Esasında bir kültür yolculuğu. Balkan-Türk kadınının, Anadolu ve Balkan coğrafyasında yaşayan halkların yaşam kültürlerinin harmanlaşmış, mozaik olmuş zengin tarihini kostümlere akıtarak oluşmuş bir kültür etkinliği.
Biz bu yolculuğun ilk durağında Balkan coğrafyasında bulunan 12 ülkenin kostümlerini derleyerek Balkan kıyafet kültürü ile başladık diyebiliriz. Bu kültür yaşam tarzına, şarkılara, türkülere, giysilere yansımış durumda. Tarihe farklı bir yorum katarak iz bırakmayı hedefledik. Özetle ‘Rumeli insanı öyküsünü giyer’ diyoruz buna. Bu gösteri amaçlı bir defile değil. Bu gerçeğin, hâlâ devam eden kültürün izlerinin sergilenmesi.
7 TEMA SERGİSİ
Rumeli-i Şahane’de kostümler, dönem müzikleri eşliğinde yedi tema üzerinden sergilenecek. Sahnede göç, ayrılık, aşk, aile, savaş, barış gibi temalar ve bu temaların simgesi dönem kostümleri yer alacak. Balkan modasının temsilcisi Moda Tasarımcısı Müesser Kurt’un ilmek ilmek hazırladığı tasarım kostümleri ve Devlet Sanatçısı Özlem Abacı’nın sanatsal kurgusu eşliğinde izleyicilerle buluşacak. Bu defile Balkan kadınlarının hikâyesini anlatacak bizlere. Biz de bu hikâyeyi, tarihin günümüze seslenişini bu kez kumaşlar ve ilmekler aracılığıyla yaşayarak dinleyip izleyeceğiz.
Kültür Üniversitesi’nin ‘Akıngüç Oditoryumu’nda bu akşam sergilenecek etkinliğimizde 40 kostüm yer alacak. Her biri 100–150 yıllık kumaş ve modellerden eserler, sahnede Balkan kökenli mankenler tarafından sunulacak.
Tüm Balkan ülkelerinin ortak kültürü ile harmanlanmış kostümlerin birçok özelliğini paylaşmış isek, bu kültür defilemiz ile birlikte barışın huzur ve güzelliği ile ortak kültürümüz adına tüm dostlara selam olsun.
Ayla ERDİM-REV&RUYİADYönetim Kurulu Başkanı
Türkiye’de seyahat endüstrisi ile ilgili olarak 27 yıldır araştırmalar yapan Ekin Grubu, turizmde yurtdışından gelenleri ağırlamaya dayalı olan Türkiye’de hangi ülke ve pazardan paket tur ile kaç turist geldiği ve bu turistleri kimlerin getirdiğine ilişkin kapsamlı veriler içeren ‘incoming raporu’nu yayınladı.
Raporda, Rusya-Ukrayna savaşından dolayı pazarda daralma meydana geleceği, sayısal bazda önemli değişiklikler olacağı, 2021 yılında iki ülkeden gelen toplam 6.5 milyon turistin en azından bu yıl için söz konusu olmayacağı, o rakamların özleneceği belirtilerek, “Peki bu durum değişen dengelerin yeniden değişmesine neden olur mu?” diye soruluyor.
Raporu hazırlayan Ekin Grubu Araştırma Birimi’nin başındaki Fehmi Köfteoğlu şöyle diyor:
“Turizmi yurtdışından gelen turistleri ağırlamaya dayalı (incoming’ci) bir ülke olarak Türkiye’de bu pazar, uzun yıllardan beri başında Almanya’nın bulunduğu Avrupa ağırlıklı iken son yıllarda başını Rusya’nın çektiği Asya ağırlıklı hale geldi.
Türkiye’de incoming pazarının bir numarası artık ülke olarak Almanya, firma olarak da TUI değil. Almanya’nın yerini Rusya, TUI’nin yerini Türk kökenli tur operatörleri aldı.
