Veli Şakır

Aktif eğitim modelinin babası

25 Ekim 2008
EĞİTİM sistemi... Ezberciliğe yol açtığı, araştırmaya yöneltmediği ve öğrencilere hazır bilgilerin sunulması dolayısıyla eleştirilen bir yapı. Oysa ki yanı başımızdaki bir üniversitede yürütülen farklı bir sistem. "Aktif Eğitim Modeli"... Ve bu modeli uygulayarak başarılara imza atan Dokuz Eylül Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı ile model ve şimdiki günleri hakkında söyleştik. Aktif eğitim modeli ile ilgili önemli çalışmalara imza attınız. Kısaca bahsedebilir misiniz?

- Değişen dünya ve bilgi toplumu yeni insan ve eğitim anlayışını dayatmaktadır. Günümüzde; bilgili, bilgiye ulaşabilen ve sürekli öğrenen, iletişim kurabilen, sorun çözen, yaratıcı, bilimsel ve yapıcı düşünen, insanlık ve çevreye duyarlı, mesleksel değerlere ve etiğe önem veren insana ihtiyaç vardır. Bu özelliklere sahip insanları yetiştirebilmek için; öğrenci merkezli ve etkin öğrenme temelinde, sorun çözme becerisini ve eleştirel düşünceyi geliştiren, bilimsel düşünce ve araştırma yaklaşımlarını kazandıran, mesleksel becerilerde yetkinleştiren, iletişimi geliştiren, mesleksel değerler ve etik bakışı kazandıran, insanlık ve çevre sorunlarının tartışıldığı bir eğitim modeline ihtiyaç vardır. Ve yanıt ise Probleme Dayalı Öğrenme (PDÖ)’dir. PDÖ, rasyonalist eğitim geleneğine dayanır. Dolayısıyla bilişsel psikoloji kuramlarından etkilenmiştir ve kökleri, Dewey’in (1929) bağımsız öğrenme ve Bruner’in (1959) öğrenmede içsel güdülenmenin önemi kavramlarına dayanır. Aktif eğitim modeli ile öğrenciler kendi eğitiminin sorumluluğunu alarak, sorgulayıcı, sebeb-sonuç ilişkisi kurabilen, analitik ve eleştirel düşünce sistematiğine sahip insanlar olarak yetişirler.

1977 yılında bir ilke imza attık

Avrupa’daki eğitim sistemi ile ülkemizdekini karşılaştırdığınızda İzmir’i nerede görüyorsunuz?

- Avrupa’daki sistemle Türkiye’deki değil ama Dokuz Eylül Üniversitesi’nde aktif eğitim yapan birimlerin eğitimi aynı paraleldedir. Hatta bazı noktalarda Avrupa’dan önde olduğumuz yerler var ve Almanya’daki Aachen Üniversitesi ilk olmak üzere eğitimi ihraç bile etmiştik. Türkiye’de araştırma ve projeye dayalı eğitim sistemi yoktur. Bilgiler, öğrencilere hazır sunulur. İstihdama yönelik okullaşma politikası oluşturulamamıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi ise öğrencilerine zihinsel yetilerinin geliştirilmesiyle analitik düşünce becerileri kazandıran, araştıran, sorgulayan, tartışan bireyler olmalarını sağlayan, kendi sorumluluk ve motivasyonuyla öğrenmeye yönelik eğitim modelini tercih etmiştir. Ve 1997’de Türkiye’de bir ilke imza atarak, ülkemizin gereksinim duyduğu insan modelini yaratacak "Aktif Eğitim" modelini tıp fakültesinden başlayarak uygulamaya koymuştur. Bugün Türkiye genelinde birçok üniversite ve eğitim kurumunun yanı sıra Avrupa’ya ihraç ettiğimiz "Aktif Eğitim" örnek model haline gelmiş ve tercih edilir olmuştur. Yine geçtiğimiz dönemlerde modelimizi Ankara Üniversitesi’ne de vermiştik. Bu modelle eğitilen alan öğrencilerin Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sonuçları açıklandı. Ortaya çıkan sonuç ise şuydu: Ankara Üniversitesi TUS’da şimdiye kadar ulaşamadığı başarıyı elde etti. Bu başarıya ise "Aktif Eğitim" modeliyle ulaşıldı.

Her kademede görev

1947’de Adıyaman’da doğdu, ilk ve orta öğrenimini Malatya’da tamamladı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1973’de mezun oldu, 1977’de Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, 1982’de doçent, 1988’de profesör oldu. 100 civarında bilimsel makalesi ve 100 civarında bilimsel bildirisi olan Alıcı’nın omurga cerrahisi konusunda da kitabı yayınlandı. Turkish Spinal Surgery adlı derginin 18 yıldır baş editörü olan Alıcı, omurga cerrahisi konusunda ikisi uluslararası olmak üzere 6 patente sahip. Türk Omurga Cerrahisi ve Tıp Eğitimini Geliştirme derneklerinde kurucu başkanlık ve çeşitli derneklerde kurucu üyelik ve başkanlık yapan Alıcı, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı ve rektörlügü yürüttü. Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Başkanı olan Alıcı, evli, iki çocuk babası, iki torun sahibi.

