DUYGU yüklü bir bürokrat o. Hüzünleniyor, ağlıyor, yazıyor, paylaşıyor ve huzur buluyor.
Sinirlerin çok çabuk yıprandığı, ağır mesai şartlarında yıllardır iletişim mücadelesi veriyor. Bu hafta İzmir Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler İl Müdürü Ercan Doğu ile söyleştik.
Yıllarca bürokraside görevler yürüttünüz. Arkanıza baktığınızda nasıl bir devlet görüyorsunuz? Öğrencilerinizle bu deneyimleri paylaşıyor musunuz?
- Gazetecilik mesleğine 1968’de, ilk kamu görevime 1973’te başladım. Kırk yıllık iş hayatımın 35 yılını kamu, geri kalanını özel sektörde geçirdim. Bence, "devlet" bir yapı, bir sistem. Görev yaptığım yer "devletin kapısı"... Benim, "ekmek paramı" kazandığım yer... Başka bir deyişle, ekmek paramı kazanırken, vatandaşa hizmet gibi görevim var. Benim, ekmek paramı kazandığım yere; devletin kapısına gelen yurttaş, kendini Devlet Baba’nın kapısında görüyor. Devlet anlayışımız, Osmanlı’dan günümüze böyle algılanmış, böyle gelmiş ve böyle gidiyor... Devlet Baba... Vatandaşın bu gözle gördüğü, böyle algıladığı devletimiz de tüm imkanları ile vatandaşları mutlu etmeye çalışıyor, mutlu ediyor. Devlet Baba’nın İzmir’deki temsilcisi Mustafa Cahit Kıraç ve önceki valilerimizin, vatandaşa karşı her zaman babacan, sevecen, sıcak tavır ve yaklaşımları "Devlet Baba" imajını sürdürmektedir. İşte "devlet" böyle bir şey. Tabi bu yaklaşım, "halkla ilişkiler" görevinin getirdiği bir yaklaşım, görevimin özelliğinden kaynaklanan "devlet anlayışının" özeti. Ya da devleti ben böyle görüyorum dersem, yanlış olmaz. Bilgi sahibi olmak, deneyim kazanmak, eğer "paylaşır iseniz" bir anlam kazanır. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde verdiğim "Basınla İlişkiler" derslerimde de birikim ve deneyimlerimi öğrencilerimle paylaşıyor; böyle bir işin-görevin iyi yapılabilmesinin gerekleri, sorun ve sıkıntıları ile böyle görevi başarıyla yapabilmenin "bence" doğruları ile yanlışları nelerdir, öğrencilerime anlatmaya-öğretmeye çalışıyorum.
DUYGUSAL YÖNÜM YETENEKLE BİRLEŞTİ
Sizin bir de duygu yüklü yazın yönünüz var. Öykü, şiir, roman... Peki yazmaya nasıl başladınız?
- Ben dünyaya geldiğimde; bir adı benim hayatım olan, diğer adı 57 yıllık geçmişimin yüklendiği bir trene "Duygu Treni"ne binmişim. Siyah-beyaz filmlerdeki acı sahnelerini yaşayan; çizgi filmlerdeki karakterlerin çığlıklarında bile hüzünlenen, ağlayan biriyim. Ben ağlamayı da seviyorum; erkekler ağlamaz derler ama ben ağlıyorum. Bu duygusal özelliğim, yazma yeteneğimle birleşince, şiir yazmak zor olmadı... 1968’de Çanakkale’de bir yerel gazetede ilk deneme öyküm yayınlandı. O dönemde yazmaya çalıştığım ilk roman denemem yarım kaldı. Yazamadım, çünkü hayatı, yaşamı tanımıyordum. Roman yazmaktan, roman yazmayı sürdürmekten vazgeçtim. Ama şiir yazmaya devam ettim. Bugüne kadar iki kitabım yayınlandı: "Karam: Seni Yüreğimde Çarmıha Gerdim...’in 3. baskısı , "Düğüm Attım Sabahlara..."nın 2. baskısı ile üçüncü kitabım olan "Sensiz Zamanlarda..." Kasım ayın başlarında şiir severlerle buluşacak. Yaşadıkça, elim kalem tuttukça yazabileceğimi düşünüyorum. Yaşadığım, tanık olduğum olaylar; anlatılan anılar, duyduklarım, duygularım ve yaşamın içindeki daha bir çok şey benim için ilham kaynağı oluyor. Ve ben, yaşadıkça, gördükçe, duydukça, hissettikçe yazmaya devam edeceğim. Çünkü yazdıkça rahatlıyor, huzur buluyorum. "Yeni şiir var mı?" diye sorulması hoşuma gidiyor. O sorulara en güzel cevap, yazdığım yeni şiirleri okumak oluyor.
40 yıl önce başlayan öykü
1951’de doğdu. Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü mezunu. 1968’de Çanakkale’de yayınlanan Devrim Gazetesi’nde tek deneme öyküsü olan "Festivalden Arda Kalan"ın yayınlanması ile başlayan gazetecilik yaşamı, daha sonra köşe yazarlığı ve muhabirlikle devam etti. Şiirlerinden bazıları, "Cumhuriyet Dönemi Gazeteci Şairler Antolojisi" ile bazı sanat-edebiyat dergi ve gazetelerinin yanı sıra; ulusal ve yerel radyo ve televizyonlarda yayınlandı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti, İzmir Halkla İlişkiler Derneği üyesi, Ege Kültür Platformu-Kültür Evi 2. Başkanı ve kurucu üyesi. Doğu, evli ve iki kız babası.
MESLEĞİM BOYUNCA YAŞADIĞIM İLK İŞ KAZASI
Ya anılar? Küçük bir anı alabilir miyiz sizden?
- Valilikte geçirdiğim yirmi yıllık süre içerisinde o kadar çok renkli olay yaşadım ki...
Ama Alaáddin Yüksel’in İzmir Valiliği görevi sırasında yaşadığım bir olayı, iş kazasını hiç unutamıyorum. 10. Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer ve eşlerinin İzmir’i ziyaretleri sırasında, Balçova Termal Tesisleri’nde eğitime destek veren hayırseverlere plaket töreninde, sunuculuk görevi bana verilmişti. Sayın Yüksel’in törende yapacakları konuşma metni de her zaman olduğu gibi sabah bana verilmişti. Valimizi kürsüye davet ederken, konuşma metnini kürsüye bırakacaktım. Sayın cumhurbaşkanımız ve eşlerine "hoş geldiniz" dedikten sonra, "Konuşmalarını yapmak üzere İzmir Valisi Sayın Alaáddin Yüksel’i kürsüye davet ediyorum" dedim ve iki adım geriye çekilerek beklemeye başladım. Valim kürsüye geldi, sonra bana dönerek, alçak sesle, "Arkadaş zarf nerde" dedi. Zarf yoktu... Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyordum. Vali Bey aynı soruyu soruyor, ben hep aynı cevabı veriyordum. Sonunda Vali Bey, konuşmasına başladı. Ama, Vali Bey ne konuştu, neler söyledi bilmiyorum. İşte hayatımın ilk ve tek "iş kazası". Özür ya da af dilenecek tarafı da olmayan bir kaza. Emrinde görev yaptığım valimin, cumhurbaşkanı önünde yapacakları o güzel konuşma fırsatını elimde olmadan engellemiştim. Bu olayı hiç ama hiç unutamıyorum. Bu vesile ile, Valim Alaáddin Yüksel’i bir kez daha saygıyla selamlıyorum.