Bu süreç ve gelişmeler incelenmeli, bu sürecin aktörleri iyi tanınmalı.
Bu durum incoming raporundaki verilerden açıkça görülüyor. Türk kökenli tur operatörleri Türkiye’nin turizmdeki gelişmesinde lokomotif işlevi görüyor.
Bu lokomotifin vagonları da çekerek yola devam etmesi için ayakta kalması gerekir.”
Ancak plan yapım yönetmeliğine aykırı işler yapılması dikkat çekti. Kartal Belediye Meclisi’nde bir üst ölçekli planda ticaret alanları yüzde 60, konut alanı yüzde 40 olarak onanması gerekirken tam tersi yapıldı. Ve Kartal ilçesine ilave 100 nüfusun gelmesinin yolu açıldı. İlçede AKP’li Meclis üyelerinin bu değişikliğe itiraz etmeleri dikkat çekti.
Plan yapım hiyerarşisine aykırı yapılan değişikliğin önemi planlanan alanda, 200-300 dönüm büyüklüğünde özel mülkiyetlerin olması en çok onlara yaradı. Ne yazık ki, ihtiyaç sahiplerine pek bir yararı olmadı.
İlginç olanı şu; her defasında İBB Meclisi’nde AKP’li üyelere “İstanbul’a ihanet ettiniz” diyen CHP sözcüleri, bu plan geçerken ‘sus pus‘ oldular nedense!
Buradan ne sonuç çıktı derseniz, İlçe Belediye Başkanlığı CHP’de ise her şey mübah! Merak edilir; daha önce dava açan Mimarlar Odası şimdi nasıl bir tavır alacak?
Bizi bizzat arayan siyasi kişi, İmar Komisyonu’nun CHP’li üyelerine telefon ve tablet dağıtıldığını söyledi. Biz inanmak istemedik. Bunun üzerine bunları kimlerin dağıttığının isimlerini verdi, bu da bizde gizli kalsın.
GÜNÜN SÖZÜ
“VİCDANLI ve dürüst olmak, hesaplı olmaktan iyidir. Hesap, insanı makam sahibi yapar, vicdan ise daha önemli bir işe yarar; insanı, insan yapar.” Friedrich Nietzsche
ASGARİ ÜCRETLİYE EK ZAM UMUDU
Kuraklıktan en çok tarım sektörünün etkileneceğini belirten Yıldız, ülkede sulama altyapısının eski ve ekonomik ömrünü doldurduğunu, kanalet hatlarının arızalı olduğunu, sulama altyapısının yeniden değerlendirilip daha verimli hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Su Şurası’nda ayrıntılı olarak ele alınan su yasasının çıkmasını beklediklerini belirten Dursun Yıldız, su yönetiminin koordinasyon içerisinde yapılması gerektiğini vurguladı. Havza ölçeğinde entegre su yönetiminin önemine dikkat çeken Dursun Yıldız, ulusal su planındaki hedefler dikkate alınarak, birbirini tamamlayan uygulamaların katılımcı, doğaya uyumlu, şeffaf bir yönetim anlayışı ile daha fazla zaman kaybetmeden yapılması gerektiğini ifade etti. Yıldız, “Zaman kaybetmeden Türkiye’de su yönetimi ele alınmalı. Bütün planlamalarımızı iklim değişikliğini dikkate alarak revize etmeliyiz. Su yönetimi dinamik bir iştir. Planlaması ve uygulamasıyla dinamik olmayı gerektirir” dedi.