EŞİME VE KENDİME DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIYORUM

Kısa süre önce önemli bir görevi bıraktınız? Yeni yaşamınızda neler yapıyorsunuz? Planlarınız?

- Çok sevdiğim mesleğime ilişkin çalışmalara hiç ara vermemiştim zaten. Yöneticiyken saat 17.00 sonrasında hastalarımı muayene edip ameliyata giriyordum, şimdi, tüm mesaimi onlara ayırabiliyorum ve bundan da çok mutluyum. Bilimsel çalışmalarıma devam ediyorum, yönetici iken daha az katılabildiğim bilimsel toplantılara katılıyorum. Kendi mesleğime ilişkin yaptığım çalışmalara ek olarak aileme ve eşime de artık daha fazla zaman ayırabildiğim için mutluyum.
Yazının Devamını Oku

İzmir’e baston müzesi!

21 Ekim 2008
Daha önce ayağı kırılan Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, uzun süre kullandığı, "destekçisi" emektar bastonunu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na hediye edeceğini söyledi.

Yazının Devamını Oku

Yazdıkça huzur buluyorum

18 Ekim 2008
DUYGU yüklü bir bürokrat o. Hüzünleniyor, ağlıyor, yazıyor, paylaşıyor ve huzur buluyor. Sinirlerin çok çabuk yıprandığı, ağır mesai şartlarında yıllardır iletişim mücadelesi veriyor. Bu hafta İzmir Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler İl Müdürü Ercan Doğu ile söyleştik.

Yıllarca bürokraside görevler yürüttünüz. Arkanıza baktığınızda nasıl bir devlet görüyorsunuz? Öğrencilerinizle bu deneyimleri paylaşıyor musunuz?

- Gazetecilik mesleğine 1968’de, ilk kamu görevime 1973’te başladım. Kırk yıllık iş hayatımın 35 yılını kamu, geri kalanını özel sektörde geçirdim. Bence, "devlet" bir yapı, bir sistem. Görev yaptığım yer "devletin kapısı"... Benim, "ekmek paramı" kazandığım yer... Başka bir deyişle, ekmek paramı kazanırken, vatandaşa hizmet gibi görevim var. Benim, ekmek paramı kazandığım yere; devletin kapısına gelen yurttaş, kendini Devlet Baba’nın kapısında görüyor. Devlet anlayışımız, Osmanlı’dan günümüze böyle algılanmış, böyle gelmiş ve böyle gidiyor... Devlet Baba... Vatandaşın bu gözle gördüğü, böyle algıladığı devletimiz de tüm imkanları ile vatandaşları mutlu etmeye çalışıyor, mutlu ediyor. Devlet Baba’nın İzmir’deki temsilcisi Mustafa Cahit Kıraç ve önceki valilerimizin, vatandaşa karşı her zaman babacan, sevecen, sıcak tavır ve yaklaşımları "Devlet Baba" imajını sürdürmektedir. İşte "devlet" böyle bir şey. Tabi bu yaklaşım, "halkla ilişkiler" görevinin getirdiği bir yaklaşım, görevimin özelliğinden kaynaklanan "devlet anlayışının" özeti. Ya da devleti ben böyle görüyorum dersem, yanlış olmaz. Bilgi sahibi olmak, deneyim kazanmak, eğer "paylaşır iseniz" bir anlam kazanır. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde verdiğim "Basınla İlişkiler" derslerimde de birikim ve deneyimlerimi öğrencilerimle paylaşıyor; böyle bir işin-görevin iyi yapılabilmesinin gerekleri, sorun ve sıkıntıları ile böyle görevi başarıyla yapabilmenin "bence" doğruları ile yanlışları nelerdir, öğrencilerime anlatmaya-öğretmeye çalışıyorum.

DUYGUSAL YÖNÜM YETENEKLE BİRLEŞTİ

Sizin bir de duygu yüklü yazın yönünüz var. Öykü, şiir, roman... Peki yazmaya nasıl başladınız?

