Böcek, göreve döndüğünün ilk günü (önceki gün) 20 dakika süreyle oturduğu koltuğunda hemen vekâlet verdiği, ‘hakiki CHP’li’ Mehmet Hacıarifoğlu’ndan vekâleti geri aldı, kendisi hastanedeyken yetkileri tırpanlanan genel sekreter avukat Cansel Çevikol Tuncer’e (Böcek’in Konyaaltı Belediyesi’nde siyaset yaptığı arkadaşı, kendisinden sonra Konyaaltı’na aday yapılmak istendi ancak Kılıçdaroğlu kabul etmedi) yetkilerini iade etti ve son olarak da Kemal Kılıçdaroğlu’na bir darbe indirdi.
Kendisi hastayken, büyükşehiri toparlasın diye Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla Ankara’dan Antalya’ya gönderilen eğitimci Hüseyin Karakuş’u genel sekreter yardımcılığından alan Böcek, böylece genel başkana karşı da kılıçları çekmiş oldu.
Aslında Böcek ile Kılıçdaroğlu arasındaki ilk gerginlik seçimin hemen arkasından yaşanmıştı.
TAMİNCE’NİN AVUKATI
Kılıçdaroğlu, danışmanlığını da yapan ve CHP’de ‘belediyeciliğin kitabını yazan adam’ olarak bilenen Hüseyin Karakuş’u büyükşehire genel sekreter yapmak istedi. Böcek bu teklifi reddetti ve bir dönem işinsanı Fettah Tamince’nin de avukatlığını yapan avukat Cansel Çevikol Tuncer’i genel sekreter olarak atayacağını söyledi.
Tuncer’in memuriyetteki süresi bu görev için yetmeyince, Böcek hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, hem de ‘ata dostum’ dediği Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan yardım istedi. Bu iki desteği yanına alan Böcek’in isteği 6 ay sonra gerçekleşti.
Uzun süredir Antalya Büyükşehir’in mevcut bir bakanın adamları tarafından yönetildiğine dair söylentiler dolaşıyordu. Genel sekreter Tuncer’in de bu kadroya destek olduğu dillerden düşmüyordu. İşte Böcek hastalanınca CHP Genel Merkezi’nin de eline fırsat geçmiş oldu ve Tuncer’in yetkileri tırpanlandı.
Ancak bu durum
Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, “Havalar böyle giderse tehlike ve risk büyük kentlerden Anadolu kentlerine de yayılır, sonra ne mi olur? Tarımsal kuraklık başlar” dedikten sonra şu bilgileri aktardı:
“İstanbul’da Avrupa yakasındaki barajlar Terkos hariç boşaldı.
Avrupa yakasında kullanılan suyun yarısından fazlası Asya’dan basılıyor.
Bakanlık ve İSKİ böyle bir dönemde su sıkıntısını halka yansıtmamak için çok çalışıyor. Ancak stoklardaki suyun miktarı belli. Talep kısılmazsa kısa sürede onlar da biter. İşimiz kış ve ilkbaharda düşecek yağışa kalır.
Ancak onlar geldiğinde baraj depoları boş olacağı için belli bir seviyeye kadar doldurur. Bu durumda 2021 yılı su yönetimi açısından çok zor geçer. Tabii ilave tedbirler alınır ama maliyeti yüksek olur.”
SU YÖNETİMİ OLMAZSA
Dursun Yıldız, uzun süredir sözünü ettiği ‘İstanbul’da katılımcı su talep yönetimi’nin hemen başlatılmasını, ‘kuraklık eylem planları’nın raftan indirilmesi gerektiğini söyledi.
“Orta ve uzun dönemli tedbirlerde eksiklik çok ama onlar sonraki iş. Bu dönemi en az hasarla atlatmaya çalışmalıyız.
Yağışlar yetersiz, Türkiye büyük bir kuraklığa doğru gidiyor.
