Yalçın Bayer

Deprem için önlem almamak deprem kadar tehlikeli

24 Şubat 2017
ÇANAKKALE’nin Ayvacık ilçesinde 4.3 büyüklüğünde deprem oldu. Çanakkale’de geçtiğimiz günlerde yine çok sayıda deprem meydana gelmişti.

Yetkililerin açıklamalarına öncelik verelim; Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, İstanbul’da olası bir depremde felaket yaşanabileceği uyarısında bulundu (20 Şubat 2017). İstanbul depremi uyarısı! İşte, depremin büyüklüğü ve tarihini, İstanbul depreminin ne zaman ve kaç büyüklüğünde olacağı sorusunun yanıtını, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki verdi. Özhaseki, beklenen şiddetli depremde etkilenecek bölgeleri de açıkladı (26 Ocak 2017). Melih Gökçek: İstanbul’da suni deprem planlıyorlar. Gökçek, dış güçlerin ve FETÖ’nün İstanbul’da suni bir deprem yapacağı iddiasını tekrarladı (10 Eylül 2016).

Ya şakayız ya da arızayız!

Doğal afetler için öncesi ve sonrası kalıcı önlem geliştirmeyip, laf olsun oy dolsun duruşu sergileniyor. İstanbul’un deprem toplanma alanları imara açıldı. Fatih’ten sonra en çok caminin olduğu Beyoğlu çevresi, deprem toplanma alanı Taksim’de cami temeli atıldı.

İstanbul, dünya finans merkezi yapılacak diye, adeta siyasi ve ekonomik rant kaotizmine sokuldu. Ülke ekonomisinin görece lokomotifi inşaat sektörü, yap-sat boyutuna indirgendi; binlerce yılda uygarlıkların oluşturduğu efsane İstanbul silueti yok edildi.
17 Ağustos 1999 depreminin
18. yılında ‘öncesi ve sonrası için’ kalıcı önlem geliştirilmedi.

1999’da çıkarılan deprem yönetmeliğini uygulamayanlar, hâlâ kiriş ve kolon kesitlerini eski yönetmeliklere göre ebatlandıranlar ve hâlâ eski yanal yük katsayısını esas alanlar denetlenmedi.

Yapı denetim olgusunu

Yazının Devamını Oku

GSS dikiş tutmuyor

23 Şubat 2017
GENEL Sağlık Sigortası (GSS) bir türlü dikiş tutmuyor, yeniden revizyona gidiliyor.

Hükümetin TBMM’ye sevk ettiği torba yasa tasarısı içinde yer alan düzenlemeye göre, zorunlu aylık primler 53 liraya sabitlenecek.

Bakanlar Kurulu bu miktarı 4 kat artırmaya yetkili kılınacak.

Düzenleme prim borcundan ötürü sağlık hizmetinden yoksun kalan yurttaşları doğrudan ilgilendiriyor. Gelir testi yaptıramayan ya da GSS’den haberi olmayan, özellikle işsiz yüzbinlerce genç prim borcundan ötürü yıllardır hastane kapılarından dönüyor.

Yeni tasarıya göre, ailede kişi başı geliri asgari ücretin üçte birinden az olanların primleri yine devlet tarafından karşılanacak, bunun dışında kalanlar ayda 53 liralık zorunlu primi ödeyerek sağlık hizmetinden yararlanabilecek.

Yazının Devamını Oku

Referandum sürecinde cari giderler artıyor

22 Şubat 2017
‘‘İSTİHDAMI artırmak, işsizliği azaltmak, ekonomiye canlılık kazandırmak, üretimi artırmak vb. amaçlarla, plan ve programlardaki politika, hedef ve ilkeler doğrultusunda bazı mali teşvik (destek) tedbirlerin uygulandığı; bütçe olanakları çerçevesinde de sosyal devlet ilkesinin doğal bir sonucu olarak ülkemizdeki yoksul kesimler için sosyal yardımlar yapılmakta olduğu biliniyor.”