- Ben dünyaya geldiğimde; bir adı benim hayatım olan, diğer adı 57 yıllık geçmişimin yüklendiği bir trene "Duygu Treni"ne binmişim. Siyah-beyaz filmlerdeki acı sahnelerini yaşayan; çizgi filmlerdeki karakterlerin çığlıklarında bile hüzünlenen, ağlayan biriyim. Ben ağlamayı da seviyorum; erkekler ağlamaz derler ama ben ağlıyorum. Bu duygusal özelliğim, yazma yeteneğimle birleşince, şiir yazmak zor olmadı... 1968’de Çanakkale’de bir yerel gazetede ilk deneme öyküm yayınlandı. O dönemde yazmaya çalıştığım ilk roman denemem yarım kaldı. Yazamadım, çünkü hayatı, yaşamı tanımıyordum. Roman yazmaktan, roman yazmayı sürdürmekten vazgeçtim. Ama şiir yazmaya devam ettim. Bugüne kadar iki kitabım yayınlandı: "Karam: Seni Yüreğimde Çarmıha Gerdim...’in 3. baskısı , "Düğüm Attım Sabahlara..."nın 2. baskısı ile üçüncü kitabım olan "Sensiz Zamanlarda..." Kasım ayın başlarında şiir severlerle buluşacak. Yaşadıkça, elim kalem tuttukça yazabileceğimi düşünüyorum. Yaşadığım, tanık olduğum olaylar; anlatılan anılar, duyduklarım, duygularım ve yaşamın içindeki daha bir çok şey benim için ilham kaynağı oluyor. Ve ben, yaşadıkça, gördükçe, duydukça, hissettikçe yazmaya devam edeceğim. Çünkü yazdıkça rahatlıyor, huzur buluyorum. "Yeni şiir var mı?" diye sorulması hoşuma gidiyor. O sorulara en güzel cevap, yazdığım yeni şiirleri okumak oluyor.

40 yıl önce başlayan öykü

1951’de doğdu. Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü mezunu. 1968’de Çanakkale’de yayınlanan Devrim Gazetesi’nde tek deneme öyküsü olan "Festivalden Arda Kalan"ın yayınlanması ile başlayan gazetecilik yaşamı, daha sonra köşe yazarlığı ve muhabirlikle devam etti. Şiirlerinden bazıları, "Cumhuriyet Dönemi Gazeteci Şairler Antolojisi" ile bazı sanat-edebiyat dergi ve gazetelerinin yanı sıra; ulusal ve yerel radyo ve televizyonlarda yayınlandı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti, İzmir Halkla İlişkiler Derneği üyesi, Ege Kültür Platformu-Kültür Evi 2. Başkanı ve kurucu üyesi. Doğu, evli ve iki kız babası.

MESLEĞİM BOYUNCA YAŞADIĞIM İLK İŞ KAZASI

Ya anılar? Küçük bir anı alabilir miyiz sizden?

- Valilikte geçirdiğim yirmi yıllık süre içerisinde o kadar çok renkli olay yaşadım ki...

Ama Alaáddin Yüksel’in İzmir Valiliği görevi sırasında yaşadığım bir olayı, iş kazasını hiç unutamıyorum. 10. Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer ve eşlerinin İzmir’i ziyaretleri sırasında, Balçova Termal Tesisleri’nde eğitime destek veren hayırseverlere plaket töreninde, sunuculuk görevi bana verilmişti. Sayın Yüksel’in törende yapacakları konuşma metni de her zaman olduğu gibi sabah bana verilmişti. Valimizi kürsüye davet ederken, konuşma metnini kürsüye bırakacaktım. Sayın cumhurbaşkanımız ve eşlerine "hoş geldiniz" dedikten sonra, "Konuşmalarını yapmak üzere İzmir Valisi Sayın Alaáddin Yüksel’i kürsüye davet ediyorum" dedim ve iki adım geriye çekilerek beklemeye başladım. Valim kürsüye geldi, sonra bana dönerek, alçak sesle, "Arkadaş zarf nerde" dedi. Zarf yoktu... Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyordum. Vali Bey aynı soruyu soruyor, ben hep aynı cevabı veriyordum. Sonunda Vali Bey, konuşmasına başladı. Ama, Vali Bey ne konuştu, neler söyledi bilmiyorum. İşte hayatımın ilk ve tek "iş kazası". Özür ya da af dilenecek tarafı da olmayan bir kaza. Emrinde görev yaptığım valimin, cumhurbaşkanı önünde yapacakları o güzel konuşma fırsatını elimde olmadan engellemiştim. Bu olayı hiç ama hiç unutamıyorum. Bu vesile ile, Valim Alaáddin Yüksel’i bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Yazının Devamını Oku

Cenneti vaat eden var mı

15 Ekim 2008
Seçimlere 5 ay kaldı ya... Bir yanda vaat yağmuru, bir yanda da özellikle görevde olan belediyelerden "hizmet bombardımanı".

Vatandaş şaşkın.

Birçoğunun dilinde "Ya biz burada yaşamıyoruz herhalde" sözleri.

Görevini hakkıyla yapan belediyelere herkes şapka çıkarıyor.

Ama bir de "yan gelip yatanlar var". Yani 4.5 yıl "gelişmeleri seyredenler".

Şimdilerde o yan gelip yatanlar öyle bir "hizmet rüzgarı" estiriyor ki, "tam komedi".

Ulaşım, yol, altyapı, su sorunları filan boş ver!

Kentler yatırım cenneti!

Binlerce insana iş bulundu!

Turizm gelirleri arttı!

Hatta bazı yatırımlar çevre il ve ilçelere dağıtılıyor!

Yeter canım! Bu kadar da yatırım gelmez ki!

Bu kadar da zenginlik olmaz ki!

Ve özellikle basın bürolarının birbirleri ile yarış halindeki basın bültenleri havalarda uçuşuyor!

Öyle organizasyonlar var ki; bazı yöneticiler "kendi çalıp kendi oynuyor".

