CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın “30 Ağustos Zafer Bayramı” resepsiyonu için Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne Abdulkadir Selvi ile birlikte girdik. Yağmur olasılığı dikkate alınarak hazırlanmış “Kış Bahçesi”nden geçip, bahçeye çıktık.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz’la selamlaşırken bir garson içecek tepsisini uzattı. Tepsideki turkuaz renkli içecek dikkatimi çekti, görevliye sordum:
- Bu nedir?
- Ruy-i Derya.
Ardından kokteyl masalarındaki içecek listesine baktım:
- Armutlu buz küresi eşliğinde demleme çay, Hibiscus eşliğinde mineralli su, Bahçe nane-limonata, Rosmerili buz küresi eşliğinde limonlu soda, Orman meyveli special, Kavun rüzgarı, Şeftalili soğuk çay.
Ruy-i Derya’nın içeriğini Cumhurbaşkanlığı Sosyal Hizmetler Müdürü
Berlin’deki galeri sahibi, Almanya ile Türkiye arasındaki siyasi gerilimden oldukça etkilendiğini ortaya koydu:
- Bu yıl Contemporary İstanbul’a katılmayı düşünmüyorum. Almanya-Türkiye siyasi ilişkileri gerginken ben fuarınıza katılmak istemem.
Güreli iknaya çalıştı:
- Ülkeler arasındaki dönemsel siyasi gerginlikler ekonomik, kültürel ilişkileri etkilememeli. Ülkenizden katılacak başka galeriler var.
Galeri sahibi kestirip attı:
- Ben yokum.
Ali Güreli, Berlin’de karşılaştığı bu tavrı Cİ İcra Kurulu Üyesi Hasan Bülent Kahraman’ın da katıldığı sohbette anlatıp, olumsuz bir örnek de Avusturya’dan aktardı:
- Avusturya’daki bir galeri randevu bile vermedi.
- Marmaris’teki çam ormanlarında “bal sağımı”na bekliyoruz.
Özen Altıparmak, Balder Arı Ürünleri İle Sağlıklı Yaşam Derneği Başkanvekili İsfendiyar Üzümcü, Muğla Üniversitesi Arıcılık Programı öğretim üyesi Ali İhsan Öztürk, Balparmak Ar-Ge Direktörü Emel Damarlı, Kalite Sistem Müdürü Ufuk Alpat ve Pazarlama Direktörü Burcu Yılmaz’la Marmaris’ten Kuyucak Köyü’ne doğru yola çıktık.
Rakım yükselip, çam ağaçları sıklaştıkça dizi dizi kovanları gördük. 1050 metre rakımda “sağım” molası verdik. Altıparmak, Türkiye’nin dünyadaki yerine değindi:
- Dünyada yıllık bal üretimi 1.3 milyon ton. Çin, yılda 100 bin ton ile en büyük ihracatçı. Türkiye’de TÜİK’e göre yılda 100 bin ton bal üretiliyor. Sektörün araştırmaları üretimin 55 bin ton dolayında olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de bal ve arı ürünleri pazarının büyüklüğünün 500 milyon dolar olduğunu vurguladı:
- Bunun 200 milyon dolarlık bölümünü ambalajlı ürünler oluşturuyor. Balparmak, dünya ambalajlı ürün pazarında 6’ncı sırada.
Ardından yakılan kozalakların dumanı yayıldı, kovanlar açıldı. Bal dolu petekler alındı. “Sağım çadırı”na geçtik. 300’e yakın kovanın sahibi ailenin kadınları peteklerin üzerini metal tarakla temizlerken Altıparmak, işlemi anlattı:
- Petek dolup, balın nemi yüzde 16’ya düşünce arılar üzerini
- Pazarlıkta sen de bulun.
Gittim, brüt 100 metrekareye yakın güzel bir daireydi. Sahibine tapuyu sordum, gösterdi. Baktım, sadece arsa tapusuydu. İtiraz ettim:
- Bu tapuda daire görünmüyor.
Ev sahibi yanıtladı:
- Buralardaki apartmanların çoğu böyledir.
Bina 7 katlıydı ama tapuda “arsa” görünüyordu. Orhan Abi’yi uyardım:
- Girme bu işe. Yarın bir gün bina ile ilgili yıkım kararı verilir. Arsadaki payınla ortada kalırsın.
Daha sonra yeni bir daire bulundu, birlikte gittik. Satıcı tarafa öncelikle dairenin tapusunu sordum, yanıt nispeten tatminkardı:
TEKFEN Holding’in 3 kurucusundan biri olan Feyyaz Berker’in vefat haberini ilk aldığımda, Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Gigin ev sahipliğinde geçen ekim ayında gerçekleşen buluşmada ortaya çıkan mesajı anımsadım:
- Tekfen İnşaat 60 yılda 50 milyar dolarlık proje tamamladı...
Ardından Berker’in Güngör Uras’la birlikte yazdığı kitabı elime aldım:
- Fikir Üreten Fabrika... TÜSİAD’ın ilk 10 yılı...