Emekli Mülkiye Müfettişi Mahmut Eren böyle diyor; istediğimiz çalışma üzerine şunları anlatıyor: “Ancak Anayasa Değişikliği Teklifi’nin TBMM Başkanlığı’na sunulmasından ve ‘2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nin kabul edilmesinden sonra, yaklaşık iki aylık süre içinde ‘Merkezi Yönetim Bütçesi’nin cari transferler bölümünden yapılacak harcamaları artırıcı nitelikte çok sayıda düzenlemenin gerçekleştirildiği; yasa, yönetmelik ve Bakanlar Kurulu kararları şeklindeki gider artırıcı bu tarz düzenlemelerin halen sürdürülmekte olduğu görülüyor. Referandum sürecinde ve bütçenin kabulünden sonra yapılmış olmaları nedeniyle dikkat çeken son iki ayda gerçekleştirilmiş bazı düzenlemeler özetle şöyledir:

1- 2017 yılındaki tarımsal üretime yönelik faaliyetlerde TCZB; esnaf ve sanatkârlar içinde Halk Bankası aracılığıyla faizsiz/düşük faizli kredi verilecek.
Mart ayında KOSGEB/TUBİTAK projeleri kapsamında 10.3 milyar TL sıcak paranın (can suyunun) piyasaya gireceği ifade ediliyor. Çiftçilerce tarımsal ürünlerin sigortalanması için ödenmesi gereken primlerinin yarısı devlet tarafından karşılanacak.

2- İŞKUR aracılığıyla 2017’de ilk kez işe alınacak olan işçiler için işverenlere yıl içinde; işçi başına toplam (ayda) 773.8 TL destek ödemesi yapılacak.

Yazının Devamını Oku

Avrasya Zirvesi’nde neler tartışılacak

21 Şubat 2017
MARMARA Grubu Vakfı’nın organize ettiği 4-6 Nisan tarihlerinde yapılacak olan 20. Avrasya Ekonomik Zirvesi’ne Arnavutluk Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanovic, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic ile KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı katılacak. Hırvatistan, Letonya, Moldova, Nijerya, Romanya, Sırbistan’ın ise önceki cumhurbaşkanları ‘Bilge Adamlar’ oturumunda konuşmacı olarak yer alacak.

Azerbaycan, Afganistan, Bosna-Hersek, Fas, Karadağ, Kosova ve Romanya’dan da bakan düzeyinde katılım olacak. Ayrıca Avrupa Parlamentosu, Birleşmiş Milletler, İslam Konferansı, EBRD, Viyana Ekonomik Forumu, Moldova Bilimler Akademisi, Bulgaristan Slavyani Vakfı, Slovenya Life Learning Academy de yüksek seviyede temsil edilecekler.

40 ülkeden politikacı, diplomat ve bilimadamlarının katılacağı zirve hakkında bilgi veren Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver şunları söyledi: 

“İstanbul’da gerçekleşecek bu yılkı zirvenin en önemli yanı AB’nin geleceğinin de tartışılması olacak.

Zira dünya büyük bir siyasal deprem yaşıyor. 1975-1985 arasında başlayan, Samuel P. Huntington’un 3. Dalga diye adlandırdığı demokratikleşme süreci sona ermişe benzemektedir. Onun yerine bir ters otoriterleşme dalgası dünyayı sarmaktadır. Popülist, nativist (yerlici), yabancı düşmanı (xenophobic) ulusalcılık temelinde seçmen desteği bulan hareket ve partiler adeta birer oy patlaması yaşamaktadır. Donald J. Trump’ın ABD’deki seçim başarısından sonra Fransa’da Marine Le Pen, Hollanda’da Geert Wilders’in, Almanya’da Alternatif Parti veya Avusturya’da Özgürlük Partisi gibi partilerin yakın zamanda gösterecekleri performans ister istemez endişe ile izlenmektedir. Acaba gelecekte hukuk devleti ile uyumlu liberal demokrasinin, sosyal adalet ve eşitliğin, özgürlükler ve insan haklarının ve liberal piyasa ekonomisi ile uyumlu serbest ticaretin yaşama şansı kalacak mıdır?

Şimdi gelişen milliyetçilik akımları gerçeğinden hareket ederek Avrupa kıtasının ve dünyanın bir 3. Dünya Savaşı’na gidip gitmeyeceğini sorgulamak zorundayız.

Şu bir gerçek ki AB için de yeni bir süreç başlamaktadır.

İngiltere’nin içinde yer almadığı bir birlik Avrupa’yı nereye götürür? Birlikten yeni kopmalar olur mu? AB’nin kurumsal yapısı değişir mi? Bunları ekonomik açıdan enerji noktasından ve yaşadığımız göç noktasından da ele alacağız.”

CAHİLCE KONUŞMA!