Büyükşehirlerin, nüfusun yüzde 65’ine su ve atıksu hizmeti sağladığını ve su yönetiminde büyük fonksiyona sahip olduğunu belirten Yıldız, belediyelerin ilgili birimlerinin su yönetimi konusunda iklim değişikliği ile yaşanabilecek belirsizlikleri dikkate alarak çalışması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin altın değerindeki yeraltı su kaynaklarının yüzde 85’ini tahsis ettiğine, bunun büyük bölümünün de bireysel şahıs sulaması tahsisleri olduğuna dikkat çeken Yıldız, “Sulama kooperatifleri ve sulama birliklerinin kurumsal altyapısı güçlendirilmeli” dedi. Geçmişte sınırların petrol kaynaklarına göre belirlendiğini belirten Yıldız, bugün gerek savaşların çıkması gerekse savaşın duracağı yerin belirlenmesinde su kaynaklarının bulunduğu alanların etkili olduğunu vurguladı.
MÜSİLAJ YENİDEN GELEBİLİR
AVCILAR Belediyesi, 22 Mart Dünya Su Günü nedeniyle su kaynaklarına dikkat çekilmesi için biliminsanlarının katıldığı bir panel düzenlendi. Panelde Belediye Başkanı Turan Hançerli, “Bizler hâlâ yeraltı sularında ne aşamadayız ne kadar tükettik ne kadar zarar verdik, bilinmiyor” vurgulaması yaptıktan sonra İ.Ü. Su Bilimleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Meriç Albay, Marmara Denizi’ni etkisini altına alan müsilajın tekrar geleceğini belirterek şöyle konuştu: “Ne zaman gelir, bilmiyoruz. Ama şartlar oluştuğunda tekrar gelecek. Neden, çünkü biz 50-60 yıldan beri İstanbul çevresini sanayi şehri yapmışız ama atıklarını sürekli denize atmışız. Bugünden yarına bu işin bitmesi mümkün değil, yıllar sürecek; belki de 10-15 yıl.”
GÜNÜN SÖZÜ
“BU dönemde önemli olan aklımızı korumaktır. Aklımızı koruyalım... Öyle bir yere geldik ki artık aklımızı bile korumakta zorluk çekiyoruz.” İlhan SELÇUK
KURULTAY ÖZGÜVENSİZLİĞİ
CHP
Çırağan’da bir çınarı kesenlere karşı büyük bir savaş vermiş, kazanmıştım. Tek bir çınarın yaşamı için savaş vermiş bir belediyecilik anlayışından, ‘Hasta ağaçların tümünü keselim’ anlayışına geçilmiş olması kaygı vericidir. “Bana çınarlar kesiliyor, neden suskunsunuz?” diye soruyorlar. Ben de tarihe bir not düşmek ereğiyle bilgi sunayım istedim. Çırağan çınarları olarak bilinen bu ağaçların yaşamları çok çilelidir.
Ana yoldaki konumları nedeniyle, yeterince su-hava ve ışıkla beslenemiyor bu ağaçlar. Dilediklerince, gerektiği oranda gövde gelişimi gösteremiyorlar. Ana yolun doğu-batı yönünde az ışık alıyor oluşu, bu ağaçların ışığa ulaşmak için yukarı doğru şekilsiz boy atmalarına da neden oluyor. Toprağa güçlü bir kök sistemiyle bağlanmalarına bile izin verilmiyor onların. Altyapı-üstyapı çalışmaları denen kazılar nedeniyle hep örseleniyorlar. Günün birinde yıkılıvermek, yazgıdır onlara...
İstanbul’un bu görkemli ağaçlarından birini ‘bir otelin önüne kapı açmak’ gibi bir gülünç gerekçeyle kesmek isteyenlere, 1990 yılında ben, mühendis arkadaşlarım ile Park Bahçeler Müdürlüğü’nün tüm çalışanları direndik. Kesilmesinin önlenmesi için ben savcılığa da başvurdum, yardım istedim. Kesilmesini engelleyemedik ama bu ‘doğa suçu’nu işleyenleri cezasız bırakmadık.