Sonra 92 yıllık yaşam öyküsünü yeniden okudum. Gelin birlikte bakalım:
Göz hekimi ve 1939-1946 dönemi İçel Milletvekilli Dr. Ahmet Muhtar Bey’in 7 Ekim 1925 Mersin doğumlu oğlu Feyyaz Berker, ilköğrenime doğduğu kentte adım attıktan sonra Tarsus Amerikan Koleji’ne devam edip, 1939’da yaşamına damga vuran Robert Kolej’e geçti. Liseden sonra Robert Kolej Yüksek Okulu İnşaat Mühendisliği’ni bitirdi.
1946’da ABD’ye gidip, Michigan Üniversitesi’ne girdi. O günlerde bir yandan da Kaiser-Frazer otomobil fabrikasında çalıştı. 1948 yılında Michigan Üniversitesi’nden yüksek lisans derecesini alıp, bir yıl kadar California’da bir inşaat-mühendislik firmasında çalıştı.
1949’da Türkiye’ye döndü, 1950’de askerlik görevini tamamladı. Bayındırlık Bakanlığı’na girdi. Esenboğa Hava Meydanı şantiye şefliğinin arıdandan 1954’te Bakanlık Laboratuvar ve Araştırma Bölüm Başkanı oldu.
RAMSEY Genel Müdür Yardımcısı Sadettin Üçeyler, bir süre önce mesaj gönderdi:
- Bangladeş’te günde 26 bin adet gömlek üreten bir fabrika gezdim. En gelişmiş 7 makinelerini gösterdiler. 5’i Epa Akın’dı. Çok gururlandım. Akın’ın makinelerini Kastamonu’daki gömlek fabrikamızda kullanıyoruz. Şirketin sahibi Haluk Akın’ı tanıman, öyküsünü dinlemen lazım.
Birkaç gün sonra mesajına önemli bir ayrıntı ekledi:
- Haluk Akın, hasta, sakat, yaralı kedi ve köpekler için inanılmaz işler yapıyor. İstanbul’da ve Mısır’da bu hayvanlar için barınak yaptı.
Sadettin Üçeyler ile buluşup Epa Akın’ın İstanbul Yenibosna’daki fabrikasına gittik. Akın, fabrikanın girişindeki köpek kulübelerini gösterdi:
- Arkadaki sakin yatan köpeğimiz şeker hastası. Şekerden dişleri dökülmüş durumda. Odacı kadına eğitim verdik, her gün o köpeğe insülin yapıyor. Bir ayağı olmayan diğer köpek için protez denedik, kabul etmedi. Yeniden deneyeceğiz. Artık iyice zorlanıyor. Bu kez protez bacağı kabul edeceğini düşünüyoruz.
Ofislerin bulunduğu kattaki odalardan birini açtı, iki kedi koltukların üzerinde cirit atıyordu:
- Bu kedilerin gözleri görmüyor. Gözleri sigarayla yakmış. Bu odayı görme engelli iki kedi ile paylaşıyorum. İkisi de benim ve mesai arkadaşlarımın sesini, kokusunu biliyor.
- Bize ürettiğiniz gömleklerde yaka makinesi kullanın.
Almanya’dan 15-16 bin mark bedelle yaka makinesi alındı. Ancak, Akın ailesinin yaka makinesine geçmesi sorunu tam olarak çözmedi. Çünkü, yabancı markalardan aldıkları siparişlerin bir bölümünü başka atölyelere ürettiriyorlardı. Kendi fabrikalarında yakalar makineyle yapılıyor, atölyelerde yine işler el emeği ile yürüyordu.
Atölyelerin gücü yaka makinesi almaya yetecek gibi değildi. Haluk Akın, konuyu kafaya taktı, kolları sıvadı:
- Yaka makinesinin bir benzerini üretebilirim.
Gömlek fabrikasının arkasında oluşturduğu atölyede bir süre çalıştı, sonunda Almanya’dan aldıkları yaka makinesinin benzerini yaptı. İlk ürettiği bir-iki makineyi Akın ailesine fason gömlek üreten atölyelere verdi. Atölyeler makineden memnun kalınca yönünü çizdi:
- Artık yaka makinesinin seri üretimini yapabilirim.
Makine işinde kendini geliştirmek için önce bir İtalyan ve Alman markasının Türkiye distribütörlüğünü üstlendi:
- Distribütör olunca fabrikalarını rahatça gezdim. Amacım hırsızlık yapmak değil, görerek kendimi geliştirmekti. Nitekim hiçbir yabancı makineyi birebir kopyalamadım.
Özdemir, şantiye yönetim binası girişinde bekleyenlerden iki kişiyi bize özellikle tanıttı:
- Selçuk Karaca ve Ertan Ökkeş Ertem, bizim Rusya’daki ortağımız.
Ertan Ökkeş Ertem, yeni havalimanına doğru yürürken Rusya deneyimini özetledi:
- Ben Enka İnşaat’ta yetiştim. 1990’lardan beri Rusya’dayım.