Yazının Devamını Oku

AB’ye neden giremedik

17 Şubat 2017
GEÇEN hafta Kıbrıs ile ilgili yazımızda KKTC’nin geçmişi ile bütünleşen isimleri sıralarken, Ecevit’in adını unutmuştuk. 57. hükümetin Devlet Bakanı ve İstanbul milletvekili Masum Türker hatırlattı. Bu arada Ecevit döneminde Türkiye’nin AB’ye kabulü sırasında Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin (GKRC) de aynı dönemde AB’ye girişi için onay verilip verilmediğini sorduk. Bir çalışma için süre istedi ve aradığında şöyle konuştu:

“Arşivler tarandığında Aralık 1999 gazetelerinin haberlerinde ve bazı köşe yazılarında Helsinki kararının alınmasının ardından Sayın Ecevit’in üç noktada itiraz ettiği görülecektir. Bu itirazlar, adaylar arasındaki ihtilafların çözüm şekli (özellikle Türkiye ve Yunanistan arasındaki ihtilaflar), Kıbrıs görüşmeleri tamamlanmadan, Türkiye müzakereleri tamamlanmadan GKRC’nin AB’ye alınmaması ve Ege sorunlarının çözümünün Türkiye üyelik müzakerelerinin başlaması için bir önkoşul olarak getirilmemesidir. Sayın Ecevit itiraz edilen üç konuda garanti verilmeden Türkiye’nin AB’ye aday ülke olması için kabul verilemeyeceğini açıklamıştır.

Bunun üzerine AB Konseyi Dönem Başkanı Finlandiya Başbakanı Sayın Lipponen gerekli garantiyi AB hukukunun bir parçası olarak yazılı bir mektupla vermiştir. Bu garanti mektubunu getiren AB Temsilcisi Solana ile görüştükten ve gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra Helsinki Kararı’nın kabul edilmesi Bakanlar Kurulu’nda itirazlarımızın garantisi şartı ile kararlaştırılmıştır.

Bu süreçte Cumhurbaşkanı Sayın Demirel, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ile Sayın Ecevit, ABD Başkanı Clinton ve Almanya Başbakanı Schröder ile görüşmeleri sürdürür. Gerekli garantiler alındıktan sonra üye ülke kararını onaylamak üzere Sayın Ecevit ve kurmayları Helsinki’ye gitmiştir. AB üyeliğine adaylık Türkiye tarafından KKTC garanti altına alınmadan onaylanmamıştır.”

Türker bir soru üzerine Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu’nun aynı andaki kararları sonucu Kıbrıs’a harekât düzenlendiğini de söyledi.

 

KADIKÖY’DE ‘İMAR’ ENDİŞESİ

 

KADIKÖY’

Yazının Devamını Oku

İşsizin parası nereye?

16 Şubat 2017
İŞSİZLERİN istihdamına yönelik başlatılan seferberlikte ‘İşsizlik Sigortası Fonu’ kaynak olarak kullanılacak.

İşyerinde ek istihdam sağlayan patronlar, sigorta primi ve gelir vergisinden muaf tutulacak. 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile İŞKUR’a kayıtlı ve 2017’de son üç aydır işsiz olan kişileri istihdam eden işverenler sigorta primi, gelir vergisi ve damga vergisi de ödemeyecek. Ek istihdam sağlayan işveren toplam 773 lira teşvikten yararlanacak.

Terörün ardından ülkenin en önemli sorunu olan işsizlik giderek artıyor. TÜİK’in dün açıkladığı rakamlara göre işsizlik oranı yüzde 12.1 olarak gerçekleşti. Bu oran son ayların en yükseği... Resmi rakamlara göre işsiz sayısı 3 milyon 715. Ancak İŞKUR’a kaydı olmayanlar, yani gizli işsizlerle birlikte 6 milyonu aşkın kişi yana yakıla iş arıyor.

Şüphesiz böyle bir tablo karşısında hükümetin istihdam seferberliğini başlatması iyi niyetli, olumlu bir adım... Ne var ki çalışanın ödediği prim ile oluşan İşsizlik Sigortası Fonu’nun seferberlikte kaynak olarak kullanılması doğrusu tartışılır.

Çünkü 2002 yılında kurulan, işçinin brüt ücreti üzerinden yüzde 1, işverenin yüzde 2, devletin de yüzde 1 oranında ödediği primlerden oluşan fonun asıl amacı, kusuru olmaksızın işini yitirenlere belirli süre maaş ödeyerek katkı sağlamak.

Yazının Devamını Oku

Rant çeteleri FETÖ el ele

15 Şubat 2017
İSTANBUL’un hafriyatı, inşaat sektörünün hızla artmasıyla birlikte cazibesi çok yüksek bir rant aracına dönüşmüştü.