Türk belediyecilik tarihine ‘Çırağan Çınarı’ olarak geçen, “Kent içinde bir ağacı kesenlere tarihte yazılmış, yargı tarafından uygun, yerinde görülmüş, suçludan zoralım yoluyla alınmış en ağır ceza” olan bu 50 milyon TL’lik ceza, tüm mühendis arkadaşlarımdaki ortak ‘doğa sevgisi’ duygularıyla yazılmıştı.
50 MİLYON CEZA
O tarihte 50 milyon Türk Lirası, 250 Cumhuriyet altınına eşdeğerdi. Yargı, bizi haklı buldu, Cumhuriyet altınının enflasyona karşı alınmış yerinde bir önlem olduğunu da onaylayarak, 250 Cumhuriyet altını karşılığı olan paranın anılan ağacı kesenlerden alınmasına, İBB’ye gelir kayıt edilmesine karar verdi. Bu uğraşımızın her aşamasında Belediye Başkanı Prof. Nurettin Sözen bütün çabamıza destek oldu, yeşili koruma adına hepimiz için soylu bir davranış gösterdi. 30 yıl öncesinin İBB’sinden, ağaçlarını kesen bir İBB görüntüsüne gelinmiş oluşu üzüntü vericidir.
İBB yöneticileri önce böyle bir uygulamayı kamuoyunu sıkça bilgilendirerek yapmalıydı, diye düşündüm.
Benim görev yaptığım yıllarda (1977-2004) bu çınarlar, özellikle öz odunu yıkımcısı ganoderma apolanatum adlı bir mantar türünün saldırısı altındaydı. Bu mantar türü, her tür kök-gövde yaralanmalarında, yara yerinden ağaca girer, çürüme başlatır, 10-15 yıl içinde ağacın içini tümüyle kaplar; ağaç dıştan sağlıklı görünse de gövde ile tepe tacını taşıyamaz olur, iç çürüme sonucu günün birinde yıkılıverirdi.
Prof. Akın, bir özet yaparsak altını çizdiği eksikleri özetle şöyle sıralıyor:
Yurtdışında yaşayan seçmenlerin temsiliyle ilgili hata yapılmıştır. Yurtdışında yaşayan yurttaşların oy verme hakları tartışılamaz. Ancak yurtdışı seçim bölgesi diye bir bölge tanımlamak, anayasa ve temsil teorisine aykırıdır. Yurttaşlarımız vilayetler temelinde temsil edilirler. Türkiye Cumhuriyeti’nde olmayan bir yer, seçim bölgesi olamaz.
Önerilen modelde Cumhurbaşkanlığı makamı 1961 Anayasasının gerisine çekilmiştir. Gerçekçi değildir. Makamın önemi açısından da yanlıştır.
1921 Anayasası, Anadolu İhtilali’nin anayasasıdır. Bunu anlamak için ilk dokuz maddeye bakmak yeterlidir. 1921’den sonraki anayasalarla, Cumhuriyetin dar kalıplar içine girdiği ifadesi yanlıştır. Bununla, Cumhuriyetimizi ‘yanlış cumhuriyet’ sayan görüşle, aynı çizgiye düşülmüştür. 1924 Anayasası, dar kalıpların değil, Atatürk Devrimlerinin Anayasasıdır. Kurucusu, Atatürk olan partinin bunu onaylaması düşündürücüdür.
Demokratik hukuk devletinde din ve vicdan özgürlüğü vardır ama bu laiklik değildir.
1921’den sonraki anayasalarla, Cumhuriyetin dar kalıplar içine girdiği ifadesi yanlıştır.
Bununla, Cumhuriyetimizi ‘yanlış cumhuriyet’ sayan görüşle, aynı çizgiye düşülmüştür.1924 Anayasası dar kalıpların değil, Atatürk Devrimlerinin anayasasıdır. Kurucusu, Atatürk olan partinin bunu onaylaması düşündürücüdür.