Yeni su/tarım yılı 1 Ekim’de başladı. Yağışlarda bir önceki yıla göre tüm bölgelerde ortalama yüzde 20 azalma var. Son 2.5 aylık durum ise hiç iç açıcı değil.
Bu yılın ekim, kasım ve aralık ayındaki yağışlar, geçen yıla göre ortalama yüzde 50 daha az. Bu oran Edirne’de yüzde 90.
Bazı bölgelerde toprak tavını bulmadığı için ekim yapılamıyor.
İklimbilimciler, yapılan gözlemler ve analizlere dayanarak geçen sene bu kuraklığın gelebileceğini söylemişti.
2021 ZOR GEÇECEK
Kuraklık kapıyı çalmıyor, artık kapıyı kırıyor.
Su her zaman çok önemli ama bugünlerde daha çok önemli. Barajlarımızın ancak üçte biri dolu, yeraltı suyu seviyeleri düşük.
COVID-19’a karşı aşı geliştiricilerinin, 2021’in sonuna kadar dünya nüfusunun üçte biri için yetecek doz yapabileceklerini tahmin ediliyor. Yazıda şöyle deniyor:
“Kuzey Carolina, Durham’daki Duke Küresel Sağlık İnovasyon Merkezi’nin tahminlerine göre, düşük gelirli ülkelerdeki insanlar aşılama için 2023 veya 2024’e kadar beklemek zorunda.”
Londra’daki yaşam bilimleri pazar analitiği şirketi Airfinity’nin CEO’su Rasmus Bech Hansen, üreticilerin kısa vadeli üretim tahminlerini zaman içinde azalttığını da söylüyor. Ancak yaygın dağıtıma en yakın görünen üç aşının üreticileri -AstraZeneca, Pfizer ve Moderna- 2021 için 2.6 milyar ila 3.1 milyar insanı kapsayabilecek 5.3 milyar doz üretim kapasitesi açıklıyor. Buna Rus ve Çin aşıları da ilave edilirse ne kadar olur bilmiyoruz...
Avrupa Birliği’nin 27 üye devleti, diğer beş zengin ülke ile birlikte, bu kapasitenin yaklaşık yarısını ön sipariş vermiş. Bu ülkeler, küresel nüfusun yalnızca yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturmakta. Artık gerisini yorumlamak size ait... Türkiye’nin artık bu yüzden, rakamlar azdı çoktu, maskem gelmedi gibi kısır çekişmeleri bırakıp bir an önce aşı geliştirip üreten ülkeler arasına girmesi gerektiğini defalarca bu sütunlarda yazdık. Dün de yazmıştık. Türkiye, Erciyes Üniversitesi ve Koçak Farma ile birlikte bir aşıyı geliştirmeye çalışıyor. İnsan denemeleri başladı. Umarız bu çalışma Türkiye’de beşeri aşı konusunda bir çığır açar...
PETROLDE GERİ ADIM ATMAYIZ
TÜRKİYE, Akdeniz’de petrol aramayı durduruyor mu? Arkasında bir yaptırım olabilir mi?
Araştırmacı Ferruh Değirmen diyor ki:
Bu konudaki gelişmeleri yakından takip eden Almanya’daki gazeteci dostumu aradım. Almanya’da 400 aşı merkezi kuruluyormuş. Ordudan yardım da istenmiş. Tabii onlar BionTech/Pzifer aşıyla başlayacaklar. Aralık ortasında aşı başlıyormuş. Onların da ilk hedefi öncelikle sağlık personeli, risk grupları, yaşlılar vs...
SORUNLAR BİTMEYECEK
Dostlar soruyor... “Yalçın Bey, aşı olacak mısınız?” Hemen peşinen söyleyeyim. Ben ve eşim aşı olacağız. Bu kadar net. Türkiye’ye önce aralık-ocak-şubat ayında Çinli Sinovac şirketinden 50 milyon doz inaktif virüs temelli CoronaVac isimli klasik bir aşı gelecek açıklandığına göre. Bu inaktif virüs temelli klasik bir aşı. Türkiye, Endonezya ve Brezilya’da denendi. Ciddi yan etkisi görülmedi. Uğur Dündar önceki akşam Halk TV’de ilk aşıyı olmak üzere başvurduğunu açıkladı.