Yani basın bültenlerinde "biz neymişiz be abi!" havası.

Komedi, tam komedi...

Halkla alay!

Ve vatandaş gelişmelere sadece gülüyor!

Yani, 4.5 yıl yan gelip yatanlara...

Kimsenin kapısını çalmayanlara...

Sonra ciddi kamuoyu araştırma şirketlerinden yansıyan sonuçlar:

Halkın siyasete güveni yok. Ya da azalıyor.

Oysa toplumu ileri taşıyacak siyaset kurumu.

Halka hizmet edecek siyasetçiler.

Ama ortalıkta bir "yalan rüzgarı".

Seçimlere 5 ay kaldı neredeyse.

Bu komediyi bir - iki ay daha izleyeceğiz! Maalesef!

Kaderin cilvesi mi? Halkın tepkisizliği mi? Sahi cenneti vaat eden çıkmadı mı daha?

Yorum size ait...

Büyükşehir adayları

Geçen hafta yazdım; ilçelerde "aday furyası".

Herkes aday.

Arasında ciddi olanlar var, gülüp geçilecekler de.

Hani "Canım benim de ismim geçsin. Belki ileride bir şeyler kaparım" diyenler de...

Elbette bunlar elenip gidecek.

İlçelerde doğru dürüst üç beş aday kalacak. İlçeleri yazdık da, "Büyükşehir’de neler oluyor" diye soranlar var. Aslında İzmir’de AKP ve CHP arasında ciddi bir mücadele var.

Bu mücadelede elbette son sözü adaylar söyleyecek!

Yani adayların gücü, kalitesi ve halkla bütünleşmesi.

Şu anda kimlerin adı adaylık için geçiyor, kulislerde kimler konuşuluyor, bir bakalım, isterseniz:

"CHP - Aziz Kocaoğlu, Mehmet Ali Susam, Dr. Hakan Tartan, Yüksel Çakmur, Hüseyin Aslan, Bülent Baratalı, Kemal Karataş, Abdül Batur, Cevat Durak."

AKP - Cemil Şeboy, Taha Aksoy, Ekrem Demirtaş, Tamer Taşkın, Nükhet Hotar Göksel, Erdal Kalkan, Sabri Erbakan, Mahmut Özgener, Doç. Dr. Adnan Menderes.".

MHP - Müsavat Dervişoğlu

DSP - Av. Özdemir Sökmen".
Yazının Devamını Oku

Demokratik baskı grubu görevini yerine getirdik

11 Ekim 2008
Gündemi meşgul eden konular; "Kapatma davası", "Ergenekon davası". Ve kararı veren / verecek makam yargı. Ama bir de işin savunma ayağı var. Yani avukatlar. En savunmasız zamanında haklı ya da haksız yargı önünde müvekkilini canla başla savunanlar. Bu hafta, yaklaşan seçimler öncesi İzmir Baro Başkanı Nevzat Erdemir’le söyleştik.

AB uyum yasalarını yeterli buluyor musunuz? Son zamanlarlarda dile getirildiği gibi bu konuda bir yavaşlama sürecine girildi mi? Düşünceleriniz?

Avrupa Birliği’ne uyum kapsamında çıkarılan yasalar yeterli değildir. AB şimdiye dek tam üye ya da aday olan ülkelere dayatmadığı koşulları Türkiye’ye dayatmaktadır. Örneğin Kıbrıs’ın, Londra ve Zürih antlaşmalarına göre Türkiye’nin üye olmadığı hiçbir uluslararası kuruma üye olarak kabul edilmesi gerektiği halde AB, Kıbrıs’ı tam üye olarak kabul etmiştir. AB, Türkiye’den Ermeni, Pontus ve Süryani Soykırımı savlarını kabul etmesini istemiştir. Birlik, Türkiye’de Lozan’da belirlenen gayrimüslim azıkların dışında Kürt, Çerkez, Boşnak vb. azınlıkların olduğunu ileri sürmektedir. AB, Türkiye’de yeni azınlıklar yaratma Türkiye’deki üniter devlet yapısının federatif yapıya evriltme peşindedir.

Hukuk sisteminin daha ileriye taşınması için öncelikle neler yapılmalı?

Çağdaş Demokrasi yolunda daha iyi bir hukuk sisteminin kurulması için başkalarının telkin ve tavsiyeleri yerine yani taklitçilik yerine tıpkı cumhuriyeti kuranların yaptığı gibi devrimci bir yaklaşımla çağdaş yasaların aynen iktibas edilmesini daha uygun bir yöntem olacağı düşüncesindeyim. Açıkçası Avrupa Birliği’ne uyum bahanesiyle yapılan bir takım düzenlemeler Türkiye’deki ulus devlet temeline dayalı demokratik laik cumhuriyeti adım adım teokratik yani dinsel kurallara dayalı bir devlete dönüştürmekte, açıkçası Türkiye’de adım adım karşı devrim sürecinin kilometre taşları döşenmektedir. Çoğunluk partisi Türkiye’deki anayasal kurumlara karşı savaş açtığı izlenimini vermektedir.