Bu konuda çok sayıda yazı yazdık; Kemerburgaz’ın nasıl yağmalandığını ‘utanarak’ gündeme getirdik. Vurguncuları biliyorduk; o zaman Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Erdoğan Bayraktar, dönemindeki ‘götürücüleri’ bize anlatmıştı. Söz konusu ranttan daha fazla pay almak amacıyla “bürokrat, siyasetçi ve işadamı” birlikteliğinden oluşan hafriyat rantı çetesi, her türlü kılığa girmişti. Çıkmadıkları makam, çalmadıkları kapı bırakmamışlardı. Serbest piyasa koşullarına uygun ve ‘0 hatayla’ gerçekleştirilen hafriyat ihaleleri hakkında ortaya attıkları yalan ve iftiralarıyla ne yazıktır ki siyasi otoriteyi de yanıltmışlardı. Yasal değişiklikle oluşturulan ihalesiz sistemlerin yürürlüğe girmesinde ve söz konusu sistemde görev alacak kişilerin belirlenmesinde etkili olmuşlardı. Yetmemiş, ihaleleri başarıyla gerçekleştiren ve kamuya olağanüstü gelir sağlayan kadroları da etkisizleştirmişlerdi. Oluşturdukları tekelleşmeye ve yüksek fiyata dayalı ‘saadet zinciri’ ile kamu kaynağı olduğu yargı kararlarıyla da teyit edilen hafriyat gelirlerine tamamen el koymuşlardı. Bu da ormanları işgal edecek kadar ranta dayalı organizeli kaçak hafriyatı artırmıştı.

Hafriyat rantı çetesinin amaçlarına engel olabilmek için yıllar önce devletin en önemli makamlarına sunulan 01.12.2010 tarihli raporda bugün Belgrad Ormanı’nda yaşanan ve basın organlarında (Hürriyet ve A Haber) da manşet haber olan hafriyat sorununa “Hafriyat rantı çetesinin isteği doğrultusunda yürürlüğe giren ihalesiz sistemlerden dolayı yaşanacak yolsuzluk ve usulsüzlüklerin dışında ranta dayalı organizeli kaçak hafriyatın ormanları işgal etmesi de kaçınılmaz olacaktır” ifadesiyle alenen vurgu yapılmıştı.

İstanbul’daki hafriyat rantı, sadece çevre kirliliğine, orman işgaline ve yolsuzluklara neden olmamış; ahlak, adalet ve hakkaniyet duygularıyla birlikte vicdan, izan ve akıl melekelerini de tamamen yok etmişti. Öyle ki, en son haberlere konu olan ‘moloz ormanı’ dışında hafriyat kamyonlarının protesto eylemleri de dahil yaşanan diğer tüm olaylar ile kesinleşen 9 yargı kararıyla da doğruluğu teyit edilen rapordaki gerçeklere tamamen duyarsız kalınmıştı. Devleti soyan hafriyat çetesinin yerine çeteyle mücadele edenler kamu gücüyle acımasızca cezalandırılmıştı.

KİRLİ İLİŞKİLER


Yazının Devamını Oku

Yapana değil yaptırana bak!

14 Şubat 2017
ÜLKEMİZDE çarpık yapılaşma konusunda çok şey söylenir de kararlı bir şey yapılamaz. Ankara’dan Ömer Bekri adlı okurumuz bu konuda diyor ki:

“Bendeniz Ankara’da yaşıyor, ayda ortalama bir kere de işlerim nedeniyle İstanbul’a gidiyorum. Halaskârgazi Caddesi’nin Şişli-Osmanbey mevkisine denk gelen bölümündeki, sağda fotoğrafını göreceğiniz bina tam bir ‘hilkat garibesi’ niteliğinde. Binanın bu garip, hatta yüz karası halini sorduğumda, çevredeki esnaftan aldığım cevap şu oldu: ‘Ağabey, bu eski iki binanın ön cephesinin arka tarafını tıraşladılar, arka tarafından yükselen ‘modern’ görünümlü binaları da temelden oturtarak bu ‘eseri’ ortaya çıkardılar.’ Yani fotoğrafta görülen ön cephe tahminen 40-45 cm kalınlığında bir ‘şekil’. Mimarlık ve mühendislikle hiçbir alakam olmadığı için, binayı bundan 7-8 yıl önce ilk gördüğümde “Allah Allah, bu eski binalar, üzerindeki bu yükü nasıl taşıyor” diye çok safiyane, hatta aptalca bir de algı içine düşmüştüm. Meğerse cephenin arka tarafı tıraşlanıp, orada boşalan alana bu yeni binaları dikiyor ve tarihi binalara zarar vermiyorlarmış! Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir hikâye doğrusu. Bu tür binalardan, Osmanbey’den yukarıya, Şişli’ye doğru yürüdüğünüzde daha da fazla örnek görüyorsunuz. Hani bizde “yapana değil, yaptırana bak” derler ya. İşte bu yapı, bizim uluslararası mimari çevrelerinde ciddiye alınmamamızın nedeni olabilir. Uluslararası bir konferansta bu bina bir sunum ekranında belirirse uluslararası haklı üne sahip mimarlarımızın diyecek hiçbir sözü olamaz. Mahcup olurlar. Bu binanın 100 metre ilerisinde, yolun diğer tarafında ‘Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmadan önce, ordu komutanı olarak kaldığı ev’ yer almaktadır. Umarım sırada, bugün müze olarak kullanılan ‘o ev’ yoktur!”