Protokolde, laikliğe gerçek anamda yer verilmemiştir. İttifak, din ve vicdan özgürlüğünü laiklik sanmaktadır. Buna göre, laikiğin yok olduğunu CHP de kabul etmiştir.
Satış teklifi, Ekrem İmamoğlu’nun Meclis’e havale etmesi ile gündeme alındı, ancak son anda 16 Mart günü geri çekildi.
Meclis üyelerinin itiraz nedeni şu: İlk satış ile şimdiki satış arasında mahkemenin iptal gerekçeleri komisyon raporunda aynı şekilde duruyor.
CHP İBB Meclis üyeleri ağırlıklı olarak satışa karşı. Daha önce karşı çıktıkları satışa ‘evet’ diyemeyeceklerini bizzat bizi arayarak anlattılar. Ancak İmamoğlu’nu destekleyen Meclis üyeleri ise satıştan yana gözüküyorlar. Yeni grup yönetimi de satıştan yana. Ancak eski Grup Başkan Vekili Fahrettin Kayhan’ın satışa karşı görüşü sürüyor. Kulağımıza gelen kulislere göre Canan Kaftancıoğlu’nun satışa karşı olduğu konuşuluyor. Bakalım kim geri adım atacak; İmamoğlu mu Kaftancıoğlu mu? Konunun genel merkeze kadar gideceği konuşuluyor.
HATAY EXPO 2021 1 NİSAN’DA BAŞLIYOR
ÇİN ve Avustralya’yla yarışarak alınan, İzmir ve Antalya’nın ardından üçüncü olacak botanik özellikli Hatay EXPO 2021, kapılarını 1 Nisan günü ziyaretçilere açacak. Önemli bitki, tarım, gastronomi şehirlerinden, çok kültürlü Hatay EXPO ana temasını ‘Medeniyetler Bahçesi’ olarak belirledi.
Mehmet Diktaş’ın kart koleksiyonu bugün İşkodra’da açılıyor
Rusya-Ukrayna arasında yaşanan savaş dünyanın son yıllarda bitap düşmüş toplumlarını iyice gerdi ve umutsuzluğa itti.
Savaşta evinden yurdundan edilen hatta canını kaybeden insanların yarattığı travmatik üzüntünün yanında hızlıca artan ekonomik kaygılar, pandemi sonrası büyük bir özlem ile beklenen mutlu ve özgür yaşamın sevincini yüreğimizde başlamadan bitirdi.
Yastayız!
En stratejik sektörlerin başında turizm geliyor. Gelecek 7-8 yıl içinde en az 100 milyon turist ve 100 milyar dolar döviz girdisi hesabı yapan sektörümüz milli ekonomimizin bir nevi garantörlüğünü üstlenmiş durumda. Burada Türk kökenli tur operatörlerinin gücü ve performansı bütün ülkeler tarafından takdir ediliyor, hatta bazıları tarafından kıskanılıyor. Rusya’da 30 yıldır faaliyet gösteren Anex, Coral ve Pegas ülkemizin en büyük uluslararası distribütörleri olarak daha düne kadar göz kamaştırıyordu. Onlarca milyon turist getiren şirketlerin değeri 300 milyon doların üzerinde bugün. Bu markalar aslında Türk turizmine mal olmuş şirketler. Bu tur operatörleri sayesinde Türkiye uluslararası pazarlarda hâkimiyetini kurmuş durumda.
Şimdi de savaş... Bu belirsizlik içinde stratejik sektörümüz turizmin en güçlü dağıtım kanalları özel bir karar ile koruma altına alınmalıdır. Operasyon ve işletme masraflarını karşılayacak maddi destek hemen verilmelidir. Ulusal markalarımızı korumalıyız.
Unutmayın!
Almanya pandemi sürecinde ülkenin en büyük turizm markası olan TUI için 3 milyar Euro kredi vererek markayı ayakta tutmayı başardı.
GÜNÜN SÖZÜ