Ayrıca bu virüse karşı tek çare aşı. Ancak aşı bulundu ama tehlike henüz geçmedi... Her şey normal seyrederse aşılamaya 14 Aralık’ta başlanacak. Bu aşının iki doz halinde yapılması, kanda antikor oluşturması birkaç hafta sürecek. Bu yüzden ‘maske, mesafe ve hijyen’ kuralına devam edeceğiz. “Aşı geldi, dertler bitti” yok, bunu da peşinen söyleyelim. Aşı rahatlatacak ama her şey değil. Bunu da bilelim.
GÜNÜN SÖZÜ
“BAZEN sadakat, yapmak istediklerinin önüne geçer. Bazen anlatacağın şey senin sırrın değildir.” Stephenie Meyer
YAZ SAATİ HESABI
Keskin, Cumhurbaşkanı’nın esnaf ve sanatkâra dönüp bakmasını talep ettiklerini bildirirken “Süpermarketlere pandemi de giremiyor, devlet de giremiyor” deyip şunları ekledi:
“Seçim günlerinde bizimle beraber olanları, kötü günde, hastalıkta da görmek istiyoruz.”
DEVLETİMİZ ACİZ DEĞİLDİR
TÜRK Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, kamuoyunda yer alan “Meslek liselerinde sıkıntılar yaşanıyor, canlı derse öğrenci gelmiyor, ek ders ücreti kesiliyor, ek ders ücreti ödemelerinde illere göre ve hatta okullara göre farklı yorumları görüyoruz” şeklindeki açıklamalar üzerinden değerlendirmede bulundu ve özet olarak dedi ki:
“Devletimiz öğretmenin üç kuruşluk ek ders ücretini ödemeyecek kadar aciz değildir.”
Herkes perişan, yoksulluk diz boyu...
CHP ÖZÜNE DÖNMELİ
SADETTİN Tantan
Salgının ne zaman biteceğinden ziyade, yeni normale ne zaman döneceğimizdir soru. Salgının ikinci dalgası, sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı daha şiddetli vuruyor. Sayılar ortada. Bir kısmı asemptomatik, hafif atlatan olsa bile 30 binlere dayandı. Etrafa bakıyoruz. Herkesin gözünde bir endişe, korku. Çorlu’daki bir aile dostumuza da bulaştı, yüreğimiz ağzımıza geldi, neyse ki atlattı... Ama asıl sorun sağlık sisteminin kapasitesi. Bunu unutmayalım.
Almanya’dan bir dostumuzla dün telefonla konuştuk. Vaka sayısı orada 20 bin civarında. Ama ölüm oranı bize göre çok yüksek. Yaşlı nüfusun etkisi var. Her ölüm bir can. Çok Türk de vefat etmiş oralarda. Almanya yarım karantina uyguluyor bizim gibi salgını yavaşlatmak için. Tam kapanma mümkün değil. Dostumuz Almanya’daki Sueddeutsche Zeitung gazetesindeki başmakaleyi okudu bize. Makale “Siyaset sınıra dayandı” diyor. “İlk dalgada halkta belirsizlik, korku hâkim olduğu için iktidardaki siyasetin taleplerine herkes uydu. Ama şimdi insanların yılgınlık, bıkkınlık, ekonomik kayıpları yüzünden siyasetin işi zor” diyormuş. Bizdeki gibi. Kurallara uyan azaldığı için vaka artıyor.