1949 yılında Ahlat’ta doğdu. Ankara M. Kemal Lisesi’ni ve A.Ü. Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık stajını tamamladıktan sonra kısa bir süre Köy İşleri Bakanlığı’nda çalıştı. Ardından Adıyaman’da serbest avukatlığa başladı. 1992-1994 yılları arasında TBB delegeliği yaptı. 1994-1996 döneminde Baro Yönetim Kurulu Üyeliği ile Staj ve Meslek Sorunları Komisyonu’na başkanlık yaptı. Ekim 2004 tarihinde İzmir Barosu Başkanlığına seçildi. Türk Başarı Ödülleri Kurulu tarafından 2008 yılında " Mahmut Esat Bozkurt Başarı ve Onur Ödülü"ne layık görüldü. Halen, 2006 yılında ikinci kez seçildiği İzmir Baro Başkanlığı görevini yürüten Erdemir, evli, üç kız, bir torun sahibidir

Avukatlara özgü sosyal güvenlik kurumu

Baro başkanlığı için aday olduğunuzu açıkladınız. Projelerinizden ve hedeflerinizden bahseder misiniz?

2004-2008 döneminde İzmir Barosu, yıllardır özlem duyduğu "savunma sarayına" kavuşmuştur. Avukatlara özgü yeni bir sosyal güvenlik kurumu kurulması için çalışma yapıldı ve elli baronun desteği alındı. Bu tasarı yasalaştığı takdirde staj evresinden emeklilik evresine kadar, tüm avukatlar yeni bir sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınacak. Türkiye’de ilk olarak, Adliye’de İzmir Barosu Polikliniği kurulmuştur. Ayrıca görevleri nedeniyle uğradıkları hak ihlalleri karşısında, meslektaşlarımıza destek ve dayanak olmak üzere Avukat Hakları Merkezi kurulmuştur. 2007 yılında avukatlar arası en geniş kapsamlı spor oyunları düzenlenmiştir. Oyunlara 28 baro, toplam 1117 avukat ile katılmıştır. Yani bu dönem zarfında İzmir Barosu, İzmir’de ve Türkiye’de etkin bir meslek örgütü olmuştur. İzmir Barosu’nun; mesleki, hukuksal, yargısal ve ülke sorunlarıyla ilgili tüm etkinlikleri dikkat çekmiş ve gündem oluşturmuştur. Yeniden baro başkanı seçilmem halinde projelerimizden bazılarını ise şöyle ifade edebilirim; Yargı Ağı Projesi (UYAP) uygulamasını verimli hale getirmek. Meslektaşlarımızı, düşük maliyetli bir sigorta olanağına kavuşturmak için çalışmalarımız sürmektedir. Avukatlara özgü yeni bir sosyal güvenlik kurumu kurulmasına ilişkin hazırladığımız yasa tasarısı önerisinin, yasalaşması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ücretli çalışan avukatların sosyal haklarının korunmasında İzmir Barosu etkin rol oynayacaktır. Meslek içi eğitim konusunda dijital eğitim sistemine geçilerek, eğitim videoları meslektaşlarımızın bilgisine sunulacaktır. Spor kulübü kurularak, İzmir Barosu adı altında ulusal liglere katılım gerçekleştirilecektir.
Yazının Devamını Oku

Tarih tekerrür eder mi?

8 Ekim 2008
CHP İzmir İl Başkanı Kemal Karataş, birçok cephede savaşıyor. Bir yandan parti içi muhalifler, bir yandan çeşitli koltuklara adaylık için zemin yoklayanların kulisleri. Ve elbette Belediye Başkanı’na sahip partinin yöneticisi olmak.

Birçok eleştiriyi göğüslemek.

Ama çok çalışıyor. Az uyku, çok iş.

Kafasında hep dolaşan tilkiler!

Kemal Karataş’ın eskilerde kalmış bir özelliğini size anımsatmak istedim:

1989 yerel seçiminin gizli kahramanı.

Evet, 1989’da İnönü rüzgarı ile SHP yerel yönetim seçimlerinde büyük başarı elde ederken, İzmir’de kaptan köşkünde Kemal Karataş vardı.

Elbette bugünkünden 20 yaş daha genç.

Ama Başkan da yine aynı heyecan. Yine aynı istek.

1989’da SHP İzmir’i almıştı ve Karataş çok emek vermişti.

Dedim ya, neredeyse 20 yıl sonra dümende yine Kemal Karataş.

Daha deneyimli ve iddialı.

O dönem İzmir’de ANAP’ın yükselişi durdurulmuştu.

Şimdi AKP avantajlı. Hükümet ya! Vaatler var ya!

İzmir’de yıpranmışlık, hizmetlerden yeterince yararlanamamak sancısı var ya!

Ve Karataş "Bu AKP rüzgarı duracak. İzmir’de CHP çok iyi bir sonuç alacak" diyor.

Başkan bu; boşa konuşmaz.

Araştırıyor, tartıyor, halkla buluşuyor.