Av. Ömer BERKİ

GEMİ İNŞA SANAYİMİZİ NİYE KALKINDIRAMIYORUZ

GEMİ inşa sanayi, gerek istihdam gerekse orta teknoloji gerektiren, tam bize uygun emek yoğun bir sanayi koludur. Gemi inşa sanayinde Türkiye’de, 2015 yılında kapasite düşerek 200 bin grostonluk (gt) bir kapasite oluşmuştur. Türkiye son 14 yılda bir kez 1 milyon tonluk kapasiteye ulaşmış, hep öyle olacağı varsayılarak uyunmuştur. 80 küsur irili ufaklı tersanenin Tuzla ve Yalova’da yoğunlaşmasına dışarıdan bakanlar, ‘kalkındık’ diye kendilerini avutmaktadır! 1 milyon gt’luk bir tersane işçi gücü 30 bin kişi civarındadır. Oysa Deniz Ticaret Odası istatistiklerine göre Türkiye tersanelerinde çalışan işçi sayısı 20 bin kişidir. Askeri tersanelerin tören amacıyla yaptıkları sayılı gemi ve kotra yapımı gerçeği yansıtmamaktadır. Gemi inşa sanayi ihracat geliri olan bir sanayidir. 1 milyon gt’luk geminin ihracat değeri 1 milyar dolar kabul edilir. Aşağıda dünya 2015 yılı gemi yapımcı ülkeleri görürsek dram anlaşılır.

1- Çin 25.1 milyon gt, 2- Güney Kore 23.272 milyon gt. (Çin yıllarca lider olan G. Kore’yi kovalayarak bu yıl geçmiştir. G. Kore’de en büyük tersaneler Hyundai tersaneleridir.), 3- Japonya 13.05 milyon gt, 4- Filipinler 1.86 milyon gt, 5- Diğer dünya ülkeleri kalan % 17’yi üretirler. Avrupa’da ise 485 bin gt ile Romanya önde gelmekte, Romanya’yı 206 bin gt ile Türkiye, Avrupa içinde gerilerden izlemektedir. Türkiye’nin esamisi bile okunmamaktadır. 2015 yılında gemi inşa sanayinde dünyada petrol fiyatlarının düşmesiyle büyük bir kriz oluşmuştur. Ama bizdeki kriz eskiye dayanmaktadır.

Bu durum karşısında kendileri birer gemi mühendisi olan Başbakan Binali Yıldırım ve Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Ahmet Aslan’ın, inşaat projelerine ayırdıkları zamanın bir kısmını gemi inşa sanayimizin hızla ayağa kalkmasına ayırmaları gerekmez mi? Türkiye’de inşaat mühendisi çoktur. Birinci elden yönetici mevkisinde olan gemi mühendisi 67 yılda bir kez olmuştur.

- Türkiye’nin gemi inşa istatistikleri yoktur. Gemi Mühendisleri Odası başta olmak üzere bu istatistikleri hazırlayıp yayınlamaları gerekir. Ben istatistikleri (google.com-global ship building countries) sitesinden aldım. Ne yazık ki Türkiye’de hangi tersane var, rakamlarını oradan aldım!

- Gemi inşa sanayi, sac üretiminin önemli bir sarf yeridir. Üretilen 1000 gt’luk geminin 500 tonu sacdır. Demir çelik, sadece inşaat demiri yapmak değildir. Öte yandan yaptığımız gemi motorları ve yan sanayisi önemli bir girdidir.

Yazının Devamını Oku