MERKEL: AKLINIZI BAŞINIZA ALIN
Dünyanın en güçlü ekonomilerinden birine sahip Almanya’da Şansölye Angela Merkel, perşembe günü halka yaptığı çağrıda, korona yüzünden hükümetin aşırı borçlandığını söylemiş ve salgından etkilenenlere verilen desteğin de bir sonu olduğunu hatırlatmış, bu yardımların ilelebet sürmeyeceğini söylemiş. Yani “Nicht bis ultimo” terimini kullanılmış. Bir yerde “Aklınızı başınıza alın” demiş... Biz de artık “rehaveti”, “Bana bir şey olmaz” fikrini bırakalım. Bu salgının yayılmasını durdurmak için maske, mesafe ve hijyen kuralından taviz vermeyelim. Rehavet buraya kadar.
GÜNÜN SÖZÜ
“‘FETÖ’nün Üvey Çocukları-Fethullah Gülen Öldü’ kitabını yazan ben, tehdit altındayım. Vali beye duyuruyorum: Ben Ankara’da oturuyorum, eski milletvekili, araştırmacı ve yazarım.” Tevfik DİKER.
‘Antalya’yı Silikon Vadisi yapacağız’
Bu salgına karşı tek çare, aşı. Prof. Dr. Uğur Şahin ve Prof. Dr. Özlem Turacı’nın sahibi oldukları BionTech ile ABD’li ilaç şirketi Pfizer’ın ortaklaşa geliştirdikleri aşı yarışta ipi ilk göğüsledi. Ardından Çin, İngiliz ve ABD’li şirketlerin geliştirdiği aşılar da peyderpey geliyor. Bunlar umut verdi insanlığa.
Aşı tamam da, başta herkese yetecek kadar yok. Her ülke kendisi kurtaracak miktarda doz aşı tedarik etmeye bakıyor. Savaş gibi. Herkes kendi cephesini tahkim ediyor. Türkiye de aynı çabayı gösteriyor. Bunun için aşı tedarik kavgası da çok büyük.
Aşı, ilaç, dünyada hep stratejik ürünler olmuştur. 30 yıldır aşı ithal eden Türkiye’de şimdi beşeri aşı geliştirme çalışmaları sürüyor. Önce meslektaşımız Muharrem Sarıkaya 23 Ekim 2010 günü Habertürk’teki köşesine şöyle yazıyor:
‘O günlerde tartıştığım dönemin Sağlık Bakanı merhum Halil İbrahim Özsoy, dışardan 25-50 Cent’e satın almak varken, neden 2 dolar harcama yaparak aşı üreteceklerini sorgularken, ‘Stratejik de onun için’ yanıtını vermiştim. Bakan Özsoy da ‘dünyada aşı üretenlerin çoğaldığını, dolayısıyla stratejik ürün olmaktan çıktığını’ söylemişti. Merhum Özsoy üç dönem ANAP’dan Afyon milletvekilliği, 1997–1999 arası Sağlık Bakanlığı yapmış. Yorumu size ait.’ Türkiye’de 15 civarında yerli aşı projesinin devam ettiği açıklandı. Bunlardan Erciyes Üniversitesi’nde Aşı Araştırma ve Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde geliştirilen ‘ERUCOV-VAC’ aşı adayı sanırız öne gidiyor. Birkaç gün önce ilk fazda 44 gönüllüye uygulandığı bildirildi. Koçak Farma’da GMP şartlarında üretimi yapılan inaktif aşı adayını başarıya ulaşacağını umuyoruz. Teknoloji tüketicisi olduğumuz aşikâr. Ama üreticisi olmalıyız. Bu aşı da umarız tıp alanında örnek olur. Almanya’da yaşıyorum. Almanca bir deyiş var: ‘Not macht erfinderisch’, yani ‘Zor durumlar insanı yaratıcı yapar’. Bu da böyle bir şey oldu galiba. Dünyanın salgın ile birlikte bilginin çok değerli olduğu bir türbülanstan geçtiğini unutmayalım.”
GÜNÜN MESAJI
“‘REFORM’ adı altında ne yapıldıysa bizi geri götürdü. Ben hukuk reformu değil, devrimi bekliyorum. İktidardan reform konusunda hiç umudum yoktur.”
Avukat Celal ÜLGEN
‘KEŞKE HAKLI ÇIKMASAYDIM’