunda kalırsınız” diyordu. İngiliz devlet adamı Winston Churchill böyle durumlar için şöyle demiş: “Başınız kaplanın ağzındayken onu ikna edemezsiniz.”
Dileriz, dün Kiev’e giden Erdoğan’ın çabaları tansiyonu düşürmeye katkı sağlar.
GÜNÜN SÖZÜ
“