Amaç; 89 benzeri bir zafer.

Yeni açılımlarla. Halkın sevdiği yüzlerle.

Proje ve hedeflerle. Halkın beklentilerini karşılayarak.

Neden olmasın? Tarih tekerrür edebilir.

Ve o zaman Başkan Karataş tarihe geçer.

Kemal Bey hayli iddialı; "Göreceksiniz CHP İzmir’de önemli bir başarı elde edecek. Bu konuda her türlü önyargıdan uzak çalışmalar yapıyoruz. En düzgün, en kaliteli, en sevilen isimler CHP vitrinine çıkacak. Halkımız da bunu bekliyor. Birlik ve beraberlik içinde önemli bir başarı tablosu yaratacağız" diyor.

AKP’de yeni gelişme!

AKP’nin "Kasım fırtınası" İzmir siyasetinde en çok konuşulan konulardan.

Hem Cumhurbaşkanı, hem de Başbakan öyle bir hava estirecekler ki, sonrasında AKP adayı açıklanacak. Yani; öyle aralık sonu, ocak başı gibi değil.

En hızlı şekilde. Mümkünse kasım ayında. Ya da en geç aralık başı. Kulislerde AKP Büyükşehir adayı olarak geçen isimler çok. Bunları zaman zaman yazıyorum. Ancak gerçek isim Başbakan Erdoğan’ın kafasında.

Başbakan da boş durmuyor, bir yandan anketlerle isimleri değerlendiriyor, bir yandan da İzmir’deki "bazı akil" isimlerle sohbet ediyor. Cemil Şeboy, Nükhet Hotar Göksel, Taha Aksoy, Tamer Taşkın, Erdal Kalkan, Sabri Erbakan "potansiyel adaylar".

Ancak son dönemlerde "zirveyi zorlayan" önemli bir isim var: İZTO Başkanı Ekrem Demirtaş. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile yıldızı bir türlü barışmayan Ekrem Demirtaş, sessiz ve derinden bir çalışma içinde.

İzmir için önemli projeler hazırlayan Demirtaş’ın AKP yolunda iki büyük destekçisi var: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve İzmir milletvekili Mehmet Tekelioğlu.

Bu isimler Demirtaş için "gizli kulis" yürütüyor. Başbakan Erdoğan’ın ise Demirtaş’a karşı "soğuk" olduğu biliniyor.

Bunun çeşitli nedenleri var. Son dönemlerde Demirtaş da, "kaleyi içten" fethediyor. Başbakan’ın önem verdiği isimlerden biri de İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş.

43 yaşında başarılı bir işadamı.

Son seçimde İstanbul kalesini yıktı ve AKP bayrağı dikti! Ekrem Demirtaş, geçenlerde Murat Yalçıntaş’ı ağırladı.

Yaptıklarını anlattı, projelerini de.

Elbette belediyenin çıkardığı zorlukları da.

Bilinen o ki; genç Yalçıntaş gözlemlerini ve temaslarını Başbakan Erdoğan’a aktaracak.

Alınan izlenim şu: Yalçıntaş, Demirtaş’ın düşüncelerinden etkilenmiş. Acaba Başbakan da Yalçıntaş’ın anlattıklarından etkilenecek mi?

Onu da zaman gösterecek.
Yazının Devamını Oku

Başarının sırrı inanmak ve yola çıkmaktır

4 Ekim 2008
YARIM asırdır eğitim veren ve nice başarılara imza atan bir eğitim kurumunun lideri ve uzun yıllardır kurduğu ’İzmir Üniversitesi’ hayalini gerçekleştirmiş biri. Doğanata Eğitim Kurumları Kurucu Temsilcisi ve İzmir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Necdet Doğanata’yla söyleştik.

Sizce başarının sırrı nedir?

- Önce inanmak, sonra yola çıkmak ve çalışmak. Bakın İzmir Özel Fatih Koleji 44 yaşına bastı. Kuruluşumuzdan bu yana 39. mezunlarımızı veriyoruz. Hiç şüphem yok ki daha nice mezunlar vereceğiz. Günümüzde bir kurumun, hele bir eğitim kurumunun aynı başarı çizgisinde yıllarca hizmet vermesi hiç de kolay değil. Fatih Koleji kurulduğu 1965 yılından beri başarılarını artırarak geliyor. Aslında son yıllarda çıkardığımız ÖSS şampiyonlarının dışında geçmiş yıllarda da büyük başarılarımız var.

Özel Fatih Koleji adını çeşitli yarışmalarda sıkça duyuyoruz. Bu konuda bilgi verir misiniz?

- Öğrencimiz Gürcan Gürses Azerbaycan’da düzenlenen INEPO Çevre Olimpiyatlarında "Seramik Filtre Üretim Yöntemi" projesi ile dünya birincisi oldu. Aynı başarıyı ABD’de düzenlenen I-SWEEEP yarışmasında tekrarlayan öğrencimize ABD’den 3 üniversite burs teklifinde bulundu. Yine öğrencimiz Tunç Nadir Özcan, AB Genç Bilim Adamları yarışmasına hazırladığı projeyle Türkiye temsilcisi olarak katıldı. TÜBİTAK Bilim Olimpiyatları’nda ise çok sayıda derece elde ettik. İtalya’da düzenlenen 6. Uluslararası Okul Festivali’nde okul gazetesi kategorisinde birinci olurken, öğrencimiz Sacha Huber solo pop dalında altın madalya kazandı. Ayrıca isteyen her öğrencimiz okulda proje ve kulüp çalışmalarında yer alıyor. Eğitim dışında, yüzmede Türkiye ve İzmir şampiyonluklarımız var. İlköğretim voleybol takımımız her yıl İzmir bölge birincisi olarak Türkiye finallerine katılıyor. Resim alanında da öğrencilerimiz katıldıkları birçok yarışmadan madalyalarla döndüler.

Tüm yaşamını eğitime adadı

1933 Düzce doğumlu. İstanbul Vefa Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans eğitimi aldı. Almanya Heidelberg Hukuk Fakültesi’nde doktora yaptı, İstanbul Üniversitesi Fikirtepe Eğitim Enstitüsünü bitirdi. 20 yıl İzmir Ticaret Odası yönetim kurulu ve meclis üyeliği yaptı. Halen Ege Bölgesi Özel Okullar Derneği Başkanlığı, Ege ve Akdeniz Bölgesi Özel Öğretim Kurumları Federasyon Başkanlığı, TOBB Türkiye Eğitim Sektör Meclis Başkanlığı ve İzmir Genç İş Adamları Derneği Danışma Kurulu Başkanlığı görevlerini yürüten Necdet Doğanata, Doğanata Eğitim ve Kültür Vakfının Mütevelli Heyet Başkanı, Doğanata Eğitim Kurumları Kurucu Temsilcisi ve İzmir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı’dır.

ÜNİVERSİTE START ALIYOR

İzmir Üniversitesi bu yıl eğitim hayatına başlayacak. Düşünceleriniz?

- Bunca yıl üniversite giriş sınavlarında öğrencilerin nice sıkıntılar çektiğini bilfiil yaşadım. Lise mezunlarının tamamının üniversiteye girebileceği günleri hayal eder dururum. Bunun imkansız olmadığını düşünüyorum. 15 yıla yakın bir uğraş sonunda idealimizdeki üniversiteyi kurma imkanına kavuştuk. İzmir gibi güzel bir şehirde, hem de İzmir ismini taşıyan bir üniversite. İlk yılımız olması dolayısıyla tüm fakülteleri açmamız mümkün olmadı. Ancak başlangıç olarak açmaya karar verdiğimiz fakültelerimiz bugün gençlerimizin özellikle tercih ettikleri fakültelerdir. Fen-Edebiyat Fakültemiz, Matematik ve Bilgisayar Bilimleri Bölümüyle; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültemiz, İşletme Bölümü ve Uluslararası İlişkiler Bölümüyle; Mühendislik Fakültemiz, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü ve Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümüyle faaliyete geçecek. Bunların yanında Hukuk Fakültemiz de ön kayıtla öğrenci almak üzere öğretime başlayacaktır. Önümüzdeki senelerde hem bu fakültelere yeni bölümler eklenecek, hem de yeni fakülteler kurulacaktır.
Yazının Devamını Oku

Sınav değil yaşam başarısı

27 Eylül 2008
1948 yılında İzmir’de doğdu. Orta ve lise öğrenimini İzmir Özel Türk Koleji’nde tamamladıktan sonra bir yıl Amerika’da lise üstü öğrenim gördü. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü’den mezun oldu. 1972-2001 yılları arasında sanayide, elektronik, plastik, otelcilik ve iklimlendirme alanlarında çalışmalarda bulundu. 2001 yılından itibaren İzmir Özel Türk Koleji Genel Müdürlük görevini yürüten Tatış, evli ve iki çocuk babası.

OKULLAR açıldı... Neredeyse ilk sınav zamanı geldi bile. Eğitim-öğretim yılı başındaki telaş yerini durgunluğa bıraktı. Ama İzmir’de son yıllarda yolunda gitmeyen birşeylerin olduğu da dillerde... "Gençlerimizi hayata ne kadar hazırlayabiliyoruz?, neden bu başarısızlıklar?" soruları ardı ardına soruluyor. İşte bu hafta İzmir’in köklü eğitim kurumlarından birisi olan Özel Türk Koleji Genel Müdürü Oğuz Tatış ile İzmir ve eğitim sistemi hakkında söyleştik.

İzmir’de son dönemde eğitimde yaşanan başarısızlıkları neye bağlıyorsunuz?

1980’li yılların başından beri Türkiye’de eğitim, giriş sınavlarına odaklanmış durumdadır. Ancak "başarı" dendiği zaman "giriş sınavlarındaki başarı" ifade edilmekte, çocuklarımızın geleceğe donanımlı olarak yetişmesine dayanan "yaşam başarısı" anlaşılmamaktadır. Konu, giriş sınavlarında başarı olunca, okul dışında gelişen çarpık ve dev bir sektör, insanlarımızın "başarılı-başarısız" anlayışlarını yönlendirmektedir. Bu kısır döngü içerisinde aileler büyük bir ekonomik yükün altında sıkıntı çekmektedir, ama yerleşik başarı anlayışını da kıramamaktadır. Oysa öğrencinin sınavlarda başarılı olup bir anadolu lisesine girmesi, onun iyi bir üniversiteye girmesini garantilemediği gibi, üniversiteyi kazanması da mesleğinde başarılı bir insan olacağını garantilemez. Bu nedenle biz "başarı" dendiği zaman, başarıyı bir bütün olarak kavrıyoruz; donanımlı, çağdaş düşünceli, kendiyle barışık, güçlü ve zayıf yanlarını tanıyan, kendini sürekli geliştirebilen ve hayatı hem kendisi, hem ailesi, hem de ülkesi için güzelleştiren insanı başarılı kabul ediyoruz. Sınavda sadece kazanan değil, kaybetse de yılmayıp kazanmak için çaba gösteren insanlar yetiştirmeye çalışıyoruz. Çocuklarımızı sadece sınavlara hazırlayan, sosyalleşmeden uzaklaştıran bir eğitim sistemi var. OKS’ler SBS’ler, ÖSS’ler öğrencilerimizi yıprattığı gibi, her yıl değişen eğitim sistemleri de okullarımızdaki eğitimi deforme ediyor. Öğrenci deforme olmuş eğitim sistemi içinde bocalıyor. Ayrıca yaşamı, sınıf, evde bilgisayar, dışarıda dershane üçgeninde geçen çocuk başarılı olmakta zorlanıyor.

Bu sistemle namuslu siyasetçi dürüst yargıç yetiştirmek zor

Amacımız ’tek’ değil öncü’ olmak

İTK yeni eğitim yılına hangi yeniliklerle giriyor, projelerinizden bahseder misiniz?

Geçen yıl biliyorsunuz "İTK Gezegenevi"ni açtık, 2-3 ay sonunda bir üniversitemiz "Gökevi" açtı. Biz bundan mutlu olduk, çünkü amacımız tek olmak değil öncü olmaktı. Akabinde bu yıl fen lisesi birinci sınıflarımızda laptop ile birebir eğitime başladık. Ayrıca bu sınıflarda wireless internet ortamında eğitim hizmeti de verilmeye başlanacak. Akıllı tahtalarla bir adım öne geçen öğrencilerimiz, bu yıl da dünyada uygulanan birebir eğitim ile fark yaratacaklar. Birebir eğitim teknolojisi sayesinde öğrenci daha etkin öğreniyor, öğretmen-öğrenci ilişkisi daha verimli hale geliyor ve de başarı oranlarında ciddi artışlar elde ediliyor. Ayrıca bu yıl İspanyolca eğitime başladık. Öte yandan, Türkiye Matematikçiler Derneği tarafından düzenlenen 7. Matematik Sempozyumu’nu kasım ayında İTK’da gerçekleştireceğiz. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin de desteğini alacağız. Bu yıl geçeceğimiz yeni sistem sayesinde veli, öğrenciyi internet ortamında yakından takip edebilecek. Okulnet sayesinde veliler öğrenciye verilen ödevleri internetten görebilecek, veli ve öğretmen internet ortamında değerlendirmeler yapabilecek.

Çağdaş bir eğitim anlayışı ve başarı çıtasının yukarılara taşınması için önerileriniz?

Ülkemizde milli eğitime yön veren yasa ve yönetmeliklerde ne yazarsa yazsın, fiiliyatta işleyen eğitim hedefleri, giriş sınavlarını başarmaktır. Eğer sınavda sorulmuyorsa, o bilginin öğrenci için değeri yok olarak sayılır. Sınavda sorulan bilgileri öğretmek için ise okulların dışında büyük bir sektör oluşmuştur. Çocuklarımızı ülkemizin geleceği için yetiştirdiğimizi söylüyoruz, ama onlara nasıl dürüst, iyi ahlaklı, erdemli bir insan olacaklarını değil; sıralamada diğerlerini geride bırakmak için hangi püf noktalarını kullanabileceklerini öğretiyoruz. Bu sistemle yetişen çocuklarımızın namuslu siyasetçiler, dürüst yargıçlar, kendisini hastalarına adamış hekimler olacağını hayal ediyoruz. Açıkça görülen şudur: Eğitim sistemimiz, sıralama sistemini değiştirerek değil; anaokulundan ele alınıp üniversiteye kadar yeniden yapılandırılarak düzelebilir. Öğrencilerin daha ilkokul sıralarından itibaren yetenekleri doğrultusunda rahatça yönlendirilebilecekleri müfredatlar hazırlamak sanırım aslolan çözüm olacaktır. Bu ülkenin sadece, doktora, mühendise, mimara ihtiyacı yok ki. Bu ülkenin zanaatkara, sanatçıya da ihtiyacı var.
Yazının Devamını Oku